e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
30 Ağustos 2022 Salı
29 Ağustos 2022 Pazartesi
Şeytanla sarmaş dolaş ve sırdaş...
"Aybdır âkıle şeytan beni aldattı demekKendi nefsimdir eden nefsime ilkā-yı fesâd", diyor...
"Olmuş o kadar halk-ı cihan mekrde üstâd
Kim sâbıka-i şöhret-i şeytan unutulmuş"
"Hicvedersem hâini zâhid günâh ettin demeDîn-i İslâm’da sevaptır çünkü şeytan taşlamak"
“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır.” (Bakara sûresi, 168)
“Kim Allah’ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür. (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; hâlbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir.” (Nisâ sûresi, 119-120)
“…Şeytan insanı (uçuruma sürükler, sonra da) yüzüstü bırakıp rezil rüsva eder.” (Furkân sûresi, 29)
“Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azâbına sürükler.” (Hac sûresi, 4)
28 Ağustos 2022 Pazar
Hâlden anlamak...
Faydası olmayan bahardan yazdanYüce dağ başının kışı makbuldürCahilin yaptığı sohbetten sözdenÂlim’in hayali düşü makbuldürLokma yeme muhannetin elindenSonra kurtulaman acı dilindenNamertlerin kaymağından balındanMerdin kuru yavan aşı makbuldürHüdai konuşur bir ince dildenHâl ehli olmayan bilir mi haldenBilgisiz görgüsüz duygusuz kuldanÖlülerin mezar taşı makbuldür
27 Ağustos 2022 Cumartesi
Sinir uçları ve akl-ı selim...
Toplumların yumuşak karınları, fay hatları, kırılmaya meyyal noktaları vardır.
25 Ağustos 2022 Perşembe
Şarkı ve Türkülerimizde, Kültür, Edebiyat ve San'atımızda Gül ve Bülbül Mazmunu...
Gül kültürümüzde ve edebiyat ve san'at dünyamızda sevgilinin remzi, Hz. Muhammed'in sembolü olarak sıkça kullanılmıştır.
Gülün, rengi, kokusu ve dikeni ile ilgili edebiyatımızda çok farklı mazmunlar yer alır.
Azîz Mahmud Hüdâyi bir beyitte der:
Nice bir hâr derdini çekelimBâri gülzâr derdini çekelim
Gül fidanı sevgiliye, sevgilinin hüsnüne, dikeni kötü söze, acı ve kedere; gül veya goncanın üstündeki çiseler, gözyaşına veya tere benzetilir; yapraklarının dökülmesi ve solması ile de üzülmek özdeşleştirilir.
Pertev paşa bir beyitte der:
Reng ü bûdur güle zînet güzele hüsn ü bahâGül denir her güle ammâ gül-i ra’nâ başka
Farklı renkli güllerden kültürümüzde en çok da "kırmızı gül" metafor olarak karşımıza çıkar. Kırmız gül ilâhî ihtişamın tezahürü olarak da kabul edilir.
Farklı renkteki güllere verilen ma'nâlara gelince, mes'elâ; “gül-i rana” (dışı sarı içi kırmızı renkli gül), iç içe sevgileri anlatır...”gül-i sadberk“ (iri katmerli gül) bin bir alakayı anlatır... "gül-i ter" ile yeni açmış taze gül, "gül-i suri" ile gül yağı çıkarılan Edirne gülü kastedilir.
Yine Türk tasavvuf edebiyatında gül ve gonca metaforu karşımıza çıkmaktadır. Gülün goncası "Vahdet"i (birlik), halveti, uzleti, insanın kendisiyle ve Rabbi ile baş başa kalmasını temsil ederken; açılmış gül "Kesret"i (çokluk), esmâ ve sıfatların tecelli ettiği zahiri âlemi, can sırrının zuhura çıkmasını temsil eder. Gülün yaprakları ise kitaba, mushafa (Kur’an sayfasına) benzetilir.
Gülşen, gülzâr (gül bahçesi) dünyalık kirlerden; kibir, haset, kin, ucb, riya v.b. huylardan arınmış gönlü sembolize eder. Yine gül, kısa ömrü sebebi ile hayatın geçiciliğini ifade eder. Gül bahçesi üzerinden gülzâr-ı fenâ geçici dünya hayatını, gülzâr-ı bekâ ise ebedi hayatın süreceği ukbâyı temsil eder.
