Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Mart 2019 Pazar

Adalet güneşi...

Zulmün karanlıklarına her dâîm atarlar taş, 
Adâlet güneşi batsa, kalmaz taş üstünde taş

Niceleri geldi geçti fani olan cihânda
Hepsi basılıp geçilen kabristanda toprakda 

Sanki gelmiş idiler ebedî hüküm sürmeye
Vazifeliydiler sanki, insanı çiğnemeye

Eksilmedi ki fitne, şer, şu yerin üzerinden
Nihayetde yer yutacak kazıyacak üstünden

Nasîhatlar insanadır sağırla iş tutulmaz
Hayıra çağrı yapılır,  şerre çanak tutulmaz

30 Mart 2019 Cumartesi

Hafta sonu yazısı: Gömlek var, gömlek var...

Kimi var gömlek bulamaz, kimi var verilen gömlek bol gelir, kimine de dar... içine sığmaz.

Kimi gömleğini kendi giyemez, kimine gömlek ters giydirilir, kimi düğmeleri hep yanlış ilikler.

Kimi giyer ekose kareli gömleği, kimisine giydirilir deli gömleği.

Kimi gömlek var beyaz yakalı, yahut mavi yakalı; kiminin gömleği giyeninden daha fiyakalı.

Kimi gömlek var yüksek kalite... içindekindeyse hiç yok kalite.
Gömlek var yerli pamuk yahut millî ipekten, gömlek var menşei anglo-sakson, ya da latinden.

Kimi gömlek var fraklık, beyaz eldiven ile çok yakışır ki, tam da uşaklık.

Kiminin bir gömleği var  kırk yamalı, kiminin kırk gömleğini almaz dolabı.
Kimi giyer fırfırlı gömlek, kimi manşetli, kimi manşetsiz;  herkesin giydirileceği (nasib olursa eğer) beyaz gömlek en sonunda, yakasız ve dikişsiz.

28 Mart 2019 Perşembe

"Kavâfıl-i Lâklâka"

Efendim, kim daha "lâfazan", "lakırdı oyunbazı" deyin hele !

Lâf gebelerini mevzûya dâhil etmeyelim, onların ebeleri var, lâfı hemencik doğurtuveriyorlar....benden söylemesi, lâf ebeleri sobeleme ustalarıdır hâ !

Mevzûya dönelim...
İşi gücü yoklar gibi lâfazanlık peşinde olmak... boş lakırdı ile iştigal ederek, lâfı eveleyip gevelemeyi, 'dedim ama demedim'e getirmeyi kelâm san'atı saymak...

Ağız lâf dolu, simsar mı simsar, seyyâr satıcıya bile pabuc bırakmayan cinsinden kalemşörler çıkınca meydâne...

Mesel bu ya; lâfazanlar meydânına çıkmış bir kaç cihângir, hepsi de cazgırdan daha cazgır...
Ustalarından öğrendikleri oyunları bir bir gösterme, tecrübe etme derdindeler !

Hangimiz daha iyi lakırdıyor diye el ense çekmeler, peşrevler, tek paça dalışlar, kisbetten yakalamalar...

Nakkareler havayı kızıştırmak için ritmi artırdıkça oyun üstüne oyun, künde künde üstüne...Üste çıkan sırıtık bir (sahte) tevâzu gösterisinde... Alttaki  dişini sıkarak tebessüm ederken, sana gösteririm diş geçirmenin nasıl olduğunu çıkarsam üste gayretinde...

Seyirci memnun, cazgır pürdikkat !
Usta bıyık altından tebessüm etmekte...

Bu alt üst olma ardışıklığı içinde meydânlar ne yiğit kızanlar görüyor !

İnceden dokundurma nezâketinin lakırdıcası içün ustalık gerek tabi !

Öyle her bir yiğidin, hatta babayiğidin yiyeceği herze değil...

Bir de tabela asılı meydânın girişine; "Kavâfıl-i Lâklâka".

Her ağzını açana, lakırdı yetiştirme hevesi bu ya !

Otuzdokuz oyunu öğrenmiş, henüz kırkıncı oyun içün  ihtisâs yapmamış kızanların, peşrev esnasında lâfazanlıkları, lâfı eveleyip gevelemeleri de bir hoş oluyor hani...

Lâfı ezip büzmeden, tevile kapı aralamadan, hâle muvafık, idrake münasip ârifâne söz söyleyen müeddibîn bir yanda, lakırdı ile peşrev çeken kelâm tuzluğu kızancıklar diğer yanda.

Cazgır efendi, meydânın turâbından çiçek topla sen, boş ver kızancıkları, kündeye gelme bâri !

Demli sözler...

