Birileri dünyada rakibini alt etme ve geçme, arzu ve heveslerini tatmin, aç gözlülük, doymak bilmez iştiha ve kazanma hırsı ile yanıp tutuşurken, bir gün ölümün kendilerini bu zevk ü sefâdan ebediyen ayırıp öte âleme taşıyacağını hiç hatırlamıyorlar galiba...
Bu dünyada misafir olduğunu unutmayan, Fatiha sûresini okuyup da "bizi sırat-ı müstakime ilet" diye dua edenlerden dosdoğru ve sırat-ı müstakim üzere yaşayanlar ise, sırat köprüsünü kelâm ve eylemleri ile bir ömür sağlamlaştırmaya gayret ederler..
İşte bunlar kalabalıkta da yalnız olduklarında da Hak üzere ve adildirler, onlar kırdıkları karıncanın bile hakkını Hakkın divânında kendilerinden alacağını bilirler, karıncayı ezmemek içün ayak basacakları yeri görmeden adımlarını dahi atmazlar...
Bilirizki, dünya ahiretin tarlasıdır, burda ekilenler orda hasat edilir, nar yahut nur, cennet ehli içün hâsılat lâle ve gül, cehennem ehli içün çalı ve dikendir...
İstanbul’ da güneşli bir sabahtı. Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan has odanın kapısı açıldı. Başında görkemli bir kavuk taşıyan, uzun boylu genç, ağır adımlarla bahçeye doğru ilerledi. Bu genç bütün dünyaya hükmeden Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’dı. Kanuni işinden vakit bulduğu zamanlarda hava almak için arka bahçeye çıkar, ağaçları denizin maviliğini seyrederdi. Ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruşmuş olduğunu gördü. Aklına hemen bu ağaçları ilaçlatmak geldi. Fakat birden durakladı. Ağaçlarda karıncalar vardı.
Karıncalar da can taşıyordu. Onlara zarar vermek doğru muydu? Kanuni, meseleyi çözmek için hocası Ebusuud Efendiyi aradı. Hocası odasında yoktu. Hemen oracıkta bulunan bir kağıt parçasına kafasını kurcalayan soruyu yazdı ve hocasının rahlesinin üzerine bırakarak oradan ayrıldı. Hocası odasına geldiğinde kağıdı görmüştü. Yazıyı okuduktan sonra hocası da Kanuni’ye bir not yazdı. Kanuni Sultan Süleyman, yeniden hocasının odasına uğradı. Hocası odada yoktu. Rahlenin üzerine bıraktığı kağıt parçasına yazılmış notu gördü. Merakla yazıya doğru eğildi. Okuduktan sonra tebessüm etti. Kağıdın üst kısmında Kanuni’nin hocasına yazdığı soru vardı. Merhametli sultan hocasına şöyle diyordu:
“ Meyve ağaçlarını sarınca karınca,
Günah var mı karıncayı kırınca?”
Hocası Ebussuud Efendi ise sorunun altına şu cümleleri eklemişti.
“ Yarın Hakk’ ın Divanına varınca,
Süleyman’dan hakkın alır karınca!”
Kendisini uyaran, öğütleyen hocasının nasihati kulağa küpe cinsinden !
Nitekim Rabbimiz buyurur;
"Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları olmadan yok etmemişizdir." (Şuarâ sûresi, 208)
Vesselâm...