Modern çağın insana sunduğu en önemli şey hiç kuşkusuz hız olsa gerek.
Geçmiş dönemlerde mobiliteyi kısıtlayan en önemli faktör, o günün şartlarına uygun beden gücü veya ilkel teknolojiye sahip olan vasıtalar, mesela;
bir yerden bir yere yaya yol almak, binek hayvanlarla yol almak, aynı şekilde yük taşımak gibi ki; dedemin gençliğinde, yani yaklaşık 100 sene önce, bugün otomobille 5 saatte gidilen 500 km.lik mesafeyi, konaklayarak 20-25 günde gittiğini duyanlardanım.
Allah rahmet eylesin Aliye Zeynep teyze diye görmüş geçirmiş 90 yaşlarında bir tonton komşumuz bahsetmişti. Babası subaymış ve tayini çıkmış, anadoludaki bir şehirden Samsun'a yaylı at arabası ile geceleri hanlarda konaklamalı olmak şartı ile ev taşıdıklarını, 1 ay civarında yol gittiklerini anlatmıştı... Yaylı arabaya sığacak kadar ev eşyası ile !
60'lı yıllarda ve 70'lerin başlarında PTT'ye gittiğinizde iyi iş yapan bir AVM gibi kalabalıkları ve banko önlerinde kuyruklar görürdünüz.
Pul alma, telefon görüşmesi yazdırma, görüşme kabinine bağlantı bekleme, telgraf yazdırma sıraları...Evlerinde manyetolu telefonu olanlar ise parmakla gösterilirdi.
Sanayi devrimi olmadan ve buhar gücü ile mekanizasyon birlikteliği henüz yok iken ulaşım ve taşıma işleri daha yavaştı tabi...
Rüzgarsız dönemde paryaların, kürek mahkumlarının kol gücü ile yol alan yelkenli gemiler kullanılıyor... yahut ulak ile at sırtında posta taşıması gerçekleşiyor, acil durumlarda ve bilhassa devlet işlerinde, uluslararası iletişim vasıtası olarak kullanılan posta güvercinleri ise APS(Acele Posta Servisi ) gibi.
Bahsetmeli mi bilmem ?
PTT'lerin önünde bayramlarda ve yılbaşında seyyar kartpostal satıcıları olurdu...
Askerdeki evladına mektup yazdıran komşu teyzeler vardı, mektup 15-20 günde adrese varacak, cevap gelene kadar 1,5 ay...Eğer yurt dışına mektup gönderirseniz, gittiydi geldiydi 2-3 ay.
Kışın ısınmak için meşe odunu "mahrukatçı" dan alınır, yaylı at arabası ile kapı önüne dökülür, "baltacı" tabir edilen odun kırıcılarla yapılan sıkı pazarlıklar sonrasında, sokakta sobalık ebatlarda kırdırılır, odunluğa taşınır ve istiflenirdi…
Ha keza satın alınan kömür, kovalarla kömürlüğe taşınırdı. Her gün yakacak ayarlaması yapılır, önceki günden kalan kül sobadan temizlenirdi. Soba yakma işi ise ayrıca maharet gerektirirdi.
50 km.lik yol, kamyonlardan bozma modifiye edilmiş otobüsler ile 2.5 saatte gidilirdi.
Şehir içi ulaşım faytonlarla, nakliye ise tek ya da iki at koşumlu yaylı at arabalarıyla yapılırdı.
Uçak mı vardı ki havaalanı her yere yapılsın !
Şimdi şehirlerin 30 km. dışındaki havalanlarına gitmeye insanlar yüksünüyor, neredeyse daire alırken çatı katında helikopter pisti olması tercih sebebi olacak !
Buharlı kara tren ile 160 km.lik yolu en iyi şartlarda 5 saatte alırdık ki, genellikle 2-3 saat de rötar yapardı, 8 saate çıkardı seyahat süresi.
