Toplumların yetişmiş insan gücü ve kaynakları sektörler analizi ve işgücü planlamaları ile belirlenir. Bu doğrultuda beyin gücü ve beşeri sermaye ise, eğitim sistemlerinin müfredatlarına konulan hedefler ile şekillenir.
Politikalarında; sağlık, eğitim, kültür, güvenlik ve uluslararası ilişkiler başta olmak üzere kırmızı çizgileri vardır ülkelerin. Bu politikaların uygulanması ve hayat bulması için ise beşeri sermaye ve beyin gücü en önemli parametredir. Çeşitli kademelerde görev alanlar, milletin mevcudu ve geleceği adına hizmetkârlıklarıdırlar ve gerçekte geleceğin vebalini üslenmişlerdir.
Meselâ; yeni vazifeye başlamış olan gençlerin, çalışma azmi, hizmet aşkı, idealizmi en yüksek seviyesinde iken, (eğer) önlerinde iyi modeller yoksa bir süre sonra atalete, işi sahiplenmeyip günü kurtarmaya, mesaisini bir şekilde doldurup maaşını almaya alışacak, giderek bunu alışkanlık haline getirecekler ve kanıksayacaklardır.
Kıdemli çalışanlarda alışkanlık haline gelmiş “talep edilen bir işi kolaylıkla savabilme”, “yokuşa sürme” ve çözüm odaklı düşünmeyen, aksine “bir işin olabilirliği yerine olamayacağı, hatta olmaması gerektiği hususunda mevzuattan tefsirler yapan bir profili !” ile kurumsal kimlik oluşması ve gelişme nasıl mümkün olabilir ?
Önüne yeni bir durum geldiğinde “nasıl çözerim?” diye çözüm üretmek yerine, “bu işten nasıl kurtulurum” yaklaşımı ile halının altına süpürülen işler giderek sorun yumağı haline gelmekte değil midir?
Birçok sektörde görülen atâlet özellikle ülkenin geleceğini belirleyenlerde ise, neticesi beka mes'elesine kadar uzanır… Özellikle de eğitim alanı çok hassastır. Ülkenin beyin gücünü ve beşeri sermayesini şekillendiren ve sektörel olarak insan kaynakları havuzuna ehliyet ve liyakat sahibi bireyler yetiştiren kurumlar çok önemlidir. Yetiştirecekleri bir kenara mensupları içinde İdealize ettikleri insanlardan olmak üzere yola çıkmış genç bireyler, önlerinde görüp gözlemledikleri kimi iyi olmayan rol modelleri örnek alırlarsa, beşeri sermayeden umulanı gerçekleştirebilir miyiz ?
Kolay yoldan nasıl zengin olurum, yükselirim, ünvanlar alırım, makam sahibi olurum, hangi şahıslarla bir arada olur ve onların çantasını aşır, zati işlerini ve getir-götür işlerini yaparsam onun nüfuzundan istifade ederim kolaycılığına fırsat verilmemelidir ! Değilse, titri mevcut ama entellektüalitesi na-mevcud yahut körelmiş bireylerden mütevellit prototipler görmek işten bile değil….
İşte o zaman istikbalimiz olan yetişmiş beyin gücünün dibine kibrit suyu dökmüş oluruz…
Bireyleri; birer hizmet adamı, üretici beyin, çözüm üreten, açık fikirli disiplinli ve çalışkan, mesuliyet sahibi, işin ehli, kısaca liyâkat sahibi, kırk dereden su getirmeyen ve mazeret üretmeyen kişilikler olarak geleceğe hazırlamak öncelikle eğitim sektörünün mensuplarının ödevidir, görevidir.
Verimliliği ve etkinliğini arttırmak için yüksek motivasyona ihtiyaç var. Ancak performansa göre değerlendirmek, başarı/başarısızlık durumlarının karşılığını takdir etmek, şeffaflık ve hesap verme sorumluluğu ile vazifelerin yerine getirilmesinin takibi, olmazsa olmaz şarttır.
Üstten yapılacak baskıyla, ite kalka, kör-topal yürüyen kurumlarda kurumsallaşmaktan bahsedilemez. Bu sektörlerde öncelikler topyekün zihniyet değişimine ihtiyaç var.
Reformist yaklaşımla ve “insan” odaklı hedefler koyarak gerçekleşecek olan ilerleme yerine, sadece fiziki şartların iyileştirilmesi ile müspet manada bir değişim ve dönüşüm gerçekleştirmek mümkün değildir, sadece rötüşlemek ile bir yere varılamaz. Elli yaşındaki kaportası çürümüş bir aracı çürüklerini örtecek şekilde macunlayıp üstüne boya cila atmak, o aracı bugünkü teknoloji ile üretilenler seviyesine getirmez.
“İtibar” ancak mensuplarının aidiyeti ve bunun neticesinde aşk, şevk ve gayret etmeleri ile sağlanır, burada tembelliğe, atâlete, uyuşukluğa, köhneliğe yer yoktur, müsaade edilemez.
Vesselâm…