e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
25 Şubat 2021 Perşembe
Nefes, Kıyas, Hırs...
22 Şubat 2021 Pazartesi
Yıldızı kaydı...!
20 Şubat 2021 Cumartesi
“2021 Yûnus Emre ve Türkçe Yılı”nda Yûnus’ça etmeli kelâm…
Hasbihâle başlarken aşağıdaki mısralarımız bir girizgâh olsun…
Koskoca kâinatı
Evirip çevirmeyi
Sığdırmış tek heceye
“Ol” demesi yetermiş…
Kiminin yürürken bastığı yerler yeşerdi, bağ ü bostan ve gülistan oldu, kimininki ise rahmete hasret kalan çatlamış çorak toprak…
Türk-İslâm Medeniyyeti’nin Anadolu’da neş’et etmesinde, gönül dünyamızın manevî ikliminin mayalanmasında, mutasavvıfların rolü tartışılmaz. Bunlardan bazılarını zikredecek olur isek; Mevlana, Hacı Bektâş-ı Veli, Tapduk Emre, Yûnus Emre, Ahi Evran, Somuncu Baba, Hacı Bayram-ı Veli…
Türk-İslâm Dünyasının en büyük mutasavvıflarından biri olan Yûnus Emre’nin vefatının 700. Yılı sebebiyle UNESCO bu yılı “Yûnus Emre ve Türkçe Yılı” ilân etmiştir.
Necip Fazıl Kısakürek, Yûnus Emre için der ki;
“Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş; Ölüm dedikleri perdeyi delmiş... Bizim Yûnus, Bizim Yûnus...”
Evet, hocası Tapduk Emre’nin dergâhına kırk yıl boyunca eğri odun getirmeyen bir Yûnus'umuz var ki; kendini “Miskîn Yûnus”, “Bîçâre Yûnus”, “Âşık Yûnus”, “Dervîş Yûnus” olarak vasıflandıran bizim Yûnus… o her şeyiyle bizim, bizden, içimizden biri değil mi ?
Anadolu’nun Moğol istilasına uğradığı; siyasi kargaşa, yokluk, kıtlık, kuraklık ve iç kavgaların ayyuka çıktığı, Türk milletinin Anadolu’da beka mücadelesi verdiği zorlu bir dönemde, Yûnus Emre mânevi ve ahlaki değerleri, sevgi ve hoşgörüyü öne çıkararak medeniyyetimizin harcı olmaya çabalamış, milletimizin gönlünde ma’kes bulmuştur.
O, hoşgörü ve sevgi mimarı olarak asırlar boyunca çevreye ve “İnsan”a hoş nazarla bakmayı öğütlemiş, kullandığı lisânı ile de herkesin anlayabileceği bir uslüb kullanarak insanları manevi birliğe çağırmış, azîz milletimizin millî birlik ve beraberlik harcı olma gayesi uğrunda gayret etmiştir.
Yûnus’un muhatabı belli bir toplum kesimi değildir, hemen herkese hitab eden bir tarzı vardır. Şiirlerinde Türkçeyi tercih etmesi ve herkesin anlayacağı şekilde ifadelerinden olsa gerek; Yûnus Emre’yi İsmâîl Hakkı-i Bursevî “hâtem-i lisân-ı Türk” olarak nitelendirir.
Yûnus’ca terennüm için “Halk”, “Hakk”, “Ahlâk”, “Aşk”, “Zaman”, “Mekân”, “İlim”, “İrfân” terminolojisine yüklediği mânâlar üzerinde tefekkür etmeli…!
Bedeni asıl sayan ve zanneden bir zihin Yûnus’a şâir kisvesi giydirse de, işin aslı öyle değil…Yûnus bir Hakk âşığı, bir hakikât tellalı, bir hakîm, yâ’ni hikmet ehli, bir mütefekkir, bir gönül insanı…
Varlığa muhabbetle ve bir gözle nazar eyleyen Yûnus’un şu sözleri onun kâinat algısını ne güzel ifade etmektedir:
Nazar eyle itiri, bazar eyle götürü,
Yaradılanı hoş gör,Yaradan’dan ötürü.
