Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Temmuz 2018 Pazartesi

Lâ de keşkülündekilere

Sen misin sâf-derûn 
yoksa âlemdekiler mi ?
Boş ver, et sahibine havale…
Varsın paçozlar saftirik desin,
Şeytana kardeş olan 
kurnaz yanaşmalar var ya !
dehleyiver gitsin…!
Fısk ve nifak tohumlarını
kardeşlerine serpsin…

Öyle bir cehd et ki;
pelteliğini göm çöplüğe,
Mahremiyetindeki 
hazîne-i hümâyûnun tozunu 
ber-heva eyle…

Giyebilsen kisve-i Saâdeti.
Perdedar-ı Seyyid'ül kâinâtın
ki, hayâlatı en büyük saâdet
değil midir, ya !

Fenâ bulacak mevcudatın  visali mi olurmuş,
Velevki asırlar sürsün…
Rüyanın hükmü anca sabaha dek sürermiş
Velevki uyku hali kırk yıl sürsün…

"Yok" u  "Var"a feda mı edeceğiz
yoksa var (zannımız)ı mı yok edeceğiz…
Fani olanlar elde avuçta kalacak mı !
Heyhat…

Unutma !
Muvakkat "ben"i toprak yutacak !
Çatır çutur çiğneyip öğütecek ya !
Meftunun olduğun her şey 
seni terkedecek ya !
Bir kaç gün hatırlanırsın belki
Ya sonra… unutulacaksın ya !
Belki 
bir arefe günü hatırlanırsın,
işte o kadar !

Hani öte zannettiğin, 
ötede olmayan Rabbine giderken
keşkülünde ne vardı ?

Gel keşkülünün muhasebesini yap…

Uğruna bir ömür tükettiklerin,
beridekiler var ya !
Onlar seni terketmeden 
sen gönülden çıkartmayı denesen,
vedâlaşsan onlarla artık !
Henüz vakit varken,
beride iken…
Lâ de hepsine.

28 Temmuz 2018 Cumartesi

"Bir" gönülden hoş sada.../Abdulkerim Erdem


Aşağıdaki satırlarda bir arifin sohbeti esnasında alınan notları okuyacaksınız.
☆☆☆
Bak...hangi taraftandan bakarsan bak ! her şey "O"na çıkıyor.

Bakın, kendimizi öyle bir kıvama getirmeliyizki...her söz, her gördüğümüz obje/nesne bizi O'na götürmeli, O'nu hatırlatmalı...

O'nsuz olmama zemininde kalıcı olmak !

Baksanıza ! ...ne deseniz, ne sorsanız; evirip çevirip O'na bağlıyoruz
 mevzuyu...

Çünkü yeryüzünde herşey isimlerden kelimeden ibaret, çünkü Allah Âdem(a.s.)'e evvela isimleri öğretti...

O'nu unutma kolay eder.
Gönlünde hiçbir şey kalmasın O'ndan gayri. Sonrası kolay...

Maksadın "O" olsun. İsteğin rızası olsun, hepsi O kadar.

İşte o zaman adımlarını artık "O"na göre atmaya başlıyorsun...

Ne yapacağını bilemediğin durumda ise Kur'an (ve/veya Resul) cevabını veriyor.

Her okuduğunda başka bir seviyeden anlayacaksın aynı şey bile olsa. Matruşka gibi...

İç içe anlamlar açıldıkça açılacak...

Âlem içre âlem gizli...kelime içinde mânâ, mânâ içinde mânâlar...

"Selâm"ın içinde selâmet var, emniyet var, güven var, dostluk var, muhabbet var.

Dıştan sığ bakana sadece bir haber, bir kelime..."selam, n'aber" gibi...

"Hayat" ne demek mesela ?
Hayat: nefes, hava, oksijen, fotosentez, güneş, su, mineral etkenlerinin bileşimi. Menşei "Hay".
Ardında ruh...oda Rabbin emri.....zamanla paralel olarak açığa çıkmış hakkın kudreti ve devinimi...

Kelimelere yüklediğimiz anlamlar kadar yakın ya da uzağız...
Sığ ya da deriniz !
Yüzeysel bakmak kolay. Ama karşılığı da basit ve en alt seviye...

Allah âlimdir...

Âlimin bir cümlesinden câhil kitaplar yazar...
Hz. Ali ne der: "İlim bir nokta imiş câhil onu çoğaltmış"
O noktada b(a) harfinin altına gelen nokta imiş...

Arapça b(a) harfi nasıldır...
İşte o nokta ilim.
Herşeye başlarken b(a) ile başlanır yâ'ni "Bismillah"
Yani Allah ile. Allahsız hiç bir şey olmuyor, olamaz. Olma şansı da ihtimali de yok.
☆☆☆
Açız, aç !
İlme aç, irfana aç.
Muhabbetin aslına aç.
Kulluğa aç.

Çaresi mi ?
Lokantada manavda pazarda; evde, arabada, eşyada değil...
☆☆☆
Herkes güzel olamaz potansiyel yoksa...
İnsan ya doğuştan güzeldir, yahut gayret ile güzelleşir...
Doğuştan güzel olanın aslı pâk, su yolu temiz !
☆☆☆
Cereyan kesikse ampül ne işe yarar ya da TV.

Voltaj az mı ?
Cılız ışık verir lamba.
Lamba isli ise, tavuk körü olur insan !
☆☆☆
Arife sormuşlar:
-İşin var mı ?
-Olmaz olur mu ?
-Nerde çalışıyorsun ?
-Gönlümde..! Çalışmayan pas tutar değil mi ? Gönlü ışıldayan gün ışığını neylesin !
 ☆☆☆
Size bir soru...
Farzedinki çiftçisiniz... gönül tarlanız var... sürmeyi denesenize.
Bak ne gader goley...
☆☆☆
Tarlana ne ekmeyi planladın ?
Ekilecek tohum var, ekilmeyeni, ekilmemesi gerekeni var !
Garez eker kin biçersin mesela, ya da hased eker fukaralık biçersin...
İman ek ihlâs ile sula ki, salih amel bahçesi olsun.
Öküz ile sürersen çok geç olabilir. Baharı, ekim zamanını, yağmurları kaçırırsın. Traktör al.
Diyelim ki zamanında ekim yaptın;
ayrık otlarını temizlemezsen zehirli sarmaşıklar ürünü mahveder. Sakın budama onları, kökünden çek, kökü kurusun, değilse yenisi sürer.

Göz, kulak, su yolu; gönül tarlasını sulayan kaynaklar...temiz tutmalı su yollarını.
Akıl, su kuyusunun santrifüjü.
Her kuyudan su çekip gönle vermemeli insan.
☆☆☆
Zikirmatik  mi ?...çoook ucuuuz...

Uzak olan, uzakta olan seslenir kendini duyurmak göstermek için.
Uzak iseniz seslenin belki duyan olur.
Muavin şöföre sesleniyor arkadan, gel gel hoooop !
☆☆☆
Evet, Allahın değnekçisiyim kime ne !
Al sana bir mani:
"Bana değnekçi dediler
Varımı yoğurup yediler
Kıymet bilmez nankör kediler
Allah bak ki neler diler"
☆☆☆
Beytim var, beytullahtayım, olmayanlar inşâ etsin...
Yaaa !
☆☆☆
Geldiiim...geldiğim yere dönene kadar, misafirim !
Ev sahibinin işine hiç karışmam, karışan edebsizdir.
☆☆☆
Allah bizi sacid, abid, şekür, zakir, hamid, mecid, basir, semii, latif, adil, şahid, reşid, muktedir, musavvir, mümin, ganiy, tevvab...eylesin

Hadi kese doldu, çeşme akarken.
Sakın süzgeçle çeşmeye gitmeyin haaa !
Manevviyat çeşmesine süzgeçle giden çok olur. Dünya ölçüsü ve dünyalık akıl süzgeçtir unutmayııın !
Dünyada kıymetli olan manevviyatta hiçtir.
Dünyada hiç olan manevviyatta hazinedir unutmayııın !

Allah dostları harabatta gizlidir, unutmayın...!

Kıymet ölçüsü dünya ve içindekilerden öte bir şeydir unutmayın !

Hadi bu kadar "akl-ı maaş"ı karıştırma yetsin bugün.

