e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
31 Aralık 2023 Pazar
Ömrü aziz eylemeli...
30 Aralık 2023 Cumartesi
Fırıldak !
"İnsanlık" erişti böylesi çağa !..
Suyu görür, olur kurbağa
Bağı görür o bir tosbağa
Bu kadar fırıldak olunmaz aga...
29 Aralık 2023 Cuma
Evren ve dünyada cari olan kanunlar; insan, bilim ve felsefe...
"Doğa bilimleri bardağından yudum yudum içilirken, en sonunda, bardağın dibine varıldığında yaratıcıya vasıl olunur."
Bilimle, özellikle fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi temel bilimler ile uğraşanlar, evrende/dünyada cari yasaları anlamak için keşifler yapmakta, neden-sonuç ilişkilerini deneylerle tecrübe etmekte ve sonuçlarını yayınlamaktadırlar.
Her ne kadar bugün akademya mutlak bilimle uğraşırken, sekülarist, kapitalist ve materyalist bakış açısıyla insanoğlunun egosunun ihtiyaçlarına hitap etmeye yönelmiş olsa da, yine de evrenin/dünyanın cari yasaları üzerinde kafa yoranlar da çok şükür var, sayıları az da olsa...
Günümüz insanı kalabalıklar içerisinde ve o kadar meşgul ki, eğer bilim ile uğraşan bir meslek erbabı değilse veya felsefe ile uğraşan bir yapısı yoksa, etrafındaki olagelen her şeye bir korulukta yahut deniz sahilinde bakıp seyredip geçen seyyah gibidir....
Evet evrende her şey var olduğundan beri belirli bir düzen içerisindedir. Felsefe tarihine bakıldığında da düşünürlerin bu hassas nizâm hakkında fikirleri olduğunu görürüz; filozoflar buna ister "yasa", ister"maat", ister "dharma", isterse "tao" desinler...
Entropi yasasına göre "Evrende her şey, kendini minimum enerji ve maksimum düzensizliğe çekmek ister." Buradaki "maksimum düzensizlik" kavramı "düşük enerji" eğilimini ifade eder, ya da bir başka ifade ile: "Evrende her şey kendini minimum enerjiye çekmek ister."
- Yukarıdan bırakılan bir taş, aşağı düşmek ister. Çünkü aşağı dediğimiz nokta, yukarı dediğimiz noktadan daha düşük bir enerji seviyesine sahiptir.
- Metal bir kaba sıkıştırılan bir gaz kendini dışarı atmak ister. Çünkü dış ortamdaki gazlar daha düzensizdir.
- Hastalanmak entropi, ilaç almak negatif entropi sürecidir.
- Çevreyi kirletmek ve hor kullanmak entropiyi hızlandırıcı süreçlerdendir.
Evrende her şey kendini minimum enerjiye çekmek istediğinden, evreni dağılmaktan ve düzensizliğe gitmekten alıkoyan bir enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerji ise evrenin her yerindedir, mikro alemden, makro aleme kadar hükümlerini icra edebilmelidir ve etmektedir; çünkü evrenin düzenini ve enerji seviyesini devam ettirebilmesi ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Yine, eğer hücre seviyesinde entropiye karşı denge unsuru olan adenozin trifosfat adlı bir nükleotidin işlevleri kilit rol oynuyorsa, evrensel ölçekte de entropiye karşı denge teşkil eden fiziksel süreçlerin varlığından söz edilebilir.
Doğa yasalarına bir kaç örnek verecek olursak: Newton Yasası, Termodinamik yasası, Enerjinin sakınımı, Sirkadien ritimler, gezegenlerin yörüngesel hareketleri....
İşte insan “akıl yürütme, analiz etme ve sentezleme” kabiliyeti ile bu işin sırrını anlamaya, keşfetmeye, ortaya çıkarmaya çalışır. Ontoloji ile meşgul olanlar gerek evrensel olaylar, gerekse yeryüzündeki sabitler ışığında canlılığın ontogenezini anlamaya çalışır.
“Yeryüzünden öylesine gelip geçenlerden olmamak, "ye-iç-üre" üçlemesine sıkışmış bir hayat sürmekten ötesine geçmek, yeryüzünün ve evrenin dinamiğini anlamak ve anlamlandırmak, ömür ile sınırlanmış dış âlemden, sınırsızlığa/sonsuzluğa açılan iç âleme yolculuk yapmak için ve farkında olmak için, bilimin yol göstericiliğinde ilim deryasına dalmak gerek...
