Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Aralık 2023 Pazar

Ömrü aziz eylemeli...

Bir seneyi daha devrettik 
yaşanmış yıllara...

Kalan ömrümüzün;
 huzur, 
sıhhat ve muhabbet üzere 
yaşanması niyâzıyla...

Ömrünüz azîz,
mübârek
ve
bereketli olsun...!

30 Aralık 2023 Cumartesi

Fırıldak !


"İnsanlık" erişti böylesi çağa !..

Suyu görür, olur kurbağa

Bağı görür o bir tosbağa

Bu kadar fırıldak olunmaz aga...

29 Aralık 2023 Cuma

Evren ve dünyada cari olan kanunlar; insan, bilim ve felsefe...


Nobel ödüllü fizikçi K.W. Heisenberg mealen diyorki;
"Doğa bilimleri bardağından yudum yudum içilirken, en sonunda, bardağın dibine varıldığında yaratıcıya vasıl olunur."

Bilimle,  özellikle fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi temel bilimler ile uğraşanlar, evrende/dünyada cari yasaları anlamak için keşifler yapmakta, neden-sonuç ilişkilerini deneylerle tecrübe etmekte ve sonuçlarını yayınlamaktadırlar. 

Her ne kadar bugün akademya mutlak bilimle uğraşırken, sekülarist, kapitalist ve materyalist bakış açısıyla insanoğlunun egosunun ihtiyaçlarına hitap etmeye yönelmiş olsa da, yine de evrenin/dünyanın cari yasaları üzerinde kafa yoranlar da çok şükür var, sayıları az da olsa...

Günümüz insanı kalabalıklar içerisinde ve o kadar meşgul ki, eğer bilim ile uğraşan bir meslek erbabı değilse veya felsefe ile uğraşan bir yapısı yoksa, etrafındaki olagelen her şeye bir korulukta yahut deniz sahilinde bakıp seyredip geçen seyyah gibidir....

Halbuki içinde ve üzerinde yaşadığımız yeryüzünde (hatta evrende) belirli ve değişmeyen  cari yasalar vardır ve bunlar her daim yürürlüktedir. Bu yasalar hakkında ise insanların büyük bir çoğunluğu fikir sahibi bile değildir...
 
Şimdi soralım mı kendimize:
"İlkbahardan kışa diğer mevsimleri atlayarak neden geçemiyoruz acaba ?"

"Ben yaşımı (hücre yaşlanmasını) kontrol edip hep genç ve aynı yaşta tutmak istiyorum" desek de yapabilir miyiz?

"Zamanı geriye doğru yaşayabiliyor muyuz?"

Ya da mes'elâ, yukarıdan bir taşı bırakırsak "yere düşer mi?, düşer" işte bu kadar...Yine, sabah kalkınca güneş doğdu mu acaba diye batıya değil hep doğuya niçin bakarız....gece olunca neden karanlık, gündüz ise hep aydınlık olur...

Günlük hayatın içinden sorulan bir kaç soruya vereceğimiz cevaplar bile bize bunların zıddının imkansız olduğunu söylüyor.

Evren ve yeryüzü doğası,  belli yasalar çerçevesinde bir düzen üzere işler. 
İşte eğer bu yasaları ve dinamiği bilinirse  bakış açısı ve anlamlandırmalar  o zaman farklılaşmaya başlar...

Evet evrende her şey var olduğundan beri belirli bir düzen içerisindedir.  Felsefe tarihine bakıldığında da düşünürlerin bu hassas nizâm hakkında fikirleri olduğunu görürüz; filozoflar buna ister "yasa", ister"maat", ister "dharma", isterse "tao" desinler...

Gelinen bugünkü bilim seviyesi ile doğadaki bu düzene "Entropi yasası" deniyor mes'elâ...

Entropi yasasına göre "Evrende her şey, kendini minimum enerji ve maksimum düzensizliğe çekmek ister." Buradaki "maksimum düzensizlik" kavramı "düşük enerji" eğilimini ifade eder, ya da bir başka ifade ile: "Evrende her şey kendini minimum  enerjiye çekmek ister." 

Bu kanun evrenin her tarafında ve dolayısı ile yeryüzünde o kadar çok göz önündedir ki örnekleri saymakla bitmez. İşte yukarıda da değindiğimiz birkaç örnek:
  • Yukarıdan bırakılan bir taş, aşağı düşmek ister. Çünkü aşağı dediğimiz nokta, yukarı dediğimiz noktadan daha düşük bir enerji seviyesine sahiptir.
  • Metal bir kaba sıkıştırılan bir gaz kendini dışarı atmak ister. Çünkü dış ortamdaki gazlar daha düzensizdir.
  • Hastalanmak entropi, ilaç almak negatif entropi sürecidir.
  • Çevreyi kirletmek ve hor kullanmak entropiyi hızlandırıcı süreçlerdendir.
Sorular, sorular...
” Zamanın oku neden geçmişten geleceğe doğrultulmuştur?”
” Evrenin sonu nasıl olacak?”
” Yapmak neden yıkmaktan daha zor?”

Entropiyi tam olarak anladığımızda yukarıdaki sorulara tatminkâr cevaplar verebiliyoruz. 

Evrende her şey kendini minimum enerjiye çekmek istediğinden, evreni dağılmaktan ve düzensizliğe gitmekten alıkoyan bir enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerji ise evrenin her yerindedir, mikro alemden, makro aleme kadar hükümlerini icra edebilmelidir ve etmektedir; çünkü evrenin düzenini ve enerji seviyesini devam ettirebilmesi ancak bu şekilde mümkün olabilir.

Yine, eğer hücre seviyesinde entropiye karşı denge unsuru olan adenozin trifosfat adlı bir nükleotidin işlevleri kilit rol oynuyorsa, evrensel ölçekte de entropiye karşı denge teşkil eden fiziksel süreçlerin varlığından söz edilebilir. 

Evrende  ve dolayısı ile dünyadaki her şey bir düzenden düzensizliğe gider. Bu evrensel yasa, hep vardı ve hep aynı şekilde hükmü cari idi. Evrenin doğasının işleyişi durdurulamaz, yönü kendi sınırları içerisinde değiştirilebilir.

Doğa yasalarına bir kaç örnek verecek olursak: Newton Yasası, Termodinamik yasası, Enerjinin sakınımı, Sirkadien ritimler, gezegenlerin yörüngesel hareketleri.... 

Bilim yolu ile, doğa yasaları çerçevesinde,  sınırladığı ölçüde araştırmalar yapılabilir.