Allaha emanet. Allah beraber olsun !
☆☆☆
Kazmayı küreği kapın da geliiiin !
Çukurumuzu kazacaaaz !

27 Temmuz 2018 Cuma

Can bahçesine marifet suyu, lütuf ve ikrâmdır…/ Abdulkerim Erdem

Can bahçesine marifet suyu nerden gelirmiş, oku !  (1)
Gönüllere lütuf ve ikrâm edilen ne imiş anla !  (2)
☆☆☆
Can bahçesine iyi bak
Etrafını çit ile çevir
Meyveli olacakların ekimini yap
Marifet suyu ile sula
Can suyuna ilim ilave etmeyi ihmal etme
Bekçini tembihle uyumasın sakın
Ayrık otlarını da daima ayıkla
Dikenlerin büyümesine asla müsade etme
Onlar bitecek sen hep yolacaksın
Leş yiyiciler var,  kargalar var,
Bağ-ı bostan korkuluksuz olmaz.
Sonra lütuf yollarını gözle;
Gök ağlayınca yer gülecek,
Gök damlaları yerden bitirecek
Meyveler olgunlaşacak
Dost meclisindekilere afiyet olacak
                         ☆☆☆
O meclislerde yakin bilgi dile gele
Zannî malumatların dedi-kodusu ötede  dura(3)
Dostlar arifâne sohbet ve tefekkür ede
Hem müşâhede hem münâcât, hem müracât ede
Hikmetin kaynağını(4) bile ki, o kaynaktan kana kana içe
Minnet ve şükran ile gönül denilen marifet evine gire
Sıdk, ikrar, isbat, irâde, muhabbet, havf ve reca neymiş yakîn ile bile
Ebedî mutluluk demi ile bir ve hoş ola...
__________
1)Hucurât, 7. Ayet: "Bilin ki, aranızda Allah'ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm'ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir".

2)Hucurât, 8. Ayet: "Allah, kendi katından bir lütuf ve nimet olarak böyle yaptı. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir".

3)Hucurât, 12. Ayet: "Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir".

4)Bakara, 269. Ayet: "Allah, hikmeti  dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar".

26 Temmuz 2018 Perşembe

Seyyah ol, et âlemi temaşa…

Seyyah ol gez âlem(ler)i
Bak neler varmış neler
Âdem ol gör nimet(ler)i
Taneler var taneler

Oturdum sabahın seherinde, koyuldum seyre yerden göğe…
☆☆☆
İşte beş yıl önce yeyipte toprağa attığım şeftali çekirdeği hemen önümde, iki adam boyu ağaç olmuş…
Hemen yanındaki kayısı ağacı da ona komşu olmuş…kavga da etmiyorlar küs te değiller !

Suyu da paylaşmışlar toprağı da…kökleri mi ?
Sarmaş dolaş, muhabbetle !

Akşamdan sabaha hasret kaldıkları güneşin ışıklarını içiyorlar kana kana, hem büyümek hem de oksijen üretmek için…

Bir metre ötedeki komşu badem ağacı da eminim dikme değil, o da yetme, yerden bitme…ya insan attı çekirdeğini ya kuşlar !

Gözümün önündeki bahçeden hayat fışkırıyor hayat…yerden göğe !
☆☆☆
Sağımda ceviz, vişne, kiraz, kara dut…
Dal budak salmışlar yerden göğe, arzdan semâya…!
Sunmuşlar kendi geleceklerini etrafında olanlara, meyve ve çekirdekleriyle !
Kurda kuşa, börtü böceğe meyve ikrâm olsun, çekirdek ise soyları da kurumasın diye…
☆☆☆
Kayısı ve çekirdeği; biri laksatif (cıvıklaştırıcı/yumuşatıcı) diğeri pürgatif (katılaştırıcı)... kendi içinde dengeyi kurmuş.
Kabızlara kayısı, ishal durumu olana çekirdek…birlikte denge !
☆☆☆
Beyaz giydi iseniz kara dutun altında dolaşmayın. Hiç şakası yok boyar…
Hem şifa kaynağı dut…ağız yaralarına, aftlara dut şurubu satılır eczahânelerde.
Kara dutu yerken eliniz mi boyandı, hemen yaprağını kopartıyorsunuz, avuçlarınızın içinde ovcalayıp ezerek çitiliyorsunuz.
Aaa o da ne, elinizdeki boyayı çıkarmaya başladı !
Derde derman özünde !
☆☆☆
Ağaçların altındaki alanda sebzeler; domates, maydanoz, biber, salatalık, fasulye, kabak…derler ya anadır toprak !
Ha bire veriyor verebildiği kadar, ikrâmdan geri durmuyor hiç !
Ya insan, ha bire alıyor, sağabildiği kadar…ni'met denizinde yüzüyor ya !
Bir de şükürsüzse...
☆☆☆
İpeksi ipiyle aşağı sarkıyor örümcek ağacın dalından. Saç teli kadar ince ipi karnının altındaki ağ bezinden dışarıya salgılayarak kendi ip merdivenini yapıyor.
Kadayıf nasıl yapılır bilirsiniz !
O ömürceğin bizim tek gördüğümüz salıncak ipi aslında çoklu örgü ipi. Kadayıf telleri gibi teller kevgir gibi deliklerden salgılanarak oluşuyor, tüpten çıkan diş macunu gibi…!
O da ne ? Eyvah  !
Sağ tarafında dört, sol tarafında tek bacak, topal örümcek.
Muhtemelen bir avcının elinden kurtulmuş, üç bacağını kaybederek…bir kağıt uzatıyorum, üstüne çıkıyor ve ağacın üzerine geri bırakıyorum, ayak altında kalmasın diye…

Yaşamaya devam etmeli, hayat hakkı var ve onu da ben vermedim ki alayım !
Hem ayak altında (!) dolaşan karıncalara da dikkat ederim. Oturduğum yerde dolaşan karıncaları yakınımda bulundurduğum kağıt rampa üzerine yürütür balkonun dışına, ayak altından uzağa taşırım, taşımalıyım, taşımalıyız…!

Yürürken de ayak altında kalıp ezilmemeleri için görmeliyiz onları, kafamızı boynumuza bukağı takılmış gibi havaya kaldırıp burnumuzun dikine gitme huyundan da vazgeçmeliyiz !
☆☆☆
Hem ben ondan güçlüyüm, o zayıf diye benim onu ezme hakkım yok, hem de onu görüp kollama sorumluluğum var !
Dünya sadece bana, insana ait değil ki !
☆☆☆
Karıncalar mı !
Kırıntı çöpçüleri; hem de yer altına götürüp depolama işiyle iştigal ediyorlar.
☆☆☆
Bitkiler âlemindeki teslimiyet, üretim ve ikrâm gayreti hayvânlar âlemine geçince azalıyor veya bitiyor !
Hani bir tâbir vardır: "Hayvan işte"
Hayvan aç, gözü doymaz, kavgacı, rekabetçi, burası benim, bana ait mücâdelesini hiç terk edemiyor !
Ötekiye tahammülsüz, zayıf ve güçsüzü ezme/yok etme eğiliminde…
Yeme içme, biriktirme temayülü ile bir hoş…suyun başını ele geçirip su akarken ötekilere bırakmadan keseyi doldurma derdinde !

Ya insan !

Hııım, ve insan…!
Terk etmeli herzeleri…

24 Temmuz 2018 Salı

Bak şu dünyanın işine...

Bak şu dünyanın işine
Hem döner hem döndürür
Akıl sır ermez işine
Şaşkın hayran baktırır

Kördüğüme güvenenler 
Çözdürür de çözdürür
Beyne sokar hesap kurdu
Kapı kapı gezdirir

Hesap yapan yolda kalır
Kandırır da kandırır
Hevesler kursakta kalır
Bozdurur da bozdurur

Yanlış hesap yapanları
Ova bayır gezdirir
Aklı iflas edenleri
Kuyruğuna baktırır

Hakkın işi bir başkadır
Kantara gelmez pahadır
Dolap dolan iş yapana
Su kabağı kemirttirir

Hesabı Bağdattan dönen
Ey aciz, gel Hakka güven
Neylerse güzel eyleyen
Senin semtine de gelir

Ölüm de var unuttun mu
Yoksa ömrü  çürüttün mü
 Çuvalları doldurdun mu
Mızrak çuvala sığdı mı

Dünyanın hesabı ağır
Kalp mühürlü kulak sağır
Güvendiğin dağ yıkılsa
Kimi çağırırsan çağır

20 Temmuz 2018 Cuma

Hikâye: Bir "Hiç" uğruna..