Divan edebiyatında, tasavvufi şiirler ve mesnevilerde "Gül ü bülbül", "Bülbül-nâme" başlıklı mazmun bir çok eserde genellikle mutlak olan ilâhî güzelliğin ve ilâhî aşkın sembolleri olarak ele alınmıştır, gül ve bülbül...
Şemîm-i ravza-i gül-bûyuna tesâdüf içinGezer nesîm-i seher şevk ile diyâr diyâr
Kimi şairlere göre; "bülbül ilâhî aşkla yanan can ve ruhun timsalidir. O bu dünyada veya ten kafesinin içinde uzak kaldığı ezelî gül bahçesinin hasretiyle feryat eden bir Hak âşığıdır" (1).
Divan şâiri Nedim'den bir beyit:
Vakt-i gül-geşt-i çemen seyr-i kenâr eyyâmıdırLâle faslı îd hengâmı bahâr eyyâmıdır
Edebiyatımızda gül ile bülbül ikilisi bir çok esere konu olmuştur. Gül, rengini aşığı olan bülbülün kanından almıştır. Güle aşık olan bülbül, gülün dikenleri sebebiyle ona yaklaşamadığı içün aşk acısı ile öter durur. Yine kimi hikâyelerde bülbülün güle erişmek çabasına gülün dikenleri engel olmakta, dikenlerin bülbülün göğsüne batması sonucu bülbülün öldüğü, bülbülün kanı ile aslı beyaz renkli olan goncayı kırmızıya boyadığı, kırmızı gülün renginin bülbülün kanından geldiği hikâye edilir(2). Bülbülün akşamdan sabaha, sabahtan akşama kadar ağlayıp inlemesi güle olan aşkındandır. Akşamdan sabaha kadar öten bülbül goncanın açılmasını görmek için bekler. Tan vakti yorulur bir ara gözleri kapanır işte o anda gonca açılır(3). Bu defa zavallı bülbül goncanın açıldığını neden göremedim diye sabahtan akşama kadar yine ötüp durur...
Yine gül, kültürümüzde; aşkın haricinde, sevdayı, baharı, (gülün solması ile) hüznü, kokusu ve güzelliği ile sevgiliyi hatırlatır.
Gül ile ilgili bir efsane de Nemrut ve Hz İbrahim (a.s.) ile ilgili olarak anlatılmaktadır. Nemrut, hz. İbrahim'i mancınıkla bir vadi dolusu odunların tutuşturulduğu ateşin içine atmış, bu ateş Allah'ın emri ile gül bahçesine dönüşmüştür. (*)
Gül ve bülbül ile ilgili yazılmış kaside ve gazeller yanında, bestelenmiş şarkı ve türküler de mevcuttur. Bir kaçına misâl aşağıdadır:
İffet Gülgeç (kaynak kişi)
Neriman Tüfekçi ( derleyen)
Yöre: Elazığ
Demedi yar demediElinde gül demedi (güzel)Ya ben nasıl güleyimYar bana gül demedi (güzel)Yar bana gül demedi (güzel)
O yana dönder beniBu yana dönder beniSol yanımda yarem var (güzel)Tabibe gönder beni (Sağ yana dönder beni)
Güle naz yar gülen azBülbüle naz güle naz (güzel)Bugün seyrana çıktımAğlayan çok gülen az (güzel)
O yana dönder beniBu yana dönder beniSol yanımda yarem var (güzel)Tabibe gönder beni (Sağ yana dönder beni)
Güfte: Melek Hiç
-"Bu şarkının hikayesi nedir?"
-“Bu şarkı Resulullah Efendimize ithaftır. Şarkının sözlerini yazan Melek Hiç Hanım, şiirlerinde O’na olan aşkını, sevdasını, ona olan minnet ve şükranını dile getiren sözler yazardı. O başkasına değil Ya Yüce Mevla’ya, ya Cenab-ı Pir’e, ya da Resulullah Efendimize yazardı. Ama siz bir kıza ya da herhangi bir delikanlıya yazdığını zannedersiniz” dediler.
Ben de, “Elhamdülillah abdestsiz beste yapmadım” dedim. O benim 5 dakikada yaptığım bir şarkıdır. Böyle bir şey olacağını ummamıştım. Bunda bir esrar var ama nedir? diye düşündüm. Sonra bir gün televizyonda, “Amir Hocamızın o şarkıdan başka şarkı yapmasına gerek yok. Bu şarkı bin tane şarkıya bedel. Çünkü bunun Resulullah Efendimize ithaf bir şiir, güfte olduğunu biliyoruz” dediler.