İşte insan “akıl yürütme, analiz etme ve sentezleme” kabiliyeti ile bu işin sırrını anlamaya, keşfetmeye, ortaya çıkarmaya çalışır. Ontoloji ile meşgul olanlar gerek evrensel olaylar, gerekse yeryüzündeki sabitler ışığında canlılığın ontogenezini anlamaya çalışır. 

Netice-i kelâm; evrende cari yasalar, her şey üzerinde hükmünü sürdürmektedir, biz insanoğlu da bu hüküm süren yasalar çerçevesinde ömür sürdürmekte, canlılığımızı idame ettirmekteyiz.
.
“Yeryüzünden öylesine gelip geçenlerden olmamak, "ye-iç-üre" üçlemesine sıkışmış bir hayat sürmekten ötesine geçmek, yeryüzünün ve evrenin dinamiğini anlamak ve anlamlandırmak, ömür ile sınırlanmış dış âlemden, sınırsızlığa/sonsuzluğa açılan iç âleme yolculuk yapmak için ve farkında olmak için, bilimin yol göstericiliğinde ilim deryasına dalmak gerek...

Bilim yolu ile keşfedilen şey, hakikatte yaratıcının yasalarıdır; atomun niteliği ve moleküllerin bağ yapma niteliklerinden tutunuz, yer çekimine; manyetizmaya, matematik ve geometriye; canlılığa; uzaydaki düzen ve ölçüye, gezegenlerin sapmayan yörünge hareketlerine; termodinamik yasasına, atom altı parçacıklara, madde ve enerji ilişkisine kadar...

Yüksek Fizik Mühendisi Taşkın Tuna "Yeryüzü Dengesi" kitabında diyorki:
"Yeryüzü dengesi diye adlandırılan mükemmel ahenk, olağanüstü derecede hassas düzenleme ve matematik prensiplere bağlı ve bağımlı olan zarif ilişkiler, dünyamızdaki canlılığı mümkün kılıyor. Her canlı bir diğer canlıyla besleniyor. 
Bu madde ve enerji döngüsünü "can bağışlayanlar âlemi" olarak nitelendiren Mevlâna ne kadar haklıdır! 
Her saniyede yeryüzünden yaklaşık 100 milyon ton su buharlaşarak havaya karışıyor. Aynı anda suyun buhar halinden tekrar su haline geçerek
yoğunlaşması ve oluşan bulutlardan tap taze suların kurumuş topraklar üzerine rahmetle düşerek, minicik fidelere hayat vermesi ne müthiş bir olaydır.

Yeryüzü-okyanus ve atmosfer dediğimiz üçlü sistemde her şey o kadar hesaplı, o kadar incelikle ayarlanmış ve programlanmış ki, sistemin ideal ölçüde ve ölçekteki nefes kesen oranları; ısı, nem, rüzgâr, basınç gibi her an değişen elemanlarını bizlere cömertçe sunuyor.
‘Görmesini’ bilenler için yüzlerce, binlerce, milyarlarca sebebin bir araya gelerek bu muhteşem tablo içindeki ahenkli seslerin yürek titreten ritimlerini, nefis renklerini huşû içinde seyretmek ve duymak istemez miydiniz ? "
İster inkar et, ister hayran kal ve iman et...hüküm süren cari yasaları bir milim bile değiştiremezsin !

Vesselâm... 

28 Aralık 2023 Perşembe

Tırtıl yazıları...

Gülü sevmek isteyen dikenine; kelebeği sevmek isteyen tırtılına katlanacak...

Dikensiz gül olmaz, gül fidesi sürgün verirken önce dikenleri oluşur, uç kısmında gül goncası...

Tırtıl sürünerek yaşar, yaprak çiğneyerek beslenir, genellikle türleri 7 gömlek değiştirerek büyür kanatlanir ve kelebek olur, uçar...kelebek olunca çiçek nektarı emerek beslenir...

İnsan da terbiye/eğitim ile hamlıktan olgunluğa, hayvansı davranışlardan insanî vasıflara evrilir ve kâmil insan olur...

Ey sürünerek yol alıp yaprak çiğneyerek beslenen, sabırlı olur yedi merhaleyi geçersen rengârenk kanatlanır, öz ile, nektar ile beslenirsin !

Ancak  android (insanımsı) isen işin zor, bil ki, mayasında "eşeklik" olanlar eğitim/terbiye ile eşeklikten kurtulamaz !

Ziya Paşa der ya: "mektep cehaleti alır, merkeplik baki kalır”

Yine demişler;

"Mey biter saki kalır, 
her renk solar haki kalır, 
ilim insanın cehlini alsa da, 
hamurunda varsa eğer
eşeklik baki kalır”

Bülbül rengine boyansa, taklit etmeye çalışsa da, karga kargalıktan kurtulamaz !

İnsan görünümlü olmakla "İnsan" olunmaz !

Ekmek elden su gölden deyu yan gelip yatan ve emeksiz yemek isteyen asalaklar,  bir yandan da hep kelebekler vadisinde keyf çatmak isterler tabi...tırtılın sabırla kelebek olmasını beklemeye tahammülleri yoktur onların !

Emeksiz yemek, çilesiz olgunlaşmak sürgit olamaz, hazıra dağ dayanmaz, kolay elde edilenin kıymeti bilinmez çabucak elden çıkar...

"İş bilenin kılıç kuşananın" denilse de; iş bilen kişilerin olmadığı yerde, ehil olmayan kişiler işi üslenince, yani koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi muamelesi yapılması durumunda gidişat illiyuna değil esfele doğrudur !

Vesselâm.

27 Aralık 2023 Çarşamba

Kuş beyinli derler...


Eğer;
kanatları olduğunu unutmuş 
kuş sürüsü
bir gün
 kanat vereni de 
unutursa...
işte ondan sonra
kendilerine 
merdiven uzatan herkesi
tepelerinde taşımaya, 
minnet duymaya,
hatta ve maâz'Allah
tapınmaya başlar !

26 Aralık 2023 Salı

Secde ve kulluk !


Hac sûresi 18.âyette buyrulur: 
"Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanların ve insanların birçoğunun Allah'a secde ettiklerini görmüyor musun? 
İnsanların birçoğu da azabı hak etmiştir. Allah'ın alçalttığı kimseyi yükseltebilecek yoktur. Doğrusu Allah ne dilerse yapar."
Secde, Allah'ın huzurundaki kulun hiçliğini/mahviyetini ifade eden en mühim bir ritüeldir. Secde, muhabbet, aşk ve yakınlığın,hâlini Rabbine arz etmenin, O''na teslimiyetin, şükrün, sevgi ve tâzîmin ifadesidir.

Fatiha sûresindeki “Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz” âyetinin tecellî ettiği, ruhun huzurda olduğu bir zirvedir secde.

