Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Ekim 2019 Perşembe

Önyargısız bakmak !

Önyargı...
Eskiden derlerdi ki;
peşin hükümlü...

Koymayın insanı sakın
dar bir kefeye...

İnsan;
insanı sevmekle yükümlü...

Önyargı denileni
atın köşeye...

Sahilden bakan hem
neyi görür ki...

Görüleni;
sadece dalga ve suyun köpüğü...

Derine dalsa gözler
neleri görür...

İncisi, mercanı
diplerde büyür...

Terk et ön yargıyı,
sakın ha !
kimseyi bir kalıba sokma.

"On"unu gördüysen
daha "doksan"ı var arkada.

Gün gelirde
göremediğin çıkarsa ortaya,
üzülürsün belki
eksik bakışlarına...

Önyargıyı terk et,
öteki gözle gör...

Unutma !
Baş gözü
her zaman doğruyu görmez.

Bilgin değişir de, bir gün,
yanlış görüşün çıkar ortaya !

Pusulası
eğri gösterendir câhil...

Gönül gözüyle gören
yanlış karar mı  verir...

Bildi isen "İnsan"ı
sevmek lâzımdır O'nu;
hesapsız ve kitapsız,
ve umarsız...

Ve önyargısız...

29 Ekim 2019 Salı

Anadolu'da bayram...yurdum insanından kesitler...Cumhur, Bayrak, Ezan

Bir pazar kurulmuş ki
dünya pazarı derler adına...
Ninelerin havuç suyunun 
doyulmuyor tadına...

Çarşısı pazarı 
kımıl gibi adam kaynıyor...
Yaşmaklı şalvarlı nineler 
kuruları satıyor...
Ninenin biri bağırıyor; 
"her şeyin satılır burda  kurusu,
ancak hiç olmaz bizde kızın kurusu !"
İçimdeki muzip ses soracak oluyor:
"Peki ninem var mıdır sizde tahta kurusu"
sonra, tebessüm edip geçiyorum kucak dolusu...

Ninenin diğeri 
bağırıyor turist japona: 
"five lira"...
Havuç suyuna hemen uzanıyor
bir turist Şaka Mura...
☆☆☆
Altmış beş yaş üstüne,
göndermiş belediye kömür...
Mahalleyi ayağa kaldıran 
şu nine var ya !
bir ömür...

Geliyor kızıyla damadı 
kömür taşımaya az sonra...
Aman Allah'ım !
Nine de küfrün bini bir para...

Ve 
az ötedeki sokakta
bir diğer nine sataşıyor komşulara...
sin-kaflı lâflar uçuşuyor havada...
gülüşüyorlar genci yaşlısı
akşamın alaca karanlığında
sokak lambaları altında...


Ve bir diğer nine mütebessim çehre ile
sokağı adımlıyor ...
Kömür çuvalını taşıtacak adam arıyor.
Sorunca kimi kimsesini,
anlatıyor oğlu ile iki kızını.
Amca diyorum:
O rahmetli...
Oğul nerede:
Suriye'de görevli...
Ninem huzurlu, ninem mütevekkil ve teslim...
Maa'şa'Allah !
☆☆☆
Tezgâhı;
bu pazara kurmuş,
nineler  !

Satarlar;
incik, boncuk, cevizli sucuk,
Yaş sebze ve meyveler...
kurutulmuş naneler...
Bu pazarda daha neler var neler...
☆☆☆
Bir yanda, "ne alsam" "ne yesem" acabalar;
yenir kavurmalar, güveçler, baklavalar...
yedikçe semiren, semirdikçe şımaranlar !

İkiyüz metre ötede;
yıkım enkazından toplanan tahtaları,
evinin önünde nacakla kışlık odun diye kıranlar...
Ve hem mütevekkil ve kanaatkâr...
Ve hem çorbaya ekmek doğrayanlar !
☆☆☆
Dünya bir pazar,
Her satıcının, elbet bir alıcısı var...
Yapılır pazarlıklar...

Bu pazar her gün boşalır da dolar,
el değiştirir mallar ile paralar...
her birinin başka bir fiyatı var...

Bu dünya bir pazar...
Burda edilirmiş, ya kâr ya zarar...
☆☆☆
Ve bayrak, ve cumhur, ve cumhuriyet..
Ya göndere çekilmiş,
ya cepheye yahut minareye asılmış
ay yıldızlı bayraklar...
Bayrağın gölgesinde okunmakta lahûtî ve davudî ezânlar ...
İstiklâl ve istikbali çağrışıyor cumhura,
bu bayrak şu ezan, nineler ve çarşı pazarlar...
☆☆☆
İnmez bu bayrak !
Dinmez bu ezan !
Sönmez şu ocaklar !
Var ise; bu maya, bu gönül, bu irfân...
Cumhuriyet bayramı coşkusunda demleniyor mübârek vatan !
Minnettarız sana ey kefensiz yatan...



26 Ekim 2019 Cumartesi

Kızgın boğa ikliminde yaşayan “ben” ve “öteki”...

Birazcık tefekkür ile ne ufuklar açılır !

Deneme yazıları olarak başlanan edebî yolculukta 5.kitap durağındayız…

Evet ! Mevzu insan, mevzu dünya, kâinat…

Okumayı sökme derdindeyiz…Kendinden başlayarak heceleme demindeyiz !

Ne bulursak okuyup anlamaya çalışmaktır gailemiz !

