Kasım…
Hasta yatağı toprak
İşte yatıyor binlerle
altın sarısı yaprak
Sonbahâr mı ? yaşlılar yurdu…
Bir vedâ şarkısı tutturmuş rüzgâr
Ve…hazin ve hicran dolu hışırtılar.
Elem mevsimini yaşayan toprağa
sararmış benizli yaprağa
Çökmüş hüzün…
Sanki hepsi ölüm yatağında
va’de tamamlanacak da,
soluk benizlilere
okunacak minareden hışırtılı bir selâ…
Hiç yakıştırılır mıydı yeşil yaprağa,
Dönmek…geldiği kara toprağa !
Esen rüzgârlara kapılmayı,
dans ederek yerlerde savrulmayı
dalından takatsiz kalıp kopmayı
sürüm sürüm sürünmeyi
hak edecek ne vardı ?
Gelinlik giymiş gençliği,
değiştirdiği beyaz çiçekli giysiyi,
yeşil yapraklarla arz-ı endam etmeyi;
geçmiş zamanlara terketmeyi
Hiç mi hiç istememişti !
İşte bu gün dalları çırıl çıplak,
Çalı çırpı ve odunlara dönmüş,
O selvi boylu ağaca dön bir bak.
Bir aralık,
Beyaz örtü altına terk olunacak
Altın sarısı onca yaprak.