Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Ocak 2020 Cuma

Mütefekkir ve tefekküre dair...

Fikretmek, tefekkür, düşünmek ilâhî bir emirdir.

Düşünmeyenlerin; adetleri inanç umdeleri haline getirmesi, "atalarım böyle yaparlardı bu yüzden ben de onların yaptığını yapıyorum", "biz öyle gördük" demesi gibi cehâlet bataklığına batmaları kaçınılmazdır.

Ancak düşünebilmenin yakıtı bilgidir, gözlemdir, okumak ve irdelemektir.

Ancak tefekkür, asla kukumav gibi kös kös düşünmek değildir ki, bu durum cahilce kurmalara, evham ve vesveseye zemin oluşturur.

Hakk-el-yakîne giden yolun ilk basamağı ilm-el-yakîndir.

İlimsiz yol alan, tosbağa hızıyla hedefe gitmeye çalışsa da, irfân denizininin karanlık dehlizlerinde kaybolma riski çok yüksektir.

İster kâinâttan dünyaya; ister yıldızlar, güneş ve aydan atmosfere; ister, hücreden organizmaya; yahut bakteriden bitkiye oradan hayvan ve insana doğru irdeleyip okumaya ve üzerinde tefekkür edilmeye çalışılsın, hepsi kıymetlidir ve kişiyi aynı kapıya yöneltir...
Mevzu; varlığı anlama ve onu anlamlandıracak bilgi üzerinde çalışarak ifade etmekten geçer ki bu da tefekkür ile mümkündür

Kâinâtı anlama bilgisi ve kendini anlama çabası insanı düşünmeye sevk ediyor.

Bugün doğa bilimlerinde  bilinen bilgi açısından teorik fizik ve atom fiziğinden öte  bir noktadayız.

Mütefekkirler sahip oldukları doğa bilimleri (fizik, kimya, biyoloji, matematik, astronomi...) bilgisi ile anladıklarını ve anlamlandırdıklarını düşündükleri kâinâta dair  "hakikât"i açıklamaya çalışırlar.
Bilimsel verilerden yola çıkarak  ve bu bilgiler üzerinde fikir işçiliği yaparak, ardındaki "hakikât"i keşif yolculuğunda gece/gündüz yol alır, keşiflerinin sonuçlarını bilimsel bir terminoloji ile paylaşırlar.

Kimi mütefekkir astronomi, kimisi fizik yahut biyolojideki bilimsel veriler üzerinden kendi mânâ örüntüsünü oluşturmuştur.
☆☆☆
Aristo’ya göre bir şeyin "niçin"i sonuçta onun formunu belirler.

Yapı ile fonksiyon arasında muazzam ve ihtişamlı bir ilişki vardır görebilene...

Aristo ve Eudoxus'un astronomik bakışı ile, veya Kopernik'in sisteminin benzerinin milattan önce Batlamyus tarafından ortaya konulduğu devirlerdeki verilerle, yahut teorik veya atom fiziği ile yapılan pozitivistik dayanaklı felsefe de, elbette o günkü bilgi seviyesi için ve o devirde kıymetlidir, ancak bugün, einstein fiziği ve kuantum fiziği ile, biyolojik bilimlerde gelinen noktalardaki bilgiler ile,  astrofizik biliminde gelinen noktada karanlık madde, kara delikler hakkında ortaya çıkan bilgiler sayesinde, bugünün tefekkür sahası fizikten fizikötesi felsefik alana doğru iyice çekilmiştir.
Pozitivizmin tahtının sallandığı bir bilgi dönemini idrak eden tefekkür sahasının kapıları açıktır insanlığa..

Aristo fiziği, Batlamyus astronomisi üzerine felsefe yapmak, dünyanın fikir dükkânındaki antikalar olarak raflarda yerini çoktan aldı. Öte yandan Kant'ı da Bergson'u da fikir dükkânı vitrinlerinde sergileneduruyorlar.
Aristo, Platon, Descartes, Gazali, Fuzulî, ibnî Arabi, Kant, Bergson, İkbâl, Aliya İzzetbegoviç...ve daha nice mütefekkirin; varlığı, kâinâtı ve insanı anlama ve anlamlandırma çabaları, onları besleyen bilgi seviyesi va kaynakları açısından insanoğlunun "hakikât"ı arama çalışmaları için kıymetlidir.

Modern biyoloji, kuantum fiziği ve asronomideki güncel bilgilerden gelen veriler ile bugünün düşünürü atomaltını, milyonlarca kez büyütülmüş hücre içi yapıları ve parçacık fiziği çalışmalarından elde edilen bilgiler ışığında bugün çok farklı noktalardadır. Bu bilgiler ile şekillenen ontolojik yaklaşımlar ise geçmiştekilerden çok daha ileri boyutlara gelmiştir.

Bu bilgilerden habersiz olan yukarıdaki filozoflar/mütefekkirlerin çoğu Einstein fiziği, astrofizik, kuantum fiziği ve parçacık fiziği ile, yahut elektron mikroskoptan gelen veriler ışığında felsefe yapsalardı, varlığa, bilgiye ve bilgi kaynaklarına bakışları nasıl olurdu acaba !?
☆☆☆
Bu yazı ile, blog yazılarıma şimdilik kaydı ile son verdiğimi de duyurmak istiyorum.
2.5 yıllık blog yazarlığı sonucu yazdığım 650 deneme yazısı ile bugüne kadar 5 kitap yayınladım, altıncı kitap ise  "Adem'den insan'a..." başlığı ile baskıya yakında girecek...