Çok yakın bir ailenin yanında Kadıköy’de kalıyordum. Akşamları evime geldiğimde yemeğimi yer, çayımı, kahvemi içer, namazımı kılar ve bitişikteki daireme geçerdim. Yine bir akşam, yemek hazırlığı yapılırken, evin 7-8 yaşındaki oğlu Mehmet ile oyun oynuyordum. Işıklar söndü, Mehmet korkmasın diye kucağıma aldım ve pencerenin yanına götürdüm. Yoldan geçen arabaları, yolu göstererek oyalıyordum “Mehmet bak” falan derken hemen yan tarafta bir piyano vardı. Çocuk ağlamasın diye piyanonun başına gittim ve “dım, dım, dım” diye çaldım. O zaman hemen Mehmet’in hali gözümün önünde o güfte ile özdeşleşiverdi…
Anlayacağınız Mehmet “Bir kızıl goncaya benzer dudağın” şarkısını bestelememe vesile oldu (4).
Bir kızıl goncaya benzer dudağınAçılan tek gülüsün sen bu bağınBir kızıl goncaya benzer dudağınAçılan tek gülüsün sen bu bağınKurulur kalplere sevda otağınKim bilir hangi gönüldür durağın
Her gören göğsüme taksam seni derKimi ateş gibi yaktın beni derHer gören göğsüme taksam seni derKimi ateş gibi yaktın beni derKimi billur bakışından söz ederKim bilir hangi gönüldür durağın
Gül dalında öten bülbülün olsamGül dalında öten bülbülün olsamÖtsem yanık yanık gönlüne dolsamÖtsem yanık yanık gönlüne dolsamAşkını dilesem, kalbimi sunsamAşkını dilesem, kalbimi sunsamNe olur uğruna sararıp solsamNe olur uğruna sararıp solsamBaharım, çiçeğim, güzelim, sevdiğimSar beni kollarında, canım diyeyimBaharım, çiçeğim, güzelim, sevdiğimSar beni kollarında, canım diyeyimBir kuş olsam da pencerene konsamBir kuş olsam da pencerene konsamAşkın şarkısını sana okusamAşkın şarkısını sana okusamGöğsünde yatsam da biraz uyusamGöğsünde yatsam da biraz uyusamElemi unutsam, neşemi bulsamElemi unutsam, neşemi bulsamBaharım, çiçeğim, güzelim, sevgilimSar beni kollarında, canım diyeyimBaharım, çiçeğim, güzelim, sevgilimSar beni kollarında, canım diyeyim
Güller arasında seni bensiz gören olmuşGönlüm yüzünün rengine düşmüş de ben olmuşDuydum ki güzel gözlerini çok seven olmuşGönlüm yüzünün rengine düşmüş de ben olmuş.
Beste: Ender Doğan
Güfte:Osman Kemâlî
Nedir ey bülbül-i şeydâ ferâhın efgândırSana n'oldu ciğerin bir gül için püryândır
Bunca feryâdını gül duydu mu bir kerre seninBak sen ağlarsın, o gül zevke gelip handândır
Böyledir devri felekler budur üslûb-i cihânEhl-i derdin dil-ü cânı sinesi sûzandırGeçer elbette Kemâlî elem ü mihnet-ü gamKederi zevki cihânın geçici bir andır
★★★
Ezel bahar olmayıncaKırmızı gül bitmez imişKırmızı gül bitmeyinceDertli bülbül ötmez imişBülbül hevestir ötmeyeSarılıp güle yatmayaBahçıvan gülü satmayaGül kadrini bilmez imişBahçıvan satma bu gülüHaramdır parası puluAğlatma dertli bülbülüGözyaşını silmez imişBülbül güle hayran olurHayran olur seyran olurBazı insan gafil(cahil) olurCahil arif olmaz imişŞah Hatayim ölmeyinceTenim türap olmayıncaDost dosttan ayrılmayınca
Dost kıymetin bilmez imiş
“–Bir dileğin var mı?” diye sordu. Hz. İbrâhim:
“–Evet, bir dileğim var, fakat senden değil!” cevâbını verdi.
Cebrâil, İbrâhim (a.s.)’a hayretle:
“–Niçin Allah’tan kurtuluş istemiyorsun?” dedi.