Yûnus dosdoğru olmayı düstûr edinmiş, iştigal ettiği işleri de bu doğrultuda yapma şiârı ile sürdürmüş bir Hakk aşığı. Kulluğun asıl gayesini; öncelikle gönlün hakikâtına vakıf olmak ve dolayısı ile bu hakikât ışığında gönül kırmamak, kırık gönülleri yapmak olabileceğini aşağıdaki mısralarda ifâde buyurmaktadır. Çünki gönül “Beytullah”tır, ve “İnsan”ın hamulesi “Nefha-i İlâhi”dir. Dolayısı ile insana tâzim ve muhabbet, yaratıcıya tazim ve muhabbetten gelir:
Ben gelmedim davi için, benim işim sevi için
Dost'un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.
Kâinata ve zübde-i âlem olan insana gönül zaviyesinden bakan gönül insanı Yûnus Emre gönül yıkmayı ise bedbahtlık olarak niteler:
Gönül Çalab'ın tahtı gönüle Çalap baktı
İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar ise
Yûnus; gönlü kılavuzlayıp manevî yolculuğa çıkarken, bu yolculuğun dıştan içe, suretten sîrete, hayâllerden hakikate doğru olduğunu, bunun gerçekleşmesi için ise güzergâhın temizlenerek yol alınmasını; nefsin arındırılmasını tercihen ifade eder. Yûnus’a kulak verelim:
Sûretden gel sıfâta yolda safâ bulasın
Hayâllerde kalmagıl yoldan mahrûm kalasın
Sûretler bir sıfatın tecessümü ile ilgili olduğundan her birinin geçilmesi yahut her birinden geçilmesi gerektir. Sûrete takılıp kalan kişi mânâ ikiminden mahrum kalır. Sûret dünyaya, hayâl berzaha, hakikât ise gayb/mânâ âlemine aittir. Bu sebeple ilk ikisi gayb âlemine hicabdır, perdedir, engeldir.
Aşağıdaki beyitlerinde âşk ve âşık için Yûnus der:
Aşksız bu âlemde Âdem olunmaz
Ezelde nefy olan o dem bulunmaz.
Âşık öldü diye sala verirler
Ölen hayvân imiş âşıklar ölmez
Zira gerçek bir âşıktır Yûnus Emre. Anadolu irfanının “Hak âşığı” ve “gönül insanı” dediği bu ulu kişi; aşk ile diri olan âşıkın, beden kafesi içerisinde konaklama ömrü tamamlanan can kuşunun diriliğini ve hakikatindeki ölümsüzlüğünü vurgular. Bedenin ise “Hay” esmâsının tecellisi ile konaklama süresince canlı olduğunu vadesi dolunca öldüğünü belirtirken, bunun ruh için söz konusu olmadığını vurgulamaktadır.
Yûnus Emre’nin “Hz. Mûsa, münâcât, tecelli”, “Tûr dağı ve gönül” ile ilgili aşağıdaki beyitleri (Tatcı, 2014) ile yazıya mim koyalım:
Mûsâ'nun agdugı Tûr'ı yohsa Beytü'l-Ma‘mûr'ı
İsrâfîl çaldugı Sûrı cümle vücûdda bulduk
Şu benüm hâcet-gâhum Tûr tagı oldı meger
Mûsî'leyin bu gönlüm hoş münâcât eyledi
Dilerisem ten eyleyem dilerisem cân eyleyem
Gönlümi Tûr cânum Mûsâ ‘ışkı Süleymân eyleyem
Gir gönüle bulasın Tûr sen ben dimek defterin dür
Key güher er gönlindedür sanma ki ol ‘ummândadur
Balı yagı n'ider bülbül din ana karşu gülsün gül
Âşık yükini şöyle bil ki çekmedi yüce taglar
Tecellîyâtun nûrına döymez vücûdum tagları
Cismüm gemisinün zîrâ muhkem degüldür bağları
Hak tecellî kılmaga cân aslını bulmaga
Gönülden sür sivâyı nazarı taşa 33 degül
Gönül Çalab'un tahtı gönüle Çalap bahdı
İki cihân bed-bahtı kim gönül yıkarısa
İrfân ehli, ârifler; insanın ve eşyanın hakikatini, varlığın hikmetini bazen kuş dili ile anlatırlar. “Sadırdan çıkan sadra, ağızdan çıkan kulağa hitab eder” sözü de bu irfâna sahip olmanın, bu seyr ü seferde yoğrulmakla mümkün olmasını gerekli kılar.
KAYNAKLAR
Tatcı, M., 2014, Yûnus Emre Dîvân-ı İlâhiyât, (Haz. Mustafa Tatcı), Gözden geçirilmiş 3. bs., İstanbul: H Yay.
