Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Şubat 2023 Çarşamba

Mevlânâ'dan bir hikâye: Kibir, deve ve fare...

Mevlânâ Celaleddin-i Rumî'nin Mesnevi’sinde geçen bir hikâyede, metaforik olarak fare ve deve üzerinden kibir, höşgörü, sabır ve tevazu konusu ele alınır..."Deve”  metaforu,  güzel  ahlaklı,  sabırlı hoşgörülü ve mütevazı kimseler için, devenin  sakin  tabiatlı  ve  sabırlı  bir  hayvan  olması sebebiyle sembol olarak kullanır, fare ise; kendini başkalarından üstün gören, kendini beğenmiş, kibirli, haddini bilmez kişileri sembolize eder.

Hikâye şöyle...

“Küçücük bir fare kocaman bir devenin yularını tutmuş kurula kurula gidiyordu. Kendi küçüklüğünü görmeden:
- Meğer ben ne müthiş bir pehlivan ne müthiş bir yiğitmişim diye böbürlendi. Gide gide bir nehrin kenarına geldiler. Nehri gören fare, şaşkınlık içinde donup kaldı.

Deve manidar bir şekilde:
- Ey dağda, ovada bana arkadaşlık eden fare! Neden durakladın, neden böyle şaşırıp kaldın? Haydi, yiğitçe nehrin içine gir! Sen benim kılavuzum, öncüm değil misin? Yol ortasında böyle şaşırıp kalmak sana yakışır mı, dedi.

Fare, mahcubiyet içinde kekeleyerek şöyle cevap verdi:
- Arkadaş! Bu pek derin bir su, boğulurum diye korkuyorum.

Deve suyun içine girip:
- Ey kör fare! Su diz boyu, korkmana gerek yok, dedi.

Fare utana sıkıta itirafına devam etti:
- Ey hünerli deve! Nehir sana göre karınca, bize göre de ejderha gibidir. Çünkü dizden dize fark vardır. Benimki gibi yüz tane dizi üst üste koysak, ancak senin bir dizin eder.

Bunun üzerine akıllı deve, ona şu nasihatte bulundu:
- Öyleyse, gurur ve kibre aldanıp da terbiyesizlik etmeye kalkma; haddini bil! Müsamahama kanıp şımarma. Çünkü Allah şımaranları sevmez! Var git; sen kendin gibi farelerle boy ölçüş!

İyiden iyiye gerçeği anlayıp utanan fare:
- Tövbe ettim, pişman oldum. Allah için olsun şu öldürücü, boğucu sudan beni geçir, diye yalvardı.

Deve merhamet edip ona acıdı:
- Haydi! Sıçra da hörgücümün üstüne çık! Sudan geçmek veya başkalarını geçirmek benim işimdir. Zira vazifem senin gibi yüz binlerce âcize hizmet etmektir, dedi ve fareyi nehrin öbür tarafına geçirdi”(*)
Genellikle mevkî ve rütbe, mal-mülk zenginliği, hatta bilgisiyle övünmek, her ortamda kendisine itibar gösterilmesini, sürekli methedilmeyi ve önde olmayı istemek v.b. durumlar bile, benlik dâvâsının/kibirlenmenin sebebi veya tetikleyicisi olmakta, huzurdan şeytan gibi kovulmaya ve "İlâhî Rahmet"ten mahrum kalmaya sebep olabilmektedir...Hele hele; kişi büyüklüğünü ispatlamak için kendini mütevazı gösteriyorsa, işte bu durumda da kişi hem kibirlidir hem de riyâkârlık ediyordur...
★★★
Âyet-i Kerimelerde şöyle buyruluyor:
"Onlar yeryüzünde tevazu içinde yürürler." (Furkan Sûresi, 63)

“Allah kendini beğenen ve böbürlenen kimseleri sevmez." (Hadid Sûresi, 23)

“Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah kurulup övünenleri sevmez." (Lukman Sûresi, 18)

"O âhiret yurdunu yeryüzünde kendilerini büyük görmek ve fesat çıkarmak istemeyenlere tahsis ederiz. Son kazanç muttakilerindir." (Kasas Sûresi, 83)

“Allah büyüklük taslayanları sevmez." (Nahl Sûresi, 23)

“Kahrolası insan ne kadar da nankördür! Allah onu hangi şeyden yarattı? Bir nutfeden (meniden). Onu yarattı, ona biçim verdi. Sonra ona yolunu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü de kabre koydu. Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltecektir." (Abese Sûresi, 17-22)

Bir Hadis-i Şerif'de şöyle buyruluyor:
“Çalım satarak elbisesini sürükleyen kimseye Allah Teâlâ, kıyamet gününde rahmet nazarıyla bakmaz." (Müslim, Libas 9)

__________

(*)Mesnevi'den