e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
29 Ağustos 2021 Pazar
Başağın boşu saman dolusu dane...
28 Ağustos 2021 Cumartesi
Nizâm-ı âlemi Bir'den kuran var...
27 Ağustos 2021 Cuma
Yesi'den Anadolu'ya...Malazgirt'ten Büyük Taarruza...
Yesi'deki kutsal aşkın mayasıMalazgirt'te Alparslan'ın rüyâsıSöğüt'teki has kilimin boyasıBu güzel ülküdür gönül verdiğimAbdurrahim KARAKOÇ
Evet merhum Abdurrahim Karakoç üstâd bir aşk, bir rüya ve bir boya metaforu üzerinden gönül verdiği ülküsünü ne de güzel serd etmiş...
O aşk ki Arslan Baba'nın Kâinatın Sevgilisi'nden, âlemlere rahmet Habib-i Kibriyâ'nın emâneti ile intikal eyledi Yesi'ye...Hikâyenin farklı versiyonları da olsa biri şöyle:
Bazı kaynaklar ismini Baba Arslan, Arslan Baba veya Arap Arslan Baba şeklinde kaydetmektedir. Yesevî menkıbelerine göre siyah ırktan olan Arslan Baba ashabın büyüklerinden olup dört yüz veya yedi yüz yıl yaşamıştır. İki ayrı rivayete göre, sahâbîler bir gazâ sırasında veya Arslan Baba’nın evindeki bir toplantıda acıkırlar. Bu arada Hz. Peygamber’in duasıyla Cibrîl cennetten bir tabak hurma getirir. Hurmalardan biri yere düşünce Cibrîl o hurmanın ileride doğacak Ahmed Yesevî’nin kısmeti olduğunu söyler. O zaman Hz. Peygamber ashabına, “Bu hurmayı Yesevî’ye kim ulaştıracak?” diye sorar. Göreve Arslan Baba talip olur ve Hz. Peygamber hurmayı onun ağzına koyar. Arslan Baba nice yüzyıl sonra Türkistan’ın Sayram şehrinde henüz yetim kalan yedi yaşındaki Ahmed Yesevî’yi bulup emaneti ona teslim eder. (1)“-Bu mektubu al yazılanlar doğru ise ahlâkını güzelleştir, değil ise iftira edenleri bağışla, fakat onlara öyle işler ver ki insanları kandırmaya vakit bulamasınlar."
"Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin senMerdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen"Şeyh Gâlib
Ey dil ey dil niye bu rütbede pür gâmsın sen
1)https://islamansiklopedisi.org.tr/arslan-baba
26 Ağustos 2021 Perşembe
Bu dünya fâni “Sen’se misafir...
23 Ağustos 2021 Pazartesi
Dönme dolap ve Hak Çalab...
22 Ağustos 2021 Pazar
Pleiotropi, zıtların hukuku ve çıkış yolu...
Bunun yanında alel olmayan genlerin de etkileşimleri var ki, burada etkileyen (epistazis) ve etkilenen(hypotazis) genlerden bahsedilir.
Dolayısı ile bir karakterin (fenotipte) ortaya çıkışından alel yahut alel olmayan birden çok genin etkileşimi sorumlu olmaktadır.
Ayrıca bir gen birden fazla karakterin ortaya çıkmasından da sorumlu olabilir (pleiotropi)
Hem kendi indükleyiciliği ve güdüleyiciliği, hem de birlikte ve toplamalı indükleme yoluyla karakterlerin ortaya çıkmasını, görünürlüğünü sağlamaktadır.
Ancak Rahîm ismine gelince, Rahîm: Azîz, Raûf, Vedûd, Gafûr, Berr, Tevvâb ile yan yana birlikte geçer.
Bunları ana kök sayarak herbirinin yek diğeri ile veya bir kaç kümülatif birlikteliği ile açılımları var...
Bir kaç açılım daha misâl olsun: Rahim-Gafûr-Vedûd; Hâkîm-Habîr-Alîm-Latif-Basit-Semi; Ganî-Hamîd, Halîm-Kerîm vb. gibi...
Her birinin tek bir indükleyiciliği olduğu gibi, pleiotropi, birlikte fonksiyonel olmaları da söz konusu olmalıdır.
Bu sevginin zirve noktasında ise nefret ve öfke ve kindarlık ve çekememezlik ve kuskançlık... gibi dürtüler sevgiyi baskılayamaz, çekinik kalır.
Buna bir zirve örnek: Hz. Peygamberin Uhud Savaşı’nda dişi kırılmış, yüzü kan içinde kalmıştır, bu durumda dahi müşriklere beddua etmez ve Allah’tan onlara doğru yolu göstermesini niyâz eder.