Tavukçu, O.K., 2017 ,“Yûnus der eşkere nihân” Yûnus Emre Kitabı, T.C. Aksaray Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü kültür yayınları – 15.
19 Şubat 2021 Cuma
Biraz da İroni: "Winnie The Pooh” ve açığa çıkan cehâletim...
Coronavirüs dolayısı ile uygulanan hafta sonu kısıtlamasında TV'de kanallar arası gezinirken, bir TV kanalında sokakta yapılan bir bilgi yarışmasına rastladım, yarışmacısına spiker şu soruyu sordu:
-"Winnie The Pooh” çizgi filmindeki kötümser ve kederli gri eşeğin adı nedir?
- " ? "
☆☆☆
Hemen cehâletimi gidermek için zamane ordinaryus âlimi, malûmat deryâsı "Google" hazretlerine:
-Hazret, cahilliğime veriniz, esefle belirteyim ki ben bu mühim bilgiyi atlamışım, eşeğin adını bana söyleme lütfunda bulunur musunuz ? diye sordum.
Bir kaç saniye sonra hazret aşağıdaki bilgileri önüme döküverdi:
-“Winnie The Pooh” çizgi filmindeki kötümser ve kederli gri eşeğin adı nedir ? sorusu "Kim milyoner olmak ister ?" adlı yarışma programında sorulmuş bir sorudur, bilgisini verdikten sonra sorunun cevap şıklarını da ilgili sayfada veriyor...
A. Eeyore, B. Winnie, C. Tigger, D. Piglet
Ve sayfada devamla; ".....sorusunun doğru cevabını bilmiyor olabilirsiniz. Burada önemli olan kendinizi zorlayarak cevabını hatırlamanızdır. Cevabını hiç bilmiyorsanız bugün de yeni bir şey öğrenmişsinizdir" bilgisinin yer aldığı sayfanın en sonunda da:
-“Winnie The Pooh” çizgi filmindeki kötümser ve kederli gri eşeğin adı nedir?
Sorusunun doğru cevabının : "E....." olduğunu bildirdi bana hazret...
Ve bu bilgiyi öğrenince havalara uçtum, "Oleeey"... Arşimet'in suyun kaldırma kuvvetini bulduğundaki gibi "Evreka" diyerek sevinç naraları atıverdim !
Çok mühim bir bilgiyi saniyeler içinde öğrenmiştim...
☆☆☆
Meğer şu dünyada günlük koşuşturma içinde kaçırdığımız ne mühim bilgiler varmış...
☆☆☆
Spiker sorusunu sorarken "...eşeğin adı nedir ?" dediğinde gayri ihtiyari:
-"ya hu...eşek işte, eşşeğin adı eşşek..."dediğime de, bu bilgileri öğrenince utandım !
Dahası, google hazretlerinde konu ile ilgili çizgi film, resim/görsel, metin sayfaları meğer o kadar çokmuş ki !
☆☆☆
Sonunda cehâletimi yüzüme vuran, entellektüel karizmamı saniyeler içinde çizen google hazretlerine boyun bükerek teşekkür etmek zorunda kaldım !
Meğer câhil olan "ben"mişim !...bu hâlimle, "....pooh"daki gri karamsar ve kötümser kahramanın adını bile bilmeden, ne sokaktaki bilgi yarışmasına katılabilirim ne de milyoner olma yarışmasına mürâcaat edebilirim !
"Kim milyoner olmak ister ?" adlı yarışma programında sorulmuş ve doğru cevabı "Omirilik soğanı" olan soruya; "Omirilik sarımsağı" cevabını vermiş olan tabip de keşke google hazretine danışsaymış, bir kaç saniyede cevabını öğrenirmiş !
☆☆☆
Şimdi sıkı durun, spikerin sorduğu sorunun doğru cevabını öğrendim ve paylaşıyorum; "Winnie The Pooh” çizgi filmindeki kötümser ve kederli gri eşeğin adı :
"Eeyore" imiş !
☆☆☆
Google hazretleri, aydınlanmamıza vesile olan katkıların için insanlık adına teşekkürlerimizi lütfen kabul buyur...
☆☆☆
İroni bir kenara, sözü Peyami Safa üstâda bırakalım:
“Bizim kitap yüklü merkeplere değil, kitabın içindekini sindiren insanlara ihtiyacımız var ! ”.