28 Aralık 2023 Perşembe
Tırtıl yazıları...
Gülü sevmek isteyen dikenine; kelebeği sevmek isteyen tırtılına katlanacak...
Dikensiz gül olmaz, gül fidesi sürgün verirken önce dikenleri oluşur, uç kısmında gül goncası...
Tırtıl sürünerek yaşar, yaprak çiğneyerek beslenir, genellikle türleri 7 gömlek değiştirerek büyür kanatlanir ve kelebek olur, uçar...kelebek olunca çiçek nektarı emerek beslenir...
İnsan da terbiye/eğitim ile hamlıktan olgunluğa, hayvansı davranışlardan insanî vasıflara evrilir ve kâmil insan olur...
Ey sürünerek yol alıp yaprak çiğneyerek beslenen, sabırlı olur yedi merhaleyi geçersen rengârenk kanatlanır, öz ile, nektar ile beslenirsin !
Ancak android (insanımsı) isen işin zor, bil ki, mayasında "eşeklik" olanlar eğitim/terbiye ile eşeklikten kurtulamaz !
Ziya Paşa der ya: "mektep cehaleti alır, merkeplik baki kalır”Yine demişler;
"Mey biter saki kalır,her renk solar haki kalır,ilim insanın cehlini alsa da,hamurunda varsa eğereşeklik baki kalır”
27 Aralık 2023 Çarşamba
Kuş beyinli derler...
26 Aralık 2023 Salı
Secde ve kulluk !
Fatiha sûresindeki “Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz” âyetinin tecellî ettiği, ruhun huzurda olduğu bir zirvedir secde.
Kul namaz secdesi ile kulluğu kendine de hatırlatır...kibrin fena bularak tevazunun ispat edildiği andır secde...
Her dâim gönlünde Rabbi ile olmaklık ise gönül secdesidir.
24 Aralık 2023 Pazar
Emanet rehin bırakılamaz ..
İnsan olan; para, makam, tac, güç...egoyu besleyen her ne ise, hepsini elinin tersiyle iter, ayağının altına alır...
İnsan, şahsiyyetini hiç bir şey için rehin bırakmaz !
İnsan emaneti rehine bırakılamaz !
23 Aralık 2023 Cumartesi
Dümen...
22 Aralık 2023 Cuma
Pusulası bozuğu dümene geçirme oğul !
21 Aralık 2023 Perşembe
Yüz dil bilsen de...
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî derki:
"Yüz dil bilsen, seni anlamayanların yanında dilsizsindir"
Lisân muhatab ile iletişim kurma vasıtasıdır...Lisânda kelimelere yüklenen mâ'nâ ile muhataba ifade edilenin, muhatabın idrakine göre serd edilmemesi durumunda, mâ'nâ havada kalır.
Muallim Nâci derki;Fikrindeki cevdet ü selâmet"
Her görünenin bir sureti ve bir sireti olduğu gibi, her kelâmın da bir tınısı bir de mâ'nâsı var...
Sözü söylemek de söyleneni idrâk etmek de bir şuur gerektirir...
İnsanda idrak hissi, dünyevi meşgalelerle köreldikçe, kurumaya yüz tutar. İdrak kuruyunca sığlaşır kişi...
İdrak, insanın anlama ve kavrama melekesidir. Ancak idrak acziyeti denilen bir husus da mevcut... İdrak acziyetine dair Hz. Ebubekir’e ait söz şöyle: “İdrakin aczini idrak, en büyük idraktir.”
Bu anlama ve kavrama melekesi kâmil olan insan ile nakıs olan insan arasında bir fark olduğundan hareketle Mevlânâ'nın dediği gibi; idrak melekesi nakıs olana yüz dil ile anlatmaya çabalasan da, seni anlamıyorsa, onun yanında dilsizsindir...
O yüzden ne diyeceksen lisân-ı münâsip ile söyle, ya da gerekiyorsa anlayacağı dilden konuş. İşte ancak o dildir ki, karşındakinin anlayacağı, kırılmayacağı münasip olan üslûpta olur.Hz. Muhammed de bu hususta şöyle buyurur:
"Biz peygamberler topluluğu, daima insanların seviyelerine inmek ve onların anlayabilecekleri şekilde konuşmakla emrolunduk."“İnsanlara akılları nisbetinde konuşun.”