Sözü keskin olanın
Özü bıçkın olurmuş
☆☆☆
Yüzü asık olanın
İçi sirke doluymuş
☆☆☆
Huyu kötü olanın
Etrafı boş kalırmış
☆☆☆
Hırı fazla olanın
Ayağı dolaşırmış
☆☆☆
Kimki genizden konuşur
Kibri çok merhameti yok
☆☆☆
Kendisini beğenenin
Sanki barsağında şey yok
☆☆☆
Çok konuşan az işitir
Boş olan şeytanla eştir
☆☆☆
Rahatı da var dünyanın !
Bak işte şurda mezarın

24 Mart 2019 Pazar

Mevki sarhoşluğu...

insan insana külfet mi olurmuş
şayet elde avuçta imkân var ise

hacet kapısı her dem ele geçmezmiş
mücbir bilmeli icabet edilmeli talibe

dost dosttan diler, hiç ictinab etmez
meğer ki mevkidâr nânkör olmaya

kişi dün acûz olsa imdi muktedir
meğer acz vakitlerini hiç unutmaya

mevkiler bakîdir, şahıslar muvakkat
güneş doğup batıyor, geçmekte evkat

ehem ne, mühim ne, ya acil ne, tehir ne
mazîde süklüm iken, aceb imdi ucb niye

eyyâm-ı mevkî geçmemeli böyle âlâyış ile
umûr-i âmme içündür değildir eyyâm-ı hâliye.

23 Mart 2019 Cumartesi

Huzur âbid, sevgi yürek ister...

huzur arıyor hep gönül
yeter, çalkalanma  durul
hızırı bul, huzuru bul
içte huzur bulurmuş kul

çiz kendine dosdoğru yön
bakma artık öyle, bön bön
çoğa yandın, gel BİR de sön
özüne bak, özüne dön

fırsat bul da iyilik yap
istikbâlde görme serap
altdakine vurulmaz darp
teslim ile edilmez harp

insan olan, insan bekler
zayıf olan, insaf bekler
isteyene gönülden ver
sevgi senden yürek ister

Son nefes pazarlığı...!

Mukaddime, yahut ilk takdim, sunuş...
Önsöz de derler ya...

Her bir şeyin önü ve sonu var hâdis (sonradan) olanlar için.

Önü öncesi olmayan "Evvel", sonu sonrası olmayan "Ahir" ki sadece ve yalnız "O".

Sonlu olanın sonu nasıl olacak, sonlunun yaşayacağı hayatın onu ulaştırdığı sonuç, "o sonlu mahlûk" için mühim, benim için değil...benim sonum n'olacak diye düşünecek insan !

"Nasıl yaşarsa insan, öyle ölür".

Bir anekdot, raviden; mahallede can çekişen bir cânbâz (hayvan alım-satımıyla uğraşan) 'a dua ve Ya'sin okumaya tanınmış bir ilahiyatçıyı çağırırlar...cânbâz gözlerini tavana dikmiş, tavandaki hayâlat perdesinde sığır alım-satımı pazarlığında, kolunu da (kaldırarak, hayalini gördüğü) karşıdakine uzatmış, ard arda hiç durmadan aynı şeyi tekrarlıyor: "5'e olmaz, 6'dan aşağı olmaz..."diye diye son nefesini vermiş !

İlâhiyatçı, aile efrâdına can veren şahsın mesleğini teyiden sorar, "hayvan-alım satımı yapardı, cânbâzdı" derler...
☆☆☆
Allah Allah deyu gezen Allah der son nefeste
Mal mülk para diyenin aklı kalır üçte beşte...

Başucunuzda ne vardı yaşarken, muhasebe defteri mi; diplomalar, makama atanma evrakı, mazbatalar, sertifikalar, tapu senetleri, banka hesabı cüzdanları mı ?

Her gece yatmadan neyi gözden geçirir, hatmedersiniz ?

Başucu kitabınız Kur'an mı, dünyalık varaklar mı ?

Baş ucunuz, son ucunuzu haber veriyor...son uçta "O"na gidilecek "O"na...hem de pazarlıksız !

22 Mart 2019 Cuma

Hâl-i perişanı görmek...

Bazı insana dâne, iblisten dâm ve ikrâm…
nihayetinde ise şeytanca bir istihdâm.

Yutturunca nâneyi, edermiş ehl-i şekâvet.
Ahirinde ise çağıldaması bir felâket…
☆☆☆
İnsanın evvel emirde saâdettir ahvali…
Gün olur düşer çukura, ahirde perişân hâli…!
☆☆☆
Uymamalı azazile,  o insana dost değil...
Fısıldar durur her daim, unutma o bir bâhil...

Anlamalı insan olan; kimdir câhil, kim gâfil,
Etrafa göz gezdirmeli kimdir âtıl ya batıl..

Ne günâhdır, neler kusur, ne hatadır yahut suç…
Bak başlangıcı neydi, ya şimdi n'oldu sonuç.

