Sanatkâr ruhlu bir hükümdar olan Kanuni Sultan Süleyman'ın, mahir bir kuyumcu olmasının yanı sıra Muhibbi mahlasıyla şiirler yazdığını da biliyoruz...
Bir defasında meyve ağaçlarından birkaç tanesinde çürüme emarelerini fark eder, inceleyince ağaçların karıncaların istilasına uğradığını görür.
Ağaçları ilaçlayıp karıncalardan kurtarmayı düşünür. Bunun vebali olacağını düşünerek hocası Ebussuud Efendi’ye danışmak ister. Hocasına edebi üslupla bir soru yazıp odasına bıraktırır.
Ebussuud Efendi notu görünce Kanunî’nin yazmış olduğu satırların altına sualin cevabını yine şairane bir üslupla yazar Kanunî hocasına şöyle sormuştur:
"Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Günah var mı karıncayı kırınca?"
Hocası Ebussuud Efendi ise şöyle cevap vermektedir:
"Yarın Hakk’ın divanına varınca
Hocası Ebussuud Efendi ise şöyle cevap vermektedir:
"Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca."
★
Klasik şiir dünyamızdan karınca ile ilgili beyitler:
Tut ki olmışsın Süleymân-ı cihânı ‘âlemün
Cehd ana kıl k’olmaya bir mûrçe senden şikest
Cehd ana kıl k’olmaya bir mûrçe senden şikest
(Münirî)
“Tut ki âlemin Süleyman’ı olmuşsun, ona çabala ki bir karınca
senden kırılmasın.”
★
Yiter cevr eyledün senden şikâyet eylerem şâhâ
★
Yiter cevr eyledün senden şikâyet eylerem şâhâ
Ki ‘adl-i dergehünde mûr ile birdür Süleymânlar
(Süheylî)
“Ey Şah! Yeter, cefa ettin! Senden şikâyetim var ki adalet dergâhında karınca ile Süleyman birdir.”
★
Gubâr-ı der-geh-i şâha sürer yüz yirde yüz Bâkî
“Ey Şah! Yeter, cefa ettin! Senden şikâyetim var ki adalet dergâhında karınca ile Süleyman birdir.”
★
Gubâr-ı der-geh-i şâha sürer yüz yirde yüz Bâkî
Süleymâna mukârin olmag ister seyr idün mûrı
(Bâkî)
“Bâkî yüz yerde şahın dergâhının tozuna yüz sürer. Seyredin karıncayı, Süleyman’a yakın olmak ister.”
★
Anarlar devlet-i şâh-ı cihânda nâmun ey Bâkî
★
Anarlar devlet-i şâh-ı cihânda nâmun ey Bâkî
Süleymân yâd olındukça bile mezkûr olur mûrı
(Bâkî)
“Ey Bâkî! Namını cihan padişahı(nın) devletinde anarlar, Süleyman hatırlanınca bile karıncası zikredilen olur.”
★
Yol keserse ʿışk serhengine ʿakl olmaz ʿaceb
Vakt olur kim mûrçe eyler Süleymân ile bahs
(Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi)
“Akıl, aşk askeri(nin) yolunu kesse buna şaşılmaz. (Çünkü) zaman olur ki karınca Süleyman ile konuşur.”
★
Kimdür gedây hâlini sultâna ‘arz ide
★
Kimdür gedây hâlini sultâna ‘arz ide
Yâ mûr-çe sözini Süleymân’a ‘arz ide
(Ahmedî)
“Kimdir kölenin halini sultana arz eden?Ya karıncanın sözünü Süleyman’a arz eden (kimdir)?”
★
Hat u zülfünle diller mülkin aldugun mukarrerdür
★
Hat u zülfünle diller mülkin aldugun mukarrerdür
Süleymânsın begüm sen sana mûr u mâr leşkerdür
(Emrî)
“Hat ve saçlarınla gönüller mülkünü aldığın şüphesizdir. Beyim, sen Süleymansın; sana karınca ve yılan askerdir.”
★
Hat-ı rûyun ki dikkatlerle ta’zîm üzre yazmışlar
★
Hat-ı rûyun ki dikkatlerle ta’zîm üzre yazmışlar
Meğer âyât-ı Nemli safha-i sîm üzre yazmışlar
(Şeyh Gâlib)
“Yüzünün hattını dikkatle ululara yazmışlar meğer Neml ayetini gümüş sayfa üzerine yazmışlar.”
