Ne çok söz söylendi, ne çok kelâm sarf edildi canlar !
Duymak isteyen duydu, istemeyen "aman sende" dedi !
Dünyaya kazık çakan akıllıların (!) akibeti bile o hamakât ehline ders vermedi !
Gevheri sandıktaki kuyum zannedip de biriktirdi dünyacı !
"Dil"i lezzet tomurcukları, lokma yutucu ve lakırdı edici bir vasıta bildi gafil, dil ki gönül idi, ey hakikâtten bîhaber !
Dünyalıkla övündü, kibirlendi, sevindi, oynadı, oyalandı, biriktirdi, süslendi, eğlendi; şımardı, azdı, azgınlaştı, kazık attı, takla attı, kırdı, döktü, saçıp savurdu, çaldı, arakladı...
Alınca kazandığının verince kaybettiğinin hesabında yanıldığını bile fark edemedi.
Sınanırken sınadığını zannetti...
Gördüğünü gördüğünden ibaret zannetti de hakikâti ıskaladı.
O çok sevdiği, doyamadığı dünyanın bir gün kendini üteceğini, soyup soğana çevireceğini ve yutacağını anlamadı !"Bir yerde ki yok nağmeni takdir edecek gûşTazyî-i nefes eyleme tebdil-i makâm et"