Hamle lâzım düşüncede, arada var ince zar…
Bir tarafta var ise kâr, ötesi dolu zarar…
Vermelidir geç olmadan, beklemeden bir karar…
☆☆☆
Fıtrata uygun yaşayan, ahirinde demez vah…
Teslimiyette var ferah, özde bulunur felâh.
___________
Dâm:tuzak

21 Mart 2019 Perşembe

Gurub etti afitab ey mâhitab...

Ey mâhitabımız, gel, setr eyleme
Nûruna muhtac olan var âlemde

Hayâlin dahi verir iken şuâ
Dayanmak ne mümkün senin ifnâna

Gurub edeli haylidir afitab 
Münevver hâline bulutlar hicâb

Yoksa istemez misin ki muhâtab
Muhtac sana mahlûkat ey mâhitab

20 Mart 2019 Çarşamba

Kevn u mekân, mükevvenât... !

İnsan içün kevn u mekân, bilenlere şu vücûd
İnsan içün var edildi, anlayana şu mevcûd

 Var edildi mükevvenât, Hak ile hikmet ile,
Kat'î bir sened oldu, şu kitab-ı kâinat

Nûr ile bakanlar, görür imiş sıdk ile
Zûlmet ile bakanı, kaplar türlü desise

Oku da, okuduğunu idrâk et, tefekkür et
Ara bul, senin içün her ne var ise gaybet

Sanırsın ki okumak sadece hurufatla
Hile ve desiseyi tefrik et, heman kanma

Kevn u mekânı oku, gör, işit, o bir kitap
Mahlûka değil hitap,  sensin bir tek muhatap
Sanadır sana hitap...

19 Mart 2019 Salı

San'ata ve san'atçıya dair…

Hattat...hat san'atı
San'at aşktır, aşk san'at…
☆☆☆
San'at tasvirdir, tezyindir inceden ince…san'atçı ise müzeyyen ve musavvir...
☆☆☆
San'at kaba bakışla görülemez.
☆☆☆
San'at incelik, san'atçı ise inceliklidir.
☆☆☆
San'at evrendir, evrenseldir.
☆☆☆
San'atın kendine has bir  lisânı vardır. San'atçılar san'at lisanı ile konuşur, anlatır, anlaşırlar.
☆☆☆
San'at sabır taşına sahip kişilikler arar.
☆☆☆
San'atçı gördüğünü hazmedebilendir.
☆☆☆
San'at ritimdir, frekanstır, ahengdir, nüansı belirginleştirmektir, orandır/orantıdır, nefâsettir…
☆☆☆
San'atçı gördüğünü göremeyene, duyduğunu duyamayana, yaptığını yapamayana sergileyen, sunandır.
☆☆☆
San'atçı ayrıntıyı ilk bakışta görebilen nazara sahiptir.
☆☆☆
San'atçı kabaya baktığında, nasıl yontarsa hangi inceliği yakalabileceğini düşünür.
☆☆☆
San'atçı iç dünyasındaki tematik bakış ile dışarıyı görür.
☆☆☆
San'atçı nüansları gözden kaçırmayacak hassasiyetle görür, işitir, üretir.
☆☆☆
San'atçı için çirkin yoktur, oransız vardır. Kötü ses yoktur, akortsuz ses vardır.
☆☆☆
San'atçının ruhunda taşa şekil vermek, renklerle oynaşmak, sada ile haşr u neşr olmak manzûmeleşir.
☆☆☆
San'at, san'atçının hayat felsefesinin temelidir.




Kâinat bir san'attır, atom altından dünya ve içindekilere, semâya, güneş sistemi, galaksiler ve evrenin tamamına bakan ve gören hayran olmaz mı... san'atı ve san'atkârını tesbih etmez mi ?

18 Mart 2019 Pazartesi

Her boğaz geçilmez...Çanakkale asla !

Yedi düvel omuz omuza verdiler,
Ege'den Çanakkale'ye bodoslama girdiler...

Niyetleri;
hasta adamı lokma lokma yutmaktı,
yaz helvası gibi, lokum gibi zannettiler...

Bir kibir ve özgüvenle geldiler,
karşılanmaya davul-zurna beklediler,
sırmalı apoletler, "queen elizabeth"ler,
bir sürü toplar, gülleler ve tüfenkler
güya, ellerini kollarını sallayarak geçecekler...

Bu milleti yüzyıllardır sınayıp durdular
her seferinde boy ölçüsü verdiler, yine de unuttular...
Bu sefer kolay lokma olacak zannettiler
destansı mücâdelenin içine düşünce
binlerce bin pişman oldular...
Kolay lokma sandılar,
tarihten ders çıkartamadılar
anlayamadılar,
yine yanıldılar.