★
★
Kamulardan menem bed-ter za’ifem mûrdan kemter
Zelilem ‘âcizem ahkar hocam senden inâyetler
(Hakîkî)
“Herkesten kötü -beter- benim, zayıfım, karıncadan değersiz(im), düşkünüm, acizim, en hakir(im). Hocam iyilikler senden.”
★
Minnet Allah’a benüm gibi nice mûr-ı za’îf
★
Minnet Allah’a benüm gibi nice mûr-ı za’îf
Şehd-i ihsânı ile gark-ı ni’amdur şimdi
(Nev’î-zâde Atâyî)
“Minnet Allah’a (ki) benim gibi nice zayıf karınca (onun) ihsan balı ile şimdi nimetlere boğulmuştur.”
★
Benem mûr -ı za’îf-i hâk -i hârı
★
Benem mûr -ı za’îf-i hâk -i hârı
Benem güncişk -i dâm -ı dil –figârı
(Azmizâde Hâletî)
“Dikenli topağın zayıf karıncası benim, gönlü yaralı serçenin tuzağı benim.”
★
Yâ İlâhi ver iki ‘âlemde maksûd-ı dilin
★
Yâ İlâhi ver iki ‘âlemde maksûd-ı dilin
Derdmend Nâfiz kulun bi-çâre kaldı hem-çü mûr
(Lâzikîzâde Feyzullah Nâfiz)
“Yâ İlahi! İki âlemde gönlün maksudunu ver, dertli Nâfiz kulun karınca gibi çaresiz kaldı.”
★
Dil-i bî-çâresi bâr-ı gamun altunda kalup
★
Dil-i bî-çâresi bâr-ı gamun altunda kalup
Mûra döndi ki düşe üstine taglar diyesin
(Vizeli Ramazan Behiştî)
“Çaresiz gönül gam yükünün altında kalıp karıncaya döndü ki ‘üstüne dağlar düştü’ diyesin.”
★
Şeh Süleymânum sag olsun ey Cenâbî dünyede
★
Şeh Süleymânum sag olsun ey Cenâbî dünyede
Lutfın eksük eylemez ben mûr-ı pâ-mâl üstine
(Cenâbî)
“Ey Cenâbî! Şeh Süleymanım sağ olsun (ki) dünyada ben ayak altındaki karıncanın üstünden lütfunu eksik etmez.”
★
Olmaz idi pây-mâl-i ʿasker-i mûr u mekes
★
Olmaz idi pây-mâl-i ʿasker-i mûr u mekes
Niʿmet-i elvâna mâ’il olmasa ṭabʿ-ı simât
(Sâkıb Dede)
“Parlak sofra(da) renkli (rengarenk) nimetler olmasa idi sinek ve karıncanın askerleri ayak altında olmazdı.”
★
Toldı mûr-ı tama’ ile kamu enbân-ı kerem
★
Toldı mûr-ı tama’ ile kamu enbân-ı kerem
Oldı pür mâr-ı cefâ havlî-i gülzâr-ı vefâ
(Hamdullah Hamdi)
“Kerem heybesi hep açgözlü karınca ile doldu; cefa yılanı hep vefa gül bahçesinin yıllığı oldu.”
★
Râm-ı emr-i mevlevîdür mâr-ı nefs ü mûr-ı âz
★
Râm-ı emr-i mevlevîdür mâr-ı nefs ü mûr-ı âz
Şâh-ı mutlakdur o kim kayd-ı künûzı olmaya
(Sâkıb Dede)
“Tamahkârlık karıncası ve nefis yılanı Mevlevî’nin emrine amadedir; gerçek şahlar zenginlik gibi bir derdi olmayanlardır. ”
★
Kendüyi ger hor u kemter gösterür ol mûrdan
★
Kendüyi ger hor u kemter gösterür ol mûrdan
Bârikât-ı nûrdandur şirden liki mehib
(Hakîkî)
“(O), kendisini karıncadan (daha) hor ve değersiz gösterir ancak heybeti aslan gibi nurdan barikattır.”
★
Mûr-ı hakîr görinürem merd-i kâmile
★
Mûr-ı hakîr görinürem merd-i kâmile
Çeşm-i ‘adû-yı câhile ammâ gazanferem
(Süheylî)
“Olgun adama değersiz karınca (gibi) görünürüm ama cahil düşmanın gözünde aslanım.”
★
Şu denlü ‘âcizem nidem ne dilim var ki şerh idem
★
Şu denlü ‘âcizem nidem ne dilim var ki şerh idem
Karınca kadrim üstine kodılar sanki bir tağ taş
(Ümmî Sinân)
“Karınca (kadar olan) kadrimin (kıymetimin ) üstüne sanki bir dağ, taş koydular; o denli acizim. Ne yapayım, dilim yok ki açıklayayım.”