Buradan insana dönecek olursak; saf sevgi, insandaki en ince vicdan hislerinden köken alan şefkât ve merhametin dışa vurumu ve fiili olarak görülmesidir.
Böyle bir açılım iç âlemde var(lık) namına ne varsa silip süpürür, adeta ayna haline getirir, işte o gönül tecelli tahtgâhı olur ki, Hakkın salt sevgisi orada tecellî eder ve o kimse sevgiye gark olur. O hâlde o enfüsî ve afakî her şeyi, her şey de onu sever ki, her iki cihanda, sefa ve dostluğa erişmiş olur.
Fakirlik ve acizliğini bilmek, Şükretmek...
Bunların zıddı olarak; yedi tamu/cehennem kapıları olarak bilinen huylar da var ki:
Gurur, Hırs, Kıskançlık, Ayrımcılık, Dedikodu, Şehvet, Öfke....
Şer/kötülükler, bu yedi tamu ağacının meyveleri; iyilik ve güzellikler ise sekiz uçmak ağacının meyveleri, görünüşü, cisimlenmesinden ibarettir...
O derki; "İnsan tabaklanmış deri gibidir rutubetten bozulur, ağır ağır kokar (Mesnevi IV: 104).
Nur ve kemal, helal lokmadan doğar. İlim ve hikmet, aşk ve merhamet helal lokma ile olur (Mesnevi I:1707).
Sen âşık olmadıysan, sevgi nedir, bilmiyorsan; Yürü git, ot otla; eşeksin sen(Mektuplar:95).
Aşk, büyükler için bal, çocuklar için süttür. Aşk her gemiyi batıran istiap fazlası son yüktür (Mesnevi VI: 4032).
Mevlana’ya göre, hakiki muhabbet karşılıksız olanıdır, sevdiğin kişinin seni sevip sevmemesi de önemli değildir.
Yine Mevlanaya göre olgunlaşmak çile ile gerçekleşir böylece nefsine hakim olabilen, diğer insanlarla iyi geçinebilen ve uyumlu bireylerden, iyi insanlardan müteşekkil toplum haline gelinebilir.
Sevgi hukuku açısından Yunus Emre ile Mevlana paralel bakış açısına sahiptirler. Yunus da der ya: Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü; Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz...
Mevlana'ya göre insan sadece dışını değil, onunla birlikte ve bilhassa iç âlemini, gönlünü temiz tutmalıdır. Ve derki: Allah, sizin şekillerinize ve amellerinize bakmaz, kalbinize ve niyetlerinize bakar.
Zamanı gelince çıkmaz yol yerine doğru yola girmek, makas değişikliği yapmak kişinin iradesini kullanmaya bağlı...
Has "insan" olma yolculuğundaki gayretimizin ve İlim-irfânımızın ziyâdeleşmesi niyâzı ile...
21 Ağustos 2021 Cumartesi
Yusuf'un yüzü, yâr ve ağyar...
18 Ağustos 2021 Çarşamba
Belâ-iptilâ...ifrat-tefrit...
15 Ağustos 2021 Pazar
Tahsiliniz ne ?
14 Ağustos 2021 Cumartesi
Oyunu var oyunundan içeri...
12 Ağustos 2021 Perşembe
İnce ince…
5 Ağustos 2021 Perşembe
Bir ölür bin dirilir, küllerimizden de doğarız…
Türk kültüründe “Tuğrul kuşu” veya “Hüma kuşu” olarak da bilinen, diğer kültürlerde değişik isimler ile anılan ve anlatılan bir mitolojik kuş hikâyesini, “otuz kuş” mâ’nâsına gelen “Simurg”u, bir çoğumuz duymuşuzdur. Simurg’ ile ilgili olarak yazdığımız bir yazıyı daha önce yayınlamış idik.
Çeşitli milletlerde Tuğrul kuşu yahut Hüma kuşu hikâyesi “Anka kuşu“, “Zümrüd-ü Anka“, “Simurg” ya da “Phoeniks” olarak da karşımıza çıkmaktadır.Aynı şekilde Feridüddin Attar’ın "Mantıku’t Tayr" adlı eserinde de kuşlar üzerinden insanın hakikatini arayış yolculuğu konusu işlenmekte, hakikatin ancak kişinin kendi iç dünyasına yapacağı zorlu yolculuk sonunda elde edilebileceği hikâye edilmektedir.