20 Aralık 2023 Çarşamba
Bâkî kalan kubbede bir hoş sadâ...
“Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş"
Derki:
"Sesini bu dünyaya Davud gibi sal,
Geride kalan, bu kubbede bir hoş sadâ imiş."
Divan şâiri Bâkî, her şeyin gelip geçici olduğu bu fani dünyada, iyi bir insan olarak hatırlanmanın geride bırakılacak en iyi şey olduğunu vurgular...bunu da Dâvûd'un sesi ile ifade eder...sadân Dâvûd gibi güzel olsun, ve güzel sesinle (yapıp ettiklerinle) anıl !, der.
Filhakika; bugün de güzel sesler için kullanılan "Dâvûdi ses” ile de Hazreti Dâvûd'a atıfta bulunur şair Bâkî.
Dâvûd ismi vüdd kökünden türetilir, "çok sevilen" demektir. Allah O'nu çok sevmiş, O da Allah'a öyle bir aşk ile bağlanmış ki okuyuşunda hep bu aşkın tesiri görülmüş.
“Dâvûd aleyhisselâm şöyle dua ederdi: Allahım!
Senden seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim.
Hasan Basrî şöyle cevap verdi:
–Bir defâsında bir muhtaç mescide geldi ve; Karnım aç!, dedi. Biz gaflet ettik, hemen yiyecek getirmedik. Onu mescitte bıraktık ve evlerimize gittik. Sabah namazına geldiğimizde bir de baktık ki, zavallı ölmüş. Kefenleyip defnettik.
Ertesi gün, o fakiri sardığımız kefenin mihrapta durduğunu ve üzerinde; "Kefeninizi alın, Allah kabûl etmedi!" yazdığını gördük. O gün; "Bundan sonra bir ihtiyaç sâhibini gördüğümde onu bekletmeyeceğim, hemen ihtiyâcını göreceğim, diye yemin ettim.
19 Aralık 2023 Salı
Tercih senin, buyur...
18 Aralık 2023 Pazartesi
İstakozlarda navigasyon sistemi varmış !
Dikenli ıstakoz (Panulirus argus), Atlas Okyanusu’nun batısındaki sıcak sularda yaşayan ilginç bir yaratık. Bazen, ki bu genelde sonbaharda oluyor, yüzlercesi art arda sıralanarak uzun kuyruklar oluşturuyor ve gece gündüz demeden okyanus dibindeki kumlarda yollarını kaybetmeksizin ilerliyorlar. Istakozlar, birçok hayvanınkine kıyasla çok basit olan sinir sistemleriyle üst düzey bir navigasyon yeteneği sergiliyorlar.
YÖN BULMALARINI SAĞLAYAN İÇ PUSULA
ABD’nin North Carolina Üniversitesi’nden Profesör Kenneth Lohmann ve ekibinin araştırmaIarı, ıstakozlarda yön bulmalarını sağlayan bir iç pusula ve “jeomanyetik harita duyarlılığı” olduğunu deneylerle kanıtlamıştı. Bilim insanları yeni bir deney yaparak Florida açıklarında yakaladıkları bir grup ıstakozu kapalı kutulara yerleştirip iç pusulalarının işlevini bozmak için de etraflarını güçlü mıknatıslarla çevirdi. Üstüne iplerle sarkıtıp salladılar. Bir sonraki aşamada, dolambaçlı yollarla yakalandıkları yerden 12 ila 37 kilometre uzaklığa taşındılar. Hayvanların hareketlerini incelemeye koyulan araştırmacılar, gözleri kapalı olduğu halde bütün ıstakozların yanılmadan yakalandıkları yöne doğru yürüdüğünü büyük bir şaşkınlık içinde gözlemlediler.
HASTALIK KOKUSUNU DAHİ ALIYORLAR
Görünüşe bakılırsa ıstakozların “burunları” da o kadar hassas ki, hastalık kokusunu dahi alıyorlar. Saygın akademik dergi Nature’da yayımlanan bir araştırma, Karayipler’de yaşayan dikenli ıstakozların virüs taşıyan türdeşlerini ayırt edip karantinaya aldıklarını gösterdi. Yapılan deneylerde, hayvanlar hasta türdeşleriyle aynı kovuğu paylaşmak istemiyorlardı. Daha hastalık belirtileri ortaya çıkmamışken ölümcül virüs taşıyan ıstakozları tespit edebiliyorlardı!