Mevzu; çıkar beklentisi içindeyken bir serçe kadar ürkek, şımarıp azgınlaştığı zaman kızgın boğa ikliminde yaşayan “ben” ve “öteki” ile başlayan çetrefilli yolculukta “biz” e erişebilmek.

“Sen” ve “Ben”in olduğu yerde olmazsa olmaz ötekileştirilmiş “sen”…

İnsana giden yolun ağır yükü altında, bildiğini zanneden câhil, olgunlaştığını zanneden ham, iblisi ile yarışan kibirli, hükmümü sürdürüyorum zannındaki ahmak, kazandığını zanneden müflisler
ikliminde yol almaya çalışırken, yol kesiciler, uğrular çok…

Kelebek yavrusu (tırtıl) yedi gömlek (sert kitinden deri) değiştirdikten sonra kelebek olur, eski gömleği çıkarıp yenisini giyene dek kısa süreliğine çıplak kalır, işte bu esnada gizlenmezse yırtıcı (kuş ya da
karınca)lara av olur...

Eğer yem olacaksan setr etme kendini !

Ne kaybeder insan azıcık tefekkür ile…

Bunalımın menbaı “ben”den akıl ipi yardımıyla gönül iklimindeki huzura, “biz”e gitme yolculuğu basamaklarını adımlamaya başlamalı insan !

“Her şey yerli yerince”, amma aklı başında olmayan sanıyorki kaos…

Ömür hızla tükenirken umûr-i me’mûre ihmali nereye kadar sürecek !

“O”na gidilecek mi sonunda !
☆☆☆
Ya Hû, terakki et, geliştir “ben”ini, biz yoluna yürü; zıp çıktı olma, şımarıklık yapma, aşırılığı terke niyet et…marjinal olmamalı insan demek istiyorum...yâ'ni teenniye, itidale, orta yola davet çağrısı bu !

Gün olur devran döner, keser döner sap döner...yapmam dersin yaptırır, sapmam dersin saptırır, unutma !

Acele de, meşguliyetsizlik de şeytan işi...
İlerle, hedefin hoşnut olmak ve olunmak ise.

Atacağın adım rıza için değilse dur !

Hakikatı sarıp sarmalama, örtüp gizleme sakın...hastalıklılık hâlidir bu !

Nereye sondaj yapacağını iyi hesapla, yoksa su bulamaz da havanı alırsın...

"Has"ta olan da var, hasta olan da var.
...sen nerdesin ?
“Ben”de mi ?, “Biz”de mi ?
----------
Not: Bu yazı 5.kitabımızın arka kapak yazısı olarak yayınlanmıştır.

25 Ekim 2019 Cuma

Selâm olsun ehl-i aşka...

Nevâ "İlâhî"
Makam: Nevâ-Karcığar geçkili
Beste-Güfte: Suat Kıyak

Aşk ateşiyle yanıp kül olana selâm olsun
Ölmeden evvel ölüp dirilene selâm olsun
Ehl-i aşk olanlar bilir uşşâk-ı Hakk kadrini
Masivayı terk eden ehl-i aşka selâm olsun

Tek bir kelâm selâm olsun, ehl-i aşka ehl-i Hakka
Gönül tek bir ile dolsun, var Allah'a var Allah'a
☆☆☆
Ömür bir ikindilik, bilenlere selâm olsun
Aldığı her nefeste hay diyene selâm olsun
Ehl-i Hakk olanlar bilir nefha-i ilâhiyi
Şol gafletten uyanıp dirilene selam olsun

Tek bir kelâm selâm olsun, ehl-i aşka ehl-i Hakka
Gönül tek bir ile dolsun, var Allah'tan Allah'a

23 Ekim 2019 Çarşamba

Mevzu basit...aklını başına al, bak tren kaçıyor !

Sormadıysan sormaya başla kendine !

Bir yolcu gibi hissediyor musun kendini ?

Yoksa yerleşik düzenin sahibi gibi misin !

Hayatın sana ikrâmı olan enstrümanlara bakışın nedir ?

Neleri amaç edindin ?

Araçları amaç edinenin aklından şüphe ediyor musun ?

Ya da sen de vasıtaları gaye edinenlerden misin !

Çocuk büyüdükçe oyuncakları da çağına göre değişir, yoksa çocukları izlemedin mi ?

Leziz akşam yemeği davetini iple çektin, hani oruçlunun iftarı beklediği gibi, yedin hem iştihâ ile...ya sonra !

İhtiyacın olmadığı halde gözünün takıldığı şu vizon kürk rüyâlarına giriyordur !

Şu havuzlu köşk hedeflerin arasında ilk sırada...

Hiç kimsede olmayan şu özel siparişlerini söylemeye gerek yok !

Şu mevkiye bir gelsem diye bir ömür tükettinde n'oldu ha !

Tepeden baktıracak, egonu şımartacak ne var ne yoksa hepsi listende işte...

Ya sonra !

Bir (...)ya sahip olmak için can hıraş çabaladın ve ele geçirdin, eeee !

Büyümek istedin büyüdün, sahibi (!) olmak için didindin, sahip oldun ve...ve... ve...

Sonu var mı ?

Biri bitmeden ötekine göz dikersin !

Yok azîzim yolcu böyle olmaz, aklını başına al, bak tren kaçıyor !

Yolcu olduğunu unutsanda yola çıkmışsın artık !