Halbuki;
Lokma var küçük, lokma var büyük...
Her lokma yutulmaz,
lokma ölçüp biçilmeden ağza alınmaz...
Lokma var sotelik  lokma var kemik,
lokma var lokum, lokma var kılçık.
Lokma var iştiha artırır, lokma var boğaza takılır...

Lokmayı çiğnemeye diş,
evirip çevirmeye ve yutmaya
besmeleli dil lazım...

Lokmayı küçük görüp, boğaza ittirdiler...
takıldı kemik, battı kılçık...

Öksürdüler, tıksırdılar.
Nefesler tükendi morardılar...
Mavi sulara bir bir gömülüp
gözden kayboldular.

Ölümün yüzü soğuktu, boğazın suyu kadar....
Ve; denizinin dibini boyladılar, mahşere kadar...
Kefeni sırtında taşıyordu; genci yaşlısı
karamanca kazanacaklardı bu savaşı,
hepsi birer Yahya çavuş'tu, birer Seyit onbaşı...

Vakitler hayr, şerler def ola...

Vakit var; dem vakti,  demlenme vakti
Hem huzur, hem muhabbet, hem şefkat vakti

Vakit var; huzurda kabûl görme vakti
Hem ikrâm, hem ihsan, hem cemâl vakti

Vakit var; aşk vakti, hem vusûl vakti
Hemhâl, hemdem, hemaheng vakti

Vakit var; sükut vakti, hem sükûn vakti
Hem âlem, hem mahlûkla buluşma vakti

Vakit var; kıyam vakti, hem secde vakti
Hem şükür, hem zikir, hem tefekkür vakti

Vakit var; fena vakti, hem bekâ vakti
Hem şirk, hem nifaktan kurtulma vakti

Vakit var; fark vakti, hem furkan vakti
Hem iyiyi, kötüden tefrik etme vakti

Vakit var; ni'met vakti, hem rızık vakti
Hem Rezzak, hem Kerim ile rastlaşma vakti

Vakit var; ricat vakti, hem tebdir vakti
Hem iblisten, hem nefsten sığınma vakti

Vakit var; rıza vakti, hem tevekkül vakti
Hem şikâyeti terk, hem kabullenme vakti

Vakit var; havale vakti, ısmarlama vakti
Hem Mucib olana muhib olma vakti

Vakit var; teslim vakti, hem temsil vakti
Küfürden halas, imana kavuşma vakti
Ya da vakit var ki;... gaflet, ...., musibet..., .... !
Maâz'Allah

Vaktiniz hayr ola...şerler def ola...

16 Mart 2019 Cumartesi

"Phobia" ya dair !

İslâmophobia, Turcophobia, Turcophagia !
Bir caninin, manifestosunu üzerine inşâ ettiği üç kavram.

Nedir bu kendine beyaz diyen içi kapkaraların insan ve insanlık ile alıp veremedikleri ?

Sevgi ve nefret, siyah ve beyaz gibi iki zıt kutupta yer alan duygular… biri; su gibi, hava gibi, ekmek gibi… öteki; asit gibi, duman gibi, zehir gibi.

Sevgi ve hoşgörü insan olmanın olmazsa olmazlarından…
☆☆☆
Hidrofobik ve hidrofilik moleküller var hücrelerimizin zar yapısında…"su-sever", "su-sevmez"…öyle insanlar da yok mu ? Temiz yahut pasaklı !

Ruhu kirli, doğduğunda mutâhhar olanı kirletmiş, kirliliği kişiliğinin ayrılmaz parçası olmuş tipolojideki "insanımsı"ya artık insan denemez, çünki insan olma vasfı olan insanlık erdemini kaybetmiştir.
☆☆☆
Nekrofilik böcekler kurtçuklar var, "ceset-sever"ler… bu "leşci" formlar, canlılardan hoşlanmaz leşlerden beslenirler !

Kabil soylu, cani ruhlu, asosyal, nefret çöllerinde avare, sevgi vahasından uzak, iblisin ayak izlerini adımlayan insanımsılar var ki, bunlar yer yüzünü kirleten aşağılıklar !
☆☆☆
Koca Yunus'umuzun sevgi pınarından bîhaber, "yaratılanı yaratandan ötürü" sevememiş, "hayat" denilen mefhumun bağış olduğunun farkındalığı oluşmamış, hayvandan aşağı, ot bile değil, "yakıtı taş ve insan" seviyesini yaşarken mekân edinmiş, sosyopat-psikopat, cani ruhlu insanımsılar insanlık tarihinin yüz karasıdırlar.
☆☆☆
İnsan, her nerede ise orayı ihyâ eder, inşâ eder…

Nekrofil/pedofil/hidrofob/heliofob(ışık sevmeyen, karanlık seven)… yarasa tiyniyetindeki insanımsılar ise isyan, inkâr ve imhâ ederler.