Bir gün zât-ı muhteremin biri yolda giderken kavga eden iki çocuk görür.
Yanlarında durur ve niçin kavga ettiklerini sual eder. Çocuklar buldukları cevizi paylaşamadıklarını söylerler ve “Önce ben buldum” diyerek hak iddia ederler.

Adam:
-“Verin bakalım o cevizi bana, ikinize de eşit olarak paylaştırayım" der ve cevizi ellerinden alır.

Eline bir taş alarak cevizi yerdeki bir taşın üzerine koyup kırar…cevizin içi boştur, çürümüş ve küflenmiştir…

Çocuklara dönerek der ki:
-“Bakın çocuklar gördünüz mü ?...  kavganız içi boş ve küflü bir ceviz içinmiş !

Tarihe şöyle bir bakıldığında, yeryüzünde kısa bir ömre sahip olan insanoğlunun bütün kavgası, bir “hiç” uğruna, elde kalmayacak dünya ni’metleri için değil mi ?

Dünya ni’metleri, gerçekte içi boş küflü bir ceviz gibidir.

Kabirde son bulacak bu kısa yolculuk…ve fâni olan bu âlemde bir “hiç” uğruna çekilen zahmetler, katlanılan güçlükler, düçar olunan dertler, ihtiraslar, hırslar, uğruna ömür tüketilen servetler ve mülkler…. son nefeste nedâmet duymak için mi ?

Kabirde nâdim olunacak şey için ise bu gidiş…bu ne garip bir uğraştır, çırpınıştır!

☆☆☆ 

Ey insan ! 
Doğum istasyonundan ölüm istasyonuna 
giden bu yolda 
Kılavuzun Hakk olsun 
Fanî güzelliklere meyletme ha ! 

Ey insan ! 
Boş”u neyleyeceksin, 
Hiç”in kıymet-i harbiyyesi de yok… 
Gönlünü de yol kesicilere uğratma sakın ! 

Ey insan unutma ! 
Bu enfüsi varlığın bir pınar ki 
Kaynağı gönüldür, 
O mütelezziz tatlı su 

Ey insan, o su; 
Gün olur çağlar çağlayan gibi 
Gâh köpürür deli dalgalar gibi, 
Gün olur Hakk'ın kudretinden ser hoş, 
an olur Hakk sevdası ile aşık, 
yahut Tevhid mayesi ile mahmur olur. 

Ey insan ! 
Gel kendini Hakikate devşir, 

Ey insan ! 
O”nu ara “O”nu... 
Can”da bul…

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Âlem-i ma'lûma doğru seyr…/Abdulkerim Erdem


Zuhûra perdedir kesret-i vehmiyye ve hayâliyye

Tâ ki hicâb-ı hiss ve vehm ve hayâli mürtefi ola

Lâ-cerem ayînesi mücellâ olduğu cihetten meclâ ola

İsm-i a'zama mazhar duhûli kalb ola, ehl-i kalb ola

Ki ism'i a'zam deryâsında esmâ ve sıfat katresini bula

Deryâya mâlik olan katarâta mâlik ola

Ki ol deryâda  katâratın mecmû'unu bula

Âlem-i cehli terk ile âlem-i ilme yol bula, âlem-i ma'lûma seyr ola

Bahr-i muhîtin bî-payan ilm-ine gark ola

İtikadı ile tahalluk ve muktezaya kâim ola 

Kesret-i vücüdât evhâm ve hayâlâtından halâs ola, Hakaikine vusûl bula

16 Temmuz 2018 Pazartesi

Mankurtlaştıran kültler ve kukla şahsiyetler…

Beyin mi ? Ele geçirilmiş...!
Kimlik inşâsı bir süreçtir. Bunun yolu eğitimden geçer. Ancak insanlığın hayrına ve faydasına kullanılması durumunda güzel ahlâk sahibi  iyi insan yetiştirilebileceği gibi aksi de mümkün...eğitim ile; hilekâr, riyakâr, cani, hain, katil sürüsü de yetiştirilebilir…

"Mankurtlaştırmak" yolu da bir eğitim sürecidir.

Aklın askıya alındığı teslimiyet süreci kişiyi teslim olunan kişinin niyetine bağlı olarak çok iyi ya da çok kötü hedeflere kadar taşır.

Milletler tarihi, aklın sorgulamadığı mutlak teslimiyetlerin kötü sosyolojik sonuçlarının örnekleri ile doludur.

Zaafları/yumuşak karınları tesbit edilerek tuzağa düşürülen aday mankurtlaşma eğitimi sürecinden geçirildikten sonra komutlarla hareket eden bir robot olur ki; akıl-hatta akl-ı selim, saf dışı bırakılır.

Cengiz Aytmatov’un bir eserinden lisanımıza giren “mankurt”; bir beyin yıkama/işkence yöntemi olarak bilinir. Avarlar savaşlarda esir aldıkları düşmanlarına uyguladıkları “mankurtlaştırmak” işlemi için öncelikle esirin saçlarını kazır, sonra devenin boyun derisini kazınmış kafaya gererek geçirir ve sıcak çölde güneş altında esiri birkaç gün tutarlar. Sıcak tesiri ile kuruyup büzüşen ve sertleşen deri kafatasına iyice yapışırken uzayan saçların çıkmasına izin vermeyerek saçların içe dönük uzamasına sebep olur. İşkencenin sonucunda akli melekelerini ve hafızasını yitiren esir itaatkâr bir robot ya’ni “Mankurt” olur.

Bugün de o günkünden farklı teknikler ile “mankurtlaştırma” işlemi uygulanmakta; özüne ve milletine düşman, efendilerine itaatkâr ve köle insan tipleri yetiştirilmektedir.

Mesela, mankurtlaştırma tezgâhı sahipleri mankurtlarına kırk yıl boyunca “aman karıncayı bile incitmeyin” telkinleri verir, kullanılma zamanı geldiğinde ise masum insanları paletlerle çiğnetmeyi, bombalarla imha etmeyi mübah gösterir, ulvi (!) gayeye hizmet (!) ettirmek üzere emirler verir...mankurtlaştırdıkları kuklalar da gözü kapalı olarak bu emirleri yerine getirir.

Beyin yıkama operasyonları için en çok kullanılan enstrüman ise dünyada maalesef inanç sistemleri olmuştur.

Tarihe kuş bakışı göz atılacak olursa;

ABD deki bir kaç kültün 1970, 1993, 1997 yıllarında üyelerinin toplu intiharından tutunuz Japonya'daki 1995 yılında gerçekleşen bir diğer kültün eylemlerine, Hasan Sabbah (D:?, Ö:1124)'ın Alamut kalesinde yetiştirdiği fedâilerden tutunuz…

İşte, aşağıda bunlardan bir kaçı ile ilgili kısa hikâye:

“1970’li yılların ortalarında Kaliforniya’da etkinlik gösteren People’s Temples (Halkın Tapınağı) isimli kült(*) Guyana’ya göç eder Amaçlar Rahip Jim Jones önderliğinde Jonestown adını verdikleri ırklararası bir cemaat oluşturmaktır. Kasım 1978’de Kaliforniya eyaletinden bir kongre üyesi bazı cemaat mensuplarının zorla tutuldukları iddiasını araştırmak için Guyana’ya gider Bazı üyelerin cemaatten ayrılmak istemesi üzerine, onlarla birlikte uçağa binmek üzere olan Kongre Üyesi Loe Ryan ve yanındaki 4 kişi Jones’un adamları tarafından silahla vurularak öldürülür. Paniğe ve umutsuzluğa kapılan Jones hoparlörlerden cemaatine seslenerek ölmenin güzelliği ve herkesin başka bir yerde tekrar bir araya geleceği üzerine vaazlar vermeye başlar. Cemaat üyeleri bir çadırda içinde siyanür ve gazlı içecek karışımı olan bir fıçının önünde toplanırlar ve hepsi kendi iradesiyle o karışımdan içerek can verir. 900’den fazla insan bu şekilde kendi elleriyle ölüme gitmiştir. Anne babalar kendileri içmeden önce çocuklarına ve bebeklerine de bu zehirli karışımdan içirmişlerdir. Ölmeyi reddeden bazı kişiler ise Jones’un adamları tarafından silahla vurularak öldürülür. Rahip Jones da kendini başından silahla vurmuş olarak bulunur”. (1)