Bütün tercihlerini silip süpürecek olan ölüm var, işte orası son durağın olacak...

Ölüm var ölüm !

21 Ekim 2019 Pazartesi

Eşrefi gidince elde var mahlukat...

Biz "insanı" "Eşref-i mahluka" olarak biliriz, görürüz  !
Severiz, sayarız Hakk içün, nefhâ-i ilâhî taşıdığı içün...

Ama bu muamelemiz  "insan" olanadır...

"Bel hum edall" (*) olanlara  ise hakettiği cinsten...
Hem onun insan(mış gibi) görünüşüne de aldanmayız !

Şeytanlaşmış insanı kovarız yanımızdan yöremizden !
Bazen şeytanî zekâsıyla musallat olmaya çalışır, ancak huzura sokmayız, huzurumuzu bozdurmayız bi-izn'illâhi teâlâ !
☆☆☆
Aynayız biz !
Her bakan kendini görsün diye tutarız suretlere !

Bazen gördüklerimizi setrederiz, bazen de perdeye yansıtarak seyrettiririz cümle âleme...

Maskeli kalmasın, maskeler düşsün; riyâkârlar, münâfıklar, hainler, mürtedler ...bilinsin/tanınsın diye !
☆☆☆
Hanya'yı Gonya'yı görmek için yolları Girit'e düşene diyecek sözümüz yok !

Kazan fokurdatmanın kimsenin yanına kâr kalmayacağını, günü gelip de kazan devrilirse kaynar suda haşlanacağını kimse aklından çıkartmasın diye, kulağa küpe olsun diye, diyeceğimizi deriz..

Dünyaya; soyup soğana çevirmeye, saymaya ve sağmaya gelen de var, "insan"ı sevip sayan ve şeytanı ve şeytanlaşmış insanları huzura sokmayan ve kovan da !

Dünya çöplüğüne eşref-i mahlûkât gelip "eşref"i kaybedenlere, eşrefsiz mahlukat kalıp göçenlere diyecek sözü ölüm ötesi söyleyecek zaten...

Alan alır, almayana hayat ve memat aldırır zaten dersini !
"İnsan" gibi yaşayıp, ihsan sahibi "insan" olarak göçüp gidenlere selâm olsun...
__________
(*)"Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir." (A'râf sûresi, 179)

20 Ekim 2019 Pazar

Mübtezelin "...iki eli kurusun" !

Azıcık bilgi üzerine uçuk felsefi görüşlerini biraz da anlaşılmaz, aykırı ve bilmecemsi sunarak kafa karıştıran biri ile yolunuz kesişti mi ?

Öylesi ile rastlaşmış biri dedi ki;
Evvela ateist zannediyor insan...sonra ağzından lağım akan, sin-kaflı konuşan ağzı bozuk konuşmalarına da şahit oluyorsunuz. Bir cümle sonrasında meâlci kesiliveriyor...

Aynı ağızda yan yana gelenlere bakınız !

Etrafına toplanmış insanlara yine uçuk ve bilmecemsi nutuk tarzı ile ve kendi yorumlarını da katarak kendi anladığı Allah'ı ve Ali'yi anlatanları duyuyorsunuz...

Cum'a dahil namaz ile de alakası olmayan, kılamama özürleri beyanına kargaları güldüren, hadi cum'a namazına gidelim denildiğinde "ben o imamların arkasında namaz kılmam, Allah'ın imamı benim !" diyecek kadar da küstahlıkta ileri gidenleri de var, ey azîzan !

Dedi-koduyu ve adam kullanmayı seven, zekâsını şeytanî işlerde, düşmanı olduğu ve kin tuttuğu kişilere karşı kullanan, başka insanları fiştekleyerek hınç almaya çalışıp kendisi suya sabuna dokunmadan uzaktan cengi sırıtarak seyreden garip mahluklar da var ki, bunlar hem bir de insanlara manevîyat dersi vermeye çalışırlar ! Öyle ki; gizemli konuşmaları ile safları kendine bende kılıp onları maddî ve manevî kullanan, onlara mürşidlik yapan müste'sal tipler de var bu toplumda...

Menfaatlerini meâlcilik üzerinden felsefe yaparak sağlamaya çalışan, bendelerine kendini taşıtan, onları maddî ve manevî sömüren, insanların hoşuna gidecek hak ve hakikat söylemleri ile kendine cemaat oluşturmaya çalışan bu sefih ve mübtezel tiplere halen inananların olması, iki şey gösteriyor:
Cehâlet ve mânevî açlık...

Manevi açlığı olan ve bu konuda yeterli bilgi sahibi olmayan, arayış içinde olan insanlar malesef bu mübtezellerin tuzağına düşüyor, onları ârif, fazıl, âlim ve hatta veli zannederek peşlerinden ayrılmıyorlar.

Halbuki ölçü belli...
Allah ve resulüne, Kur'an ve sünnet-i seniyyeye tabi olmak.

Allah ile aldatan bu pazarlamacılar, peygamberin yaşadığı ve anlattığı değil, kendi anladıklarını işlerine geldiği gibi anlatma yolunu seçerek, nefslerine hizmetkârlar buluyorlar...