14 Şubat 2021 Pazar
İlâhî Aşkın Sesi ve Abdullah Nazırlı ...
Hafız
Abdullah Nazırlı,1920 yılında Elazığ’ın Hoş köyünde dünyaya gelen, bütün ömrünü
Kur’an eğitim ve öğretimine hasretmiş ehl-i irfân bir Kurra Hafızı, bir vakıf
insandır.
Otuz yılı resmî ve otuz yılı fahrî olmak
üzere altmış yıl boyunca, bin kadar hafız yetiştirmenin yanında beşbin kadar
insana da Kur’an-ı Kerîm’i öğretmiş, “Bana bu dünyada okumak, okutmak,
yazmak ve anlatmak çok sevdirildi” diyerek hayatının gayesini de bu ifade
ile özetlemiş bir âlimdir Hafız Abdullah Nazırlı…
Hafızlığının yanında aruz ve hece vezni
ile halk edebiyatı ve dîvan edebiyatı tarzında şiirler de yazmış bunları “Gaye”,
"Gönülden Gelen Sesler" ve “Dîvan-ı Nâzlı” ismini
verdiği kitaplarda neşretmiştir. Hafız’ın Osmanlıca el yazması doksan cilde
varan eserinden bazıları günümüz Türkçesine aktarılmıştır.
Nât’ı Şerif, münâcât ve ilâhîler yazan
Hafız Abdullah Nazırlı bir gece gördüğü bir rüya üzerine uyanır ve şu “Nâ’t-ı
Şerîf’i yazar;
Ey
Resul-i mücteba sen Rahmeti Rahman mısın ?
Ey Habib-i Kibriya sen Zübde-i ihsanmısın ?
Ey Hakikat Ma’deni, ey din ü iman mahzeni,
Ey ilm ü irfan membaı sen mekteb’i irfanmısın ?
Hak-i Payinle semavat cilvelendi aşk ile,
Sen Huzur-ı Rabbi İzzet de duran bir can mısın ?
Bu ne devlettir; nazlı ümmetin olmuş senin
Ben gibi mücrim olana sen şefaat-kan mısın ?
Bir diğer şiirinde Kur'an-ı Kerîm için aşağıdaki
mısraları yazmıştır;
Kelâm-ı
Hak Teâlâ’dır bu Kur’an-ı Azimuşşan
Kitab-ı-Rabbi-A’ladır bu Kur’an-ı Azimuşşan
Ulum-ı-Din’ü-dünya bu kitabullah’da Cami’dir
Sıfat-ı Zât-ı-Mevlâ’dır bu Kur’an-ı Azimuşşan
Âlim ve Kurra Hafızı Abdullah
Nazırlı, şairliğinin yanı sıra hat san’âtı ve mûsıkî ile de yakından
ilgilidir. Ezanın makama uygun tarzda okunmasına önem verir. Bununla ilgili bir
de bir arşiv oluşturmuştur. Bu arşivde kendisinin de okuduğu Kur’an-ı Kerîm,
ilâhî ve kasîdeler de yer almaktadır.
Vizyonu “Hayâlini kurduğumuz daha
yaşanabilir bir dünya için üzerine düşeni hassasiyetle yapmak” ve ”ülkemizde
yaşayan herkesin mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesinin ancak ilâhî aşkı
anlamakla mümkün olduğunu hatırlamayı ve bunun sağlanması için de projeler
geliştirmeyi kendisine gaye edinmiş” olan Hafız Abdullah Nazırlı Vakfı (HAN
Vakfı), Hafız Abdullah Nazırlı ve evlâdı Vehbi Nazırlı tarafından tesis
edilmiştir.
Değerlerin yok olmaya başladığı, gündelik
işlerin yoğunluğu içinde kaybolan insan ve insana ait değerleri bir kere daha
hatırlamak, insanın, kâmil insan olma yolundaki gelişimine katkı sağlamak, marifete
hasret gönüllere bir sadâ olabilmek, ilâhî aşka erişme yolunda farkındalık
oluşturmak, ilâhî aşka ulaşma yollarını farklı bir bakış açısıyla ele almak
üzere HAN Vakfı'nın; birincisini 2016 yılında, ikincisini 2020 yılında
düzenlediği “İlâhî Aşkın Sesi Milletlerarası Beste Yarışması”
etkinlikleri ile şiir ve mûsıkînin birleştirici gücünden yararlanarak, sevgi,
huzur ve ilâhî aşk mesajları verilmesi hedeflenmiştir.