★
Süleymân-ı zemânsın yanuna haşr-ı cünûd oldı
★
Süleymân-ı zemânsın yanuna haşr-ı cünûd oldı
O cündün ben de pâyânında bir mûr-ı fürû-mâye
(Âsık Çelebi)
“Zamanın Süleyman’ısın, yanında askerler haşr oldu; ben de o askerlerin ayağında bir soysuz (değersiz) karınca.”
★
Mûr-ı endîşe ki peygûle-i gamdur vatanı
★
Mûr-ı endîşe ki peygûle-i gamdur vatanı
Turmayup hâli hayâlin getürür dâne çeker
(Bâkî)
“Kaygılı karınca ki gam köşesi vatanıdır; (o), aklına seni getirerek durmadan dane çeker.”
★
Bir degülse ʿışkda şâh u gedâ bu vâdide
★
Bir degülse ʿışkda şâh u gedâ bu vâdide
Mûr-ı miskini talebden kor Süleymân haşmeti
(Celilî)
“Bu vadide şah ve köle bir değilse miskin karıncayı Süleyman’ın görkeminden koru.”
★
Yokdur ‘adilün ‘adl ü keremde zamânede
★
Yokdur ‘adilün ‘adl ü keremde zamânede
İrişdi mûra mekremetün gördi mâr lutf
(Filibeli Vecdî)
“Zamanede adaletin ve keremin yoktur; karıncaya izzetin erişti, yılan lütfunu gördü.”
★
Aceb olmaz tetebbu’ eyleyüp terk-i edeb etsem
★
Aceb olmaz tetebbu’ eyleyüp terk-i edeb etsem
Süleymân-vârî lutf u iltifâtı söyledür mûrı
(Beyânî)
“İyice düşündükten sonra edepsizlik edersem buna şaşılır mı; lütuf ve iltifatı Hz. Süleyman’da olduğu gibi karıncayı (bile) konuşturur. ”
★
Mûrçenün de sözine dime lâ
★
Mûrçenün de sözine dime lâ
Oldı Süleymân’a aceb reh-nümâ
(Ahmed-i Rıdvan)
“Karıncanın sözüne hayır (yoktur) deme, o (Süleyman’a) yol gösterici oldu.”
★
Merd-i câhil aldanur dünyâ vü ‘mâ-fîhâ’sına
★
Merd-i câhil aldanur dünyâ vü ‘mâ-fîhâ’sına
Mûr-ı sâhib-ma’rifet mülk-i Süleymân istemez
(Sehâbî)
“Cahil adam dünya ve içindekilere aldanır. Marifet sahibi karınca Süleyman mülkünü istemez.”
★
Bîşe-i dehri Sehâbî seyr ķıl havf itme kim
★
Bîşe-i dehri Sehâbî seyr ķıl havf itme kim
Mûrlar ol bîşenûn şîr-i jeyânın yıkdılar
(Sehâbî)
“Sehâbî! Dünya ormanını seyret, korkma ki karıncalar o ormanın kükremiş aslanını yıktılar. “
★
Ol cefâ-cû kûh kûh itmekde tahmîl-i sitem
★
Ol cefâ-cû kûh kûh itmekde tahmîl-i sitem
Nâ-tüvân-ı cevr olup mûr-iktidâr oldukça ben
(Muvakkit-zâde Muhammed Pertev)
“Ben güçlü karınca oldukça o cefa arayan güçsüz, üzülüp dağ dağ sitem yüklenmekte.”
★
Alçağ ol mûrdan tevâzu’da
★
Alçağ ol mûrdan tevâzu’da
Pençe uzatma hasm-ı şir olma
(Hakîkî)
“Tevazuda karınca gibi alçak (gönüllü) ol; pençe uzatma, aslanın akrabası olma.”
★
Zihî ‘âşık ki ma’şûkı yolına mûr olam diyü
★
Zihî ‘âşık ki ma’şûkı yolına mûr olam diyü
Hevâ yiline virmişdür niçe taht-ı Süleymân’ı
(Hamdullah Hamdi)
“Ne güzel âşık ki maşukun yoluna karınca olayım diyerek nice Süleyman, tahtını istek yeline vermiştir.”
★
★
Çerh lutfun bana göstermemek ister ammâ
Mûrdan kurtulamaz her niçe saklansa ‘asel
(Azmizâde Hâletî)
“Felek, lütfunu bana göstermemek ister ama balcı nasıl saklansa da karıncadan kurtulamaz.”