"İnsan"ı anlamamış, hakikâtteki gayesini ve mâ'nâsını idrak edememiş, zihni ve gönlü paslı ve pasaklı, insana/canlıya/çevreye ve doğal dengeye kayıtsız yahut zararlı insan görünümlülerin asrımızdaki varlığı ki; hani post-modern, bilgi-ötesi ve uzay çağını yaşadığı kibri ile 21.yüzyılda boy gösteren medeni(!) insan, dünya insanlığını tehdit ediyor !
☆☆☆
Cehennem de bir süreliğine misafir edilecekler de var, o misafirler için yakıt olacaklar da var !
__________
Fobi (phobi): bir şeyden hoşlanmamak, sevmemek nefret.
Fili (phyli): fobinin zıddı sevmek hoşlanmak.
Faji (phagia): yiyen

Lisân imiş her bir hâle tercümân...

Kişi lisânı altında saklıdır...

Lisân imiş levh-i dîle nâtık olan vasıta
Kimi ilhâm, kimi zehr, kimi batık evhâma
Lisân-ı münasib ile muhabbet olur izhâr
Ağu saçan lisânlar serdeder mülâane zinhar 

Lisân imiş her hâlin yegâne tercümânı
Kimi sathî izahlı kimi derûn ve mâ'ni
Eder imiş ağyara mevcud-u hâli iftikar
Gah dilbaz, gah lâl, gah sükût-i istihfâm

15 Mart 2019 Cuma

Kudret kalemi, hükm-i ezel...

Kudret kalemiyle kader yazıldı
Hükm-i ezel, levhalara kazındı
☆☆☆

Dünya hayatı ki, bir sınamaydı
Oyun, eğlence gözünü boyadı

Hayvanla yarışa kalkma, insansın !
Ye, iç, üre de; başka neler yaptın

Sütün, etin, postun, para eder mi ?
Nefsini doyurmaya, evren yeter mi ?

Aklın vardı da, yaradı mı işe ?
Dur diyebildin mi, yanlış gidişe ?

Hem yaptın hesap, hem de tuttun kitap
Bilmezden geldin, ne günah ne sevap
☆☆☆
Sonu var hayatın, zıpla çekirge
Bir zıpla, iki zıpla, gör sonu ne !

Bir hayal peşinde geçti onca yıl
Değişildi azîz hayat, oldu pul
☆☆☆
Değmez azizim, her bahane bayat
Tercih senin; musibet yahut nasihat

14 Mart 2019 Perşembe

Kamer gül, kevkeb kuldur…

Sahib'ül İrfân'a denir imiş ehl-irfân
Ancak olunur imiş muhabbetle ârifân

Zâhir ilmi tedris eden olur imiş âlim
Bâtını bilmeye ise gerekirmiş irfân

Dalgalar görürmüş deryâya sahilden bakan
Deryâ hakikatini fehmedermiş ârifân

Albayrak; şehid kanı, kamer gül kevkeb kuldur
Dalgalanır semâda o bir mücerred ruhdur

"Âlimül gaybi veş'şehâdeti"(*)dir Yaradan
Kul olduğunu aklından çıkarır mı ârifân ?
__________
(*)Haşr süresi,22

13 Mart 2019 Çarşamba

Bir kısacık hikâye...semâ ve idrâk !

Niçin baş yukarda acaba ?

Semâdan yağar rahmet, 
gelir ışık…

Sence yalın bir isim mi Semâ !
Mücerret bir hazine mi yoksa ?

Müşahhastan öteyi göremeyen âmâ
Aklın dolu tamah 
dolu çil-çaput yama…
Ve;
Burnunun ucundan ötesi
Yoktur, yokluktur sanma…
☆☆☆
Artık
Kendi semânın farkına varsan
Geçici olan aşağıyı amaçlamasan
Ulvîyi süfli uğruna harcamasan…

Sen bir mücerret ruhsun aslında
Müşahhas tarafın bir kısa hikâye
Semânın arza indiği yerdesin
Unutma ki !
sen kendine en kalın perdesin…
__________
Mücerret: Soyut . Müşahhas olmayan. Vücuda gelmiş eşya ve fiilin şekil ve suretlerinden ayrı olarak düşünülen her keyfiyet ve mefhum veya nisbet mefhumu.

Müşahhas: Somut, eşyanın bütün vasıfları ile zihinde husulüdür.

12 Mart 2019 Salı

Ezan çağrıdır Hakka, hakikata ve huzura…


Mü'min der "Azîz Allah"
okunurken ezan…
Müşrik der ki yallah
Tıkar kulağı heman

Ya;
Azîz ve salih evlâda
ezan okunur kucakta…

Ya;
senfoni dinletilir kundakta
ağızlar kulaklarda…

Ezan çağrıdır
Hakka ve hem hakikata…
davettir, Rahmet-i Rahmana
ve huzura, sadakata…

Ezan kırbaç gibi gelir
müşriğe hem münafığa
Allah u ekber sadası
çalındıkça kulağına
saplanır iğneler sanki
ta böğrüne bağrına…

Ezan ile;
kahrolur iblis,
kudurur nefsler...

