Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Ağustos 2021 Pazar

Pleiotropi, zıtların hukuku ve çıkış yolu...

Canlılarda her gen belirli bir özelliği belirler. Bu arada gen ve alel belirli bir genetik ifâdenin kalıtsal faktörünü ifade eder. Alel, koromozomdaki bir lokusta bulunan birden fazla seçeneğe (zıt özelliklerin birarada olması gibi) sahip gen çeşidini ifâde eder. (Örneğin bir domatesin önce yeşil sonra kırmızı olması gen kontrolünde olup, yeşil veya kırmızı olmasını belirleyen gen, alellerden meydana gelir).

Bunun yanında alel olmayan genlerin de etkileşimleri var ki, burada etkileyen (epistazis) ve etkilenen(hypotazis) genlerden bahsedilir.

Dolayısı ile bir karakterin (fenotipte) ortaya çıkışından alel yahut alel olmayan birden çok genin etkileşimi sorumlu olmaktadır.

Ayrıca bir gen birden fazla karakterin ortaya çıkmasından da sorumlu olabilir (pleiotropi)
★★★
Yukarıdaki zahiri bilgiden yola çıkarak denilmelidir ki; her bir esmâ tıpkı genetik kod gibi şifreli ve fonksiyonel bir bilgi yumağıdır.

Hem kendi indükleyiciliği ve güdüleyiciliği, hem de birlikte ve toplamalı indükleme yoluyla karakterlerin ortaya çıkmasını, görünürlüğünü sağlamaktadır.
★★★
İnsana göre, somut olan meydana çıkan ve baş gözü ile görünürlüğe sahip olan (fiziki) ile ilim sahipleri tarafından bilinen ancak gen içinde gizli/sırlanmış soyut fonksiyonel bilgi (bir anlamda metafizik kod) vardır diyebiliriz.
★★★
Şimdi buradan yola çıkarak; hem Besmelede ve hem de Kur’ân-ı Kerîm’in ilk suresi Fâtiha’da geçen "Rahmân ve Rahîm" i anlamaya çalışırsak; Allah (C.C.)’ın Rahmân ismiyle tecelli etmesi, mahlûkatının her türden ihtiyacını giderme iradesini ortaya koymasıdır. Kitab-ı Mübinde Rahmân ismi sadece Rahîm ismiyle zikredilir...

Ancak Rahîm ismine gelince, Rahîm: Azîz, Raûf, Vedûd, Gafûr, Berr, Tevvâb ile yan yana birlikte geçer.

Bunları ana kök sayarak herbirinin yek diğeri ile veya bir kaç kümülatif birlikteliği ile açılımları var...

Bir kaç açılım daha misâl olsun: Rahim-Gafûr-Vedûd; Hâkîm-Habîr-Alîm-Latif-Basit-Semi; Ganî-Hamîd, Halîm-Kerîm vb. gibi...

Her birinin tek bir indükleyiciliği olduğu gibi, pleiotropi, birlikte fonksiyonel olmaları da söz konusu olmalıdır.
★★★
Meselâ "Vedûd", çok seven, çok sevilen demektir. Vedûd ismi Rahmân, Rahîm, Raûf gibi Allah’ın irade sıfatı çerçevesine girdiği gibi Rahîm ve Gafûr ile de ilişkilidir. İlim erbâbı; bütün yaratıklar için iyiliği seven, onlara iyilik yapan ve gerçekleştirdikleri iyilikleri öven mânasına geldiğini, kulun Allah’ı sevmesini, kendisi için arzu ettiği her şeyi Allah’ın diğer yaratıkları için de istemesi, hatta onları kendisine tercih etmesi şeklinde de izah etmişlerdir.

Bu sevginin zirve noktasında ise nefret ve öfke ve kindarlık ve çekememezlik ve kuskançlık... gibi dürtüler sevgiyi baskılayamaz, çekinik kalır.

Buna bir zirve örnek: Hz. Peygamberin Uhud Savaşı’nda dişi kırılmış, yüzü kan içinde kalmıştır, bu durumda dahi müşriklere beddua etmez ve Allah’tan onlara doğru yolu göstermesini niyâz eder.