Kul namaz secdesi ile kulluğu kendine de hatırlatır...kibrin fena bularak tevazunun ispat edildiği andır secde...

Her dâim gönlünde Rabbi ile olmaklık ise gönül secdesidir.

Secde etmekten kaçınan ise şeytanın yolunda yürüyenlerdir, çünkü şeytan kibri yüzünden Rabbin "Secde et" emrine itiraz ederek secde etmekten imtina etmiş, bunun sonucu huzurdan kovulmuştur...

24 Aralık 2023 Pazar

Emanet rehin bırakılamaz ..


 İnsan olan; para, makam, tac, güç...egoyu besleyen her ne ise, hepsini elinin tersiyle iter, ayağının altına alır...

İnsan, şahsiyyetini hiç bir şey için rehin bırakmaz !

İnsan emaneti rehine bırakılamaz !

23 Aralık 2023 Cumartesi

Dümen...


Kolayı sever olduk vesselam

Hızlı köşe dönmek için 
istihareye yattık

Rüyâlarda kaptan olduk gemiciklere

Ehliyetsiz direksiyona geçtik
Diplomasız uzman olduk
İcazetsiz alim olduk

Dönmek için köşe arar olduk

Kolay yoldan 
Ele geçirince mevkiyi
Hazırda bulunca nimeti
Kıymet bilemedik
Hak dedik huk dedik
Gak dedik guk dedik
Hamuduyla deveyi
Yuttuk, yedik

"İnsanı" mı ?
Saçıp savurduk

Bulunca şımardık
Yedikçe öğürdük
Öğürdükçe yedik
Midemiz doldu da
Gözümüz doymadı...

Olmayanı sattık
Doğruya çok yalan kattık
Lüks mekânlardan 
Fotoşoplu filtreli özçekim attık
Fıstıkî yeşile hemen boyandık
Sahte bir hayata çok çabuk kandık
Azdık sapıttık...

Havalara girdik
Kısa yoldan
Mühim biri oluverdik...

Aklımız dümene çalışır oldu
Gözümüz hileye alışır oldu
Haram helale katışır oldu

Hesapsız vermez olduk selam
Kolayı sever olduk vesselam

22 Aralık 2023 Cuma

Pusulası bozuğu dümene geçirme oğul !

pusulası bozuğu
dümene geçirme oğul !

ne tarafa dönse,
pusulası
kendini gösteren ademe
dümen teslim edilmez oğul !

sen sen ol
tatlı dilli
tilki fikirli
şeytan tüylü
karnından konuşan
hesabı kirli ile
yola çıkma oğul !

unutma !
aldatan bizden değildir...

sen;
digerkâm ol,
yiğit ol, mert ol oğul !

pusulan sağlam 
şahsiyyetin kâmil,
dümencin akl-ı selim
hedefin
Hak ve hoşnutluk olsun oğul !

21 Aralık 2023 Perşembe

Yüz dil bilsen de...


Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî derki:

"Yüz dil bilsen, seni anlamayanların yanında dilsizsindir"

Lisân muhatab ile iletişim kurma vasıtasıdır...Lisânda kelimelere yüklenen mâ'nâ ile muhataba ifade edilenin, muhatabın idrakine göre serd edilmemesi durumunda, mâ'nâ havada kalır.

Muallim Nâci derki;
"İdrâki olanlara ayandır
Fikrindeki cevdet ü selâmet"

Muhataba anlatmak bir bakıma onun idrak seviyesini, kültürünü bilmek ve kavramakla mümkündür...

Her görünenin bir sureti ve bir sireti olduğu gibi, her kelâmın da bir tınısı bir de mâ'nâsı var...

Sözü söylemek de söyleneni idrâk etmek de bir şuur gerektirir...

İnsanda idrak hissi, dünyevi meşgalelerle köreldikçe, kurumaya yüz tutar. İdrak kuruyunca sığlaşır kişi...

İdrak, insanın anlama ve kavrama melekesidir. Ancak idrak acziyeti denilen bir husus da mevcut... İdrak acziyetine dair Hz. Ebubekir’e ait söz şöyle:  “İdrakin aczini idrak, en büyük idraktir.” 

Bu anlama ve kavrama melekesi kâmil olan insan ile nakıs olan insan arasında bir fark olduğundan hareketle Mevlânâ'nın dediği gibi; idrak melekesi nakıs olana yüz dil ile anlatmaya çabalasan da, seni anlamıyorsa, onun yanında dilsizsindir...

O yüzden ne diyeceksen lisân-ı münâsip ile söyle, ya da gerekiyorsa anlayacağı dilden konuş. İşte ancak o dildir ki, karşındakinin anlayacağı, kırılmayacağı münasip olan üslûpta olur.

Hz. Muhammed de bu hususta şöyle buyurur:

"Biz peygamberler topluluğu, daima insanların seviyelerine inmek ve onların anlayabilecekleri şekilde konuşmakla emrolunduk."
“İnsanlara akılları nisbetinde konuşun.”

Vesselâm...

20 Aralık 2023 Çarşamba

Bâkî kalan kubbede bir hoş sadâ...


Türk Edebiyatı’nın en önemli divan şairlerinden “Şairler sultanı" (Sultânü’ş-şuarâ) Bâkî’nin meşhur bir beyiti şöyle:

“Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş"

Derki:
"Sesini bu dünyaya Davud gibi sal,
Geride kalan, bu kubbede bir hoş sadâ imiş."

Divan şâiri Bâkî, her şeyin gelip geçici olduğu bu fani dünyada, iyi bir insan olarak hatırlanmanın geride bırakılacak en iyi şey olduğunu vurgular...bunu da Dâvûd'un sesi ile ifade eder...sadân Dâvûd gibi güzel olsun, ve güzel sesinle (yapıp ettiklerinle) anıl !, der.

Filhakika; bugün de güzel sesler için kullanılan "Dâvûdi ses” ile de Hazreti Dâvûd'a atıfta bulunur şair Bâkî. 

Hz. Dâvûd'un sesi o kadar güzel ve bir o kadar da tesirliymiş  ve öyle bir letâfet, öyle bir âhenk, öyle bir tesir varmış ki, ne vakit Zebûr'u tilâvet etse, kuşlar kurtlar başına toplanır, dağlar taşlar zikrine iştirâk ederler,  ins ü cin cezbeye gelir, cümlesi mest ü hayrân olurlarmış. 
Enbiyâ, Sad ve Sebe sûrelerinde bu husus beyân edilmektedir.

İşte bu hâller hep aşk-ı ilâhînin esrârındandır. Zîrâ hakîkî aşk, dağa taşa, kurda kuşa bile tesir eder.