Anlattığını yaşamayan, Allah ve resulünün izinden gitmeyen bu şarlatan, münafık, fâcir, sahtekârların, bu hasta ruhluların, bu meczubların; şeytânî iğva ve vesveseler, ecinni fısıltıları ile sergilemeye çalıştıkları olağanüstülük(!) vitrini vasıtasıyla kendilerini azîz ilân etmelerine kanmamak gerek ey azîzan !

Havada uçmak su üstünde yürümek değildir mes'ele !

Asıl mes'ele; yalan söylememek, laf taşımamak, kul hakkı yememek,  sözünde durmak, emanete hıyanet etmemek, paylaşımda yekdiğerini kendine tercih etmek, sözün güzelini seçmek, hırs-tamah-kıskançlık-dedi kodu-kibir-öfke vb. kötü huyları terk etmektir...

Hâsılı güzel ahlâktır, Kur'an ahlâkıdır, peygamber ahlâkıdır...bunları kendi hayatına uygulamaktır !

"İnsan" olmaktır !

"Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, o aldatma ustası da Allah hakkında sizi kandırmasın"(Fatır sûresi, 5)

Şeytan ve şeytanlaşmış insanlar suret-i haktan görünerek, inanan ancak bilgisi yeterli olmayan insanları etkileyerek Allah ile aldatıp kullanma hususundan geri durmamaktadırlar...

Allah ile aldatan şarlatan mübtezellerin durumunu düşününce "Tebbet sûresi"ni hatırlıyoruz: Bunların "....iki eli kurusun" !

18 Ekim 2019 Cuma

Azîz ve necib milletime duâ..

Ey en güzel isimler
Zâtına mahsus olan...
Ey Muntekim, Kahhar
ve Adil Rabbimiz !

Sen ki murad eder,
 arslanı fareye boğdurur, 
nemrudu sineğe kıydırır,
düşmanını kahr ile zebûn eylersin !

Sen ki buyurursun;
"Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olan mü'minlere Allah yeter.
Ey Peygamber! Mü'minleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkar edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.
Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir."( Enfâl sûresi,64-66)

Senin tevfik ve inayetin olmasa; garib-gurebâ, fakir-fukara, mazlum-bîçâre kulların, şu nemrudî ve firavunî kavimlerin zulmünden nasıl kurtulabilir ?

Yâ ErhamerRahimin; ya Latif,
lütfunla muamele eyle....

Fahr-ı Kâinat efendimizin hürmetine necib milletimize insanlığa hizmet ve gayretinde kuvvet ver,
füyuzâtın ve lütfunla tecelli et.

Ey karıncaları hz.Süleyman ordusuna ezdirmeyen Rabbimiz !
Mazlûmları, leş kargalarından farkı olmayan, aslan edası ile dolanan, fillerin zulmünden ancak sen kurtarırsın !

Yâ Rahman, ya Kerim !

Sana açılan elleri, yalvaran gönülleri geri çevirmeyen el Mucib ismin hürmetine,
 âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Habibinin hürmetine,
niyeti pâk, mayası pâk milletimizi
insanlık dâvâsında muzaffer eyle Allah'ım !

16 Ekim 2019 Çarşamba

Cüce akıl gem-sever !

Avam peşincidir, gözüyle şâhid olunca kabûlcülüğü kolaylaşır. 
☆☆☆
Nefs arzu ile mayalandığından, arzusuz yapamaz ...
☆☆☆
Egonun konuştuğu yerde idrâk perdelenir, irfân göç eder.
☆☆☆
Avam tez ikrar eder, zor tasdik eder.
☆☆☆
Havvas'ın ikrarı zor, tasdiği kolay olur.
☆☆☆
Şatafat egonun kudretini izhâr edebildiği vasatta zuhur eder.
☆☆☆
Şatafat-sever ile abidliği bir arada düşünebiliyor olmak cehâletinin vehâmeti her yerde !
☆☆☆
Gem-sever ata gem vurmak içün bir şeker yeter !
☆☆☆
Aşağılara demir atmış cüce akıl, yüceleri ne bilsin, yüceliğe nasıl çıksın.
☆☆☆
Müşterisi kulak olan sözü uçurur kanat, kelâmın müşterisi gönül ise o bir ihtarât !
☆☆☆
Tosbağa adımıyla uzaklar nasıl yakınlaşacak !
☆☆☆
Kabuğu soyulmamış ceviz gibi ise sendeki akıl,  sende galip gelir beğenip aldığın bir takma akıl !

13 Ekim 2019 Pazar

İ'lâ-yi kelimetullah...

Güder bir kan davası
Bilmez Nuh'tur atası
Kan olmuş şürekâsı
Cehâlet baş belâsı

Güder neseb davası
Fitneler kandırası
Bilmez Âdem'den gelir
Nuh'u, Şit'i, Havva'sı

Nesebi pâk olanlar
Ol divana dururlar
Kim ise kuduranlar
Belâsını bulurlar

Üstünlük takvadadır
Buyuruyor peygamber
Ne arabı ne farsı
Kurtarır mı nesebler

Allah'a kul olanlar
Nesebe asla bakmaz
Kan demedi "Kün" dedi
Ey okurda anlamaz !

Milleti azîz bilir
Esmâsı kâmil olan
İblisi rab edinir
Özü fitneyle dolan

İ'lâ-yi kelimetullah
Kutlu davası olan
Bu millet sancâkdârdır
Daim Hakk yola revan

Azîz ana dolu, azîz evlâtlar...