“2. İlâhî Aşkın Sesi Milletlerarası Beste
Yarışması”nın icrâ kurulunda: Ali Coşkun (Sanayi ve
Ticaret Eski Bakanı), M. Vehbi Nazırlı (HAN Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı), Doç.
Dr. M. Salim Tokaç (Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü)
Pof. Dr. Suat Kıyak (Gazi Üniv. Fen Fakültesi), Mehmet D. Özülker (Gazeteci),
Dr. Süleyman Bektaş (TRT Müzik Koordinatörü) yer almış, yarışmanın jüri
üyeliklerini ise Amir Ateş, Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi, Erdoğan Tozoğlu ve
Mustafa Hakan Alvan yapmışlardır. Bu yarışmada bestelenen eserlerin notaları
kitaplaştırılarak yayınlanmış; dereceye giren eserler ise Yunus Emre
Enstitüsü'nün finans desteği ile seslendirilmiş ve CD haline getirilmiştir.
Bu gayeye matuf olmak üzere, Hafız
Abdullah Nazırlı’nın şiirleri, Türk-İslâm Tasavvuf Mûsıkîsi san'âtına hizmet
eden yetenekli besteciler tarafından HAN Vakfı'nın yarışmalarında bestelenmiş
ve yayınlanmıştır.
☆☆☆
Bir Hadîs-i Şerîf’te buyrulur:
“Ümmetimden iki sınıf sâlih olursa, ümmette sâlih olur. Umera ve Ulema”
(Râvî: Hz. İbni Abbas).
Hoca Ahmed Yesevî’nin âlim ve ârifler için
hikmetli sözlerine bakılacak olursa:
“Gönül ülkesine yelken açan ve ilmiyle
amel eden gerçek âlimi, Allah ârif kılar buyurur, ârifler ise mertler denizinin
gerçek yolcularıdır”, der. “Âriflerin dert erbabının yâranı
olduğunu, dünyanın hırslarına kapılmadıklarını ve menfaatlerini
gözetmediklerini, cân mülkünde elem çektiklerini, sır ehli olduklarını, Hakk’ın
hakikâtine vâsıl olanlar zümresine dahil olduklarını” belirtir.
Hoca Ahmed Yesevî, “âlim ve âriflerle
beraberliği, âlemle bir ve beraber olmak; yoksunluğu ise büsbütün yalnızlık,
hatta câhillerin halkasından kurtulamamak” olarak ifade
buyurur. Yesevî’ye göre; “güzel ve erdemli söz ve fiillerin kendisinden
neşet etmediği bu câhiller mahfili, bilgelerin yokluğunda daha da câhilleşecek,
hayırlı ortamlar zevâl bulacaktır. Zira hakîm ve bilgelerin terk ettiği
mekânlar, rehber ve ustalardan yoksun kalır, hayat damarları kesilir,
cılızlaşır ve ölür. Onların yokluğu, bütün insanlığın yokluğu gibidir. Yolu
aydınlatıp ışıtan yol işaretlerinin şavkları söndüğünde, karanlığın ve zulmetin
kör ettiği cehâlet mekânları hayat bulur” demektedir. Ahmet Yesevî (171. Hikmetinde) aşağıdaki
sözleri serdeder:
Alimi tut izzet, eyle ikram,Alimi Kur’an içre öğer, dostlar.Alimler açar cümle müşkülatı,Cahiller cehlini kim döker, dostlar.Doğru-yanlış’ı beyanını alim bilir,Helal-haram farkını avam nereden bilir?!Alimlerden avamiler çok fayda olur,Bu dünyada iyi adını edinir, dostlar.Cahil avam alim sözünü hiç dinlemez,Değme cahil özünü hiç anlamaz.Alimi Allah avama denk eylemez,Her alim yüz bin avama yeter, dostlar.Olmasa alim avam neye yarar,Kılmaz idi yer ve gök, alem bakar.Kılmışı için alim günah görür,Gök tarafına aşmaz yerde durur, dostlar.Din ve dünya alim ile olur hasıl,İbadet kılsa kabul, Hakk’a vasıl.İtikad kıl, gerek olsa temiz nesil,Gerçek aşık bir söze baş eğer, dostlar.Avam tendir alimdir tende can gibi,Şah Hüseyn olsa alim gerek hem gibi,İns ve cinde alim melek, cahil iblis gibi,Tutmayın karışık, zinhar inkar, dostlar.Alimleri hor görmek değildir reva,Hor görmez o hem yine yer-gök, heva.Nice ki fakir, miskin o bi-neva,Alimi hor görmeyin asla, dostlar.Alimi hor görse o küfr ve nifak,Nass hadis var ins ve cin ittifak ile,Alimi seven mü’min yüzü apak,Sorgusu yok günahından inkar, dostlar.Hoca Ahmed’e ilham verdi söylesin diye,Her alimin değerini bilsin diye,Her kim bilse, bunu amel kılsın diye,Alim izzetin kılan cennet girer, dostlar.