ABD’de Stanford, Berkeley ve Bowling Green State üniversiteleri işbirliği ile yapılan bir araştırma, bilim insanlarını dikenli ıstakozların sualtındaki kokuları nasıl deşifre ettiklerini anlamaya biraz daha yaklaştırdı. Yüksek çözünürlüklü kameralarla çalışan araştırmacılar, ıstakozların antenleriyle koku kaynağına belirli biçimlerde dokunduklarını belirledi. Bu hareketler, antenlerinin ucunda bulunan tüylerin koku molekülleriyle temas etmesini sağlıyordu. Florida Üniversitesi’nden bilim insanlarının 2014’de Journal of Neuroscience adlı akademik dergide yayımlanan çalışmaları da, radar sistemine benzer şekilde çalışan ve “patlayan nöronlar” adı verilen sinir hücrelerinin koku kaynağının yerini belirlemelerinde rol oynadığını gösterdi. Bu araştırmanın sonuçlarının mayın ve diğer patlayıcıların yerlerini belirlemede kullanılacak daha gelişmiş elektronik cihazların tasarlanmasına yardımcı olabileceği belirtiliyor.
Istakozların gözü, iç yüzeyi ayna işlevi gören bir dokuyla kaplı milyonlarca minik kare prizmadan oluşuyor. Prizmalardan yansıyan ışık, gözün arkasında mükemmelen odaklanıyor. Yaklaşık 40 yıl önce, Sussex Üniversitesi’nden Mike Land ve Freiburg Üniversitesi’nden Klaus Vogt tarafından keşfedilen bu göz yapısı o zamanlar bilim insanlarını hayrete düşürmüştü. Arizona Üniversitesi’nden Profesör Roger Angel da bu keşiften yola çıkarak benzer bir sistemle uzaydaki X ışınlarını odaklayacak bir teleskop yapmayı düşünmüştü. O güne kadar yapılan X ışını teleskoplarının görüş açısı çok dardı. Ancak, ıstakoz gözü taklit edilerek yapılacak bir teleskop, astronomlara arzu ettikleri geniş görüş alanını sağlayabilirdi.
Profesör Angel, The Astrophysical Journal’da yayımlanan makalesinde tasarladığı teleskobu anlattı. Fakat o yıllarda böyle bir tasarımın uygulanabilmesi için gereken teknoloji yoktu. Bu teleskobun çalışması için, her biri ışığı yansıtabilen kurşun camından yapılmış çok küçük boyutlarda, içleri oyuk milyonlarca kare prizmanın hazırlanması ve bunların ışığı odaklayacak şekilde yerleştirilmesi gerekiyordu. Istakoz gözünü örnek alan Leicester Üniversitesi bilim insanları, yıllar süren çalışmalar neticesinde bir X ışını cihazı geliştirdi. Bu cihaz, Merkür’e gönderilmesi planlanan uzay aracında kullanılacak.
__________________
Kaynak:
Selcen Pirge, 2015, Atlas Dergisi, Nisan 2015 / Sayı 265
17 Aralık 2023 Pazar
Mevlânâ der; Kendine gel !
Hz. Mevlana’dan…
“Temiz şeyler temizlere aittir,
pislere de pis şeyler.
Kendine gel!
Düşüncelerin
ve manevi varlığın gül ise,
gül bahçesisin.
Diken ise ateşe layıksın.”
16 Aralık 2023 Cumartesi
Düzen bozuldu beğim...
15 Aralık 2023 Cuma
Bir şiir ve hüzzâm bestesi:Soran olmadı...
Saymadım kaç yıl geçti ömürden
Bir dudak büküşün hatıra kaldı
Hiç eser kalmadı o gonca gülden
Gül soldu gülzârda kokusu kaldı
Kayıp yıllarımı bilen olmadı
Ak düşen saçımı gören olmadı
Gönlüme girip de kalan olmadı
Yaşayan ölüydüm soran olmadı
Olmadı asude geçen bir günüm
Maziden yarına dert miras kaldı
Olmadı hiç kimse merhem olmadı
Maziden yarına bir hayal kaldı
Kayıp yıllarımı bilen olmadı
Ak düşen saçımı gören olmadı
Gönlüme girip de kalan olmadı
Yaşayan ölüydüm soran olmadı
Güfte: Can Pektemur
14 Aralık 2023 Perşembe
Huzur içimizde, idrâk ve bakışımızda !