Azîz analara...
Ne mübârek beldesin ey anadolu
Kutlu yiğit doğuran analar dolu

O analar ki, yüreği merhamet yolu
Seccadede, avuçlar semâya doğru

Canından azîz evlâdı uğurlarken gazaya
Der: azîz vatanımızı çiğnetme alçaklara 
☆☆☆
Azîz evlâdlara...
Senki, azîz ve kutlu anaların duasısın
Alçak ve sefihlerin, korkulu rüyasısın

Var mı sen gibi yiğit, etrafa bir bak
Destanlar yazdığını, ne bilsin kavat

İnsanı müşerref bilen milletin evlâdısın
Ya şehid ya gazi olurum, kutlu davasındasın

12 Ekim 2019 Cumartesi

Medeniyyet ve buhran...

Bugünün medeniyyet hâleti, asrî insana buhran devşirmekte, devşirecek !

Sorun medenîyetten kaynaklanmıyor tabi; medenîliği konfor, teknolojik üstünlük, modern yaşama tarzı ile özdeş algılayan, irfan yoksullu mahlûkâttan kaynaklanıyor !

Bugün; ötekileştirdiği ve ötede tuttuğunu yanında görmek istemeyenler güruhuna dahil olan hedonist, egoist, efendi müsveddeleri, güyâ hükmünü sürdürüyor !

Asrîlerin, "bir dünya yetmez ikincisini isterim" aç gözlülüklerinden kaynaklı ruhsal bunalımları ise bu güç zehirlenmesine eşlik ediyor...

İmkânların sunduğu konforun beraberinde getirdiği hasta ruhluluk hâleti, dolu dizgin kudurmuşluğa doğru yol aldırıyor sanki !

Medenî, sahip olduğu enstrümanların çokluğu içinde şımarmış ve bunalımlı...
Gözü doymaz ve bencil...
Her şeyin hakimi ve mutasarrıfı davası güdüyor !
Efendilik taslamaktan vazgeçmiyor !
Sömürme ve köle tutma hafifliği ile havalanmış...

Bu medenîyyet buhranının sebebi:
Güç zehirlenmesi mi ?
Teknolojik imkân ve bilgi mi ?
Zenginliğin verdiği züppelik mi ?
Dünyayı sahip olduğunu düşündüğü imkânlar ile kendine tahsisli özel mülk sanrısı mı ?

Sorular, sorular...!

Ama sebebi her ne ise, asrînin "insanlığını çökertmiş olan zehir", sonuçları itibarı ile "medenîyyet buhranı" olarak insanlık âleminde kendini gösteriyor !
Bu gidişle, çağın imkân ve fırsatlarından aynı çağda yaşadığı halde istifade edemeyen ötekileştirilmişlerin âhı, medenîleri tutmayacak mı ?
Köle sanılan öteklerin âhı, efendi geçinenleri rahat uyutur mu ?

Cân havli ile sıcak bir yuva, kaynayan çorba için emniyetli bir coğrafyaya sığınmaya çalışanlara çelme takmak, tel örgüler arkasında tutmak, açık denizde boğulmalarına göz yummak tavırları medenîlik iddiası ile nasıl yan yana gelir anlamış değilim...
Bu ne sahtelik, bu ne iki yüzlülük ey hümanizm afyonunu yutmuş medenî...azıcık insaflı isen bari insan hakkı yahut hümanizma çağrıları ile insanîlik gösterileri yapma !

Ve bugünün insanının huzursuzluğu...

İçindeki hayvana medenî kılık giydirmiş insan(ımsı), gündüz buhran içinde kıvranmakta, rüyasında ise kâbus görüyor kâbus !
Buhranın kavurucu ateşi gündüz kavuruyor, kâbusun korkusu kan ter içinde uyandırıyor, uykuyu haram ediyor !

Yeryüzünün şuurlu varlığı olan insan, insanın kurdu olmamalı; hastaya ilaç, yaraya merhem, bataktakine uzanan el, muhtaca imkân,  aça lokma sunmalı !

11 Ekim 2019 Cuma

Osmanlı'da Cenk Gülbangı.../Nursultan Ahıskalı

Gülbang çekmek denilen bir tabir vardır.
Gülbang; bir terkib halindeki duâ ve ilâhîlerin, bir usûl çerçevesinde  topluluk olarak okunması şeklinde icrâ edilir.

Yahyâ Kemal'in aşağıdaki mısralarında  gülbanga atıf vurgulanır:
"Vur pençe-i Alî’deki şemşîr aşkına
Vur gülbang-i âsumânı tutan pîr aşkına"

İsmâil Hakkı Uzunçarşılı, gülbangla ilgili olarak: "Osmanlı'da harbe çıkacak yeniçeriler gülbang çeker ve tüfenklerini üç defa havaya atarlardı"  demektedir.
☆☆☆
Yeniçerinin harbe çıkılacak zaman öncesi okudukları "ceng gülbangı"nın terkibi şöyle:

