Metni sesli dinleyin...
Adamın biri bir rüya görür; gaipten bir ses ona der ki:
“Senin zenginliğe ulaşman Mısır’da olacak. Yürü, Mısır’a git. İşin orada düzelecek. Duâlara icâbet eden Allah, duanı kabul etti. Falan yerde büyük bir define var. Onun ardına düşmen, Mısır’a kadar gitmen gerek.”
“Senin zenginliğe ulaşman Mısır’da olacak. Yürü, Mısır’a git. İşin orada düzelecek. Duâlara icâbet eden Allah, duanı kabul etti. Falan yerde büyük bir define var. Onun ardına düşmen, Mısır’a kadar gitmen gerek.”
Adam Bağdat’tan kalkıp tâ Mısır’a kadar gitti. Mısır’ı görünce umudu ve iştahı arttı. Oraya kadar gitti ama geçinecek parası pulu da kalmamıştı. Açlıktan da ayakta duracak tâkati kalmamıştı. Dilenmeye niyetlendi:
Çünkü o beldede karanlık gecelerde hırsızlar halka çok zarar vermişti,
Beldenin yöneticisi de;
“Geceleyin kimi sokaklarda dolaşıyor görürseniz benim adamlarımdan, akrabalarımdan bile olsa yakalayıp cezalandırın.” diye talimat vermişti. Zavallı adam işte böyle bir zamanda bekçiye yakalanmıştı.
Beldenin yöneticisi de;
“Geceleyin kimi sokaklarda dolaşıyor görürseniz benim adamlarımdan, akrabalarımdan bile olsa yakalayıp cezalandırın.” diye talimat vermişti. Zavallı adam işte böyle bir zamanda bekçiye yakalanmıştı.
Bekçi adamı döverken adam bir yandan da;
“Vurma, doğruyu söyleyeceğim.” diye bağırıyordu.
Bekçi:
“Peki, söyle bakalım, neden geceleyin sokağa çıktın? Sen buralı değilsin, yabancısın, belli… Doğru söyle, ne düzen peşindesin bakalım?”
“Ben ne hırsızım ne zalim. Ben Mısır’ın yabancısıyım; Bağdatlıyım” dedikten sonra rüyasını, o define işini bekçiye yeminle bir bir anlattı. Bekçi onun doğru söylediğine inandı ve dedi ki;
“Evet, sen ne hırsızsın, ne kötü bir adam! İyi bir adamsın ama, ahmağın tekisin. Bir rüyaya inanmış, bir hayale kapılmış, şu kadar yolu aşıp buralara gelmişsin. Aklın yok mu senin? Ben, yıllardır hep Bağdat’ta bir define var; filân yerde, filân mahallede gömülüdür diye rüyada görüyorum…” der demez adam kendine geldi. Çünkü bekçi, kendisinin mahallesinden bahsediyordu. Bekçi söze devamla:
“Git diyorlar, filânın evinde o define…” Adam büsbütün ayıldı. Çünkü o, kendisinin evini ve adını söylemekteydi. Bekçi devamla diyordu ki:
“Ben defalarca bu rüyayı gördüm. Bağdat’ta böyle bir define var dediler de, o hayale kapılıp yerimden bile kıpırdamadım. Sense hiç usanmadan bir rüyaya aldanıp buralara kadar geliyorsun!”
Bunun üzerine adam kendi kendine;
“Meğer define benim evimdeymiş! Nasıl orada bunca sefâleti çektim, ağlayıp sızladım? Definenin üzerindeyken yoksulluktan ölmüşüm meğer! Ne kadar da gaflet içindeymişim, ne kadar da basîretim bağlanmış!” diye düşünmeye başladı.
Bu müjdeyle âdeta kendinden geçti, derdini unuttu. İçinden yüzlerce duâlar okudu. Allâh’a secdeler, rükûlar ederek, hamdlerde, şükürlerde bulunarak Mısır’dan Bağdat’a döndü. Yol boyunca, muradına böyle ters taraftan eriştiğine, maksadının böyle tuhaf bir tarzda gerçekleştiğine şaşıyor, kendinden geçmiş bir hâlde ilerliyor bir yandan da kendi kendine söyleniyordu:
“Yüce Allah nereden ümitlendirdi, nereden mal-mülk verdi bana? Bu ne hikmetti ki muradımın kıblesini başka yerde sandım, yolumu yitirdim; koşa koşa yanlış bir yola düştüm. Her an dileğimden biraz daha uzaklaşıyormuşum meğerse... Ama yine yüce Allah; o yanlışlığı, keremiyle lütuf hâline getirdi, doğru yola erişmeme vesile kıldı. Nasibime ermek için bu sıkıntıya uğramam lâzımmış. Meğer âb-ı hayat, benim evimdeymiş. Ben yüce bir nimete nâil oldum. Kendimi müflis sanıyordum ki, körlüğüme rağmen Hakk’ın kapısını çaldığım için bu nimeti bulmuş oldum.”
Nihayet evine geldi, defineyi buldu. İşleri, Allâh’ın lütfuyle düzene girdi.
Allah, kimi zaman sapıklığı îman yolu yapar; eğri gidişi, ihsan mahsulünü devşirme çağı kılar.
O, hiçbir iyilik sahibinin korkudan emin olmamasını, hiçbir günahkârın da ümitsiz kalmamasını sağlar.
Bir kişi Hak’tan korkup takvâ yolunu tuttu mu insan olsun, cin olsun onu kim görse çekinir.
Âriflerin emniyeti, korkunun ta kendisinden meydana gelmiştir. Korkuda yüzlerce emniyet gizlidir. Allah, kendisine gizli lütuf sahibi denilsin diye zehir içine panzehiri gizler. Gizli lütuf ona derler ki hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah, nâr (ateş) gösterir; hâlbuki o, nurdur.
Yüce Yaratıcı’dan çekinen kişiye mükâfatta bulunmak, gizli ve olmayacak bir şey değildir. Dünyada bu çeşit nice aksi şeyler olur da adam onu zehir sanır, hâlbuki balın ta kendisidir. Nice ordular, ölümlerine kānî olurlar; hâlbuki aydınlıklara ererler, zafer elde ederler.
_____________
Kaynak:“MESNEVÎ-İ ŞERİF” Tercümesi, Çev:: Veled Çelebi (İzbudak), Cilt 6, 4201 – 4915 Beyitler.
_____________
Kaynak:“MESNEVÎ-İ ŞERİF” Tercümesi, Çev:: Veled Çelebi (İzbudak), Cilt 6, 4201 – 4915 Beyitler.