Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz(Dünya bahçesinin baharını hem sonbaharını görmüşüz. Devrin hem güzel hem de hüzünlü günlerini görmüşüz.)
Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz
Çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbalde(İkbal meyhanesinde fazla gururlanma. Biz binlerce gurur sarhoşunun baş ağrısını görmüşüz.)
Biz hezâran mest-i mağrûrun humârın görmüşüz
Top-i âh-i inkisâra pâydâr olmaz yine(Biz, kırgınlık beddualarının topu karşısında yıkılıp giden, nice makam ve mevki ülkesinin taştan kalelerini görmüşüz.)
Kişver-i câhın nice sengin-hisârın görmüşüz
Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest(Bir coşuşuyla bin ikbal hanesini yerle bir eden, dertli insanların sel gibi kabaran kırgınlık göz yaşlarını görmüşüz.)
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz
Biz hadeng-i can-güdâzı ahdır sermâyesi(Biz, bu meydanda sermayesi sadece öldürücü bir âh oku olan nice hızlı süvariler görmüşüz.)
Biz bu meydânın nice çâpük-süvârını görmüşüz
Bir gün eyler dest-beste pâygâhı cay-gâh(Bir gün, elini bağlayıp kapı dibini mekân tutan, itibarlı makamlarının sayısız mağrur kimselerini görmüşüz.)
Bî-aded mağrûr-i sadr-i i’tibârın görmüşüz
Kâse-i deryûzeye tebdil olur câm-i murad(Ey Nabî! Biz bu içki meclisinde, içtikleri murat kadehleri gün gelip dilenci kâsesine dönen nice şarap içiciler görmüşüz.)
Biz bu bezmin Nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz
fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilâtün fâ‘ilün