İnsanı "insan" olmak ve kalmaktan uzaklaştıran bazı şeyler, insanın kişiliğine katkı sağlamak yerine kimi zaman onu nesneleştirir ve yalın bir metaya indirger...
Şahsiyyeti erozyona uğratacak gidişatı hissetmenin önündeki engel, çoğu kez gözü boyayan ve aklı örten arzulamalardır, itibar görme beklentisi, alkış ve ödül isteğidir...
Arzu bineği gemlenmemiş vahşi bir at olunca dizginlenmesi imkânsızlaşır...ok yaydan çıkmadan önce gerekenler yapılmışsa ne âlâ...
Değilse, bu arzulama ile hırs birbirini sürekli kamçılayacak döngüye girecek olursa eğer, geçmiş ola !
Ne zamanki arzulananın ışıltısı, albenisi, cazibesi biter, şahsiyyetini arzuları uğrunda erozyona uğratmış kişi, paraşütsüz bir şekilde yükseklerden yere doğru hızla iner ve çakılır...dibe vurur, dip yapar... iş işten geçmiştir, zaman geriye döndürülemez artık o kişi için...
Aldanmıştır, dizginleyemediği (!) arzularına teslim etmiştir ruhunu...
Mağlubiyetin ızdırabı içerisinde yanıp kül olmaya başlamıştır...
Öznenin farkındalığı ve nesnelleşmemenin ve meta haline gelmemenin ise tek çaresi var: egonun dizginlenmesi...
Bu ise; akl-ı selimin vücûda hakimiyetinin sağlanması, arzulara gem vurulması ve anlık bile olsa gaflete düşmemek ile mümkündür.
Hatırdan çıkartmamak lazım; "özne yüklemine göre anlam kazanır, olumlu yüklem özneyi azîz, olumsuz yüklem ise zelil eder"
Fabrika ayarlarına dönmedikçe, fıtrata aykırı yaşayışı terk etmedikçe bunu gerçekleştirmek imkansız gibi...
Ruhu, his âlemini terkiye atmış, et-kemik bedenden ibaret vücudunu metâlaştırmış bir zihin yapısına insanı evirmeye çalışan çevreler; modernite, çağdaşlık ve moda adı altında insanı özne olmaktan uzaklaştırarak nesneleştirme çalışmalarını hiç bırakmadılar...
Biliyoruzki, tüketim ekonomisine dayalı pazarlarda, metalaşmış insan tipine ihtiyaç var...