Dâvûd ismi vüdd kökünden türetilir, "çok sevilen" demektir. Allah O'nu çok sevmiş, O da Allah'a öyle bir aşk ile bağlanmış ki okuyuşunda hep bu aşkın tesiri görülmüş.

Bir Hadis-i Şerifte hz.Dâvûd'un şöyle dua ettiği beyan edilir: 
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Dâvûd aleyhisselâm şöyle dua ederdi: Allahım!
Senden seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim. 
Allahım! 
Senin sevgini bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl!”
Bâkî kalan bu kubbede, fani insanın ömrü müddetince hayra dair işleri yapması, fiil ve sözlerinin iyi ve güzel olması, hatta hayır işlerde samimi niyetli ve aceleci olması, garip gurebayı, yetimi yoksulu, muhtaçları görüp gözetmek, iinsanların ve sair mahlukatın istifade edeceği imaretler...işte bunların hepsi kişinin ardınca bırakacağı hoş sadâ imiş...

Bir hikâye:
Bir kişi, Hasan Basrî'den bir şey istemişti. O da hemen ayağa kalkıp gömleğini çıkardı ve ona verdi. 

Buna şahit olan etraftakiler:
–Ey Hasan, eve gidip oradan bir şeyler verseydin ya!, dediler.

Hasan Basrî  şöyle cevap verdi:
–Bir defâsında bir muhtaç mescide geldi ve; Karnım aç!, dedi. Biz gaflet ettik, hemen yiyecek getirmedik. Onu mescitte bıraktık ve evlerimize gittik. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı ölmüş. Kefenleyip defnettik.

Ertesi gün, o fakiri sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde; "Kefeninizi alın, Allah kabûl etmedi!" yazdığını gördük. O gün; "Bundan sonra bir ihtiyaç sâhibini gördüğümde onu bekletmeyeceğim, hemen ihtiyâcını göreceğim, diye yemin ettim.
Dâvûd (a.s)' dan mülhem Yunus Emre'nin bir şiiri ve ilâhi formunda bestesi, buyrunuz:


Dağlar ile taşlar ile 
Çağırayım Mevlâm seni 
Seherlerde kuşlar ile 
Çağırayım Mevlam seni  

Su dibinde mâhi ile 
Sahralarda ahû ile 
Abdal olup "ya Hû" ile 
Çağırayım Mevlâm seni  

Gök yüzünde İsa ile 
Tur dağında Musa ile 
Elimdeki asâ ile 
Çağırayım Mevlâm seni  

Derdi öküş Eyyub ile 
Gözü yaşlı Yakub ile 
Ol Muhammed mahbub ile 
Çağırayım Mevlâm seni  

Bilmişim dünya halini 
Terk ettim kıyl ü kalini 
Baş açık ayak yalını 
Çağırayım Mevlâm seni  

Yunus okur diller ile 
Ol kumru bülbüller ile 
Hakkı seven kullar ile 
Çağırayım Mevlâm seni

19 Aralık 2023 Salı

Tercih senin, buyur...

Tercih  senin !
Ya yalnızlığın sultanlığı,
ya kalabalıkların sahte dostluğu !

Ya yalnızlığın huşu ve huzuru,
ya kalabalığın vesvese veren huzursuzluğu,

Ya yalnızlığın sükuneti,
ya kalabalığın kuru gürültücülüğü,

Ya şahsiyyetli duruş,
ya dalkavuklukla ele geçecek bir kaç kuruş,

Ya insanlık vakarı,
ya egoistin egosunu şişirme yarışının kısa gün kârı...
Akıllı insan; eşref-i mahlûkatın sultanlığını payımâl eyleyip, ayak altına düşürmez !
Ve
Mülkün ve herşeyin sahibini unutup kula kulluk eylemez !
"O Allah'ın yoluna ki, göklerde olan ve yerde olan herşey O'nundur. Bilmiş olun ki, bütün işler sonunda Allah'a döner". (Şura suresi, 53)

18 Aralık 2023 Pazartesi

İstakozlarda navigasyon sistemi varmış !

İleri navigasyon yetenekleri, radar gibi çalışan koku nöronları ve X ışını cihazlarına ilham veren gözleriyle ıstakozlar basit birer omurgasız olmanın çok ötesinde.

Dikenli ıstakoz (Panulirus argus), Atlas Okyanusu’nun batısındaki sıcak sularda yaşayan ilginç bir yaratık. Bazen, ki bu genelde sonbaharda oluyor, yüzlercesi art arda sıralanarak uzun kuyruklar oluşturuyor ve gece gündüz demeden okyanus dibindeki kumlarda yollarını kaybetmeksizin ilerliyorlar. Istakozlar, birçok hayvanınkine kıyasla çok basit olan sinir sistemleriyle üst düzey bir navigasyon yeteneği sergiliyorlar.


YÖN BULMALARINI SAĞLAYAN İÇ PUSULA
ABD’nin North Carolina Üniversitesi’nden Profesör Kenneth Lohmann ve ekibinin araştırmaIarı, ıstakozlarda yön bulmalarını sağlayan bir iç pusula ve “jeomanyetik harita duyarlılığı” olduğunu deneylerle kanıtlamıştı. Bilim insanları yeni bir deney yaparak Florida açıklarında yakaladıkları bir grup ıstakozu kapalı kutulara yerleştirip iç pusulalarının işlevini bozmak için de etraflarını güçlü mıknatıslarla çevirdi. Üstüne iplerle sarkıtıp salladılar. Bir sonraki aşamada, dolambaçlı yollarla yakalandıkları yerden 12 ila 37 kilometre uzaklığa taşındılar. Hayvanların hareketlerini incelemeye koyulan araştırmacılar, gözleri kapalı olduğu halde bütün ıstakozların yanılmadan yakalandıkları yöne doğru yürüdüğünü büyük bir şaşkınlık içinde gözlemlediler.


HASTALIK KOKUSUNU DAHİ ALIYORLAR
Görünüşe bakılırsa ıstakozların “burunları” da o kadar hassas ki, hastalık kokusunu dahi alıyorlar. Saygın akademik dergi Nature’da yayımlanan bir araştırma, Karayipler’de yaşayan dikenli ıstakozların virüs taşıyan türdeşlerini ayırt edip karantinaya aldıklarını gösterdi. Yapılan deneylerde, hayvanlar hasta türdeşleriyle aynı kovuğu paylaşmak istemiyorlardı. Daha hastalık belirtileri ortaya çıkmamışken ölümcül virüs taşıyan ıstakozları tespit edebiliyorlardı!