☆☆☆
Ömrünü Allah yolunda hizmet etmeye vakfetmiş Elazığ’ın kanâat önderi, Âlim, Hafız, Mûsıkîşinas ve Hattat, Kurra Hafızı Abdullah Nazırlı'nın 12 şubat 2021 günü dâr'ül-bekaya irtihâli ve Rahmet-i Rahmân'a kavuşması münasebetiyle hâne halkı ve ahfadına sabr-ı Cemîl diliyorum, Rahmet ola inşâ’Allah…
11 Şubat 2021 Perşembe
Vefatının 750. yılında "Hacı Bektaş-ı Veli"
Anadolu coğrafyasında gönüller fatihi akıl ve gönüllerin terbiye edicisi Hacı Bektaş-ı Veli, Orta Asya ilim ve hikmetinin pınarı ve mimarı Hoca Ahmet Yesevi ocağından beslenmiş ve asırlardır bu topraklara o nefesi ve ruhu taşımış bir kâmil insan…
Bir kâmil insan olarak Hacı Bektaş-ı Veli söylemlerinde; kavgayı değil sulhu, bencilliği değil paylaşmayı, kırmayı değil kırgınlıkları tamir etmeyi, cehâleti değil ilmi öğütler ve insanın kıymetli bir cevher olduğunu vurgular.
Bektaşi ritüellerinde ise; eşitlik, dünyalık makamların önemsizliği, paylaşmanın önemi, Allah'ın rızası için yapılan hizmet çeşitli işaret ve semboller dili üzerinden anlatılır.
Anadolu irfân geleneğinde muhatabın rencide olmaması içün söyleyen kişi, sözü hiçbir zaman doğrudan muhataba söylemez, mes'eleler, meclisdeki hâzîrûna arifâne söylenir, söz ortaya söylenir, semboller ile yahut teşbih ile anlatılır ve arif olanlar anlar.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin, her şeyi insanda arayan, Hakk’ı kendi özünde, kendi özünü ise Hakk’ta bulan bir yaklaşımı vardır.
Hacı Bektaş Veli cehâlet ile ilgili olarak:
Cehâlet tufanında boğulan kimse ilelebet kurtulamaz. Cehâletten kurtulmak ve insana ulaşmak için akıl temelli bir yol izlenmesi gerektiğini vurgular.
Akıl ve idrak içün ise; Akıl bir sultandır ki sultan tahtına oturmuştur ve idrak aklın yardımcısıdır. Bu sultanın vezirleri vardır. Bunların birincisi ilim, ikincisi perhiz (sakınma), üçüncüsü edep, dördüncüsü nezaket, beşincisi iyi ahlâktır. Bu beşi tamamlanınca yüce Allah o kişiye marifet verir, der.
İrfân meclisinden beslenen marifet ehli arifler, gönlü su gibi temiz kişilerdir ve bunlar aynı zamanda su gibi temizleyicidirler.
Hacı Bektaş-ı Veli yüzyıllarca, Yeniçeri Ocağı’nın piri olarak da kabul edilmiştir.
Millî ve mânevî duygular ile mündemiç olan Yeniçeri'nin Gülbang duasında:
Bismişâh, Allah, Allah !
Baş üryan, sine püryan, kılıç al kan. Bu meydanda kesilir nice başlar, olmaz hiç soran.
Eyvallah, eyvallah !
Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan. Kulluğumuz padişaha âyan.
Üçler, Yediler, Kırklar... Gülbang-ı Muhammedî Nur-ı Nebi, Kerem-i Ali Pirimiz, Hünkârımız, Kutbu’l-arifin Hacı Bektaş-ı Veli. Demine devranına "Hû" diyelim, Hû !