Süfliyyete düçar olan
duydukça ezanı
hatırlar hemen zağar,
fokurdayan kazanı…
Kıyama durulur
ötünce borular,
niyâzdır sanki
"ta-tara-tiiii-ta"lar…

Ezan ki;
Mü'mine Latif, müşriğe Kahhar…
İkrâm olur birine Nûr, ötekine Nâr…

Ezan ki;
Bir'liktir, ikiliği terkdir.
Ezan ki;
Dirliktir, Hakka boyun eğmektir
Ezan ki;
Sevgi ve hoşgörüde birleşebilmektir
Ezan ki;
Bir çağrıyla bir araya gelmektir…

11 Mart 2019 Pazartesi

Şafağı atanlardan eyle...

Çok çalışıp az yatanlardan
Çok düşünüp az konuşanlardan
Hakikate şafağı atanlardan
Eyle bizi…

Az bilip çok satanlardan
Çok konuşup az duyanlardan
Sivrisineği saz sayanlardan
Eyleme bizi…

Şeytana taş atanlardan
Kötülüğe kaş çatanlardan
İyilik için koşanlardan
Eyle bizi...

'He'ye 'yok'a caz yapanlardan
Olur olmaza naz yapanlardan
Dünyalıklara tapanlardan
Eyleme bizi

İlmiyle âmil olanlardan
Deyip ardında duranlardan
Gönül kâbesine varanlardan
Eyle bizi…

Hak ve hukuktan sapanlardan
İnsana tepeden bakanlardan
Doğruya yalanlar katanlardan
Eyleme bizi…

Edebi ikmâl edenlerden
Edeple söz söyleyenlerden
Edeb ve âdâbı bilenlerden
Eyle bizi…

Aklını kiraya verenlerden
Gönlünü çöplüğe çevirenlerden
Fikrini temizleyemeyenlerden
Eyleme bizi…Allah'ım

Gülü içten sevenlerden
Lâle remzi bilenlerden
Her dem kevser içenlerden
Eyle bizi…Allah'ım

10 Mart 2019 Pazar

"Boş zihin ve şuursuz bağlılık"

Kültür taşıyıcısı kelimelerden yoksul bir basitlik içinde yaşama sanatının pompalandığı bir miskinlik içre ömür sürdürmenin hafifliği ile uçuyor yüzyıl insanlığı, x/y/z kuşakları…

"Boş zihin ve şuursuz bağlılık", algı dünyalarının ele geçirilmesi, bilgi/ötesi çağın vasıtaları ile toplumları/ milletleri egemenlik altına almak, ulusal birikimleri yoz kültürle tanıştırmak, hegemonik tekellerin en önemli hedefidir, bu yayılmacılık ise ulusların elini kolunu bağlamaktadır. …

Adını koymak lâzımsa uygarlığa mesafeli, bilişim ve bilgi ötesi çağın defolu zihinlerinin günümüzde hızla artmakta olduğunu görüyor, okuyor, duyuyoruz…

Kör kütük cehâlet ile haşr u neşr bir cemiyette ahmâkların mutluluğuna diyecek yok…böyle yaşama san'atını icrâ etmek için çaba sarfetmek de gereksiz…

Öyleki;
Günlük bedenî ihtiyaç ve arzuları temin etme imkânları varsa…az buçuk geyik muhabbeti ve düşünenlerin fikirlerinden ezberci kopyalar ile "elit" görünümlü bir vitrin varsa… gerisi hikâye…

Aslında bir kaç yüz kelime ile hayatı anlamak ve idâre etmek, ömrü tamamına erdirmek, takdir edilesi(!) bir durum olsa gerek…

Olduğu gibi görünemeyenlerin, görünümlerini olmak istedikleri duruma, kısbet ve esvab ile getirme çabaları ise takdire şayan, bu çabayı alkışlamalı(!) en azından.
☆☆☆
Bazen ses çıkarabilen hayvanlar âlemini düşünürüm, bir kaç farklı tonda ve beş-altı notaya karşılık gelen sesi transpozisyonla farklı kararlarda çıkararak her hâl ve durum için dertlerini anlatabiliyorlar !
Popüler kültür sabun köpüğünün esaretinde bir insan(!) olmanın dayanılmaz yükü altında ezilmiyorlar en azından…
☆☆☆
Atı arabanın arkasına bağlayınca arabanın yürüdüğü sanısı içinde, debdebe ile örüntülü bir heyulâ âlemde yaşama san'atını popülerlik addeden bir zihin dünyası…

Kültür hamulesini taşıyan kelime (hamal) eksikliği hem anlak hem de idrakin tekâmülü önünde en büyük engel…

Kısırlaşma ile popülarite arasındaki anlık/günlük basite indirgenmiş bir hedonik yaşama ilişkisi var sanki…

Dağarcık yetersizliği sebebiyle derûnî düşünme külfetinden kurtulmuş, sathî anlayış ni'metine şükreden bir garabet var bu gidişâtta…

Cahilin kesir, alimin kısır olduğu devranların idrâki ne acaib.