Malum olduğu üzere bu kitaplar imkânlar ölçüsünde sınırlı sayıda bastırılarak, hepsi de  "Ücretsiz" dağıtıldı.

Kaleme alınan yazılarda amacımız cehâlet karanlığına bir mum ile dahi olsa ışık tutmak, düşünmek düşündürmek, insanlık kalitemizin artması, misafir olduğumuz bilinci ile ömrümüzü sürdürmek, "iyi" insan profilini anlatmak, kötü ve insana yakışmayan hâl ve davranışları sergilemek ve uyarmak....idi.

Okurlarımızdan Allah razı olsun, teşekkür ediyor, ömürlerinin bereketli ve azîz olmasını diliyorum.

İlm-el-yakîn'den Hakk-el-yakîne doğru yol alanlara selâm olsun...

16 Ocak 2020 Perşembe

Küçük balık büyük balık mes'elesi...

Ya küçük balık boğaza takılırsa  !
Kendi hukukunu kendisi oluşturup uygulamaya koyanın haklılığı tartışılır !

Eğer bunun ardında bir çıkar varsa ki, genelde vardır, orman kanunu evrensel hukukun yerini alır.

Meydan okuma şeklinde tezahür eden
bu hâl haklının değil güçlünün sözünün geçtiği, sahip olunan nüfuzun insan ve insanlık aleyhine kullanıldığı bir durumu ifade eder.

Bu durumu haklı göstermek için ise pi-ar çalışmaları ile haksızlığın haklı gösterilme çabaları, iletişim vasıtaları üzerinden lehdâr kamuoyu oluşturarak kılıflama çabaları akl-ı selim sahiplerini, vicdan ve insaf sahiplerini aldatmaya yetmez.

Kılıfa "insan hakkı", "evrensel hukuk"  isimleri verilse de, "ben haklıyım", "güç bende ise benim borum öter" nidâları ile yer gök inlese de, hakikatin böyle tecelli etmediğini kuş kadar aklı olanlar bile idrak eder, etmelidir.

Bumerang etkisi
Kimse kimseyi uzun boylu aldatamıyor, idrak ettiğimiz şu zaman diliminde. Mızrağın çuvala sığdığı devirler çok eskilerde kaldı.

Arktikada hapşıranın sesinin antarktikadan bir kaç saniye sonra duyulduğu iletişim çağı haksızın kendini haklı gösterme çabalarını artık mümkün kılmıyor, kılamaz.

Dünya küçüldü, hatta avuç içine sığacak kadar küçüldü...
☆☆☆
Küçük oyuncuların boylarından büyük oyunlara girişmesi devirleri çok gerilerde kaldı...

Bunda şüphesi olanların dönüp tarihe bakması gerekir.

Küçük hesaplar içinde boğulanların, bugün esamesinin okunmadığını,
tarihin çöplüğünde hak ettikleri alçak irtifada yerlerini bulduklarını, et-kemik yığını olarak toprağa karıştıklarını görmeyen kaba cehâlet numuneleri de, kendileri için en münasip yere, duruş ve davranışlarıyla talip olduklarını göstermiş olmuyorlar mı ?

Kuyucu, kuyu kazmaya başlamadan evvel, kuyudan nasıl çıkacağını hesaplamalı, hâni kazara düşmek de var kaderde...

Ey dünya ile misket niyetine oynamaya devam edenler ve onları seyredenler; gün akşama erişince, ve eve dönüş vakti de gelince..misketiniz kurtarıcınız olur mu ?

Hemen şimdi, belki yarın, yahut yarından daha yakın bir vakitte, hakikati savunanın haklılığı Hakk'ın izni ile tezahür ediyor, edecektir.

Eden bulur, er ya da geç...

Ve ey seyirciler, sizi de seyreden var !

Oyun oynayanları seyretmek iyi hoş da, seyreden de görür elbet, günü geldiğinde göreceğini...
☆☆☆
Ya hakikat tezahür ederse bir gün
Bugünkü yalanlar nerde saklanır
Ve hakkı olanlarla yüzleşince o gün
Yüzlerdeki karalar nasıl aklanır

Hakimin huzurunda diller çözülür
Orda, vicdanlar ezildikçe ezilir
Doğru olan eğriden o gün süzülür
Orda, kalıplar büzüştükçe büzüşür

Bıçak sırtı, med-cezir ve insan...

                                                


Med-cezir bir halet...bir yanda iblis, beride mülhime...
Tahterevallide bir yukarı bir aşağıda değil mi insanlar, ya mülhime yukarıda iblis tabanda sürünüyor, ya da tersi...

Ya iyilik yahut kötülük kuyruğuna girmiş, düşüncede, fikirde, eylemde !

Seyrengâhındayız, gözlüyoruz, yaşıyoruz, amma ne ders alan var, ne kendini o kefelere koyan.

Tartıdayız efendiler, her an tartılmakta sıkletimiz, daramız.

Durdurak yok, nefes nefese ecele koşan maratonda olduğunu ne yazık ki unutmuş insan soyu...

Sanıyor ki elde kalacak sahip oldukları zaman boyu...

Bıçak sırtı, tahterevalli yahut terazi...ne denirse densin, ne farkederki !


Yok ben tartıya çıkmam deme inisiyatifiniz de yok hani...

Keyfimin kâhyasıyım diyenin akibetini de gördü bu gözler, iblise muhalif yaşayanınkinide...