“1993 ylında Texas’ta, kült lideri David Koresh’in müritleri, kendilerini kaleye dönüştürülmüş bir çiftlik evine kapatmışlardır. Yasadışı silah bulundurma suçlamasıyla FBI evi kuşatır. Bu kuşatma haftalarca (51 gün) sürer. Bir süre sonra artık daha fazla direnemeyeceklerini anlayan kült üyeleri, gerçekleşmesi muhtemel tutuklamalara karşı bulundukları binayı ateşe verirler. Teslim olmamak adına, 21 çocuk, iki hamile kadın ve Branch Davidian kültü lideri David Koresh'in de içinde bulunduğu toplam 76 kişi yaşamını yitirir. Bu olay Waco Katliamı veya Waco Kuşatması olarak adlandırılmaktadır”.(2)

“Do takma ismiyle de bilinen, 2 yıl akıl hastanesinde yatmış emekli bir öğretmen olan Marshall Applewhite, kendisinin İsa’nın yeryüzüne tekrar gelmiş hali olduğunu iddia ediyor. Eşi ile birlikte kurduğu kültün adı Cennetin Kapısı (Heaven's Gate). Uzaylılardan bilgiler aldığını söyleyen Do ve bağlıları kültlerinin ilk üyesinin Hz. İsa olduğuna, kendilerinin de uzaylıların soyundan geldiklerine inanıyorlar. Dünya uygarlığının ve insanın bir üst dereceye çıkmasına yardımcı olmak için Hale Bopp Kuyruklu Yıldızı’nın arkasına saklandığını düşündükleri bir ufo'da buluşacaklarına ve böylece kozmik cennetlerine ulaşacaklarına inanan 39 kişi, 1997 yılında ABD’nin San Diego şehri yakınlarındaki bir villada fenobarbital içerek yataklarında topluca intihar ederler” (3)

“Japonya'da, 1995 yılında Tokyo metrosunda sarin gazı saldırısı düzenleyerek 13 kişinin ölümüne ve beş bin kişinin yaralanmasına neden olan kült lideri Şoko Asahara geçen günlerde idam edildi. Bu kült Budizm-Hinduizm karışımı bir inanç sistemi olup Aum Şinrikyo olarak isimlendirilmiştir.” (4)

☆☆☆ 

Dünyada bu tür insan kaynağı sömürüsünü; güç/iktidar için, itibar için, maddîyyat için, nüfuz için kullananlar her daîm olmuştur, olacaktır. Ve bu tür oluşumları kuran/büyüten/yönetenlere inanan, arkasından giden, tabi olanlar da her zaman vardır ve olacaktır.
Bu tür oluşumları teşvik ederek bulundukları devlet(ler)i kontrol etmek, ajan/provakatör faaliyetlerde kullanmak isteyen müstevli devletler de her zaman var olmuştur, olacaktır.

Bu kültlere insanlar niçin itibar eder ?

Niçin mi ?
Cehâletten ! Hırs ve menfaatten !

Niçin mi ?
Kolay kazanmak, kolay yükselmek, kolay yoldan egoistik hedeflerine ulaşmak isteyenler toplumlarda hep vardırda ondan !

Niçin mi ?
Hırs kamçısı yüzünden !

Niçin mi !
Menfaatlerine öylesi uygun gelen insanların göz yummacılığı yüzünden ! 

Niçin mi ?
Kırk yıllık yetenekle bir yere gelemediği halde on yılda hayal edemeyeceği noktaya gelebileceği merdiveni bulduğu için !

Niçin inanç ?
İnanan itaat eder de ondan, yukarıdaki hikâyelerin hepsinde de inanç sömürüsü ana eksendir.

☆☆☆ 

Bilgi önemli bir silahtır/güçtür ve eğer kötünün/hainin/egoistin/firavnlaşmış kişinin elindeyse, bu silah insanın ve insanlığın aleyhine kullanılagelmiştir…

Nâ-ehil olanlardaki (dini muhtevalı) bilginin şahsi menfaatleri/hesapları adına güç olarak kullanımına fırsat verilmemeli, müsade edilmemelidir.

☆☆☆

Peki müslüman kimin izinden gidecek, kime/neye uyacak ?

İman, aksiyon ve güzel ahlâk konusunda örneğimiz olan sevgili peygamberimiz hz. Muhammed (s.a.v)'e tabiki...bakınız veda hutbesinde ne buyuruyor:

"Ey müminler ! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allahın kitabı Kur'an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir."

Ölçü bu !
Bir şahsın; kendini âlim, fazıl, mütedeyyin....tanıtması/göstermesi değil, ahlâk, yaşantı, davranış açısından Kur'an ve sünnete ne kadar uyduğu ölçüdür...

Kur'an-ı Kerimde Rabbimiz buyurmuyor mu !
"Vay, o namaz kılanların haline ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar (namaza gereken ihtimamı göstermezler)"(Maun sûresi 4-5. âyetler).
Mesela namazı kılarlar da; dedi-koduya, hileye, yerilmiş ahlâki davranışlara, yalana, kul hakkı yemeye...devam ederler... vesselâm… !
_________
Kaynak:
(*)Kült, sosyal olarak sapkın veya yeni inanç ve uygulamalara sahip dini anlayış veya sosyal grup.
(1)https://tr.wikipedia.org/wiki/Jim_Jones
(2)https://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Waco_Siege&oldid=192262806
(3)https://en.wikipedia.org/wiki/Heaven%27s_Gate_(religious_group)
(4)https://en.wikipedia.org/wiki/Aum_Shinrikyo

15 Temmuz 2018 Pazar

Zaman var mıydı, ya mekân ! / Abdulkerim Erdem

Yoktu varlık tek Sen vardın yoktu "cân"ım ve tenim
Bilirsin ki ben kulunum, nefesimsin Sen benim

Kâinatın evvelinde ne ses vardı ne kelâm
Bilirsin ki ben kulunum, kelâmımsın Sen benim

Zaman var mıydı, ya mekân, "Lâ Mevcûde İllallâh"
Bilirsin ki ben kulunum, mevcud olansın billah

"Gökleri direksiz ayakta tutan kudretsin" Sen(*)
Bilirsin ki ben kulunum, "Kayyûm"umsun benim Sen

Güneşi, ayı, insi ve cinni halk edensin Sen
Bilirsin ki ben kulunum, "Hâlik"imsin benim Sen

Mevcûdu "..illâ liya'budûn" buyurdun halk ettin(**)
Bilirsin ki ben kulunum "Ma'bûd"umsun benim Sen.

______
*)"Allah O dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz." (Ra'd suresi, 2);

**)"Ve ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (Zâriyât suresi, 56)

14 Temmuz 2018 Cumartesi

İnsan kasidesi…/Halit Yıldırım


Sen  ki;  birkaç  damla  kan,  birkaç  nefeslik  cansın 
Sen  ki;  düşünen  akıl,  seven  kalple  insansın 

Sen  yaratan  Allah’ın  yeryüzü  halifesi 
Meleklerin  secdesi,  İblis  için  bir  tansın 

Makamını  kaybetmiş,  bir  sürgünsün  dünyada 
Firkatin  şarkısında  en  acıklı  figansın 

Ahsen-i  takvim  sensin,  esfel-i  sâfilin  sen 
Vardan  yokluğa  doğru  yürüyen  bir  kervansın 

Hakkına  razı  olmaz,  “hep  daha  yok  mu?”  dersin 
Kâbil’in  öfkesine  Hâbil  gibi  kurbansın 

Şu  üç  günlük  dünyada  baki  değilsin  amma 
Bu  gerçeğe  aşina  olmak  yerine  nâdansın 

Sen  ey  küçük  dağları  yarattım  sanan  mağrur! 
Bir  sinek  karşısında  Nemrud  gibi  yayansın 

Kudretin  tuz  buz  olur,  geldi  mi  bir  musibet 
O  zaman  boynu  bükük,  kalbi  kırık,  giryansın 

Muktedir  değilken  nefes  alıp  vermeye 
Kabına  sığmaz  afet,  asıp  kesen  fermansın 

Düşünmezsin  sonunda  hesabın  görülecek 
Neden  nefse  uyunca  peşinden  hep  pişmansın? 