ABD’de Stanford, Berkeley ve Bowling Green State üniversiteleri işbirliği ile yapılan bir araştırma, bilim insanlarını dikenli ıstakozların sualtındaki kokuları nasıl deşifre ettiklerini anlamaya biraz daha yaklaştırdı. Yüksek çözünürlüklü kameralarla çalışan araştırmacılar, ıstakozların antenleriyle koku kaynağına belirli biçimlerde dokunduklarını belirledi. Bu hareketler, antenlerinin ucunda bulunan tüylerin koku molekülleriyle temas etmesini sağlıyordu. Florida Üniversitesi’nden bilim insanlarının 2014’de Journal of Neuroscience adlı akademik dergide yayımlanan çalışmaları da, radar sistemine benzer şekilde çalışan ve “patlayan nöronlar” adı verilen sinir hücrelerinin koku kaynağının yerini belirlemelerinde rol oynadığını gösterdi. Bu araştırmanın sonuçlarının mayın ve diğer patlayıcıların yerlerini belirlemede kullanılacak daha gelişmiş elektronik cihazların tasarlanmasına yardımcı olabileceği belirtiliyor.

Istakozların gözü, iç yüzeyi ayna işlevi gören bir dokuyla kaplı milyonlarca minik kare prizmadan oluşuyor. Prizmalardan yansıyan ışık, gözün arkasında mükemmelen odaklanıyor. Yaklaşık 40 yıl önce, Sussex Üniversitesi’nden Mike Land ve Freiburg Üniversitesi’nden Klaus Vogt tarafından keşfedilen bu göz yapısı o zamanlar bilim insanlarını hayrete düşürmüştü. Arizona Üniversitesi’nden Profesör Roger Angel da bu keşiften yola çıkarak benzer bir sistemle uzaydaki X ışınlarını odaklayacak bir teleskop yapmayı düşünmüştü. O güne kadar yapılan X ışını teleskoplarının görüş açısı çok dardı. Ancak, ıstakoz gözü taklit edilerek yapılacak bir teleskop, astronomlara arzu ettikleri geniş görüş alanını sağlayabilirdi.

Profesör Angel, The Astrophysical Journal’da yayımlanan makalesinde tasarladığı teleskobu anlattı. Fakat o yıllarda böyle bir tasarımın uygulanabilmesi için gereken teknoloji yoktu. Bu teleskobun çalışması için, her biri ışığı yansıtabilen kurşun camından yapılmış çok küçük boyutlarda, içleri oyuk milyonlarca kare prizmanın hazırlanması ve bunların ışığı odaklayacak şekilde yerleştirilmesi gerekiyordu. Istakoz gözünü örnek alan Leicester Üniversitesi bilim insanları, yıllar süren çalışmalar neticesinde bir X ışını cihazı geliştirdi. Bu cihaz, Merkür’e gönderilmesi planlanan uzay aracında kullanılacak.

__________________
Kaynak:
Selcen Pirge, 2015, Atlas Dergisi, Nisan 2015 / Sayı 265

17 Aralık 2023 Pazar

Mevlânâ der; Kendine gel !


Hz. Mevlana’dan…

“Temiz şeyler temizlere aittir, 

pislere de pis şeyler. 

Kendine gel! 

Düşüncelerin 

ve manevi varlığın gül ise, 

gül bahçesisin. 

Diken ise ateşe layıksın.”

16 Aralık 2023 Cumartesi

Düzen bozuldu beğim...

Lağım patladı, lağım patladı
Dolarlar havada uçuştu beğim
Vurgun vuran çok vurgun vuran çok
Vurgunlar ortalığa deşildi beğim

Cahili âlimi vurgun peşinde
Yarışa katılan çoğaldı beğim
Vuran vurana vuran vurana
Ağzı sulanan da çoğaldı beğim

Kazancı yirmibin gideri yüzbin
Nerden bulduğunu soran yok beğim
Baklava çalan çocuklar mahkum
Milyon hırsızına hitaplar: "beğim"

Minareye kılıf diken yok artık
Mızrak çuvala sığmıyor beğim
Düzen bozuldu düzen bozuldu
Düzeni düzenler çoğaldı beğim

15 Aralık 2023 Cuma

Bir şiir ve hüzzâm bestesi:Soran olmadı...



Saymadım kaç yıl geçti ömürden
Bir dudak büküşün hatıra kaldı
Hiç eser kalmadı o gonca gülden
Gül soldu gülzârda kokusu kaldı

Kayıp yıllarımı bilen olmadı
Ak düşen saçımı gören olmadı
Gönlüme girip de kalan olmadı
Yaşayan ölüydüm soran olmadı

Olmadı asude geçen bir günüm
Maziden yarına dert miras kaldı
Olmadı hiç kimse merhem olmadı
Maziden yarına bir hayal kaldı

Kayıp yıllarımı bilen olmadı
Ak düşen saçımı gören olmadı
Gönlüme girip de kalan olmadı
Yaşayan ölüydüm soran olmadı

Beste:Prof.Dr.Suat Kıyak
Güfte: Can Pektemur
Makam:Hüzzâm..

14 Aralık 2023 Perşembe

Huzur içimizde, idrâk ve bakışımızda !



Hayatı yaşamak bir san'attır;
bir çayın yanında bulduğu çıtıt çıtır sıcacık simidi afiyet üzere yiyebilmek; gece denilen istirahatgâh vaktinin zihni ve gönlü yoran meşgalelerden kurtulma vakti olduğunun idrâkinde olmak; gün ışıkları ile aydınlanan yeryüzüne sabahın seherinde huzur ve afiyetle uyanmak ve gördüğü mavi gök ve denizi, yeşile boyalı çayır çimen ve ormanı, cıvıldaşan kuşları mütebessim ve huzur alarak seyre dalmanın verdiği huzuru solumak... 

Yolda yürürken yanınıza yaklaşıp size sevgi gösterisinde bulunan bir kedinin paçalarınıza sürtünmesi; arının rengârenk çiçekleri dur durak bilmeden ziyaret etmesi; çiseleyen yağmurun otlara can suyu olması; gelen geçen ahbab ve dostların  cân-ı gönülden selâm verip hâl hatır sormaları; vesvese ve kaygıdan uzak bir işi bitirip diğerine başlamanın hazzı ile hemhâl olmak...

Aldığımız her nefesin cana can kattığını bilmek; radyoyu açınca klasiklerden bir eseri dinlemek, "bir tatlı huzur almaya geldim..." şarkısına eşlik ederken, o huzuru almak ve göğsün genişlemesi; mahzun gönüllere bir neş'e sunmak,  masum insanlara dayanak olmak; açlara aş, dertlilere merhem ikrâm etmek...ve saire.