Keyfe keder katmayanın mukadderatını; güzergâhının ve gayesinin belirlediği bir seyahatte, enfüsî ve afakî esintileri hesaba katmayanın; olsa olsa, ya dümeni bozuktur, yahut kaptanı alayiş müptelası serhoşun tekidir.
☆☆☆
Ufak bir esintide kökünden sökülen, çiçeği meyvesi dökülen süs bitkisi de var, damarlarında zehir dolaşan kökü sağlam (!) gösterişli zakkum da, nebatat âleminde...

Yediveren gül de, ısırgan da aynı bahçede...

Dalları semâya uzamış; kurda, kuşa ikrâm edecek nimeti olan ağaçlar da aynı bahçenin sakinler arasında...
Dağbaşında bağ, ovada diken de yetişir...
☆☆☆

Akreb de, yalancı akreb de, dışkısı kokmaz bulaşmaz tavşan da, sağımlık koyun da var hayvanat arasında...
☆☆☆
Ya insanım diye dolaşanlar arasında ?
Otun da, hayvanatın da, diğer mahlukatın da iyisi/kötüsü, faydalı/zararlısı yok mu ?

Bakteri denilen mikrobun yoğurdu mayalayanı da var, sirkeyi fermente edeni de... vitamin sentezleyeni de var, koleraya sebep olanı da !

İnsanın kendini insanlığa adayanı da var, insanlığın sırtına binip tahtırevan üzerinde kasıla kasıla seyahat edeni de...
☆☆☆
Ey dünyadan geçmekte olan  seyyah, yolculuğun nasıl gidiyor ?

Bıçak sırtı mı, tahterevalli üzerinde yahut terazinin kefesinde misin ?

Yoksa "adam sende" deyip deyip hedonist mi takılmaktasın ?

Hangi bahçenin gülü olduğun farketmiyor mu ?

Elde mi, gönülde mi olmalı ?

Elden ele, dilden dile dolaşan mı makbuldur, gönüllerde taht kuran mı ?

"Ne denirse densin, ne farkederki..." deminde misin yoksa !

"İnsanlık" tacı...

Kirli kaba bal konulmaz
Asıl azmaz, bal kokuşmaz
Bataklıklarda oynama
Musaddıkla oyun olmaz

Ne de çok ilâhın varmış
Dünya, nûrunu karartmış
Kaç ! masivaya aldanma
Yalan dünya kime kalmış

Olacak olanlar olur
Zâlimler belasın bulur
Sakın ! nüfuzluya kanma
Bir gün tepe taklak olur

Bakılmaz göz ile kaşa 
Hakk ile ol Hakça yaşa
Âdil olan kıymet bulur
Taç yakışır Âdil başa

Hayır ve hasenatta kal
Bilenlere "hikmet" bir bal
Bir çanak yala aldanma
Gel ! katreyi ummana sal

Özünü bil, sözünü bil
Gönlündeki kirleri sil
Fani ile oyalanma
Sendeki ben, kim imiş bil

Hızır'ı bul, Hazır'ı bul
Huzurdaki Hızır'ı bul
Sakın uzaklarda sanma
Gel ! sendeki Hazır'ı bul

Âdeme insan erektir
"İnsan"a irfân gerektir
"İnsanlık" tacı giymeye
Ne kaftan, ne taht gerektir

14 Ocak 2020 Salı

Diş hediği ve bebekçe tercihler...

Çocuk diş çıkarınca "Diş Hediği" yapılırdı, böyle bir adet vardı toplumumuzda. Buğday, nohut, fasulye haşlanır, bazı yerlerde üzerine ceviz içi de eklenirdi. Tuzlanarak yenirdi.

Çocuk bir yaşını geçip nesneleri ve objeleri ayırd edecek idrak düzeyine geldiğinde, diş hediği pişirilir, eş-dost çağrılır, hediğe davetli olanlar hediyeler getirirlerdi.

Yere bir sergi serilir, çocuk ortasına oturtulur, önüne çeşitli eşyalar objeler konulurdu; Kuran-ı Kerim, kalem, tarak, ayna, makas ve saire.

Çocuk ilk olarak elini neye uzatır da eline alır onunla ilgilenirse o eşya (şey) ile özdeş bir mesleği seçecek denilirdi.

Tarağı seçerse berber, makası seçerse terzi gibi....
☆☆☆
Çocuk bir kaç yaşına gelince ve kendine göre tanıdığı büyükleri arasında  rol model oluşturunca:
-"Büyüyünce ..... olacağım" demeye başlar.

Yahut büyükleri sorarlar:
-"Çocuğum, hadi söyle, büyüyünce ne olacaksın ?"

Çocuğun her bir dönem bir başka cevap verdiği de olurdu.

Cevaplar çocuğun hayal gücüne, sosyo-kültürel çevresine göre çocuktan çocuğa çok farklıdır.

Çocuğun olmak istediği şey, yaşı ilerleyip de yeni bilgiler edindikçe, ufku farklılaştıkça, yeni çevreleri tanıdıkça değiştikçe değişebilir.
☆☆☆
Biyo-psişik bir bütün olarak çocuğun gelişimi ve sonrasında insanın tekâmülü göz önüne alınarak, hem beden hem de ruh sağlığı açısından yapılması gereken şey, onun sadece bedensel tarafı ve mesleği, kazancı ve/veya sosyal statüsü tarafına yatırım yapılırken, şahsiyyet gelişimi ve ilim ve irfân sahibi olması için de yapılması gerekenler göz ardı edilmemelidir.