İfadesi ile Hacı Bektaş-ı Veli'ye de atıf yapılır.
Hacı Bektaş-ı Veli bazı hikmetli sözlerinde:
-Nefsine ağır geleni yapma, kendi nefsine ağır geleni başkasına uygulama
-Yetmiş iki millete bir gözle bak ve eşit hizmet et
-İncinsen de incitme
-Eline, diline, beline sahip ol
-Yolumuz ilim, irfan ve insanlık üzerine kurulmuştur
-İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır
-Okunacak en büyük kitap insandır
-İnsanın zatı maden ocağı gibidir.
-Bil ki insanın bedeninde can olan şey edeptir. İnsanların gözlerinin, gönüllerinin nuru edeptir
-Hakikat insanın kendi içindedir. Başka yerde arayan asla bulamaz,
buyurmuştur.
Bir diğer nasihatinde de derki:
Hak’la saadet ile, halkla insaf ile, büyüklerle hürmet ile, düşkünlerle şefkat ile, düşmanlarla yumuşaklık ile, dostlarla vefa ile, nefsine kahır ile, âlimlerle alçakgönüllülük ile, câhillerle susmak ile emniyet bulursun.
İlim ve irfanı ziyâde, edebi müdrik, ahlâkı yüksek ferdlerden müteşekkil toplumlar inşasından başka gayesi olmayan hikmet ehlinden müstefid olanlara selâm olsun….
9 Şubat 2021 Salı
Biraz da Futbol kritiği: Tribünlere oynamak...
İyi futbolcu mahareti ile tribünlerin gücünü arkasında hissederken doksanıncı dakikaya kadar sadece oyunun hakkını veren klas oyunuyla da gönülleri kazanan oyuncudur.
Centilmen olan yıldız oyuncunun yıldızı da jübilesini yapana dek hep parlar.
Tribüne oynayan acemi oyuncular ise, oyunun başında attıkları bir iki depar ve çalım ile transfer pazarına göz kırpmak üzere sahaya çıkar, belki iyi takımlarda kısa süreliğine de olsa yer dahi bulabilirler.
Ancak reklam yapma becerileri, onlara üç çalım ile piyasa yapma şansı verse ve seyirciyi coşturmaya odaklı yetenekleri ile kısa zaman diliminde pi-ar yaptırsa da, sürekli takıma değil tribüne oynayan oyuncunun oyunculuğu oyunu izleyen teknik adamların gözünden kaçar mı acaba, ne dersiniz ?
Maç doksan dakikadır, uzatmalara gitmezse... üç çalımla tezahürat alanlar, uzun soluk gerektiren oyuna performansları yetmediği içün, ilerleyen dakikalarda centilmenlikle kılıfladıkları bencillik ve ihtirasları ortaya saçılınca, maçın ilerleyen dakikalarında yuhalanıp ıslıklanırlar ki, işte o zaman işler değişir. Bu oyuncular maç bitiş düdüğünün çaldığını duyamayabilir, ilk yarıda oyundan alınabilirler.İyi oyuncu özüyle kendini işine verir.
Bildiği oyunları sergilerken hedefi tribün değil takımının galibiyetidir, şahsî oynamaz, takım arkadaşlarının sırtına basarak iyi bir transfer için pi-ar yapmaz.
Takımını asla kamufle etmeye çalıştığı ihtiraslarına kurban etmez.
Tribüne selâm çakarken takım arkadaşlarını bencilce harcayan, hırslarının kulu olmuş, formasının dış yüzü ak, astarı kara oyuncuların yıldızı saman alevi gibi kısa süreliğine ışısa da, kuyruklu yıldız gibi hızla kayarak kaybolur ve karizmasını çizmeye bir çizik yeter...
İki depar bir çalımla önce alkışlananların, kırmızı kart görüp kuyruğuna teneke bağlanarak gidişi esnasında ıslıklandıkları ve yuhalandıkları da çok görülmüştür...
Futbol tarihinde; asırlık stadlar, tribünleri dolduran seyirci ve kulüpler, ne yıldızlar gördü, ismi yaşatılanları da oldu, bir iki sezon sonra unutulanları da...
Unutmamak lâzım, bencillik saman alevi gibidir...
6 Şubat 2021 Cumartesi
Heç durma gardaş, devam et...!
Çöle düştü gutup ayısı... |