Yakınlık her kişiye göre değişebilen izafî bir kavram.
Yakın olana bağırarak sesimizi duyurmayız, bunu saygısızlık sayarız elbette…
-Bağırınca bile sesimizi duyuramayacak kadar ötede olabilir yakınlık duyduğumuz,
-duyuracak mesafede olabilir,
-normal ses frekansı olan konuşma mesafesinde olabilir,
-fısıltı ile konuşunca duyuracağınız mesafededir,
-hatta içimizden geçirdiğimiz sessiz kelâmı duyuracak yakınlıktadır…
Ya da "sesimi duyan var mı", "kimse yok mu" diyecek kadar bî-çare ve umudunu yitirmişlerdenizdir…
Duymuyor ya da duyuramıyorsak sesimizi; ya dilsiz ve/veya dîlsiz(gönülsüz), yahut sağırızdır !
-Sesimi duyan var mı ?, diyorsanız uzaklara sesleniyorsunuz değil mi ?
Eğer böyle ise dışarda aradığınız yardım elinin aslının bir var edeni, kontrol edeni, yöneteni olduğunu ya unuttunuz yahut bundan habersiz veya câhilisiniz…Her insan kendi filminin baş rol oyuncusu, anlarını paylaştığı diğerleri ise figüranları değil mi aslında !
Kişi bildiğinin âlimi, bilmediğinin câhilidir ya !
Unuttu iseniz hatırlayınız, bilmiyor iseniz araştırıp öğreniniz yahut bir bileni bulursanız ona sorunuz.
Belki yahut filhakika dışarıda aradığınız içeridedir…sessiz kelâmlarınızı, içten yakarmalarınızı, gönülde resmi geçit yapmakta olan kelime hâline gelmemiş kelâmlarınızı selâmlayan var ha, ne dersiniz !
Sıfatı "Semî" olanı duydunuz mu,
Ya da ismi "Habir" olanı ?
Bir şarkı sözü var ki, bu bakış açısı ile dinlense meselâ;
"Uzaklarda aramam çünkü sen içimdesin
Taht kurmuşsun kalbime en güzel yerindesin
Her an seni canımda ruhumda duyuyorum
Aşkınla sarhoşum ben çılgınca seviyorum."
Bir samimi yöneliş, bir içsel duyuş ile gidilecek hedefi, izlenecek güzergâhı tarif eden aşağıdaki sözler ve beste belki ve inşâ'Allah bize "Semi" ve "Habir" olan Zât-ı celle ve âlâ'ya ilticanın gerekçelerine temel olur duygu ve duası ile…
Buyrunuz; iç gözün görüsü ile görmeye çalışalım ve gönülden duyuşlara kulak verelim aşağıdaki ilahide:
Karcığar makamında bestelenmiş bir ilahi, sözleri Azîz Mahmud Hüdâi hz.lerine, bestesi hafız Zeki Altun'a ait:
"Neyleyeyim dünyâyı bana Allah’ım gerek
Gerekmez mâsivâyı bana Allâh’ım gerek
Ehl-i dünyâ dünyâda ehl-i ukbâ ukbâda
Her biri bir sevdâda bana Allâh’ım gerek
Derdli dermanın ister kullar sultânın ister
Aşık cânânın ister bana Allâh’ım gerek
Fanî devlet gerekmez dürlü ziynet gerekmez
Hak’sız Cennet gerekmez bana Allâh’ım gerek
Mecnûn ister Leylâ’yı Vâmık ister Azrâ’yı
N’idem gayri sevdayı bana Allâh’ım gerek
Bülbül güle karşı zir pervaneyi yakmış nâr
Her kulun bir derdi var bana Allâh’ım gerek
Beyhude hevâyı ko Hakk’ı bula-gör yâhu
Hüdâî’nin sözü bu bana Allâh’ım gerek"
Evet, bizi "bir" gören, "bir" duyan var ki, "O" her anımızda bizimle…
Arz-ı hâlimiz varsa, teşekkür edeceksek, af dileyeceksek, korku dalgalarından kaçarak selâm limanına demirleyeceksek, temennilerimiz varsa, içimizi boşaltıp konuşacaksak, hüznümüzü, neş'emizi arz edeceksek…her hâl ü kârda müracaatgâhımız, sığınağımız, eman dileyeceğimiz tek ilticagâhımız var ki, sadece "O".