Hayatı yaşamak bir san'attır;
bir çayın yanında bulduğu çıtıt çıtır sıcacık simidi afiyet üzere yiyebilmek; gece denilen istirahatgâh vaktinin zihni ve gönlü yoran meşgalelerden kurtulma vakti olduğunun idrâkinde olmak; gün ışıkları ile aydınlanan yeryüzüne sabahın seherinde huzur ve afiyetle uyanmak ve gördüğü mavi gök ve denizi, yeşile boyalı çayır çimen ve ormanı, cıvıldaşan kuşları mütebessim ve huzur alarak seyre dalmanın verdiği huzuru solumak...
Yolda yürürken yanınıza yaklaşıp size sevgi gösterisinde bulunan bir kedinin paçalarınıza sürtünmesi; arının rengârenk çiçekleri dur durak bilmeden ziyaret etmesi; çiseleyen yağmurun otlara can suyu olması; gelen geçen ahbab ve dostların cân-ı gönülden selâm verip hâl hatır sormaları; vesvese ve kaygıdan uzak bir işi bitirip diğerine başlamanın hazzı ile hemhâl olmak...
Aldığımız her nefesin cana can kattığını bilmek; radyoyu açınca klasiklerden bir eseri dinlemek, "bir tatlı huzur almaya geldim..." şarkısına eşlik ederken, o huzuru almak ve göğsün genişlemesi; mahzun gönüllere bir neş'e sunmak, masum insanlara dayanak olmak; açlara aş, dertlilere merhem ikrâm etmek...ve saire.
Neden her bir insanın günlük olarak yapıp ettiklerini sayıp döktük, bildiğimiz ve yaşadığımız şeyler değil mi hepsi de...
Çünkü her durum, bakış açısı ve idrake göre iç âleme yansır, iz açar ki, bu yansıma ya menfi ya da müspettir...hani hep denir ya, yarıya kadar su dolu bardağın boş tarafını değil dolu tarafını gör...boş tarafı görmek huzursuzluk, dolu tarafı görmek ise huzur yükler insana...
Küçük, minicik şeyler ile mutlu olmak san'atından ırak olanların şükürsüzlük kör kuyusunda bocalayıp durmalarını, kördüğüm halinde yaşadıkları hayatı kendileri için çekilmez hâle getirdiklerini ifade etmeye lüzum yok...
Bir seferlik ömrü müsrifçe geçirmenin, vücûdu hor kullanmanın faturasını ruhunuz muazzeb olarak ve huzursuzlukla ödeyecekse, hayatın mâ'nâsı idrak edilmemiş demektir...
Muhteris olanlar, dünyalık muhasebesi yaparak kan ter içinde ömür tükettiklerini son nefeslerinde anlarlar, ancak iş işten geçmiştir...bilmezlerki nasipten öteye yol çıkmaz, unutmuşlardır gelenin bazen cevaplanması gereken soru olduğunu, imtihanda olduklarını !
Her niyet edilen gerçekleşir kuralı da yok, hem kuralı koyan öyle koymuşsa, zamana bırakmak, oluruna rıza, olmayanda hayır vardır irfânı ile yaşamak huzur sokağının aydınlığında yürümek gibidir, huzurun anahtarıdır...
Kanaât zengini, vaktin hükmüne teslim olmuş insanlar hoşça bakarlar kendi zâtlarına...onlar huzuru dışarıda değil, iç âlemlerine bulmuşlardır...
Gece sabaha, ömür ecele, kış bahara, tohum toprağa doğru yol almaktadır an be an...ilelebed karanlık da kış da yoktur bu nizamda !
Çıkmaz sokaklarda yol almak isteyenler huzur semtini bulamaz !
Hoş bakan hoş görür, boş bakan boş !
Abes yoktur, abesle iştigal edenler olsa da !
Huzur verenlerden olmak var, huzurdan alıkoyanlardan olmak var...
Huzurdakiler hâzirundan sayılırlar...olmayanlar yok yazılır !
Tercih akıl sahibi insana kalmış...