Bunun için de en az dünyalık kadar hatta daha fazla titizlenmek gerekir, eğer çocuğun sağlıklı ve zinde, akl-ı selim, dünyası ve ukbâsı mamûr bir "insan" olması isteniyor ise...
☆☆☆
İnsan, pozitif ve negatif yönleri yapısında bulunduran insan...temayülleri çeşitli olan insan...

İnsanın kaderi, diş hediği töreninde seçimi ile ne kadar ilgili bilinmez ama akıl baliğ olduktan sonraki kişilik ve tercihleri arasındaki ilgi ve ilişkiye göre bir yola giriyor olsa gerek...
☆☆☆
Büyüdüklerinde de bebekçe tercihlerinde halen ısrarcı olanlar vardır belki !

11 Ocak 2020 Cumartesi

Biyo-bank...bakteri ile gelen sağlık !

"Kediye dışkın derman demişler gidip denizin ortasına yapmış..." derler...

Biyoloji bilimindeki önemli temel çalışmalar 19. yüzyılda yapılmış, bugün gelinen noktada ise çok ileri seviyelere ulaşmıştır.

Meselâ; doku ve organ nakli, tüp bebek tekniği, geliştirilen akıllı ilaçlar, biyo-kontrol ve biyolojik mücadele ile zararlı türleri kontrol etmek, bakteri genetiği üzerinde başlayan plazmid DNA çalışmaları ve bunun sonucunda gen aktarımının gerçekleşmesi, organizmaların genetiğini değiştirmek (GDO), ve hatta biyolojik materyali silah olarak geliştirip kullanmak ve saire...
Bütün bu çalışmalar, ister bakteri, ister diğer canlı türleri veya insandaki genomun potansiyeli üzerinden yapılsın bugün bilim dünyasında çok çeşitli amaçlar için gerçekleştirilmektedir.

Yâ'ni, mevcut materyal olarak elimizde olan dünyadaki canlı türlerinin kendilerinde olan, tabiri caizse gücün/yeteneğin üzerinden yürütülmektedir. Çünkü bakteride de insanda da temel yapı ve mekanizmalar açısından fark yok !
☆☆☆
Konu ile ilgili olarak biyobank çalışmaları kapsamında; gen bankası, DNA bankası, kan bankası, plazma bankası, tohum bankası, sperm/yumurta bankası, göbek kordonu kanı ve kök hücre bankası, biyolojik tür çeşitliliği bankası gibi bankalar son 20-30 yılda bir çok ülkede kurumsallaşmaya başlamıştır.
Bunlarda hem ilgili alana dair veriler sınırsız süreli kayıt altına alınıp saklanarak kullanılmakta, hem de canlıya ait numuneler ileri zamanlarda yıllarca kullanılmak üzere (meselâ 30 yıl kadar) derin dondurucu veya gaz/ sıvı nitrojen içinde depolanmaktadır.
Bu merkezlerde ayrıca ileri AR-GE araştırmaları da yapılmaktadır.
İngiltere, Fransa, Norveç, Finlandiya ABD, Kanada'dan, Katar ve Suudi Arabistan'a kadar bir çok ülkede biyo-moleküler ve genetik çalışmaların yürütüldüğü biyo-bankalarda yüzbinlerce donörden alınmış milyonlara varan veri bulunmaktadır.

Temelde insana yönelik bu çalışmalar; aslında farklı genoma sahip insan populasyonlarının gen haritalarına göre zayıf/güçlü yönleri, hastalık risk analizi, populasyona uygun ilaç ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi vb. amaçlara yönelik olarak yapılmaktadır.
Türkiye'de de bir kaç üniversitenin ve Kızılay'ın da biyo-banka çalışmaları vardır.
☆☆☆
Bu biyo-bankalara ilginç bir örnek dışkıların "biyo-bank"larda korumaya alınarak saklanmasıdır.

Yazıya kedi dışkısından bahisle başlamıştık...

Son yıllarda insan "Genom" projeleri yanında insandaki "Microbioata" çalışmaları ile ilgili projeler de yürütülmektedir.

Bilindiği üzere insanlarda bulunan bakteri sayısı bir insanın bütün hücrelerinin sayısı kadardır ki, bu da 100 trilyon bakteri demektir.

Sağlıklı bireyin bakteri florası antibiyotik kullanımı sonucu büyük oranda değişir. Ve ileri derecede değişimler sonucunda normal barsak florasında %2-5 oranında bulunan ve hastalık yapmayan "Clostridium difficile" bakterisinin aşırı  çoğalmasına sebep olur. Faydalı bakteri florası da bilinçsiz ve zorunlu olmadıkça kullanılan antibiyotikler yüzünden azalınca, C. difficile adlı bakteri sık tekrarlayan barsak iltihaplarına ve ishallere yol açar.

Bugün sağlıklı hayat için barsakların rolü ve dolayısı ile mikrobiyotanın çok önemli olduğu bilinmektedir.

Bir kaç yıl önce Hollanda Leiden üniversitesinde bağışcı sağlıklı bireylerden biyobanka alınan dışkının hasta bireylere naklinin (fekal mikrobiota nakli) iyileşme sürecine katkısı olacağı ifade edilmiş.

Bu nakiller belli inceleme (parazitolojik, helmintolojik vs.)'ler ve işlemler sonrasında kolonoskopi, lavman vb. yollardan yapılıyor.
☆☆☆
Yüzyıllar önce Çin'de ishal vak'alarına karşı kullanılan bu yöntem 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve özellikle 2000'li yıllarda ilgili bilim çevrelerinde üzerine eğilinen bir konu olarak gündeme alınmıştır.