Mütefekkir; efkârı işlemeden pazarlayanların çokluğunda, münzevi olmasında ne yapsın…

Ya da; talim ve terbiyesi yetersiz mürebbinin talebesinin acziyyeti kime fatura edilmeli !
☆☆☆
Düşünce sisteminde denge ve mâ'nâya hakimiyet için zengin kelime hazinesi olmak lâzımdır ki, mâ'nânın gebeliği farkedilebilsin, bu hamule özgün ve farklı olan şeylerin keşfini böylece mümkün kılacaktır…
"Boş zihin ve şuursuz bağlılık"tan tez vakitte kurtulmak için "OKU" farziyyetini edâ edenlerin artması çaba ve niyâzıyla…

9 Mart 2019 Cumartesi

Anla…bu hikâye başka hikâye

Daha ne istersin 
ey acza düçar, 
lütuf mu istiyorsun
bak bi gayri hesab
☆☆☆
İhtiyacın mı var ?
Kim(ler)miş giderecek …!
Aceb O'ndan gayrı 
Samed mi var, verecek !
☆☆☆
Bilirsen hakikati 
mütevekkil ol bekle;
sana gereken nisab
takdir olup gelecek
☆☆☆
Edebin, ilmin, amelin kadarmış
Nezdindeki kıymet-i harbiyen

Al gülüm, ver gülüm değilmiş, anla
Anla…bu hikâye başka hikâye

8 Mart 2019 Cuma

Özgün ve fıtrî olan kıymetlidir, yoz değil…

Nağme kültürdür, nağmelerin kaynağı ise eğer biz yoz değilsek bizi besleyen kültürdendir, değilse el âlemden…

Acaba hangi kültürden beslenen nağmelere kulaklarımız aşina, yahut değil, bir düşünsek ?
☆☆☆
"Happy bird…" nağmeleri mi terennüm ediliyor, Itrî efendinin segâh nağmeleri mi ?

Bir de olur olmaz kutlamalarda veya anma günlerinde mum niçin yakılır, karanlığı aydınlatmak için mi ?

Bizden mi mum yakmak adeti…bize ait bir gelenek mi ?

Ecnebi kültüründe yakılan mum bir hüznün ifadesi olup, insanın  ateşle yakılarak günâhlarından arınmasını sembolize ettiğini bilmeden mi mum yakıyoruz acaba…!
☆☆☆
Yozu kim ister ki !
Beni kendinden saymayanı taklit etsem bağrına mı basacak sanki gözüne girmeye yırtındığım birileri…yoksa yoz işte diyerek omuz mu silkecekler !
☆☆☆
Asıl mı vekil mi ?

Aslın yanında vekilin hükmü, gecenin karanlığında parlayan yıldızın, güneş doğuncaya kadar süren hükmü kadardır, ve görülmez olur…
☆☆☆
Kırk yamalı bohçanın atlasın yanında kıymeti mi olur...

Otantik olan, antik olan kıymetlidir. Ben ben olduğum kadar ve zaman kıymetim olur…özgün olan, has olan, fıtrî olan kıymetlidir.

Sahte ve kalp olanı kalpazanlar sever, veznedârlar değil !

7 Mart 2019 Perşembe

Küreksiz ve yelkensiz aşk sandalı...


Öyle bir derya ki;
sakinleri tebdili..mahileri tanınmaz..

Öyle bir deryâ ki;
Vuslat-ı  mahal..
Hâsılat-ı hayâl..

Öyle bir deryâ ki;
Zamanın ve devranın hem ötesinde
hem berisinde

Öyle bir deryâ ki;
Ne sonu vardır, bir acaib;
ne başı vardır, bir garaib..

Öyle bir deryâ ki;
Ölçüye gelmez…
Kusur arayan göz kusurludur göremez..

Öyle bir deryâ ki;
Zât'a mahsus..
sıfatlandırılamaz bâ-husûs.

Öyle bir deryâ ki;
Hem  var,  hem  yok..
Hem  zahir hem batın...
Hem malûm;  hem  madum..
Hem  hükmü hak, hem  de mutlak…
Hem  nakli hem akli..

Öyle bir deryâ ki;
Varlığı yoklukta, yokluğu varlıkta..
Başlangıcı sonuna şamil, sonu başlangıcına…

Öyle bir deryâ ki;
Akılla yüzülemez, seyri beyân edilemez.