Bazı kaynaklarda anlatılan odur ki, Simurg insan yüzlü, mor başlı, altın renkli kanatları olan, yeryüzündeki canlı kompozisyonlarının tamamına ait izleri de kendinde olan bir kuştur…
Efsanelere göre “Bilgi Ağacı”nda yaşayan Simurg, her şeye vakıf olan bir hüküm ve hikmet sahibidir. Yücelerde Kaf Dağının tepesinde yaşamaktadır, ayağı hiçbir zaman toprağa değmez ve yapı olarak en ulvi değerleri temsil eder.
Edebi metinlerde, vahdet/teklik ve kesret/çokluk düalizmi ve kendini arama yolculuğu, Simurg ve Zümrüd-ü Anka hikâyelerinde ana temâ olarak işlenmiştir.
Eski kalıplardan kurtulup yenilenmeyi, bunun gereklerini, kendi arzu ve hevesleri ile mücâdele ederek yüce değerlere sahip olmayı, hayat yolunda insanı alıkoyan cezbedici tuzakları, bu mücadelede sabrın önemini, bu hususta hedefe varmak için azimli olmanın gerekliliğini bu hikâyeler metaforik olarak anlatırken, bunu kuşların yolculuğu ile sembolize ediyor, bu azim, kararlılık ve mücâdeleyi kazananın da Zümrüd-ü Anka’ya erişebileceği anlatılıyor.
Bu azim ve mücâdele sonunda ölümsüzlüğü, ab-ı hayat içmekle bulmuş olan otuz kuştan başarabilenleri, Zümrüd-ü Anka ile olunca sükûn, huzur, teslimiyet ve emniyetin hakikatini anlayarak sonsuzluğa gark oluyorlar.
Bu yol güzergâhındaki çeldiricilere (irade, arzu- aşk, hırs, dedikodu, cehâlet, inançsızlık, kıskançlık, yalnızlık, kibir, öfke, bencillik…) avlanmayanların yolculuğunun mutlu sonuna dair olarak da efsanelerde bu durum küllerinden dirilmek/doğmak tabiri ile ifâde edilir…
Hikâye bu ya, Kaf dağı ardına erişebilenlerin karşılarına bütün ihtişamı ve heybeti ile üzerinde Zümrüd-ü Anka’nın yaşadığı çıkan “Bilgi Ağacı” çıkar, ağaca asılı otuz sayfa vardır ve her bir kuş kendine yakın olan sayfaya uzanarak vecd ve huşu ile okumaya başlar…Hepsinin okudukları sayfada “Burası si/otuz murg/kuş'un ikametgâhıdır.” yazmaktadır… Zümrüd-ü Anka, bunun üzerine bilgi ağacını ateşe verir, ağaçla beraber kendisi de yanarak kül olur bunun üzerine bu kuşların hepsinin zanları bu okudukları hakikat karşısında “bilgi ağacı” ile birlikte yanarak yok olur.
Sonrasında yangın yerindeki kendi küllerinden yeniden Anka kuşu olarak doğar ki, bu anlatımla Zümrüd-ü Anka’nın ölümsüz olduğu ifâde edilir.
Zümrüd-ü Anka bu özelliği sebebiyle birçok inanışta diriliş yahut yeniden var olmak için küllerinden doğmak sembolü ile ifâde edilir.
Otuz kuş da yanıp yok olduktan ve kendilerine ait yanacak bir şeyleri kalmadığı andan itibaren kendi küllerden yeniden doğmaya, dirilmeye başlarlar….
Yangın terörizmi ile ülkemizi sıkıştırmaya. milletimize ve ülkemize, ormanlarımızı ateşe vererek zarar vermeye çalışan iç ve dış hâinlerin ve hıyânet şebekeleri ile kol kola gezenlerin unutmaması gereken bir şeyi ifade edelim:
Azîz milletimizin gerek ferdî, gerekse toplumsal anlamda kültür köklerinde yer eden irfânî anlayışımızda; “Bir ölür bin diriliriz”, ”Küllerimizden doğarız”, “Kesilen sakal daha gür çıkar” vb. tarihimizde gerçekleşmiş, misâllerini okuduğumuz bir çok tecrübî mevzu var…bu azîm ve kararlılık ile azîz milletimiz üzerinde oynanan bunca oyuna rağmen dimdik ayaktadır… en kısa sürede ormanlarımızın eskisinden daha gür, yanan belde ve yerlerin daha mamur olacağından hiç kuşkumuz yok !
Ve “Kızıl Elma” hedefimizden ve mefküremizden Allah’ın izni ile hiçbir çeldirici ve tezgâh bizi alıkoyamaz vesselâm !
1 Ağustos 2021 Pazar
İklim krizi kapıdan içeri girdi: Ekoloji mi ekonomi mi ?