Türkiye’de dışkı nakli yapanlardan Prof. Dr. Ahmet Uygun' un "dünyada çalışmaları devam eden gaita naklinin obeziteden, MS’e, Parkinson’dan kansere, diyabetten astıma ve kesin tedavisi olmayan Crohn gibi çok sayıda bağırsak hastalığından kurtulmada insanlığın yeni umudu olduğunu" söylediği basına yansıdı.
☆☆☆
Sağlıklı hayat (faydalı) bakterilere (mikrobiyota) sahip olmaktan geçiyor...

Bakterilerimize iyi bakmak, kıymetini bilmek dileği ile...

10 Ocak 2020 Cuma

Dünde kalan sokağın delileri ve bugünkü meczublar...

Daracık, siyah parke taşı döşeli bir sokakta çocuk olmak...

Sokak başından giren at arabasının tekerlek sesi nal seslerine karışarak yankılanıyor sabahtan akşama..

Sokak lambaları da yandı işte...

Akşam namazını kıldıktan sonra caminin etrafındaki dükkanlardan aldıkları evinin erzakını ceplerinde taşıdıkları filelere doldurmuş büyükler ağır adımlarla sokağın bir ucundan görününce, oyuna doymamış çocukların uflaya  puflaya evlerine istemeye istemeye yönelişleri...

Birbirine omuz vermiş tek ve iki katlı kerpiç evlerden sokağa yemek kokuları yayılıyor...

Kalaylı bakır siniler üzerindeki kapaklı bakır tabaklarda yakın/uzak komşuya, dula yetime ikrâm edilmek üzere, o gün Allah ne verdiyse pişirilmiş yemekler, taşınmaya başladı işte mutad olduğu üzere...

Kör Hafize nine...tek başına, hayırsever bir komşunun kendisine tahsis ettiği tek odada yaşamaya çalışıyor...elindeki değneği ile ara sıra sokağı adımlarken çocuklardan birisinin koşarak elinden tutup gideceği yere götürdüğü Hafize nine... mutlaka bir sini üzerinde götürülen nevaleden nasibi kadarı ona da gidiyor...
Sokaktaki bakkal, Osman, dükkanının kepenklerini besmele ile kapatıyor, ertesi gün sabah namazından dönüşte açmak üzere...bir elinde iki tahta meyve kasası, komşuların bakımını üslendiği Ümran'ın kapısına bırakıp gidecek yine, kış çok çetin geçiyor, soğuk iliklerine işliyor insanın. Hiç olmazsa odun sobasında bir iki saatliğine de olsa yakar kadıncağız !

Evlerin arka cephesindeki odunluk ve ardiyenin olduğu bahçe duvarından bitişik komşuya bir kaç günde bir sobalık doğranmış meşe odunu atıveren anneler nineler !

Ve sokağın delileri... Deli İhsan, deli Hatce, deli Güllü, deli Alaaddin...

Hepsine insanca yaklaşıyorlar sokağın sakinleri.

Alaaddin, uzunca bir gecelik benzeri keten entarisi ile zaman zaman oturma odasında gelenlerin yanına uğruyor, homurtu şeklinde sesler çıkarıyor ara sıra, oturuyor yerdeki kilimin üzerine bir yandan kilimin tüylerini yolup ağzına atıyor, çiğneyip tükürüyor...

Alaaddin'i, bakımını üslenmiş  kardeşlerinin (ağabeyi, iki ablası ve yaşlı bir babası var) saldırgan dönemlerinde evin çatısına çıkarıp zincirle bağladıklarını söylüyorlar.

Evin delisi evin içinde yaşıyor, ona insanca davranılıyor, herkes tarafından sahip çıkılıyor...

Sadece evin sakinleri değil, komşuları da Alaaddin'e, İhsan'a, Hatce'ye, Güllü'ye aynı yaklaşım içindeler...onlar sokağın çiçekleri, gülleri !
☆☆☆
Nereden nereye geldi bu toplum...
Okur-yazar oranı yüzde otuzlardan doksanlara, şehirleşme yüzde otuzlardan yüzde yetmişlere çıktı...

At arabasının zaman zaman geçtiği sokaklarda lüks otomobili park edecek yer yok.

Henüz evlerde su şebekesinin olmadığı günlerde, sokaktaki tek çeşmeden kovalar ile kullanım ve içme suyunun taşındığı günlerden geldik, bugün sensörlü sıcak/soğuk su akıtan bataryaların altın kaplama olması derdindeyiz.

Dün Antep kilimi serili odalarda yaşanıyordu, bugün serili halılar bir kaç yılda bir değiştiriliyor.

Sığdığı iki oda bir sofadan yüzlerce metrekareye sığamaz oldu çekirdek aileler...

Dünkü yatay mimarinin iki katlı kerpiç evlerinin yerini bugün dikey mimari ile çok katlılar gökdelenler aldı,  Sokak yaşantısı apartman/rezidans yaşantısına döndü...

Birbirini tanıyan ve her gün bir kaç kez selamlaşan sokak sakinlerinin yerini rezidansın asansöründe birbirini çok sık rastlaştığı halde tanımayan ve mesafeli duran komşu (!)lar aldı...

Ezcümle bir eli yağda öteki balda günümüz insanının öğretim seviyesi(eğitim seviyesi değil) yükseldi, sahip olunan diplomaların sayısı arttı, varı variyeti arttı, paralandı güyâ...şehirlileşti de...

Ancak bir şeyleri kaybetti, kaybetmeye de devam ediyor...

İnsanlığı erozyona uğradı; sevmeyi, hoşgörüyü, tevazuyu, dayanışmayı, yardımlaşmayı .... hürmeti unuttu.