“Eûzübillâh, eûzübillâh.
Hüdâya şükr-i bîehad, Lâilahe illallah.
Elmelikü’l-Hakku’l-Mübîn,
Muhammed'ün Resûlilah-i sadıku’l va’dü’l-emîn.
İnnâ fetahnâ leke fethan  mübinâ  ve yensurekâllahu nasran azîzâ.
Ey Padişah-ı halifetullah, el İslâmü aleyke avnullah.
Sensin hâris-i dîn-i mübîn, hâris-i şeriatullah.
Uğrun açık olsun ey Padişahım, ömr-i ikbâlin mezid.
Hüdâ kılıncın keskin eylesin , nur-ı satvetini gün gibi bedîd.
İşte furkan-ı adalet, işte seyf-i şeriat, tâhtegân-ı mülkünü  eylesin tâ yevm-i haşre kadar  medîd.
Ruh-i pâk-i fahr-i âlemi hoşnud ettin, Hak, gaza-i ekberin etsin mübarek ve saîd .
Takımın içinde güzel sesli birisi bu esnada:
 “Nasrün minallahi ve fethün karîb ve beşşir'il-mü'minîn" âyetini okur.
Üç defa "Allah" denilecek kadar susar ve sonra bütün sazlar ve davulların  iştirâkiyle efrad hep bir ağızdan "Allah Allah" derler.
Gülbankçı "Allah Allah" deyince mehteran ekibi susar, gülbank devam eder.
Eli kan, kılıncı kan, sinesi üryân, ciğeri püryan, meydan-ı şehadette Allah yoluna revan.
Şüheda-i gazâya Hak görünür ayân.
Kahrımız, gazabımız düşmana ziyan.Yâ Rahman.
Hâtem-i enbiya, Peygamberimiz Cenab-ı Ahmed-i Mahmûd u Muhammed Mustafa (bu esnada herkes, elleri göğüslerinde olduğu üzere   eğilip salavat getirirler)i Âl-i evlâd-ı resûl-i müctebâ, imdad-ı ruhaniyyetine.
Bilcümle âlem-i islâmın sıhhat-ü selâmetine.
Ebü'l-feth ve’l-meğazi Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri'nin avn-u inâyetine.
Devletimizin bekâ-u temâdisine.
Ordularımızın devam-ı muzafferiyyetine.
Üçler, yediler, kırklar, göçenler demine devranına Hû diyelim Hûuuu …”

Bu sırada  bütün mehteran takımı, davulları ve zilleri şiddetle vurur, hep bir ağızdan "Hû" çeker...

Sonra ya "kös"e üç kez vurulur ya da gülbankçı "Allah Allah" der ve gülbang faslı sonlandırılır.

Mehteran takımı “Yektir Allah”  yahut  “Ya Fettah” diyerek baş eğerler.

Sonra ağır ve vakur adımlarla birerli kolda yürüyerek dağılırlar.
☆☆☆
Allah teala ordumuzu her daim muzaffer, azîz milletimizin işlerini âsan eyleye. Amin...

9 Ekim 2019 Çarşamba

Yuh ey iblis !

Ahmet Kuddusî'den açıldı bu ara nasip...
Bu yazıda da 18. Yüzyılda doğmuş olan (1769-1849) Niğde-Bor ulularından Ahmed Kuddûsî'nin divanında yer alan aşağıdaki üç beyitden mülhem zemm edilmiş ahlâk sahipleri ele alındı.
☆☆☆
Bazen şöyle bir başınızı kaldırıp etrafa bakınca iblîs gibi fitne sokup toplumu gruplara ayıranları, insanların aralarında kavga- döğüş, buğz-kin kıvılcımını ateşleyenleri, ardından köşelerine çekilip bıyık altından pis pis sırıtanları görüyorsunuz...

Bunu yapana başlangıçta yakıştıramasanız da, davranış kalıplarını tercüme edince ayan-beyan ortaya yayılıyor iblisâne kokular...

Yuh ey iblis !

Ve üstad aşağıdaki beyitte bu kişilere  bakın ne demiş:

"Asdikâyı fırka fırka eyleyüp İblîs gibi
Ara yerde ceng ü gavgâ buğz u kîn koyâna yuf"
☆☆☆
Kimi insan var ki, yeme-içme dostudur, parazittir, yekdiğerinden yaşama modelini seçmiştir.

Kimi insan sosyopatdır, asosyaldır, pısırıktır, alem yüzüne çıkmaz, ininde tırnak bilemekle, dedi-kodu kaynatmakla meşguldur...

Nemmam ulakları da vardır, taşır da taşırlar !

Kimi de var, adam kullanmadan edemez...

Merhamet eder, merhem olmaya çalışır;  elini, ocağını,gönlünü açarsın açmasına da, fırsatını bulsa kuduz it gibi her gördüğüne  dalar, hem de ağzından salya akıtarak !

Küfran-ı nimet olan bir karakter ise çok çabuk unutur. Hatta daha ötesi yediği çanağı pisler...

Bunlar;
"Hafıza-i beşer nisyân ile maluldur" sözünü her daim haklı çıkarır.

Üstad aşağıdaki beyitte bunları özetler:

"Nân-ı ni'met 'ıyş u sohbet hakkını nisyân idüp
Şol kuduz hayvân gibi her gördüğün kapâna yuf"
☆☆☆
Eğer toplumda otokontrol mekanizması çalışır, akl-ı selim galip gelirse; meydan, bu sefih görünümlü iblis müsveddelerine dar gelir ki, getirilmeli...huzur için, sulh için, Allah için !

Sadece gören/anlayan olarak kalınmamalı; bu insanlık düşmanı, bu sefih, hasedci, kıskanç, kindâr....kişilerin dost görünümüne aldanılmamalı, yuh demekle kalınmamalı, kapıdan kovmalı kapıdan !