Neden her bir insanın günlük olarak yapıp ettiklerini sayıp döktük, bildiğimiz ve yaşadığımız şeyler değil mi hepsi de...

Çünkü her durum, bakış açısı ve idrake göre iç âleme yansır, iz açar ki, bu yansıma ya menfi ya da müspettir...hani hep denir ya, yarıya kadar su dolu bardağın boş tarafını değil dolu tarafını gör...boş tarafı görmek huzursuzluk, dolu tarafı görmek ise huzur yükler insana...

Bütün bu sayılan günlük işlerdeki teferruatı acele ile, telaş ile uflayarak, endişe ile yapmak da var; muhabbetle ve ihtiramla, şükür üzere, neyi niçin yaptığının ve kime hizmet ettiğinin idrâkinde olarak, hiç bir şeyin gereksiz olmadığının farkındalığı ile huzurda ve huzur ile yapmak da var...

Küçük, minicik şeyler ile mutlu olmak san'atından ırak olanların şükürsüzlük kör kuyusunda bocalayıp durmalarını, kördüğüm halinde yaşadıkları hayatı kendileri için çekilmez hâle getirdiklerini ifade etmeye lüzum yok...

Bir seferlik ömrü müsrifçe geçirmenin, vücûdu hor kullanmanın faturasını ruhunuz muazzeb olarak ve huzursuzlukla ödeyecekse, hayatın mâ'nâsı idrak edilmemiş demektir...

Muhteris olanlar, dünyalık muhasebesi yaparak kan ter içinde ömür tükettiklerini son nefeslerinde anlarlar, ancak iş işten geçmiştir...bilmezlerki nasipten öteye yol çıkmaz, unutmuşlardır gelenin bazen cevaplanması gereken soru olduğunu, imtihanda olduklarını !

Her niyet edilen gerçekleşir kuralı da yok, hem kuralı koyan öyle koymuşsa, zamana bırakmak, oluruna rıza, olmayanda hayır vardır irfânı ile yaşamak huzur sokağının aydınlığında yürümek gibidir, huzurun anahtarıdır...

Kanaât zengini, vaktin hükmüne teslim olmuş insanlar hoşça bakarlar kendi zâtlarına...onlar huzuru dışarıda değil, iç âlemlerine bulmuşlardır...

Gece sabaha, ömür ecele, kış bahara, tohum toprağa doğru yol almaktadır an be an...ilelebed karanlık da kış da yoktur bu nizamda !

Çıkmaz sokaklarda yol almak isteyenler huzur semtini bulamaz ! 

Hoş bakan hoş görür, boş bakan boş !

Abes yoktur, abesle iştigal edenler olsa da !

Huzur verenlerden olmak var, huzurdan alıkoyanlardan olmak var...

Huzurdakiler hâzirundan sayılırlar...olmayanlar  yok yazılır !

Tercih akıl sahibi insana kalmış...

Huzurda olunuz ve huzurunuz daim olsun efendim...

13 Aralık 2023 Çarşamba

Bir şiir bir beste: Devâsı yok...

"Devası yok onulmaz, bir yara var içimde"

Kürdilihicâzkâr şarkı
Beste:Prof.Dr.Suat Kıyak
Güfte:Fevzi Şahingöz

Aklıma hep geldikçe, gözlerimden yaş akar
Hazin geçen yıllara, sitem etsem ne çıkar
Devası yok onulmaz, bir yara var içimde
Hazin geçen yıllara, sitem etsem ne çıkar

12 Aralık 2023 Salı

Önemli mi ? Önemli...!

Kendini
vazgeçilmez olarak gören
narsist kişilerin;
arzu, heves ve hırsları,
her zaman ehliyyet, liyakat,
imkân ve kabiliyetlerinin
önüne geçer...
Kifayetsiz muhteris
mühim(!) ademlerin
yükselişleri kadar
düşüşleri de hızlıdır
Tıpkı;
Kartalın pençesine takıp 
yükseklere çıkardığı av gibi ki;
kartal avını öldürmeden önce 
göğün en tepesine çıkarıp 
oradan aşağı bırakır..
İhtirasları 
gözünü bürümüş olanlar da
kartallara av olurlar...
İşlerine geldiği sürece
 muhterisleri göklere çıkaranlar,
 kullanma süresi dolunca
bir anda yere bırakırlar.
Bahse konu
Çiğ süt emmişler olunca;
İyi seyirler...

11 Aralık 2023 Pazartesi

Sarkaç...


Kiminin da'vâsı yüce
Kiminin görüşü cüce
Kimisi var şöyle böyle
Kimi bakar durur öyle

Kimisi kapmış köşeyi
Kimisi sermiş döşeği
Kimisi var hacı yatmaz
Tek derdi vardır eşeği

Kimisi azgın tekeymiş
Kimisi boş tenekeymiş
Kimi güneşe varırken
Kimi çöplükte ötermiş

Kuzusu da kurtu da var
Güneşi de ayı da var
Havanda su döveni var
Bu halk içinde neler var

Kimisi tepeden bakar
Kimisi eşikte yatar
Kimi hiç eyvallah etmez
Hak'la yatar Hak'la kalkar

10 Aralık 2023 Pazar

Fındık kabuğunda Kaptan-ı Deryâ...


Hayal deryâsında peynirden gemin
Olsa bir türlü olmasa bir türlü
Fındık kabuğunda Kaptan-ı Deryâ
Olsan bir türlü olmasan bir türlü

Sunsalar hadimler incili kaftan
Giysen bir türlü giymesen bir türlü
Mihmandarın ise, incili çavuş
Olsa bir türlü olmasa bir türlü

Hayal deryâsında padişah tacı
Taksan bir türlü takmasan bir türlü
Hayal deryâsında çil çil altınlar
Saysan bir türlü saymasan bir türlü

Huriler, melekler ve tahtırevan
Binsen bir türlü binmesen bir türlü
Hayal aleminden dünya hâline
Dönsen bir türlü dönmesen bir türlü

İnsan tatlı uykudan uyanınca
Gece bir türlü gündüz bir türlü
Dünya yalan, herşey hayal olunca
Dünya bir türlü ukba bir türlü

Dünya bir hayal insan bir seyyah
Rüya bir türlü gerçek bir türlü
Ölüm denen gerçek vaki olunca
Hayat bir türlü memat bir türlü

9 Aralık 2023 Cumartesi

Ey da'vâsı yüce...