"Ben"i güçlendirdi maddî gelişmeler ve hayat şartları, "biz" denilen kalabalıkdan hoşlanmayan yaratıklara doğru evirdi insanı...

Daha dün sokağındaki dula, yetime, düşküne, fukaraya ve delilerine elindeki imkânları ölçüsünde sahip çıkan toplum, bugün aklı başında olanların bile yüzüne bakmaz, yanında durmaz hâle gelmiş...

Dün delilerine insanca yaklaşan toplum bugün akıllılara tahammül edemez halde...

Ötekine tahammülü olmayan, hatta kendine tahammülsüz, istekleri bitmez, kanaatkârlıktan bîhaber, gözü aç, gönlü fukara, bilgisi var irfânı yok, diploması ile, makamı-ünvanı ile, parası ile, araba ve eşyası ile adam olunduğunu, kalitesinin arttığını zanneden meczublar ile bu kadar olur.

"Kim deli ?" diye sorma hakkımı kullanıyorum...

Evet kim ?

Göğe yaklaşan kibirli gökdelen ehli mi, yere yakın mütevazı sokak sakinleri mi ?

Fikrimi sorarsanız, dünkü sokağın delilerini bugünkü meczublara değişmem, derim...

Fi tarihi değil elli yıl öncesinden bahsediyorum...

Tenekeye taş değince tıngırdar...

Eder durur dün bugüne deveran
Gece gündüze kavuşur şevk ile
Ne güneş, ne dünya, durmazlar bir an
Sene seneyi kovalar bir ölçü ile

Tohumlar çimlenir güneşe uzar
Köstebek, toprağı üstüne kazar
Koza, ipek böceğine olur bir mezar
Kıyameti kopunca bir kelebek uçar

Şu yerden ne de çok lezzetler çıkar 
Aynı toprak, aynı güneş, aynı su
Acısı var, ekşisi var, balı var
Şükretmeli yaradana işin doğrusu

Kimi kuş, kimi insan yahut kömür
Hepsini de bir hikmetle döndürür
Yaşıyor hepsi de az çok bir ömür
Doğan büyür, elbet yaşayan ölür

Bir damla sudaki insanı görmez
Çekirdekte saklı ağacı bilmez
Gönüldeki kâinattan bîhaber
İdrak fukarası; yer, içer, türer

Tenekeye, taş değince  tıngırdar
Gülden gelir bütün güzel kokular
Şu sonsuz kâinât her an bir karar
Zerre de kürre de Rabbini anar

9 Ocak 2020 Perşembe

İki kısa hikâye: Saldırgan kartal ve kargalar...

Emekli olduktan sonra egedeki bir ile yerleşip ikâmet etmekte olan aile memleketlerine ziyaret amaçlı gitmek üzere yolculuktadırlar.

Yolun dörtte üçünü geride bırakmışlardır.

Hilal hanım dini vecibeleri yerine getirmeye gayret eden namaz ehli, Devrim bey ise bî-namaz...Gül gibi geçinip gidiyorlar.

Güzergâhları üzerinde olan meşhur anadolu erenlerinden "Somuncu baba" külliye ve kabrine yaklaştıkları esnada Hilal hanım eşine:
-"Devrim bey, molayı şurda verelim de, hem kabir ziyâreti yapar dua eder, hem de dinleniriz"
Eşi öfke ile:
-"Hilal ya ! Bırak şu ölülerden medet ummayı...diriye bak" diyerek  gaz pedalına basar.

Araç bir kaç yüz metre yol gitmemiştir ki aracın ön camına sürücünün önünü görmesini engelleyecek şekilde bir kartal dalış yapar, pas geçer...Devrim paniklemiştir, bu arada kartal dönüp ard arda yeni dalışlar yapar aracın ön camına.

Bu esnada sürücü koltuğundaki Devrim, ayağını gaz pedalından çekmiş, yoldan çıkmamak üzere direksiyona sıkıca yapışmıştır.

Araçtaki herkes korku ve panik içinde ne olduğunu anlamaya çalışırlarken, hanım ve çocuklar bir yandan da kaza yapmamaları için dua etmektedirler.

Hızı iyice yavaşlayan araç bu arada "Somuncu baba" levhasının bulunduğu kavşağa yaklaşmıştır.

Ancak Kartal halen aracın ön camına saldırır gibi yaklaşıp üzerinden pas geçmeye devam etmektedir.

Sürücü koltuğundaki adam gayri ihtiyari sinyal verir, hızını keser ve kavşaktan yön tabelasının gösterdiği yere döner, kartal araca saldırmaktan ve aracı takipten vaz geçmiştir...
☆☆☆

İkinci hikâye altmışlı yıllarda küçük bir anadolu şehrinde geçiyor...

Mesleği ebe olan Firuze hanımı bütün şehir tanıyor.

Onun marifetiyle doğan şehrin binlerce çocuğunun efsane ebesi...

"Ebe Firuze" ismini duymayan şehrin sakini yok...Bekâr olan Firuze'nin geliri de isminin tanınırlığı sayesinde çok çok iyi...

O yıllarda şehrin en işlek caddesine cepheli müstakil, betonarme, bahçeli ve zamanının villa hükmünde sayılabilecek bir evi var Firuze hanımın...
☆☆☆
Yıllar yılları kovalar...