Hani  mülkün  neresi,  malın  mülkün  nerede? 
Bir  top  kefen  servetin,  dünyada  lâ-mekânsın 

Sıkışmış  ecelin  bir  kum  saati  içine 
Rüya,  gerçek  arası  solup  giden  zamansın 

Aczini  tarif  için  aciz  kalır  lügatler 
Ateş  sanma  kendini,  uçup  giden  dumansın 

Elin,  gözün,  kulağın,  azaların  emanet 
Gelişini  hatırla…    Giderken  de  üryansın

Şu  mezarlarda  senin  gibi  vazgeçilmez  çok 
Mezar  taşları  gibi  bir  malul-ü  nisyansın 

Sen  ey  Âdemoğlu,  ey  topraktan  yaratılmış 
Söyle  gökkuşağının  kaç  rengine  düşmansın? 

Sarı  sensin,  siyah  sen…  Tenin  toprakça  renk  renk 
Tıpkı  bir  gül  bahçesi  gibi  elvan  elvansın 

İsteseydi  Yaradan  sen  de  zenci  olurdun 
Habeşli  köle  Bilal  yanında  sıradansın 

Mayan  balçık  topraktır,  atan  Âdem  ve  Havva 
Bu  gerçeği  unutan  suretinden  utansın 

Ne  soyun  sopun,  ne  de  neslin  üstün  kimseden 
Kul  olursan  ekremsin,  yoksa  sen  de  şeytansın 

Sen  mi  seçtin  ananı,  babanı,  milletini 
Dilinle,  renginle  sen  Yaradan’a  zebansın 

Sil  lügatinden  “sen,  ben”  denilen  ikiliği 
“Biz”  şuurunda  ol  ki  bütün  millet  kazansın 

Bir  fitnenin  peşinde  çılgın  gibi  koşarsan 
Bel  hüm  edal  denilen  en  aşağı  hayvansın 

Bu  vatan  yeter  sana,  bana,  ona,  herkese 
El  ele  verelim  ki  bu  bayrak  dalgalansın 

Uzat  elini,  uzat  kardeşlerine  uzat
Bu  ateşi  söndür  ki  Neronlar  kendi  yansın 

Birlikte  rahmet  vardır,  ayrılıkta  pişmanlık 
Bir  ol,  iri  ol,  diri  ol...  O  zaman  şâdansın 

Hakka  ram  ol,  emrini  tut  gerçek  bir  kul  isen 
Aç  gözünü  de  bir  bak  kimin  yoluna  revansın 

Boğazladıkça  böyle  aptalca  kardeşini 
Hakkın  büyük  düşmanı,  şeytanlara  ihvansın 

Bu  vatan  bizim,  bayrak  bizim,  ezanlar  bizim 
Yükselsin  tekbir  sesi,  çıksın  arşa  dayansın   

Mezhebin  ve  meşrebin,  ırkın  kurtarmaz  seni 
Bir  aynaya  bak  bakalım  ne  kadar  Müslümansın? 

Rabbine  kul  ol,  etme  kula  kulluk  sakın  ha 
Neden  bir  şarlatana  bir  başkası  inansın 

Bizi  bize  düşüren  tüm  mihraklar  utansın 
Allah’ım  bu  gerçeği  görmeyenler  uyansın 

Sen  ki;  birkaç  damla  kan,  birkaç  nefeslik  cansın 
Sen  ki;  düşünen  akıl,  seven  kalple  insansın.
Not:  Bu  şiir Batman valiliğince düzenlenen Şiirler de kardeştir yarışmasında  Mansiyon kazanmıştır.

13 Temmuz 2018 Cuma

Sahici şeyler ve insan…


İnsan odur ki ilim-irfan mektebine demir atsın, rahle-i tedris için diz kırsın
İnsan odurki edeb gergefinde nefsini motif motif işlesin
İnsan odurki tefekkür bahçesinin bağcivanı olsun.
İnsan odurki sırça köşklerde oturan okur-yazarlardan olmasın
İnsan odurki mazi büyüteci ile atîye baksın, çıkarımlarını toplumla paylaşsın.
İnsan odurki adem olmayı becerebildiğinde âdemiyyetin zirvesine çıkabileceğini bilsin.

İnsan odurki, Rabbine itaat, nefsine ve şeytani dürtülere muhalefet eder.
İnsan odurki,hakka hukuka riayet eder
İnsan odurki, makama paraya güce iktidara değil Allah'a güvenir/kul olur/tapar.
İnsan odurki dünyalık/beşeri korkular yerine Allah korkusunu koyar
İnsan odurki, sakîlliği terk eder naif ve nazîk olur.
İnsan odurki cehâleti ilim nûru ile kovar.
İnsan odurki âmiyane, argo, sövgü, yergi dilini terk eder; ihya, inşâ ve imâr edici dili hakim kılar.
İnsan odurki, nefret ve ayrıştırıcı söylem yerine birleştirici ve ihya edici söylem dili kullanır.
İnsan odurki sahte, geçici, ölünce dünyada terk edip gideceği şeyler yerine sahici şeylerle meşgul olur.
İnsan odurki, anlamayı anlatmaya tercih ile "İmâr, inşâ ve ihya"ya kendinden başlar.
__________

"Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın" (Fatır sûresi, 5)

"Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgarlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir" (Kehf sûresi, 45)

"Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız" (Yunus sûresi, 24)

"Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı" (Ankebud sûresi, 64)

"Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir" (Hadid sûresi,20)

"Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır" (En'am sûresi,70)

"Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez" (Muhammed sûresi,36)

"İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır" (Al-i İmran sûresi, 14)

"Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da, ahireti bırakıyorsunuz"(Kıyamet sûresi, 20-21)

"Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez" (Nahl sûresi, 107)

"Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak" (Yunus sûresi, 7)

Kayayla taş, asla tutmaz yağmur yaş…

Yola mı çıkacaksın ?
Bul kendin gibi yoldaş

Seçim mi yapacaksın ?
Herkes seninle oydaş !

Tuzak mı kuracaksın ?
Dünyâ dolu oyundaş

Ortada pasta varsa !
Etrafın dolar yandaş

Mevkini bilmek istersen !
Gör kim sana mevkidaş

Bil ki kendin gibidir 
Beğendiğin arkadaş

Habire dillendirmekle
Olunurmuki çağdaş

Güvenme hiç ağyara
Sakın olma sen sırdaş

Menfaati var ise
Sana yanaşır paydaş

Mey-hâne önünden geç
Görmek istersen ayyaş

Unutmaki kayayla taş
Asla tutmaz(*) yağmur yaş
__________
(*)Bakara, 264. Ayet: Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.

12 Temmuz 2018 Perşembe

Ektiğim nohut çarşıya indi leblebi oldu…/ Abdulkerim Erdem


Dedi ki:
     Değişmeliyim
Dedim:
     Oku, kalemle öğretenle tanış,
Dedi:
     Ayla yıldızın dostluğuna hayranım
Dedim:
     Çıkarsız yoldaşlar, parıldamak için güneşe muhtaç olduklarını bilerek aynı yolda aynı hedefe yürüyorlar
Dedi:
     Çok yorgunum
Dedim:
     Yoran dünyaya sırt çevir, içinde ol ama içine sokma..iki denizin arasına girme. Katre ummana hasret, kum tanesini nedeceksin
Dedi:
     Çok sıcak, titriyorum
Dedim:
     Sıcak terletir, titretmez… kavurucu ateşin sıcağında yanacak olanlar korkudan titrer.
Dedi:
     Ev sahibi ile sorunum var
Dedim:
     Rabbimiz ne diyor bak: "Yine de ki: Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın."(Mü'minûn, 29)
Dedi:
     İnsanlar çıkarcı, bilsen neler için ne tuzaklar kuruyorlar
Dedim:
     "Onlar bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak kurdu. Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik".(Neml, 50,51)
Dedi:
     İyilikler ya da kötülüklerle karşı karşıya kalıyoruz
Dedim:
     Rabbim buyurdu: "Sana gelen her iyilik, Allah’tan [bir ihsanı olarak] gelmekte, her kötülük de[günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir."(Nisa, 79)
☆☆☆

Bugün zaman tarlasına ne ektin ?