Hemen samimi bir şekilde iltica etmeyi bir deneyiverse insan, görünmez (!) bir elin kendine doğru uzatıldığını hissedecek ya da somut bir vesile sayesinde talebinin karşılandığını, sorununun adîl bir şekilde çözüldüğünü görecek.
İşte tahkikî iman ve tecrübe ile yakınlığın derecesinin farkına varmanın yolu…
Yakın olana bağırarak sesimizi duyurmayız, bunu saygısızlık sayarız elbette…
-Bağırınca bile sesimizi duyuramayacak kadar ötede olabilir yakınlık duyduğumuz,
-duyuracak mesafede olabilir,
-normal ses frekansı olan konuşma mesafesinde olabilir,
-fısıltı ile konuşunca duyuracağınız mesafededir,
Allah kederi giderendir ! |
Ya da "sesimi duyan var mı", "kimse yok mu" diyecek kadar bî-çare ve umudunu yitirmişlerdenizdir…
Duymuyor ya da duyuramıyorsak sesimizi; ya dilsiz ve/veya dîlsiz(gönülsüz), yahut sağırızdır !
-Sesimi duyan var mı ?, diyorsanız uzaklara sesleniyorsunuz değil mi ?
Eğer böyle ise dışarda aradığınız yardım elinin aslının bir var edeni, kontrol edeni, yöneteni olduğunu ya unuttunuz yahut bundan habersiz veya câhilisiniz…Her insan kendi filminin baş rol oyuncusu, anlarını paylaştığı diğerleri ise figüranları değil mi aslında !
Kişi bildiğinin âlimi, bilmediğinin câhilidir ya !
Unuttu iseniz hatırlayınız, bilmiyor iseniz araştırıp öğreniniz yahut bir bileni bulursanız ona sorunuz.
Belki yahut filhakika dışarıda aradığınız içeridedir…sessiz kelâmlarınızı, içten yakarmalarınızı, gönülde resmi geçit yapmakta olan kelime hâline gelmemiş kelâmlarınızı selâmlayan var ha, ne dersiniz !
Sıfatı "Semî" olanı duydunuz mu,
Ya da ismi "Habir" olanı ?
"Uzaklarda aramam çünkü sen içimdesin
Taht kurmuşsun kalbime en güzel yerindesin
Her an seni canımda ruhumda duyuyorum
Aşkınla sarhoşum ben çılgınca seviyorum."
Bir samimi yöneliş, bir içsel duyuş ile gidilecek hedefi, izlenecek güzergâhı tarif eden aşağıdaki sözler ve beste belki ve inşâ'Allah bize "Semi" ve "Habir" olan Zât-ı celle ve âlâ'ya ilticanın gerekçelerine temel olur duygu ve duası ile…
Buyrunuz; iç gözün görüsü ile görmeye çalışalım ve gönülden duyuşlara kulak verelim aşağıdaki ilahide:
Karcığar makamında bestelenmiş bir ilahi, sözleri Azîz Mahmud Hüdâi hz.lerine, bestesi hafız Zeki Altun'a ait:
Hafız Zeki Altun'un torunu Hakan Altun'dan dinleyelim...
Gerekmez mâsivâyı bana Allâh’ım gerek
Ehl-i dünyâ dünyâda ehl-i ukbâ ukbâda
Her biri bir sevdâda bana Allâh’ım gerek
Derdli dermanın ister kullar sultânın ister
Aşık cânânın ister bana Allâh’ım gerek
Fanî devlet gerekmez dürlü ziynet gerekmez
Hak’sız Cennet gerekmez bana Allâh’ım gerek
Mecnûn ister Leylâ’yı Vâmık ister Azrâ’yı
N’idem gayri sevdayı bana Allâh’ım gerek
Bülbül güle karşı zir pervaneyi yakmış nâr
Her kulun bir derdi var bana Allâh’ım gerek
Beyhude hevâyı ko Hakk’ı bula-gör yâhu
Hüdâî’nin sözü bu bana Allâh’ım gerek"
Evet, bizi "bir" gören, "bir" duyan var ki, "O" her anımızda bizimle…
Arz-ı hâlimiz varsa, teşekkür edeceksek, af dileyeceksek, korku dalgalarından kaçarak selâm limanına demirleyeceksek, temennilerimiz varsa, içimizi boşaltıp konuşacaksak, hüznümüzü, neş'emizi arz edeceksek…her hâl ü kârda müracaatgâhımız, sığınağımız, eman dileyeceğimiz tek ilticagâhımız var ki, sadece "O".
Doğru ilaç tedavi eder... |