Öyle bir deryâ ki;
Belki de küreksiz ve yelkensiz
aşk sandalıdır tek bineği…
O da sanki âdem yüreği !

5 Mart 2019 Salı

İbrikten imbiğe...

İbrik ve imbik...
Âb-ı hayât gibidir kırık bir  gönlü imâr
Tıpkı Kanayan yâra edilmiş gibi tımâr
☆☆☆
Cihânı âbâd eder mazlum kalbin niyâzı
Isıtır sıcak bir tebessüm ruhlardaki ayazı
☆☆☆
Vakiyse inkisâr-ı kalb, tahrîb olurmuş âlem
Kaybedince sitem eder huzûru fâni âdem
☆☆☆
İnkısâr-ı emel ile yeise gark olur hâne
İnkisâr-ı hayâl yaşar hakikatlere bigâne
☆☆☆
Gönül ummânı gavvâsı, lü'lü mercan(*) ararsan
Berzah ile hicâb etmiş deryâlarda onu bul
Kendini ummâna sala-gör
Gavvâs oluban dala-gör
Bin türlü cevher bula-gör
Kimsede bulunmaz ola
                                                 (Aziz Mahmud Hüdâyî)
☆☆☆
Olmayan gavvâs-ı ma'rifet ârif değil
                                                        (Fuzûlî)
______________________________________
İnkisâr: Kırılma, gücenme, kalp/hayâl kırıklığı, bedduâ, intizâr.
Gavvâs: Dalgıç
Lü'lü: İnci
(*)Rahman sûresi 19-22.

Her tekâmül tekemmül ettirir mi ?

İnsan, beyin ve idrak...
Meselâ parazit olan parazitliğe geçmeden önceki seviyede nâkıs kabul edilirken geriye doğru farklılaşırken parazitizimi ortaya çıkar...ki bu durum bir diğer açıdan gelişmiş bir yetenek olarak kabûl edilir, evolusyonist bakış açısı ile…

Bir başka ifade ile tekemmül ederken (progressive) geldiği son seviyeden -U- dönüşü yaparak (retrogressive) nâkıseleşirken -sanki- daha tekemmül etmiş özellikler kazanır.

O hâlde her ileri gidiş tekemmül ettirmez, her geri gidiş nakîseleştirmez !
☆☆☆
Bir nâkıs misâli, bakınız nasıl:
Kimi ilkel (primitiv)ler en yüksek organizasyonluya yardım ederler ki ancak (her ikisi de) yaşayabile...

Entamoeba (amip)…bilen bilir, tek hücreli, şekilsiz, kafasına göre şekil alabilen (!)

Şekli değişen bu canlı. Geçici kollar(peuodopod, yalancı-geçici ayak) uzatarak avını yakalama yolu ile besleniyor.

Homo sapiens (insan)'de…kan hücreleri arasındaki bir grup hücre, amip gibi ilkel özelliğe sahip, bakteri ve benzeri hastalık taşıyan ve vücûda yabancı olanları (mikrop diyelim) tanıyor ve geçici ayakları ile onları avlayıp yutarak imhâ ediyor.

İlk versiyon son versiyon içinde ve faal, hem de elzem !

Biri kâmil, biri nâkıs…kâmildeki nâkıs hastalanır ise kan kanseri, o da kâmili öldürüyor !
☆☆☆
Her ileri gidenden ilerde olan var, belki de o bilinir ilkel…
Hem öyle bilesinki bu böyle gider, ta ezel...

Kâmil olan nâkısdan çıktı yola, tekâmül yoluna girdi, etti tekemmül, oldu kâmil… devrini tamamladı, döndü nâkıslar arasına, hem de kâmil olarak !
☆☆☆
Felsefe dersen felsefe, ilim dersen ilim, irfân dersen irfân, boş laf dersen, de lâf-ı güzâf…

Edebiyatı severiz amma edebiyat yapanı asla(!)...çünkü bir yerde ki kibir var, biz orda yokuz.

Bilen bilir, bilmek isteyene ise işte bir çuval delil !

Her tekâmül tekemmül değil, her nâkıs nakîse değil…
Kim nâkıs, kim kâmil baş gözüyle görülür değil...

Herkes idraki kadar anlar...ki bu bir nakîse değil !

Bir ışık kaynağı ampül var 1.5 volt, bir diğeri 6, 12...ampül var 25 watt, bir diğeri 60, 75, 100 watt yahut projektör...hepsi de 220 volt ile beslenir...ışıtması (mum değeri) farklı, çünkü flaman farklı...
12 voltla yanan ampül 220 volta bağlanır mı ? ...flaman kopar, hani derler ya: kayış attı !

Hâsıl-ı kelâm:
Kimki ehl-i insaftır, o asla bî-rahm değil...
Köşelilikten kurtulmak için tekâmül şart...!