O da:
“–Hâlimi O biliyor! Ateş kimin emri ile yanıyor? Yakma kimin işidir?” diye cevap verdi. (bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXII, 162)
Allah Teâlâ, Hz. İbrâhim’in meleklerden bile müstağnî davranıp bütün talebini Hakk’a yöneltmesinden râzı olmuş, onu Kur’ân-ı Kerîm’de: “O çok vefakâr İbrâhim” (Necm 53/37) âyet-i kerîmesiyle senâ etmiştir. Yine Cenâb-ı Hak, O’nu: “Rabbi ona: «Teslim ol!» buyurmuş, o da: «Bütün varlığımla Âlemlerin Rabbine teslim oldum» demişti” (Bakara 2/131) âyet-i kerîmesiyle de, teslîmiyet timsâli olarak takdîm ve taltîf etmiştir.
İbrâhim Halîlullâh’ın bu yüce teslîmiyeti ve yalnız Hakk’a tevekkülü üzerine, o daha ateşin içine düşmeden Allah Teâlâ, ateşe “Ey Ateş! İbrâhim’e serin ve selâmet ol!” (Enbiyâ 21/69) diye emretti. Bu emirle birlikte İbrâhim (a.s.)’ın düştüğü yer bir anda gülistâna döndü.
23 Ağustos 2022 Salı
Mevlânâ'dan: Gülün dikeninden şikayet etme...
21 Ağustos 2022 Pazar
Hasbî Kelâmlar...
20 Ağustos 2022 Cumartesi
Lokmân Hekîm'den: iyi ve kötü, yürek ve dil...
“Lokmân, oğluna nasihat ederek:
«–Yavrucuğum! Allâh’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür (karanlıktır).» dedi.”
“–Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde, yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allâh onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allâh, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdârdır.”
“–Yavrucuğum! Namazını dosdoğru kıl! İyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış! Başına gelenlere sabret! Doğrusu bunlar, azmedilmesi îcâb eden, (büyük bir azim ve kararlılık gerektiren) işlerdir.”
“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zîrâ Allâh, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri aslâ sevmez!”
“Yürüyüşünde mûtedil ol! (Ne çok hızlı, ne de yavaş yürü! Sükûnet ve vakarını muhâfaza et!) Sesini alçalt! (Bağırıp çağırarak konuşma!) Unutma ki, seslerin en çirkini merkep sesidir.”
“Ey oğlum! Dünyâdan yetecek kadar al, ona kapılma, aksi hâlde bu, âhiretine zarar verir. Dünyâdan tamâmen de el-etek çekme, yoksa insanlara yük olursun. Oruç tut, bu, şehvetini kırar. Ancak seni namazdan alıkoyacak kadar da çok oruç tutma! Çünkü Allâh katında namaz, oruçtan daha büyüktür...”
“Ey oğlum! İyiliği, ondan anlayana yap. Nitekim koç ile kurt arasında dostluk olmadığı gibi, iyi ile kötü arasında da dostluk olmaz. Çekişmeyi seven, hakârete uğrar; kötülük olan yerlere giden, töhmet altında kalır; kötülüğe yaklaşan, kendini kurtaramaz ve dilini tutmayan pişmân olur.”
“İyilerin hizmetinde bulun; fakat kötülerle dostluk kurma!”
“Ey oğlum! Emîn bir kimse ol ki, zengin olasın. Kalbin günah lekeleriyle dolu olduğu hâlde insanlara, Allâh’tan korkuyormuş gibi görünme.”
“Kendini unutup da insanlara iyiliği emretme! Yoksa senin durumun, insanlara ışık verdiği hâlde kendisi yanarak tükenen muma benzer!”
“Ey oğlum! Küçükken edepli olursan, büyüdüğünde faydasını görürsün!”
“Küçük işleri umursamazlık etme! Çünkü küçük, yarın büyüğe dönüşür.”
Hikmet-âmiz gerektir eş’âr
Ne istersen edersin kudretin var
Hatâdır akl ile da’vâ-yı derk-i hikmet-i âlem
Bu ne kudret bu ne san’at bu ne hikmettir görün
Ey Niyâzî gönlüne âşıkların hikmet dolar
Ta’lîm edip esmâyı bildir bize eşyâyı
https://www.google.com/amp/s/www.islamveihsan.com/lokman-hekimkimdir.html/amp