Ne ekersen onu biçersin. Bugün hazırladığın projenin sonuçları yakın ya da uzak gelecekte karşına muhakkak çıkacak. Hesabını ona göre yapmalı insan.

Derler ya !
"Ektiğim nohut, biçtiğim nohut, çarşıya indi leblebi oldu"

Nohut eğer kavrulmaya dayanacaksa çarşıya inmeli leblebi olmalı, ya da çiftçinin sofrasında yemek kalmalı; keçiye ve öküze ise yem olmamalı…!

Leblebi, aslının nohut olduğunu da unutmamalı… eğer leblebi olma şansını bulmuşsa, leblebi ol(amay)acaklara dudak bükmemeli, tepeden bakmamalı…


İşin aslını bilen için ha fakirin sofrasında nohut, ha zenginin çerezliğinde leblebi, ne farkeder ki !

Özü bir, aslı bir ya !
Aslını inkâr edene de ne denir ?
"Soysuz…"

11 Temmuz 2018 Çarşamba

Binmiş rüzgâra gider ufka doğru dörtnala.../Halit Yıldırım

Binmiş  rüzgâra  gider  ufka  doğru  dörtnala
Bulutlardan  görülür  bakınca  nal  izleri
 Dalarken  vurgun  yemiş  gözler  bu  sonsuz  yola
Istıraplı  yüzlerde  okunur  sel  izleri

Deryaları  aşarken  kürekler  yara  yara
Esir  düşen  dalgalar  düşünür  kara  kara
Pusulası  doğruya  elbet  gözükür  kara
Azgın  sularda  kalır  muzaffer  sal  izleri

Kim  unutturabilir  bir  sahibi  eseri
Usta  ölse  de  keser  çıraktaki  keseri
O  eserler  uyutmaz  hafızayı  beşeri
Kıyamete  kadar  hep  öpülür  el  izleri

İnsan  odur  ki  sokmaz  kini  kalp  hanesine
Düşürmez  düşmanını  bile  el  çenesine
Herkes  veda  edecek  bu  dünya  sahnesine
Ayıklanır  taşlardan  atılan  gül  izleri

Meyveli  ağaçların  taşlanmakmış  kaderi
Buna  razı  olanın  olmaz  asla  kederi
Ayaklar  gurur  duyar  taşımakla  bu  seri
Günahları  temizler  müfteri  dil  izleri

Kibir  kime  yakışır  acep  şeytandan  başka
İş  işten  geçtiğinde  neye  yarar  ah  keşke
Öyleyse  ram  olmalı  insanoğlu  bu  aşka
Zira  vardır  sadece  cennette  kul  izleri

Na't-ı Habîb-i Mevlâ..../Muhammed Talha Efe

Şu Gönül ki şâd oldu fikr-i cemâlinle Habîb'im,
Cümle nâs aşka erdi aşk-i kemâlinle Hâbîb'im.

Ben ki âlemi seyreyledim bulam cemâlin diye,
Aramak beni gül od'una hâr eyledi Habîb'im. 

Gör hâl-i perişanım hasretin hikâyet eder,
Sana nazâr etmeyen körlükten şikâyet eder.

Saadettir kelâmın, şol câna sirâyet eder.
Seni sevmeyen gâfil, ol Hakk'a ihânet eder.

9 Temmuz 2018 Pazartesi

"Ana-dolu"yu bilmeyen çilesini çekeni bilir mi !...

"Ana-dolu"da çile çekenleri bilir misin !

Bilirmisin aç bî-ilaç kalmanın karın ağrısını, iç sancısını !
Uykusuz gecelerin sabaha ulaşamadığını yaşadın mı ?
Beyni kemiren kurtçukların tökezleyen adımlarını saymışsındır belki !

Akşama çocuklarına iki ekmek götürebilmenin günün yorgunluğunu nasılda alıp götürdüğünü sanırım hiç yaşamadın!

Hastane koridorlarında yürürken şifa bekleyen hastaların iniltileri melodi gibi geliyor kulağına değil mi !
Dondurucu soğukta katır sırtında saatlerce yol alıp sağlık ocağına yetiştirilme tecrübesini yaşayan da yoktur etrafında !
Atların  çektiği kızaklar ile doğum sancısı çeken kızını ebeye yetiştirebilme endişesi yaşayan baba hikâye gibi geliyor sana !

İflas eden beden de görmemiş gibisin !
Hani mefluç, eli ayağı kalkmayan...

Yıllanmış hasretin mektupları senin için geçmiş zaman hikâyesi gibi…
Bir saniye sonra gönderdiğin e-mesaj yahut e-fotoğraf muhatabında !
Hani sokak fotoğrafçısında siyah-beyaz su fotoğrafını çektirip kurutup da mektupla mı göndereceksin sanki !
Bir haftada ulaşsın diye mi bekleyeceksin…
Hiç olmadı 4.5 G var. Bas tuşa görüntülü konuş.
Dokunmaya hasretim diyeceksen de…tabi haklısın !

Kartonlar arasındaki elli gazeteyi öğlene kadar okulu başlamadan satmaya çalışan üç numara traşlı  ortaokul çocuğunun akşam gaz lambası ışığında ve kilimin üzerine uzanarak ödev yapmasını hayal etmeye çalışma !
Çalışma masası mı ?
Hıııh…

Çoraplarının altına taban yamasının, dizleri ezilip de delinmiş pantolon, dirsekleri delinmiş ceketlerin yamanmış olanının pek makbul olduğu zamanlar vardı… altı delinmiş iskarpinlerin altına lastik pençe yaması yaptırmanın ise adetten olduğu zamanlar vardı!
Hem de bir asır evvelinde değil, yakınlarda, yakın zamanda...

Soba üstünde pişen buharı üstünde tüten mercimek çorbasının yanına bir de kuru soğan bulunursa, değmeyin sofradakinin keyfine…
Alman pasta, frambuazlı pasta, paskalya, hamburger mi ? Onlar şu ötede dursun hele…
Muzlu pasta mı ?
Muzu bilen mi var da pastasını görsün !

Kışlık gaz yağı, sabun, tuz, bez için gecenin üçünde eşek sırtında elli kilometre yol alıp şehre varmanın, ertesi gece harabe bir handa konaklamanın, ertesi günün ertesi altı aylık ıvır-zıvır ve zaruri ihtiyaçları alarak eve dönüşün hazzını ve huzurunu nasıl bilebilirsin ki !

Ya da katıra yüklü iki tahta sandık içindeki naylon oyuncak, incik boncuk, don lastiği, çatal iğne satmak için köy köy gezen çerçileri;
naylon bebe çıngıraklarını, kokan lastik balonları, naylondan mamul rengarenk melodikaları ve içinde nohut tanesi olan naylon düdükleri görüpte alamayan çocukların çerçinin önünde mahzun duruşlarını… duymamışsındır bile !

Akşamın olduğu yerde kim evine misafir eder de beni doyurur, yumuşak yünden yer yatağında yatırır, bineğimi de ahırına koyar ve yemler  endişesi yaşamadan anadoluyu gezen çerçileri…

Bir gözü yaşlının gözyaşlarını sildin mi,
Yahut dokundun mu hiç göz yaşlarına !

Açı doyurmanın tadı, evsizi yatırmanın mutluluğu var ya !
Yaşamamışsındır böyle bir duyguyu eminim !

İhtiyacı olmadığı halde satıcıyı boş göndermemek için alış-veriş yapan adamlar vardı, bilir misin ?

Cebinden şeker eksik olmayan, her vakit namazı sonrası camiden eve gelirken sokakta oynamakta olan çocuklarca yolları gözlenen yaşlılar vardı...

Dükkânları muhtaç ailelerin kileri olan bakkallar, dula yetime sahip çıkan komşular vardı...

Davranışı ve duruşu ile önünde saygı ile eğilinen elleri öpülesi öğretmenler vardı...

Edeb timsali irfan ehli insanlar vardı; oturması edep, konuşması edep, susması edep, yemesi-yatması edeb…

"Onlar yaradılanı severlerdi yaradandan ötürü"...hani sadece sokak köpeklerine de merhamet etmezlerdi...!

Ve bugünkü neslin, o neslin yaşadıkları yokluk ve çaresizlikleri yaşaması durumunda bunalıma girip isyan edeceği hâllerinde bile onların dillerinden şükrü eksik etmedikleri, hâle razı oldukları da bir vâkı'a...