Gökyüzünde yılda bir kaç kez haki renkli tek motorlu ve pervaneli askeri keşif uçağının gürültülü sesini duyunca kafamızı o yöne çevirir, uçak görüş açımızdan çıkana kadar hayranlıkla izlerdik.
Fotokopi makinasını 70'lerde gördük.
Sokak fotoğrafçıları vardı; üç ayak üzerindeki makinaları ile arka planda siyah bir torbayı kafalarına geçirir çekim yaparlardı...film banyosunu bir kab içindeki su (görünümlü) banyosu içinde yaparak karta sabitler, sudan çıkarıp silkeler teslim ederlerdi, vatandaşlar bu yüzden "su fotoğrafı" "su fotoğrafçısı" tabirlerini kullanırlardı. Stüdyoda çektirilen siyah beyaz vesikalık fotoğraf ise 2-3 günde teslim alınırdı.
Radyo vazgeçilmez bir haber kaynağı idi.
Uzun dalga ve kısa dalga yayınlar yapan bir kaç radyo istasyonu vardı... akşam 19.00'da ortak yayın ile haber saati programı yayınlanıyordu, rahmetli dedem bu "ajans" saatlerini iple çeker, herkesi susturur ve pür dikkat dinlerdi.
TV, sadece haftanın 3 günü akşamları paket yayın yapan bir alet idi, gece 24.00'da istiklâl marşı ile kapanış yapardı.
Çatılarda bir kaç metrelik metal su borusundan anten direkleri olurdu, çatıda anteni sağa sola çevirerek anten ayarı yapan kişi TV başındaki aile efradına;
-"Şimdi görüntü geldi mi, nasıl ?"
diye bağırarak en iyi görüntüyü yakalamaya çalışır, aşağıdan;
-"Biraz daha sağa çevir, tamam oynatma" seslerini duyardınız.
Bu örneklemeleri çoğaltmak mümkün, yani mobilite yoksunluğu kısıtlı vasıtalardan kaynaklanıyordu, şartlar bunu zorunlu kılıyor idi.
Bahse konu yıllar çok değil 40-50 yıl öncesi…
Bugüne gelecek olursak;
Bilişim çağında, bilgisayar teknolojileri ve alt yapısı ile iletişim uydularının bilgiyi kıtalar arası iletmesi saniyeler mesabesinde olunca, atlı ulak yahut posta güvercini kullanarak haberleşmek mazide kaldı; kartpostal ve mektup göndermek ve almak ise nostalji oldu !
E-posta, SMS veya Whatsapp üzerinden her türlü bilgi haber veya görsel/yazılı veri aktarma işi saniyeler içerisinde gerçekleşiyor.
Buharlı kara trenlerin yerini saatte 250 km ve üzeri hız yapabilen hızlı trenler aldı !
Ses hızını aşan uçaklar kullanımda.
Kağnı yahut atlı araba hızında giden otobüslerin web ortamında fotoğrafını bulabilmek bile kolay değil !
Uydu üzerinden ve sensörler ile idare edilen sürücüsüz otomobiller piyasaya arz edilmeye başlandı !
Akıllı evler de oturanlar çoğaldı; işten eve gitmek üzere çıkarken akıllı telefon üzerinden klima yakut kombiyi çalıştırabiliyor insanlar. Uzaktan kumanda ile otomobili başına gitmeden aracını çalıştırabiliyor, kapalı otopark kapısı otonuzu tanıyor ve hemen açılıyor, parmak izi ile veya şifre ile evinizin kapısını anahtarsız açıyorsunuz.
Yani; teknoloji modern çağ insanını hıza ve hızlı yaşamaya öylesine alıştırdı ki; durup düşünmeye zamanı yok…hızlı yemek (fast food) mekânlarında çağa uygun hızda yemek yemek, hızlı karar almak, hızlı hareket etmek mecburiyetinde hissediyor kendisini artık insan...
Bu hıza uyum sağlamazsa ?