Bir gün Firuze hanımın evinin bulunduğu caddeden geçenler, karga sürüsünün bir evin üzerine üşüştüklerini, kargaların çığlıklarının ayyuka çıktığını, evin çatısında, bahçesindeki ağaçlarda, balkonunda onlarca kargadan birinin kalkıp diğerinin saldırganca konduğunu görürler.
Bu durumu korku dolu gözlerle izlemekte olan insanlar, kendi aralarında konuşuyorlar...

 "Bu kargalar uzun zamandır bu evi düşman belledi, burdan ayrılmıyorlar, Firuze hanım balkon kapısını açacak olunca balkona bile çıkarmıyorlar...

"Kendisi evine korku içinde koşarak girip çıkıyor artık".

"Balkona, bahçeye de oturmaya çıkamıyor artık."

"Eskiden gece-gündüz gelen çok hastası olurdu. Hastaları da korkudan eve gelemiyorlar (bu arada işlemi evinde yaptığını fısıldayanlar da duyumlarını paylaşıyorlar), onlara da kargalar sürü halinde saldırıyorlar, eve sokmuyorlar".
....
Bir zaman sonra, kargaların bu eve ve sahibine düşmanca ve sürü halindeki saldırganlıkları hakkında şehirde yayılan şayia kanaat haline dönüşür...

Kanaat şudur:
"Düşük yapmak isteyen gebe kadınlara (evinde) düşük yaptırdığı için bu kargalar saldırıyor...",
"Cana kıyıyor para için, bu o kadına bir ilâhi ikâz olsa gerek !"

Şehir efsanesi mi bilmem...!
☆☆☆
Hadiselere şâhit olanlardan hikâye edilen vak'alar bunlar...

Düşündürücü ve ibretlik değil mi ?

5 Ocak 2020 Pazar

Çağın İmkanları, Kolaycılık ve zor...

Zoru görmemiş, bir eli yağda öteki balda, kıtlık dönemlerinin hikâyelerine omuz silken günümüz dünyasının modern insanını kaplamış olan kolaycılık hastalığından kurtulması, kanaatime göre ancak yok ve yoklukla tanışması ile mümkün.

Bugünün insanı öyle sabırsızki... tohumu eker ekmez çiçeğini görmeden meyvesini hayal etmeye, hatta elini uzatıp koparmaya çok yakın olduğunu hayal ediyor.

Bu hayalcilik, gerçeklerden öylesine uzak ki ...deniz seviyesinde, sıfır rakımda iken; hemen şimdi, yahut en geç yarın everestin zirvesine tırmanmayı hesaplıyor.

Hele bir de post modern aydın tipi geçinenler var ki...kitapsız, okumasız malumatfürûş meydan kültürü ve avm dili ile, her hususta alleme kesilip fikir beyanı etme vazifesi üslenmişler, lâf yetiştirebilmenin ise hiç mümkünü yok.

Doğduğunda bir elinde "maus" ile doğan hazırcı gençlik ise sahip olduğu "smartphone"un klavyesini kullanmaksızın, kafasına takılanı "google asistan"a buyurarak merakını sesli cevaplar ile gidermek ile bilgi açlığını gideriyor.

Öyle eskisi gibi tertip üzere evrak arşivlemek, dökümanları klasörlemek, fotoğrafçıya gidip fotoğrafların "arabı"(negatifi)ni tab ettirip karta bastırmak, sonra albümlere yerleştirmek nostalji oldu...bunlar ile vakit kaybeden de yok zaten...Öyleki, arşivcilik de dijitalleşti...dijital platformlara güvenip, her şeylerini bulut teknolojisi ve driver'a yedeklemek gibi kolaylıklar var iken, kim uğraşır kağıt ile kartlar ile....

Yüz yüze görüşme, el ele, kol kola, omuz omuza yürüyen dostların, dostluk ve arkadaşlıklarının yerini, birbirini ömrü billah hiç görmemiş sayıları beşbin, onbinleri bulan sosyal medya dostlukları çoktaaan aldı bile...

Muhabbet denilen şey ise, çıkar sevgisi ile perçinli bir hukuk hâline evrildi....

Kolaycılık her yerde, her kesimde..eski nesil de giderek bu rüzgâra kapılıyor desem...

"Armut piş ağzıma düş" çağrısını bırakmak için bir tuşa basmaktan aciz kalıp, "google asistan" benzeri bir aplikasyona seslenmenin yeteceği günleri de görecek miyiz ?

Ne dersiniz...!
İnsanlığın sorgu-suâli de dijital ortamda yapılıyor değil mi ?

Malum, yaz ismini kişinin arama kutusuna, gelsin bütün geçmişe dair bilgileri, görüntüleri, hâli ve ahvâli !

4 Ocak 2020 Cumartesi

Özden öze...