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Merhametin İzinde..../ Halit YILDIRIM

"Bu şiir 2018 yılı Erciş'li Emrah şiir ödülü yarışmasında Birincilik ödülü almıştır."
Ben Babil’in asma bahçelerinde
Talan edilen omcaların gözyaşıyım
Ben Moğollar bilirim gelip bağrımda şerha şerha yollar açıp
Yerin altını üstüne getiren Moğollar
Ben İskenderler bilirim
Kıskandığı güzellikleri koparıp boynuna asan
Ben Hülagü’lere kurban ettim  Medeniyetimin en nadide evlatlarını
Ben işgal edilmiş toprakların çocuğuyum Ne yazık… Boğazıma sarılan el
Ve… Sırtımdaki hançerin kabzasını tutan el Ve… Yüzümde patlayan şamarı vuran el Benim gibi
Bu toprakların kan ve gözyaşı emzirdiği
Öz be öz kardeşim
Komşum
Köylüm idi
Ezilirken onurum vahşi atların ayakları altında
Yok edilirken iffetim bir Yankeenin şehvetiyle
Başımı bekleyen yine benim öz kardeşimdi Şimdi yersiz ve yurtsuz
Şartsız ve şurtsuz
Merhametin izlerine sığınıp geldim kapınıza

Ey baba evimin sakinleri
İzlerinizden merhamet dilenen kardeşinize verecek
Merhametiniz yok mu?

En güzel günleri sizinle yaşadık
Adaleti siz de gördük
Merhameti siz de
Bir ümmetin eli, kolu değil miydik?
Bizi cehaletimize kurban edip
Düştüğümüz karanlıklarda salibin
Kamçısı patlarken ensemizde
Gözlerinden ateş fışkıran medeniyetin Sadece deniyyetine mazhar olduk
Başımızı okşayan eller yoktu
Elimizi tutan eller yoktu

Her gün çarmıha gerildi onurumuz
Her gün can verdik İsa’nın ayak izlerinde Her gün sürüldük çöllere
Musaları bekledik asasıyla pınarlar akıtsın diye
Muhammed’i bekledik
Gözyaşımızı silsin diye
Şimdi mahzun ve mutsuz
Yarınlardan umutsuz
Merhametin izlerine sığınıp geldik kapınıza

Ey baba evimin sakinleri
Gözlerinizden merhamet dilenen kardeşinize verecek
Merhametiniz yok mu?

Ey baba evimiz
Ey sancağının altında yıllarca rahat uyuduğumuz
Eman bulduğumuz din kardeşimiz
Ey ümmetimizin bayraktarı
Senin bir sözün
Bin yıllık yaralarımıza merhem oluyor Zalimler tir tir titrerken bu sesin şiddetinden
Mazlumların bağrında umut gülleri açıyor elvan elvan
Susmayın
Susmayın
Siz susarsanız âlem sağır olur
Zulmün bombaları patlar kulaklarımızda Şimdi aç ve susuz
Yarınlara uykusuz
Merhametin izlerine sığınıp geldik kapınıza

Ey baba evimin sakinleri
Sözlerinizden merhamet dilenen kardeşinize verecek
Merhametiniz yok mu?

Ey merhametin ülkesi
Ey  İzi merhamet
Gözü merhamet
Sözü merhamet olan kardeşim
Biz geldik Şefkatinize güvendik…

5 Temmuz 2018 Perşembe

Akıl hastanesinden Allah'a açık mektup...

-Deli mi, Veli mi ?
-Sorunun cevabını ben de merak ediyorum, bir önceki yazımızda aklın iyi ve kötüyü ayırd eden nûr olduğundan bahsetmiştik...

..Aşağıdaki alıntıda yaşanmış bir hikâye okuyacaksınız. .

Kimmiş deli; akıl hastası olarak tımarhânede yatan mı ?
"Aman deli işte, tabi Allah'a açık mektup da yazar" mı  diyelim !

Buyrunuz delinin mektubunu okumaya...
☆☆☆
1965 yılında vefat eden bir “deli”nin hastahâne başhekimine yazıp teslim ettiği son dilekçesi:

“Ben dünya kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden, El-Aziz Tımarhânesi (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) sakinlerinden; İsmi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abd-i acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken, Başhekimlik üzerinden Hâkimler Hakiminin dergâh-ı Uluhiyetine son arzuhâlimdir:

Ben gam (dertlilik) deryasında, fakirlik vatanında, horluk ve rezillik kaftanında PADİŞAH yapılmışım.

… Meyvalardan dağdağana, çalgılardan ney-kemana kapılmışım…

Benim yatağım akasya dikeninden, yorganım kirpi derisinden farksızdır. Kalbim Ayizman’ın (Hitlerin işkenceci Nazi Komutanı) fırını, ve sahranın çöl fırtınasıdır.

Ruhum aşık-ı Hüdâ Mahbub peresttir,  lakin aklım kaderin cilvesi ve talihin sillesiyle gurestir (gel-gittir) Bana gelen derd ü gamın kilosu beleştir. Nerde bir güzel varsa bana karşı keleştir (yüz vermez, cesaretlidir), bütün yiğitlerde bana hep ters ve terestir.

Aylar geçti, tek temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir. Yani, içtiğimiz kezzap suyu, mezemiz ise ateştir.

Ol Resuli zişan ve Sultanı dücihan: “Cenâbı Allah’ın insanları dünya, dünyayı ise insanlar için yarattığını;
Ruhları vücut için, vücutları ise ruhlar için yarattığını;
Erkekleri kadınlar; kadınları erkekler için yarattığını;
Cenneti mü’min kullar, mü’min kulları da cennet için yarattığını;
cehennemi inkârcılar ve münafıklar, inkârcıları ve münafıkları da cehennem için yarattığını” hadisleriyle haber vermiştir.

Peki acaba benim gibi meczub divaneleri ne maksatla halk etmiştir ?

Bilen babayiğit, meydana çıkıp söylesin…

Allah sana iman verdi sen tuğyan edersin; O in’am etti sen küfran (nankörlük) edersin; O ikram etti sen inkar edersin;
O ihsan etti sen isyan edersin; bir de kalkıp bana deli divane diye bühtan edersin!..

Bu söylediklerimin hepsi ruhumun içinde cenk etmektedir.

Eğer dilekçemin cevabı gelirse bu manevralar sona erecektir.

Şimdi adresimi arz ediyorum:

Kur’an’ı geldiği yere, yine Kur’an’ı getiren geri taşısın.
Madem ki ahkamı ve ahlakı kalmadı, Kur’an’ın kağıdı ve yazısı neye yarasın?! Taki Hz. Muhammed Mehdi (A.S) gelince yeniden okunup yaşansın !

Ey zerrelerden kürrelere, yerlerden göklere bütün alemlerin Rabbi !..

Ey cemadi, nebati, hayvani, insani, ruhani ve nurani her şeyin ve herkesin yegane sahibi !…

Ey iman ve şuur ehli kalplerin en yüce habibi !..

Ey dertli bedenlerin kederli gönüllerin, ve yaralı yüreklerin tabibi !.

Ben biçare kulun ki; garipler garibi, hüzünlerin esiri, zulümlerin muzdaribi, öksüz, yetim ve sahipsiz bir tımarhane delisi…
Ama kutsi muhabbet ve hasretinin divanesi !…

Herkesi ve her şeyimi elimden aldın, ama sana sığındım, aşkına sarıldım, yegane Sen kaldın!.

Yurdumdan yuvamdan, evimden barkımdan ayırdın, gurbete ve hasrete saldın, ama onları ararken Sana ulaştım, sevdana daldım !

Böylece fani ve hayali görüntülerden kurtarıp hakiki tecelline mazhar kıldın.

Yüceler yücesi Rabbim, Efendim !

Haktan saparak ve haddimi aşarak, haşa senden, Burak bineği, Cebrail seyisi, Sidretül Münteha menzili, cümle mahlûkatın en şereflisi, Rahmanın en mükemmel tecelli ve temsilcisi… Kainatın fahri ebedisi, Ahir zaman Nebisi ve Mehdisi, Levhi Mahfuzun (Kader projesinin) tercümanı ve tebliğcisi, Efendiler efendisi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in Mahbubiyetini mi istedim ?..