İşte o zaman moderniteye uyum sağlamış olanlarla rekabet edemez !
Zamanla yarışarak yaşamaya mecbur ve/veya tutsak oldu modern insan.
İnsanlar seyahat halinde iken yahut yolda yürürken güvenlik birimleri yüz tanıma sistemi yazılımına ve veri bankasına sahip bilişim alt yapısı kullanarak çok kısa zamanda insanı analiz edip, suçluların yakalanmasını gerçekleştirebiliyor.
Dünya çok küçüldü, iletişim ve bilişim çağı insanı, eline tutuşturulan akıllı telefonlar ile kimseye adres sormadan dünyanın her yerini avucunun içi gibi bilerek dolaşıyor.
Gittiği diyarların dilini bilmesine de gerek yok, akıllı telefonlar lisan problemini de çözmüş durumda...Bilmediği ne varsa hemen “Google” hazretlerine sorup birkaç saniyede konu ile ilgili istemediği kadar görsel ve yazılı materyale ulaşıyor…
2014 yılı istatistiklerine göre;
"Dünya üzerinde 2.5 milyar insan internet kullanıyor. Bu kullanıcıların 1.8 milyarının sosyal medya ağlarında hesabı var. Türkiye’de internet kullanım oranı, tüm nüfusa oranla %45. Türkiye’de 35 milyonun üzerinde internet kullanıcısı, 36 milyon aktif Facebook hesabı var (sahte hesaplar dahil).
Günde ortalama 4.9 saatimizi kişisel bilgisayarlar üzerinden, 1.9 saatimizi mobil cihazlar aracılığıyla internette harcıyoruz"(1)
2011 istatistiklerine göre; "Dünya genelinde her saniye 97 bin twit atılıyor ve 12 milyon mesaj gönderiliyor, sadece bir günde 294 milyar e-mail gönderiliyor"(2)
2016 verilerine göre; "Whatsapp ve Messenger üzerinden günde 20 milyar mesaj iletiliyor"(3)
Modern çağın insana sunduğu en önemli şey hiç kuşkusuz hız olsa gerek, diye yazıya başlamıştık.
Çağın sundukları hayatı kolaylaştırıyor tabii ki.
Ancak, insanın başını döndüren bu hızda yaşamak, mekanikleşmiş ve robotlaşmış çağımız insanında düşünmeyi engelliyor.
Hele bir “Dur-düşün” derler ya, düşünmeye fırsatı da yok zamanı da, modern insanın.
İnsan hızını azaltmalı ve durup düşünmeli.
Nereye gidiyoruz ?
Bu ne acele ?
Paşaya kelle mi yetiştireceğiz ?
Dış dünyadaki bu olağanüstü hıza karşın biyolojik saat olağan seyrinde işliyor, metebolik hızda artış yok; kimyasal ve biyokimyasal reaksiyon hızlarının sabitleri belli, hücre ömürleri ve ölümleri değişmiyor; her yeni doğan, büyüyor, yaşlanıyor ve ölecek !
Ölüm denen gerçeğe her nefes biraz daha yaklaşıyor insan, tüm diğer organizmalar gibi !
Hakikat arayışını gerçekleştirmek için “dur ve düşün” !
Bilgi ile “bilge” olunmuyor, modernliğe ve çağın sunduklarına kapılan insan hakikatten giderek uzaklaşıyor.
Hakikate bilgisiz erişemez insan... hikmete dair deryalara insan ancak hakikat üzerinde düşünce işçiliği yaparak ulaşabilir !
Dur ve düşün...
________________
(1)http://www.dijitalajanslar.com/internet-ve-sosyal-medya-kullanici-istatistikleri-2014/
(2)http://www.hurriyet.com.tr/bir-gunde-294-milyar-e-mail-gonderiliyor-19355820
(3)https://shiftdelete.net/whatsapp-ve-messenger-ile-gunde-kac-mesaj-atiyoruz-70496