
Ey azîz, görmekle, duymakla, bilmekle, yakınında olmakla/durmakla bir şey olunmuyor...
Kendini bilmezsen olmaz !
Gözün dışarıda senin, bak bakalım içine, ne görüyorsun !...hırs, kibir, riya, aç gözlülük, öfke, kin, cimrilik, bencillik, dedi-kodu...ya da hilim, rıfk, ilim, iyi niyet, yardımseverlik, empati, sevgi, tevhidî bakış, güleryüz, cömertlik, zulme karşı dik duruş, mazlumun elinden tutmak....ölç kendini şimdi içinde ne var !

Değirmen taşları arasında ezilmenin, un-ufak olmanın ne olduğunu, orada un olan buğday tanesine soracaksın.
Bu iş seyirlik, bilirkişilik iş değil.
Işık güneşten, elementler topraktan, su gökyüzünden, tohum ve genler de atadan...toprakta çimlenfi bitip de büyüdü, oldu başaktaki buğday tanesi...
Başaktaki buğday; un olmazsa yeniden toprağa düşecek, bir yıl sonraki buğday olacak yine, böyle devredip gidecek, sonrası yok, işte o kadar ! Buğday tanesi...
Taneden toprağa, topraktan taneye kadar bir tekâmül !

Oldu ekmek !
Onunda aslı özü buğday olsa da, artık ekmek !
Ekmek, insanın vücudunda yapı taşı olmaya, insana ait, ondan bir parça olmaya kadar giden bir yolculuğa çıkmaya hazır artık.
Buğdayın bu macerasında; toprak/su/hava/ışık (ateş-ısı) desteği ile embriyo, bu yolculuğun sonunda insana kadar terakki ederek tekâmül etti...
İnsandan oldu, yâ'ni insana ait, insan !
☆☆☆
Kampüs kedileri mi ?Onlar kampüs kantini önünde beklemeye, değirmenin yanındaki toprakta biten buğday başağındaki taneler de "ot gelip, ot kalıp, ot gitmeye" razı olarak övünmeye devam ediyorlar......
☆☆☆
Bu günün veciz sözü ile mim koyalım;"Böcek avcısı olan kırlangıç ve yarasaların uçuştuğu gökyüzünde, cesurca uçabilen kelebeğe aşk olsun"