Üstâd koysun aşağıdaki beyit ile noktayı:

"Çün 'ayân oldu bu yüzden dostumuz düşmânımız
Bize dostluk gösterüp gizli 'adüvv olâna yuf"
☆☆☆
Her beyitte üstâd neler tasvir etmiş neler !
Selâm olsun...

7 Ekim 2019 Pazartesi

Baykuş kadar akıllı olamayana yuh !


Bir baykuş, Süleyman aleyhisselâmın yanına geldi, selam verdi. Hz. Süleyman selâmını aldı. Sonra aralarında şöyle bir konuşma geçti:
“Ey baykuş, neden topraktan çıkanları yemezsin?”
“Çünkü Hz. Âdem topraktan çıkan şey sebebiyle cennetten çıkarıldı.”
“Peki, neden su içmezsin?”
“Çünkü Nûh aleyhisselâmın kavmi suda boğuldu.”
“Neden imar edilmiş yerleri terk edip harabelerde yaşıyorsun?”
“Harabeler Hz. Allah’ın mirasıdır, ben de Hz. Allah’ın mirasında otururum.”
“Harabe üzerine konduğunda ne dersin?”
“Burada yaşayanlar nerededir? derim.”
“Ya binaların üzerinden geçerken ne dersin?”
“Yazık bu insanlara ki önünde nice güçlükler varken rahat uyumaktadır, derim.”
“Gündüzleri niçin çıkmazsın?”
“İnsanların kendilerine ettiği zulümlerin çokluğundan…”
“Öterken ne dersin?”
“Ey gafil, ahiret yolculuğun için azık hazırla! derim. Ve ‘Subhane hâlikun Nur’ diye zikrederim”
Bu konuşma üzerine Süleyman (as) şöyle buyurdu:
“Kuşlar içinde insanoğluna bu kadar güzel nasihat eden ve bundan daha şefkatli olanı yoktur. Cahillerin ondan nefret etmeleri, onu uğursuz saymaları ne acayip şeydir.”
 ☆☆☆
18. Yüzyılda doğmuş olan (1769-1849) Niğde-Bor ulularından Ahmed Kuddûsî'nin divanında yer alan aşağıdaki dört beyit zemm edilmiş ahlâk sahiplerini ve onlardan uzak durulması gereğini ne de güzel ifâde etmiş, bu beyitlere kulak verelim, der ki;

"Zemm ü istihzâ vü gıybet itmek anın 'âdeti
Ana insân deyü rağbet eyleyen insâna yuf"

(Çekiştirme, alay ve gıybet etmek âdeti olan kişiye insan diye rağbet eden insana yuh)

"Söyleyüp elfâz-ı küfrü güldürür nâsı müdâm
Dinleyüp anın kelâmın gülüşen yârâna yuf"

(Daima küfürlü konuşmalar ile insanları güldürmeye çalışanı dinleyip de ettiği sözlere gülen, onunla arkadaşlık edenlere yuh)

"Ger gadab eylerse kalmaz anda aslâ 'akl u dîn
Bî-vefâ vü 'akl u hem bî-dîn ü bî-îmâna yuf"

(Öfkelendiği zaman kişide asla kalmaz akıl ve din ki, o akılsız, vefasız, dinsiz ve imansıza yuh)

"Kândır gamz u nemîme kizb ü sebb ü ifk ü zemm
Halk içinde fitneyi îkâz iden fettâna yuf".

(Laf taşımaya göz yumma, yalancı, küfürbâz, iftira edip ayıplama huyları ile halk içinde fitneyi uyaran fitneci/karıştırıcı/kurnaza yuh olsun)

Dört beyitte sureti insan olan, ancak sireti "insan" vasfını kazanamamış kişiliği ne de hoş tarif etmiş !

Selâm olsun...

5 Ekim 2019 Cumartesi

Hikâye:Kahve, bahşiş ve cimri...

Para ile tartılan mı ? Çook...
Şâir Bâkî bir beyitinde şöyle der:
"Hâsılı âvârelik vakti bahâr eyyamıdır"

Zamanın behrinde bir bahar ikindisi ve hafta sonu...

Âvâre dolaşan üç arkadaş azıcık soluklanmak için varırlar bir kıraathâne mekânına...

Biri cimri, biri müsrif, üçüncüsü hem cömert hem mutedil üç arkadaş...(1)

Havadan, sudan, eyyâmdan ve meydândan lâf-ı güzâf uçururlar...(2)

Garson masaya yaklaşır:
-"Ne alırsınız" der
Mutedil:
-"Arkadaşlar buyrun, ne içersiniz ?"
Cimri Müsrife dönerek
-"Sen söyle"
Müsrif:
-"Tabiki Türk kahvesi, orta şekerli..."
Cimri ile Mutedil de kahve isterler...

Muhabbet kahveler yudumlanırken de aynı minval üzre sürdürülür.

Bu arada konu fal bakmaya kadar yuvarlanır. Fal bakmanın günah (3) olduğundan da bahsedilir ama yine de içlerindeki dayanılmaz yönlendirici fısıltıya kulak vererek Müsrif'i fal bakmaya ikna ederler.

Fincanlar kapatılır fal fallanır. Güyâ ve hâşâ(!) gaybden haberler, gelecek projeksiyonları yapılır !