★
★
Mûrı gör gendümle ‘ayş eyler şikâyet eylemez
Arzû-yı şehd ü şekkerdir zübâbı inleden
(Şeyhülislam Yahyâ)
“Karıncayı gör kendisiyle keyif alır, şikâyet etmez; sineği inleten bal ve şeker arzusudur.”
★
Mûrlar mıdur bahâr-ı hüsnüne çıkmış yahûd
★
Mûrlar mıdur bahâr-ı hüsnüne çıkmış yahûd
Hat mıdur ya sebze mi ya ‘anber-i sârâ mıdur
(Süheylî)
“Güzellik baharına çıkan karıncalar mıdır yoksa hat mı, çimenlik mi, hilesiz (katkısız, saf) amber midir?”
★
Musallatdur üşerler tatlıya yazın karıncalar
★
Musallatdur üşerler tatlıya yazın karıncalar
Kara kışun içinde yir yüzinde mûr gördün mi
(İbrahim Tırsî)
“Karıncalar yazın tatlıya musallat olur, üşüşürler. Kara kışın içinde yeryüzünde karınca gördün mü?”
★
★
Mesned-i hüsn üzre sen ben hâk-i rehde pây-mâl
Mûr hâlin niçe ‘arz ide Süleymânum sana
[Avnî (Fatih Sultan Mehmed)]
“Sen güzel makam üzerinde(sin), ben toprak yolda ayak altında (mahvolmuşum). Süleyman’ım! Sana karınca halini nasıl arz etsin.?”
★
Sen Süleymân-ı zamânsın ben ise mûr-ı za’îf
★
Sen Süleymân-ı zamânsın ben ise mûr-ı za’îf
Sen hudâvend-i cihânsın ben hakir-i müstehâm
(Sünbülzâde Vehbî)
“Sen zamanın Süleyman’ısın ben ise zayıf karınca; sen dünyanın efendisisin, ben şaşakalmış (bir) zavallı.”
★
★
Harâmıla biten ten ma’sıyetde
Bilâ-şek oldı mûr u mâra layık
(Hakîkî)
“Haramla isyanda biten (son bulan) vücut (beden) , şüphesiz karınca ve yılana layık oldu.”
★
Devlet-i dehr ile Dahhâk u Süleymân olsan
★
Devlet-i dehr ile Dahhâk u Süleymân olsan
‘Âkıbet mesken ider kabrün içün mûr ile mâr
(Azmizâde Hâletî)
“Dünya devleti ile Dahhak ve Süleyman olsan bile sonunda yılan ve karınca kabrini mesken edinir.”
★
Tu’ma-ı mûr ola vü mâr tuyarlar haşerât
★
Tu’ma-ı mûr ola vü mâr tuyarlar haşerât
Şimdi nâzükligile bisledügün sen bu tene
(Hakîkî)
“Şimdi nazikçe beslediğin bu bedenin (zamanı gelince) yılanların ve karıncaların yemeği olacak, (ondan,bedeninden) haşereler doyacak.”
★
Çüriyüp toprag olıcak bedenün
★
Çüriyüp toprag olıcak bedenün
Tu’ma-ı kirm ü mâr u mûr olıcak
(Hakîkî)
“Bedenin çürüyüp toprak olduğunda (cesedinde) kurt (böcek), yılan ve karınca olacak.”
★
Ne sa’y-ıla irişe mûr-çe Süleyman’a
★
Ne sa’y-ıla irişe mûr-çe Süleyman’a
Meger müfettihü’l-ebvâb ide fethü’l-bâb
(Ahmedî)
“Nasıl (bir) çaba ile küçük karınca Süleyman’a erişir? Meğer kapıları Allah açar.”
★
Kuvvet-i şân ü şükûhından olup vâye-pezîr
★
Kuvvet-i şân ü şükûhından olup vâye-pezîr
Azm-i kûh eylese bir mûr-ı za‛îf ü esfel
(Arpaemîni-zâde Mustafâ Sâmî)
“En aşağı ve zayıf (olan) karınca dağa (çıkmaya) niyetlense görkem ve şan kuvvetinden kısmet bulur.”
★
Neyüm ki ben seni tekmîl vasfa kâdir olam
Tapun cenâb-ı Süleymân ü ben muhakkar mûr
(Süheylî)
“Neyim ki ben seni tamamlama vasfına kadir olayım? (Sen)Süleyman hazreti; ben, hor ve hakir karınca.”
____________
Kaynak: Boz,H.,2019, KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE KARINCA,Vankulu Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 4, 27-56