Hanif Dinin üstadı ve nice Nebilerin atası Hz. İbrahim’in haliliyetini, Hz. Süleyman’ın saltanat ve servetini Hz. Musa’nın Celadet ve cesaretini, Hz. İsa’nın ruhaniyetinimi istedim ?..

Hz. Ebu Bekir Sıddık’ın yüksek fazilet ve kurbiyyetini, Hz. Ömerül Faruk’un dirayet ve teslimiyetini, Hz. Osman’ı zinnureynin asalet ve sehavetini, Hz. Aliyyül Murtaza’nın ilim ve velayetini mi istedim?

Senden mülkü hâkimiyet, şanü şöhret, malü servet mi talep ettim ?

Senden vücüdüma sıhhat ve afiyet, aklıma ziya ve selamet, hayatıma huzur ve istikamet dilendimse, bunlar için de bin kere tevbe ettim !

Çünkü Şeriatın iptal, tarikatın ihmal, hakikatın ihlal ve mü’minlerin iğfal edildiği bir zillet ve rezalet döneminde, bana akıl ve mükellefiyet verseydin, bu sadece benim mesuliyet ve mahzuniyetimi ziyadeleştirecekti !

Sultanım Efendim:
Ben Senden sadece seni istedim; pahası elbet böyle yüksektir ve tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi uğruna feda etmektir.

Rabbim, elbet vardır hikmeti ki, bu kuluna böyle zillet ve zahmet çektirirsin. Ben haşa itiraz değil, naz ederim ama, umarım Sen niyaz kabul edersin.

Aile efradımı, aklı izanımı alıp beni hicrana saldın.

Ama yine de şükür; ya akıllı kalıp ama hain ve hilekâr olaydım…
Ya varlıklı kalıp ama zalim ve sahtekâr olaydım…
Ya âlim ve saygın kalıp ama gafil ve riyakâr olaydım…
Ya arkalı etraflı kalıp ama azgın ve zulümkar olaydım…
Ya sağlıklı sefalı kalıp ama, sapıtmış, ahlaksız ve vicdansız olaydım !..

Derdü bela ki, sabredenlerin vesile-i miracıdır.
Müminler kalbimin tacı, mücrimler rahmetin muhtacı, münkirler hikmetin icabı, Sadık ve aşık ehli cehd adaletin ilacıdır.

Velakin bu münafık hain ve zalimler ise çıban başıdır, akrep gibi sancıdır; şerefli insana, helali dışında bütün kadınlar kızlar ana-bacıdır.

Ey Rabbim, Efendim !
Malum-u aliniz ve zaten yüce takdirinizdir ki; ne özenli-bezekli elbiselerle gezdiğim bayramlarım oldu…

Ne onurlu ve huzurlu seyahatlerim ve seyranlarım oldu…

Ne etrafımda hizmet ve rağbet gösteren dostlarım ve hayranlarım oldu !..

Lezzet ne imiş, izzet ne imiş ve fazilet ne imiş tatmadım; ama şikâyet şekavettir; bütün bu fani ve fena nimetlerin asıl sahibi olan Padişahlar Padişahını buldum…

Beni yoktan var ettin, iman ve hidayet buyurup varlığından haberdar ettin, ama aklımı alıp kulunu bi-karar ettin, sana sonsuz şükürler olsun !..

Şimdi son dileğim beni yanına al ve bir daha huzurundan ve sonsuz nurundan ayırma, ne olursun!

Umarım bu dilekçeyi yazdım diye bana darılmazsın; çünkü zaten Zatından gayrıya yalvarıp yakarmanın ŞİRK olduğunu buyurdun !
__________
(Alıntı için kaynak kişi: İsmail Doğu.
URL: https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2119503261661299&id=100008049378209)

4 Temmuz 2018 Çarşamba

Algı, akıl, mekân ve hayat...


Akıl kelimesi bir anlam karmaşası çerçevesinde kimi zaman zekâ, kimi yerde de analitik düşünme melekesi yerine kullanılıyor.

Batıdan lisanımıza girmiş rasyonal  (reason) kelimesi de akıl, mantık, akla uygunluk anlamında kullanılır.

Aklı önceleyen bir filozof, akılcı filozofi akımın öncülerinden  olan "İmmanuel Kant" akıl için; “apriori” …der !

Bizim "evveliyyat" dediğimiz şey ma'nâsına…ya'ni "evvelce var olan", “Var(lık) tarafından var edilmiş olanların evvelinde var olan“.

Yine "Saf aklın eleştirisi" adlı çalışmasında "İmmanuel Kant" der ki:" "Bilgi, nesnenin kendisinden değil, bilen öznenin nesneye yönelmesinden ve ona kendinden bir şey katmasından kaynağını alır"

"Akıllı" terimi de farklı kültürel alt yapı ve idrak ölçülerine göre, farklı insanlarca farklı ma'nâlarda kullanılır.

-"Fırsatı kaçırma aklını kullan" derken, menfaatine göre davran tembihi çekilir.
-"Akıllı adam…" diye başlayan cümlelerin çoğunda, hesabını bilir, dünyalık işlerde yaş tahtaya basmaz övgüsü vardır.
-"Salak, işini bilmedi" denir çoğu kez, fırsata kapıyı açmayan fırsat körüne !
-"İşini bilir" şeklinde kullanılan şekli de yine benzer manâda kullanılır.


Aklın doğru/yanlış kullanımı ile ilgili hayatta bir çok örnekle karşılaşmak mümkün. Aşağıdaki hikâyede aklın gayr-ı meşru kullanımına dair:

Hz.Ali bir gün bineği ile mescide gelir, mescidin kapısında duran kişiye mescidden çıkana kadar bineğine sahip çıkmasını ister. Hz. Ali mescide girince adam hayvanın yularını alıp kaçar.
Hz. Ali mescidden çıkmadan mescidde iken emanet ettiği hayvanına sahip çıkan adama iki dirhem para vermeye niyetlenir, kapıdan çıktığında binek hayvanını teslim ettiği adam ortalıkta yoktur, hayvanında yuları çalınmıştır. Hz. Ali daha sonra, yanında çalışan birini binek hayvanına  yeni bir yular alması için çarşıya gönderir. Bu kişi pazardan iki dirheme bir yular alır getirir. Hz. Ali satın aldırdığı bu yuların çalınan yular olduğunu farkeder. Adamına kaça aldığını sorar:
-"İki dirheme aldım"
Bunun üzerine Hz. Ali:
-"İnsan sabretmemekle sadece, helâl olan rızkını harâm yoldan sağlar. Ancak kendisine takdir edilen rızkı artıramaz" der.

Bu hikâyedeki hırsız için akılsız denilebilirmi ! Aklını kullanarak bu eylemi gerçekleştirmedi mi ? !
Hırsız  “aklını  kullandı”(!) rızkını aldı, ancak nasibi ola iki dirhem helâlinden takdir edilmişti, o acele etti ve takdir edileni haram yoldan aldı.

Eğer hırsız,  aklın Gazâlî hz.lerinin ifadesiyle “Hak  ile  batılı  birbirinden ayırd  etmeye  yarayan  ilâhî  bir  nûr" olduğunu bilseydi de bunu ayırd edebilseydi dünyasını ukbâsına değişmezdi.

Dünyayı geçici bir konaklama, iyi ve kötü iş yapanların birbirinden ayırd edilmesi mekânı olarak yaratan Mülkün sahibi, mahlukatın ışık, hava, su, besin… tüm ihtiyaçlarını görebileceği şartlar ve kanunlar ile kâinâtı var etti. Malikül Mülk dünyayı da sınama yurdu olarak yarattı.

"O, hanginizin daha güzel iş yapacağını (davranış bakımından daha güzel olduğunu) imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı. O, Azîzdir/üstündür, Gafurdur/bağışlayandır"(Mulk sûresi,2)

O halde aklı, zekâ yahut düşünme melekesi ile ayrı tutmak lâzım.

Akıl insana yaratıcının bağışladığı bir nûr. Akıl nûrunu, Allah indindeki doğru/hak ve yanlış/batıl ölçülerini ayırd etmek üzere kullanmak lazım, hin-lik cin-lik için, geçici menfaatleri haksız/hukuksuz temin etmek için değil...

Böyle davranmak ise hiç te akıllılık değil...!