Buradan insana dönecek olursak; saf sevgi, insandaki en ince vicdan hislerinden köken alan şefkât ve merhametin dışa vurumu ve fiili olarak görülmesidir.

Böyle bir açılım iç âlemde var(lık) namına ne varsa silip süpürür, adeta ayna haline getirir, işte o gönül tecelli tahtgâhı olur ki, Hakkın salt sevgisi orada tecellî eder ve o kimse sevgiye gark olur. O hâlde o enfüsî ve afakî her şeyi, her şey de onu sever ki, her iki cihanda, sefa ve dostluğa erişmiş olur.
★★★
İrfâni kültürümüzde sekiz uçmak/cennet kapıları olarak bilinen hasletler var ki, bunları yaşantı hâlinde giyinmeksizin, iki cihânda neş'e, huzur, saadete erişmek mümkün olmaz denilir, bu hasletler; Merhamet ve şefkat, Doğruluk, Sadakat, Cömertlik, Sabretmek, Sır tutmak,
Fakirlik ve acizliğini bilmek, Şükretmek...

Bunların zıddı olarak; yedi tamu/cehennem kapıları olarak bilinen huylar da var ki:
Gurur, Hırs, Kıskançlık, Ayrımcılık, Dedikodu, Şehvet, Öfke....

Şer/kötülükler, bu yedi tamu ağacının meyveleri; iyilik ve güzellikler ise sekiz uçmak ağacının meyveleri, görünüşü, cisimlenmesinden ibarettir...
★★★
Bu hususta Mevlana Celaleddin-i Rumî'nin eserlerindeki yaklaşımına dair olmak üzere; insan, iyi/kötü diye ayrılmaz ancak onun kötü tarafları da bahis konusudur ve doğuştan iyi ve kötü meziyetleri potansiyel olarak insan bünyesinde taşımaktadır.

Mevlana’ya göre sevgi, muhabbet, aşk dünyanın/evrenin yaratılış sebebidir.
O derki; "İnsan tabaklanmış deri gibidir rutubetten bozulur, ağır ağır kokar (Mesnevi IV: 104). 
Sende nemrutluk var, ateşe atılma, atılacaksan da önce İbrahim ol (Mesnevi I:1606).
Nur ve kemal, helal lokmadan doğar. İlim ve hikmet, aşk ve merhamet helal lokma ile olur (Mesnevi I:1707).
Sen âşık olmadıysan, sevgi nedir, bilmiyorsan; Yürü git, ot otla; eşeksin sen(Mektuplar:95).
Aşk, büyükler için bal, çocuklar için süttür. Aşk her gemiyi batıran istiap fazlası son yüktür (Mesnevi VI: 4032).
Mevlana’ya göre, hakiki muhabbet karşılıksız olanıdır, sevdiğin kişinin seni sevip sevmemesi de önemli değildir.
Yine Mevlanaya göre olgunlaşmak çile ile gerçekleşir böylece nefsine hakim olabilen,  diğer insanlarla iyi geçinebilen ve uyumlu bireylerden, iyi insanlardan müteşekkil toplum haline gelinebilir.

Sevgi hukuku açısından Yunus Emre ile Mevlana paralel bakış açısına sahiptirler. Yunus da der ya: Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü; Sevelim, sevilelim dünya kimseye kalmaz...

Mevlana'ya göre insan sadece dışını değil, onunla birlikte ve bilhassa iç âlemini, gönlünü temiz tutmalıdır. Ve derki: Allah, sizin şekillerinize ve amellerinize bakmaz, kalbinize ve niyetlerinize bakar.
★★★
İnsanın iç âleminde uçmak/tamu kombinasyonları farklı derecelerde kodludur aslında...hem de zıtlıklar hâlinde, muiz-muzil gibi...kendi iç âlemini murakebe ile kişi bu aranjmanı çözmelidir, ve bilirizki "uçmak"ı tercih, "tamu"yu baskılama iradesi de insanda var !

Zamanı gelince çıkmaz yol yerine doğru yola girmek, makas değişikliği yapmak kişinin iradesini kullanmaya bağlı...

Has "insan" olma yolculuğundaki gayretimizin ve İlim-irfânımızın ziyâdeleşmesi niyâzı ile...