Ey “Benlik da'vâsı" güden, Yûnus Emre'yi duymadın mı, bak ne der:

"Bize dîdar gerek, dünyâ gerekmez
Bize ma’nâ gerek, da’vâ gerekmez"

Cüce adamların ardına düşme
Hem fikri fesattır, hem kalbi taş

"Da'vâ"cı cüceyle de oturup kalkma
Hesabı dünyalıktır,  gönlüyse faraş

Da'vâ der geçinir hep, böylesi züğürt
Etrafı ayran içer, o yer yağ yoğurt

Da'vâsı "Benlik da'vâsı", o bir kağıttan kaplan
Seyretme, nodulu dürt, o muhteris bir hayvan

Lâf-ı güzaf, kıl u kal, dibi delik, fasarya
Süslü kaftan, süslü lâf, hepsi de hava civa

Da'vâsı yüce ola, olmaya kişi züğürt
Olmaya aklı fesat ve hem fikri berhava

Ey adem sen sen ol da, illâ Hak da'vâsın güt
Ol her hükmünde adil, her hakikate yuva

8 Aralık 2023 Cuma

Karınca kıssaları...


Mevlânâ'dan bir hikâye ile başlayalım:

Küçük bir karınca kalemin kâğıt üzerine bir şeyler yazdığını gördü. Bu durumu gidip diğer karıncalara şöyle anlattı:

“O kalem kâğıda fesleğen, susam, gül gibi şaşılacak şeyler yazdı.”

Karıncanın biri dedi ki:
“O yazma sanatını yapan kalem değil parmaklardır, bu kalem o işi yapmakta esas değil, araçtır. İşi yapanın kullandığı kalemdir ancak işi yapan kalem değildir.”

Üçüncü karınca:
“İş ne parmaktan ne de kalemden gelmektedir. Asıl işi yapan koldur. Çünkü zayıf parmaklar kolun kuvvetiyle kalemi tutar ve yazar.” dedi.

Karıncalar arasındaki bu tartışma uzadı gitti. 

En sonunda karıncaların kralı bu tartışmayı duydu. Bu kral anlayışlı ve zekiydi. 

Karıncalara dedi ki:
“Bu hüneri sadece dış görünüşten ve suretten bilmeyin.”

Suret, görünüş; elbise gibidir, o cansızdır, akılsızdır ve hareket etmez. Allah’ın(cc) lütfu ve ihsânı olmayınca da akıl ve gönül cansız kalıp yolunu şaşar, her gördüğünü sadece suretten ibâret zanneder.
Hz. İbrahim ile ilgili bir kıssa...

Hazreti İbrahim'in ateşine su taşıyan karınca, saf belirlemede bir mihenk taşıdır âdeta.

Hz. İbrahim peygamber, kral Nemrut’a tebliğ yapmış. Nemrut, ne güçlü bir kral olduğunu herkes görsün anlasın diye Hz. İbrahim’in ateşte yakılması emrini vermiş.

Meydanda odunlardan büyük bir yığın yapıp tutuşturmuşlar. O kadar büyük bir alevmiş ki bulutlara kadar yükselmiş. Bütün hayvanlar ateşten korkmuş kaçmış.

Nemrut’un askerleri, İbrahim peygamberi mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış.

Bu sırada, göklere kadar varan ateşe doğru bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile telaşla gidiyormuş. Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş:

- Acele ile nereye gidiyorsun?

Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ayaklarının arasına alıp cevap vermiş:

- Haberin yok mu? Nemrut, Hz. İbrahim peygamberi ateşe atacakmış. Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum.

Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki:

- Senin yanan büyük ateşten haberin yok mu? Ateşe hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki?

Bir damla su taşıyan karınca:
- Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır.
Ve Hz. Süleyman ile ilgili kıssalar...

Bir gün Hz. Süleyman karıncaya sorar:
– Senin bir yıllık yiyeceğin nedir?

– Bir buğday tanesi, benim bir yıllık yiyeceğimdir.

Bu söz üzerine Süleyman Peygamber denemeye karar verir ve karıncayı bir kavanoza koyar ve içine de bir buğday tanesi bırakır. Kavanozun ağzını da hava alacak şekilde kapatır. Aradan bir yıl geçtikten sonra bakar ki karınca ancak buğday tanesinin yarısını yemiştir.

– Hani senin bir yıllık yiyeceğin bir buğday tanesiydi. Yarısını yemiş yarısını bırakmışsın.

– O normal şartlar altındadır. Rızkım Allah’ın elindeyse yarın kaygısı çekmem. Bir buğday tanesini yerim. Ertesi yıl Allah’ın bana bir buğday tanesini daha göndereceğini bilirim. Ama bu durumda iş değişti. Rızkım senin eline geçti. Bir yılın sonunda ya bana yiyecek vermeseydin veya beni unutsaydın… Bunu düşünerek buğdayın yarısını ertesi yıla sakladım.
Süleyman aleyhisselâm, hem padişah hem de peygamberdi. Padişah olduğu zaman devlet başkanları tebrik etmek için yola koyuldu, yanlarında hediyeler de götürdüler.

Karıncanın biri de bir çekirgenin kopmuş bacağını ağzına almış, o da huzura gidiyormuş tebrik etmek için. 

Karıncaya nereye gidiyorsun? diye sormuşlar. Karınca demiş ki:
— Süleyman aleyhisselâm padişah oldu, ona hediye götürüyorum.

— Aklını başına devşir, oraya büyük hediyeler gidiyor, senin çekirge bacağına mı kaldı bu iş?

— Öyle demeyin, Süleyman aleyhisselâm'a kim hediye getirdi diye listeye yazılacak. Ben adımı yazdıracağım, bacağı değil!
Orada, kimler geldi, kimler gelmedi diye listeye bakacaklar!..

Vesselâm...

7 Aralık 2023 Perşembe

İkrâm eyle...sebil ol !

sebil ol
kurumuş topraklara...
kuyulardaki ruhlara...
kavrulmuş dudaklara...
hakikâte(n) muhtaçlara...
ikrâm eyle ab-ı hayat...

ab-ı hayat sun ki,
toplaşsın
suya hasret mahlukat...
dirilsin ölüler...
ot bitirsin çorak yerler...
yosun tutsun çıplak taşlar
akmasın gözlerden yaşlar...

suya kansın
cümle mahlukat...
su ile canlansın
nebatat, hayvanat
ve insanat...
suya hasret çöllerde...

6 Aralık 2023 Çarşamba

Hainle yol yürür, güyâ çaktırmaz !