Huzurda olunuz ve huzurunuz daim olsun efendim...
13 Aralık 2023 Çarşamba
Bir şiir bir beste: Devâsı yok...
Güfte:Fevzi Şahingöz
Aklıma hep geldikçe, gözlerimden yaş akar
Hazin geçen yıllara, sitem etsem ne çıkar
Devası yok onulmaz, bir yara var içimde
Hazin geçen yıllara, sitem etsem ne çıkar
12 Aralık 2023 Salı
Önemli mi ? Önemli...!
11 Aralık 2023 Pazartesi
Sarkaç...
10 Aralık 2023 Pazar
Fındık kabuğunda Kaptan-ı Deryâ...
9 Aralık 2023 Cumartesi
Ey da'vâsı yüce...
"Bize dîdar gerek, dünyâ gerekmez
Bize ma’nâ gerek, da’vâ gerekmez"
★
8 Aralık 2023 Cuma
Karınca kıssaları...
“O kalem kâğıda fesleğen, susam, gül gibi şaşılacak şeyler yazdı.”
Karıncanın biri dedi ki:
“O yazma sanatını yapan kalem değil parmaklardır, bu kalem o işi yapmakta esas değil, araçtır. İşi yapanın kullandığı kalemdir ancak işi yapan kalem değildir.”
Üçüncü karınca:
Karıncalar arasındaki bu tartışma uzadı gitti.
“Bu hüneri sadece dış görünüşten ve suretten bilmeyin.”
Suret, görünüş; elbise gibidir, o cansızdır, akılsızdır ve hareket etmez. Allah’ın(cc) lütfu ve ihsânı olmayınca da akıl ve gönül cansız kalıp yolunu şaşar, her gördüğünü sadece suretten ibâret zanneder.
Hz. İbrahim peygamber, kral Nemrut’a tebliğ yapmış. Nemrut, ne güçlü bir kral olduğunu herkes görsün anlasın diye Hz. İbrahim’in ateşte yakılması emrini vermiş.
Meydanda odunlardan büyük bir yığın yapıp tutuşturmuşlar. O kadar büyük bir alevmiş ki bulutlara kadar yükselmiş. Bütün hayvanlar ateşten korkmuş kaçmış.
Nemrut’un askerleri, İbrahim peygamberi mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış.
Bu sırada, göklere kadar varan ateşe doğru bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile telaşla gidiyormuş. Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş:
- Acele ile nereye gidiyorsun?
Telaşla yetişmeye çalışan karınca, ağzındaki bir damla suyu ayaklarının arasına alıp cevap vermiş:
- Haberin yok mu? Nemrut, Hz. İbrahim peygamberi ateşe atacakmış. Meydana ateşin olduğu yere su götürüyorum.
Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki:
- Senin yanan büyük ateşten haberin yok mu? Ateşe hiç bakmadın mı? Ne kadar büyük, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki?
Bir damla su taşıyan karınca:
- Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır.
Bir gün Hz. Süleyman karıncaya sorar:
– Senin bir yıllık yiyeceğin nedir?
– Bir buğday tanesi, benim bir yıllık yiyeceğimdir.
– Hani senin bir yıllık yiyeceğin bir buğday tanesiydi. Yarısını yemiş yarısını bırakmışsın.
– O normal şartlar altındadır. Rızkım Allah’ın elindeyse yarın kaygısı çekmem. Bir buğday tanesini yerim. Ertesi yıl Allah’ın bana bir buğday tanesini daha göndereceğini bilirim. Ama bu durumda iş değişti. Rızkım senin eline geçti. Bir yılın sonunda ya bana yiyecek vermeseydin veya beni unutsaydın… Bunu düşünerek buğdayın yarısını ertesi yıla sakladım.
Karıncanın biri de bir çekirgenin kopmuş bacağını ağzına almış, o da huzura gidiyormuş tebrik etmek için.
— Süleyman aleyhisselâm padişah oldu, ona hediye götürüyorum.
— Aklını başına devşir, oraya büyük hediyeler gidiyor, senin çekirge bacağına mı kaldı bu iş?
— Öyle demeyin, Süleyman aleyhisselâm'a kim hediye getirdi diye listeye yazılacak. Ben adımı yazdıracağım, bacağı değil!
Orada, kimler geldi, kimler gelmedi diye listeye bakacaklar!..