Fasıl biter kalkmaya niyetlenirler. Müsrif yine parasız, Cimri her zamanki gibi hesap isteme ve geri durma konusunda kendini geri çekme modunda, Mutedil cömertliğinin verdiği atılganlıkla ön almak üzere garsondan hesabı ister...

Hesap ödenir ve Mutedil ters çevrilmiş fincanın tepesine 1 Lira bahşiş koyar. Garson masayı toplamaya gelmemiştir henüz.

Oturdukları yerden kalkarlarken Cimri elini yavaşça uzatarak, Mutedilin fincanın üstüne koyduğu 1 Lirayı usulca alır ve cebine koyar !

Müsrif ve Mutedil gördükleri bu davranış karşısında şaşırmış ancak utandırmamak için de görmezlikten gelmişlerdir.
☆☆☆
Hikâyenin üstünden 40 yıl geçer.

El'ân Cimri para üstüne para koymak için kan ter içinde koşturmakta... Müsrif'in iki yakası bir araya hiç gelmemiş, her zamanki gibi borç içinde yüzmekte...

Mutedil mi ? Onun hâli vakti de huzuru da yerinde. Nasib-i müyesser ni'metlere şükür ile meşgul.(4) Darlık da çekmiyor, cömertce yaşamaya devam ediyor ve hayırda yarışıyor ! (5)
☆☆☆
"Tapısı para-pula olanın açılır kapısı nâra
Kupası hamr dolanın uçar aklı havaya"

"Haris-i muhteris olanın sermayesi ber-hava
Yeter mi son dem nasib-i müyesser olmaya"
__________
Hikayenin bağlamıyla ilgili bazı ayetler:
1)"Ve onlar ki harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de cimrilik ederler; (harcamaları) bu ikisinin arasında dengeli olur. " (Furkân sûresi, 67)

"De ki, Rabbimin rahmet hazinelerine siz sahip olsaydınız tükenir korkusuyla yine de cimrilik ederdiniz. Hakikaten insan çok cimridir. " (İsrâ sûresi, 100).

"Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez !" (A'râf sûresi, 31)

“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.” (İsrâ sûresi, 26,27)

"Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma. Yoksa pişman olur açıkta kalırsın. " (İsrâ sûresi, 29)

2) "Ve onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Boş yere söylenilen sözden ve işlerden sakınırlar."(Mü'minun sûresi, 3)

3)Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.(Mâide sûresi, 90)

4) "Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim sûresi, 7)

"De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk sûresi, 23)

"Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin."(Bakara sûresi, 152)

5) "Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir ! Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir ! (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah'a) yaklaştırılmış kimselerdir."
”(Vâkıa sûresi, 8-11)

Sonra biz kullarımızdan seçtiklerimizi o kitaba mirasçı kıldık. Onlardan kimi kendine kötülük eder, kimi orta bir durumdadır, kimi de Allah’ın izniyle hayır işlerinde yarışır; işte büyük fazilet budur.(Fâtır sûresi, 32)

3 Ekim 2019 Perşembe

Köpeğin sadâkati ve nankörler...

Sesin mi kısık, boğazın mı azgın, yoksa bademciklerin mi şiş !

Kaba bir havlama ile havlıyorsun da ondan sordum !

Yoksa boğazına, yemeğe çalıştığın kemik kıymığı mı takıldı ?

Ya da balık kılçığı !

Havlıyorsun tamam, it olduğunu biliyorsun bildiriyorsun da, senden insanca konuşmanı bekleyen mi var yoksa ha !

Tabiki itsin, havlayacaksın !

İtlik yapacaksın...

Boş ver sen, o cahilleri, onlar cehâletlerinden seni tanıyamamışlar...

Senden insanlık beklentileri varmış...

De onlara..."bit itte pire yiğitte bulunur" derler,  "fazla yemekten semirdiniz de pireleriniz mi kanlandı sizin yoksa" !

"Piresiz/parasız olduğunuz demleri de biliriz" de...

Hani şu garibanlık devrelerinizi, zavallılık evrelerinizi, sığınmışlık hâllerinizi ne çabuk da unutmuşsunuz...

Şımarıklık buymuş demek !
☆☆☆
İnsan bedenine sahip olupda insan kalamamışların, nân-körlükte kedilere pabuç bırakmayanların, itten öğreneceği yegâne şey var ki, o da "sadâkat"...

Köpek,
"Bir lokma ekmek yediyse bir kapıdan
Adeta kulu olur vazgeçmez o tapıdan"

Eğer yetmediyse misâl;
 Aşık Veysel'in sadık yarim dediği "kara toprak",  sadâkati mutlak mânâda  öğretecek !

Sana yakışanı yap tabi, itsin sen, havla...konuşmanı bekleyenler câhil, takma onları !

1 Ekim 2019 Salı

Anahtarsız kilit...

Meydânı boş bulursa, keçi takılır elit
Kıymetli olurmuymuş, şu anahtarsız  kilit

Mebzûl olan bir şeyi sarraf neylesin  
Eğer kuyum değilse varsın zibile gitsin

Aldatır vitrin, kandırır reklâm ve övgü
Elinde tahta kılıç zannedersin Hülâgü

Uzatmış hem başını acep değer mi göğe
Henüz yokmuş  kibrini ufaltacak bir eğe

Bir düdende kaybolur çağlayan kuru dere
Karun gibi çakılır bir gün yedi kat yere

Elbet vakit geçecek, insanlar seçilecek
Bilmemki nice olur hayvanât ile böcek