Adam gibi adamlar;
hem nalına hem mıhına vurmaz,
gece kurt ile sürüye dalıp
gündüz çobanla yas tutmaz !
adam ya haindir
ya değildir...
arası varsa söyleyin nedir !
menfaat içün;
hainle yol gider
ihanet etmem der

tilkiyle yatar da
hile yapmam der

külâhıma anlat !
ortalık yangın yeri
herif kundakçının sanki yaveri
bir de ipe un serer
ip cambazı serseri
tutunduğun o ip var ya
bir gün elbet kopacak
ince ince hesaplar
hainleri boğacak
günü gelir;
yerinizde eser yeller
sahip çıkamaz asla 
size yol veren eller

5 Aralık 2023 Salı

...bir sarı sonbahar


 ...bir sarı sonbahar;

ömrün ikindi vakti
koskoca bir yük hatıralar...

sarıdan kızıla boyanır dünya
her sarı sonbaharda
gazeller uçuşur havalarda
âlemler sükûn bulmuştur,
huşu ve huzurda...

ahvâl bu...
solmuş sararmış dünyanın yüzü
susmuş bülbüller, kurumuş güller, 
ve donmuş, 
hayata mahzun bakan gözler...

romantizme çağrı fısıldar belki hayat
bir bardak sıcak çayın buharında
altın sarısı gazeller arasında...
ve
alır götürür, tâ maziye hatıralar ...

belki;
bir şarkı, bir şiir, bir roman olur
yağarken hüzün yüklü damlalar...

güneş artık gurupta
sarı yapraklarla sararmış yaşlı dünyada
cümlesi hatıraların
gömülü alacakaranlık kuşağında...
 
meğer ne çok kalabalıkmış hatıralar
hepsi de
resmi geçit için kıyamdalar...

hüznün  damlaları ile ıslanmış âlemde,
işte öylesine bir gezinti
sonbaharın romantizmi...

her ne kadar büyüsüne kapılmak
soyut ve imkânsız olsa da !
mevsim erişmiştir artık
 sapsarı sonbahara...

4 Aralık 2023 Pazartesi

Rubâî: Be hey hufre-i adem...


"Kâinat dergâhında zakirdir tüm mahlukat
Mütemâdî tesbihat mütemâdî zikr-i Hakk 
Beyhûde nefes alma, be hey hufre-i adem
Nefesin veren Hakk'tır, diyen, duyan, gören Hakk"

3 Aralık 2023 Pazar

Gel ha gönül havalanma...


Dünyanın altı var üstü var, semâsı var...

İnsanların ve insanlığın da öyle !

Kimileri hamallığını yapar dünyanın, kan ter içinde alır kucağına yahut sırtına dünyayı, ıhlaya ıhlaya taşır...

Kimileri kendini taşıtıyor, taşımaya hevesli insancıklara, bu alttakilerin üsttekilere ikramıdır desek, pek de öyle değildir aslı çoğu kez... Sırtında taşıdığına teslim olur zayıflar, taşıttıran encama dek keyfini sürerken...

Eee, sicilli hamallığa talip olmaklığın kazanımı son nefese kadar yüke talip olmak olsa gerek, meslek edinilmiştir, vazgeçilemez, silkinek ise asla akıl edilemez herhalde...

Kimi zaman bu hamallık meslekten öte meşrep haline gelir, hatta kulluğa, köleliğe kadar ileri götürülür.

Ancak kula kullukta karar kılanları, zalimin çarkları öğütür ki, hem ne öğütme... bu hâl şahsiyyet öylesine erozyona  uğrar ki, insanı insanlıktan çıkartır ve belki mankurtlaştırır.

Esareti özgürlük zanneden mankurtun hürriyetine düşkün kurt olması ise pek mümkün değildir !

Halbuki "İnsan", insan olmaklığın şerefinden taviz vermeksizin, mutevazı yaşar da, kula kulluğu ne pahasına olursa olsun reddeder, "engin"liğin ise sadece Hakka teslimiyet olduğunun idrakinde olur, olmalı !

Ötesinin ise sömürülmek, kullanılmak, çıkarlarının ve dünyanın kölesi kulu olmakla eşdeğer ma'na ihtiva ettiğini hatırından çıkartmaz, çıkartmamalıdır.

Bu dünyanın hali böyle, yine de her şey yerli yerince, sürüngen ne kadar özense de kartal olamaz değil mi, ama insan öyle mi ?  
***
"Engin"liğin insanın zenginliği olduğu, erdem olduğu malumdur, bu husustaki bir irfân türkümüzde "engin ol gönül engin ol" der Teslim Abdal...

Kültür aktarımında şiir ve müziğin önemli bir vasıta olduğu malumdur... mes'elâ türkülerimizde olgun insan olmak için  aşk, vuslat, ölüm, birlik, insanlık, erdem, bilgelik, terbiye, çile temaları çok işlenir. 
Bu cümleden olmak üzere Teslim Abdal'ın irfâ n türküsü olarak okunan o şiiri bu yaklaşıma güzel bir misaldir.

Teslim Abdal 17. yüzyıl  halk ozanlarından  Bektaşi meşrep bir abdal... türkü formunda bestelenmiş "Gel ha gönül havalanma" türküsünde dünya malına güvenmemeyi, mütevazi ve alçak gönüllü olmanın erdemini vurgular ve engin olmanın büyüklüğünü anlatır. 

Teslim Abdal'ın gönlünden dökülen  bu türküsüne kulak verelim, buyrunuz;

Gel ha gönül havalanma
Engin ol gönül engin ol
Dünya malına güvenme
Engin ol gönül engin ol

Şu dünyanın hali böyle
Yalan yahşi geçer şöyle
Söyledikçe engin söyle
Engin ol gönül engin ol

Göğde uçan huma kuşu
Bilmeyenler atar taşı
Enginlik gönülün işi
Engin ol gönül engin ol

Teslim Abdal sözüm haktır
Sözümün yalanı yoktur
Engin söyle büyüklüktür
Engin ol gönül engin ol

2 Aralık 2023 Cumartesi

Kutsal, esfel ve hazım mes'elesi...


kimi görür, hazmedemez,
kimi gösterir, hazmedemez
kimi, yer de hazmedemez
kimi de yer, hiç göstermez
değil mi ?

eeee ne derler:
"mızrak çuvala, minare kılıfa sığmaz"..."yerin de kulağı var"...
"bir gören, bir duyan elbette var !"

kimi yükü, taşıyamaz
kimi sözü kaldıramaz
kimi bulur da şımarır
kimi de yutkunur bakar
değil mi ?

eeee ne derler:
"insan bedene, akıl kafaya sığmaz"..."göğün de asaleti var"...
"bir seziş, bir duyuş elbette var !"

kimi deryada yol alır
kimi pazarda pul olur
kimi derede boğulur
kimi de seyreder durur
değil mi ?

eeee ne derler:
"balık deryada büyür"..."pislikten insan öğürür"..."insanın şereflisi de var, ..."...
"bir kutsal, bir de esfel elbette var !"