Kuluçkaya girmeyen yumurtadan civciv olmaz...
☆☆☆
Kalıbının iriliğine aldanma, ya içi dolu değilse !
☆☆☆
Demesi herkese kolay, yapmadıktan sonra...
☆☆☆
Burnunun ucunu dürbünle görmez de, kaf dağının arkasını gördüğüni iddia eder.
☆☆☆
Bahsettiğin yüz nasihatin hiç birisini kendin yapma,  sonra,  arz-ı endam eyle, öyle yağma yok !
☆☆☆
Çaldığın düdük maçı durdurmuyorsa, hakemliği bırak !
☆☆☆
Dışı mamûr içi harap olanın semtinden huzur kaçarmış !
☆☆☆
Sefîh olana karunun hazineleri mi yeter !
☆☆☆
Nûr isteyen nâr peşinde koşar mı ?
☆☆☆
Ne verdin de ne istiyorsun...önce dosdoğru ol !
☆☆☆
Sürüsüne sahip olmayacaktan çoban olmaz.
☆☆☆
Merhamet merhemini imansızdan isteme.
☆☆☆
Doğru ile eğri yanyana duramaz.
☆☆☆
Her neyi kendine yakın buluyorsan, sebebini sorgula ki, kendini tanıyasın !
☆☆☆
Uykun ne kadar da ağır, uyanamadın gitti !
☆☆☆
Şubat güneşi sakın seni aldatmasın.
☆☆☆
Her dem ter ü tâze kalmak isteyen huzurdan ayrılmaz.
☆☆☆
Sonbaharda sığınacak yer arayan sineğin can havli içindeki telaşına ne dersin !
☆☆☆
Pamuk pamuk havada dolaşan şu bulutların taşıdığı, ağırlığı tonlarca olan "su-dolu-kar" hayretini artırmıyor mu ? Göz doktoru ile akıl hastanesinin yolu gözüküyor...
☆☆☆
İsyandan ihlasa giden yolun yolcusu olanın mihmandârı semâ ehli  olur...

3 Ocak 2020 Cuma

Kendini ziyana uğratanlar...!

Vitrine kanma, ambalaja aldanma !
Bir iyilik yapmalı insan kendine
İnsanlığını sorgulamalı...
Kendini ziyana uğratanlardan olmamalı
Yerin ve göğün sahibine isyanı var mı acaba diye... sorgulamalı !
☆☆☆
Yer yüzüne ibretle bakmalı, gökyüzüne de
Göz kesilmeli ışığa
Kulak kesilmeli sadâya
Gönül kesilmeli rahmete
Görmeli, işitmeli, sezmeli, hissetmeli...
☆☆☆
İnsan; üstünü başını, evini ocağını temizlediği kadar; içini, düşüncelerini, fikirlerini, duygularını niçin temizlemez !
Temizlemeye vakti mi yok !
☆☆☆
Dışını temizlemekten içine vakti kalmayanların semtinden geçilemiyor !

Göz zevkim yok mu benim ?
...görüyorum işte, yaldızlı hediye paketiyle paketlenmiş bir kutu...
İçindekilerse öyle kokuyorki !
Burnum düşecek, nefes almak ne mümkün !
Dışı cafcaflı, albenili de...içindeki kokuşmuş...
Sen de kokuyu alıyor musun ?!
☆☆☆
Böyleleri:
Hemen temizliğe girişmeli...
Hasedden, kibirden, kıskançlıktan,
Dedi-kodudan, isyankârlıktan,
Sahtekârlıktan, talandan,
Yalanın dahi beyazından,
Kendini beğenmişlikten başlamalı temizliğe...
Bu huyların sebebi cehâlet...
Kendini okumaya başlamalı insan, hemen !

Kurtulmalı kötü huylardan,
Çirkin hâllerden...
İşte bunların kokusu çok fena çok...
☆☆☆
"Temizlik imandandır" sözünü bir de şöyle düşünmeli !
Elinde toz bezi akşama dek koştururken, aynanın önünde saatlerce uğraşırken,
asıl olanı, özünü, kendini unutanın temizlik anlayışının ne kıymeti var...!
Onca çaba el-âlem temiz görsün diye mi ?
Peki içini bilen, gören duyan var, ondan niçin utanmazki insan, edeb ya Hû !

Mevzuun aslını bırakmış talî olanla vakti ne çok harcamakta insan !
İçerdeki zaten dışarıya sızacak...
☆☆☆
İçi temiz olanın işi de dışı da temiz ve düzgün olur !

1 Ocak 2020 Çarşamba

Cemiyyetin hâli mi !?...Bildiğiniz gibi !

Sakın ha deme bana
bunlar galat-ı meşhur:
Bir cemiyyet çürüyor ise,
münevverleri olmuştur buhûr...
☆☆☆
Bir devir ki;
ihtişam ve debdebe içre
garip bir hâlet,
üretmeden aşırı tüketir oldu
bu millet...
☆☆☆
Nasıl da değiştirdiler bizi,
Seyrettik her gün süfliyi dizi dizi...

Olduk hep beraber lüks eşya düşkünü
Beğenmez olduk ne eskiyi ne dünü...

Hem bilen varsa söylesin...
Ne demekmiş kanaatkâr ki, kaybetmişiz biz onu !
☆☆☆
Ateş ile oynar oldu insanlık
Neredeyse moda oldu yamyamlık
Doymak bilmedi yedi içti, sanki dibi delik
Eğlenmekten öte eve dönüyor ki,  küfelik...
☆☆☆
Hamiyyetperverlikten dem vuranlar varmış bir de, heyhât !
Demeli;
Çorbaları kaynatır mı hiç kupkuru edebiyat...
☆☆☆
Hakikati çığırıp durma demadem ey tûtî, sükût et...
İşiten olur mu acep,
sağırlardan müteşekkil bir cemiyyet !

Bütün kuşların;
kenetliyse gagaları
tıkalıysa kulakları, hem kör tıpalı...

Artık yorulma ey tûtî,
sen de tut çeneni,
sık dişini, sık...sükût et...
☆☆☆
Ey gören kör, ey işiten sağır !
Ömür biter de, ecel gelirse,
gemi bu limandan son kez kalkarsa...
Durma;
O çok sevdiğin dünyaya son kez bak...
İster mendil salla, ister "ah yalan dünyanın..." türküsünü söyle, ister gözyaşı ile veda et !
-Fark eder mi ?
-Senin içi fark eder de...Umum için ne fark eder ! Zaten yasın ömrü en çok üç gün değil mi ?