Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Ağustos 2022 Perşembe

Şarkı ve Türkülerimizde, Kültür, Edebiyat ve San'atımızda Gül ve Bülbül Mazmunu...


Gül ve bülbül Türk divan ve halk edebiyatında ve san'atında ilhâm kaynağı olarak yer almış; destan, hikâye, masal, şiir şarkı ve türküler yanında hat, ebru ve tezhib gibi süsleme san'atlarında, tezyinatta da çok fazla yer almıştır..

Gül kültürümüzde ve edebiyat ve san'at dünyamızda sevgilinin remzi, Hz. Muhammed'in sembolü olarak sıkça kullanılmıştır.
Gülün, rengi, kokusu ve dikeni ile ilgili edebiyatımızda çok farklı mazmunlar yer alır.

Azîz Mahmud Hüdâyi bir beyitte der:
Nice bir hâr derdini çekelim
Bâri gülzâr derdini çekelim

Gül fidanı sevgiliye, sevgilinin hüsnüne, dikeni kötü söze, acı ve kedere; gül veya goncanın üstündeki çiseler, gözyaşına veya tere benzetilir; yapraklarının dökülmesi ve solması ile de üzülmek özdeşleştirilir.

Pertev paşa bir beyitte der:
Reng ü bûdur güle zînet güzele hüsn ü bahâ
Gül denir her güle ammâ gül-i ra’nâ başka

Farklı renkli güllerden kültürümüzde en çok da "kırmızı gül" metafor olarak karşımıza çıkar. Kırmız gül ilâhî ihtişamın tezahürü olarak da kabul edilir.

Farklı renkteki güllere verilen ma'nâlara gelince, mes'elâ; “gül-i rana” (dışı sarı içi kırmızı renkli gül), iç içe sevgileri anlatır...”gül-i sadberk“ (iri katmerli gül) bin bir alakayı anlatır... "gül-i ter" ile yeni açmış taze gül, "gül-i suri" ile gül yağı çıkarılan Edirne gülü kastedilir.

Yine Türk tasavvuf edebiyatında gül ve gonca metaforu karşımıza çıkmaktadır. Gülün goncası "Vahdet"i (birlik), halveti, uzleti, insanın kendisiyle ve Rabbi ile baş başa kalmasını temsil ederken; açılmış gül "Kesret"i (çokluk), esmâ ve sıfatların tecelli ettiği zahiri âlemi, can sırrının zuhura çıkmasını temsil eder. Gülün yaprakları ise kitaba, mushafa (Kur’an sayfasına) benzetilir.
Gülşen, gülzâr (gül bahçesi) dünyalık kirlerden; kibir, haset, kin, ucb, riya v.b. huylardan arınmış gönlü sembolize eder. Yine gül, kısa ömrü sebebi ile hayatın geçiciliğini ifade eder. Gül bahçesi üzerinden gülzâr-ı fenâ geçici dünya hayatını, gülzâr-ı bekâ ise ebedi hayatın süreceği ukbâyı temsil eder.

Divan edebiyatında, tasavvufi şiirler ve mesnevilerde "Gül ü bülbül", "Bülbül-nâme" başlıklı mazmun bir çok eserde genellikle mutlak olan ilâhî güzelliğin ve ilâhî aşkın sembolleri olarak ele alınmıştır, gül ve bülbül...

Ziyâ Paşa'dan bir beyit:
Şemîm-i ravza-i gül-bûyuna tesâdüf için 
Gezer nesîm-i seher şevk ile diyâr diyâr 

Kimi şairlere göre; "bülbül ilâhî aşkla yanan can ve ruhun timsalidir. O bu dünyada veya ten kafesinin içinde uzak kaldığı ezelî gül bahçesinin hasretiyle feryat eden bir Hak âşığıdır" (1).

Sözleri Yunus Emre'ye ait olan Sabâ makamındaki "Bülbül kasidesi"nde bülbül mazmununun güzel bir örneğini görmekteyiz (**)

Edebi san'atlar açısından gül ile tecnis de yapılır. Mes'elâ cinas san'atı ile; gül ve bülbül, gül ve âşık, gül ve bağban, arasında ilgi kurulur.

Divan şâiri Nedim'den bir beyit:
Vakt-i gül-geşt-i çemen seyr-i kenâr eyyâmıdır
Lâle faslı îd hengâmı bahâr eyyâmıdır

Edebiyatımızda gül ile bülbül ikilisi bir çok esere konu olmuştur. Gül, rengini aşığı olan bülbülün kanından almıştır. Güle aşık olan bülbül, gülün dikenleri sebebiyle ona yaklaşamadığı içün aşk acısı ile öter durur. Yine kimi hikâyelerde bülbülün güle erişmek çabasına gülün dikenleri engel olmakta, dikenlerin bülbülün göğsüne batması sonucu bülbülün öldüğü, bülbülün kanı ile aslı beyaz renkli olan goncayı kırmızıya boyadığı, kırmızı gülün renginin bülbülün kanından geldiği hikâye edilir(2). Bülbülün akşamdan sabaha, sabahtan akşama kadar ağlayıp inlemesi güle olan aşkındandır. Akşamdan sabaha kadar öten bülbül goncanın açılmasını görmek için bekler. Tan vakti yorulur bir ara gözleri kapanır işte o anda gonca açılır(3). Bu defa zavallı bülbül goncanın açıldığını neden göremedim diye sabahtan akşama kadar yine ötüp durur...

Yine gül, kültürümüzde; aşkın haricinde, sevdayı, baharı, (gülün solması ile) hüznü, kokusu ve güzelliği ile sevgiliyi hatırlatır.

Gül ile ilgili bir efsane de Nemrut ve Hz İbrahim (a.s.) ile ilgili olarak anlatılmaktadır. Nemrut, hz. İbrahim'i mancınıkla bir vadi dolusu odunların tutuşturulduğu ateşin içine atmış, bu ateş Allah'ın emri ile gül bahçesine dönüşmüştür. (*)

Gül ve bülbül ile ilgili yazılmış kaside ve gazeller yanında, bestelenmiş şarkı ve türküler de mevcuttur. Bir kaçına misâl aşağıdadır:
Demedi Yar Demedi
İffet Gülgeç (kaynak kişi)
Neriman Tüfekçi ( derleyen)
Yöre: Elazığ

Demedi yar demedi
Elinde gül demedi (güzel)
Ya ben nasıl güleyim
Yar bana gül demedi (güzel)
Yar bana gül demedi (güzel)

O yana dönder beni
Bu yana dönder beni
Sol yanımda yarem var (güzel)
Tabibe gönder beni (Sağ yana dönder beni)

Güle naz yar gülen az
Bülbüle naz güle naz (güzel)
Bugün seyrana çıktım
Ağlayan çok gülen az (güzel)

O yana dönder beni
Bu yana dönder beni
Sol yanımda yarem var (güzel)
Tabibe gönder beni (Sağ yana dönder beni)


Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Beste: Amir Ateş
Güfte: Melek Hiç

Amir Ateş ile yapılan bir röportajda, bestekâr bu şarkının hikâyesini şöyle anlatıyor:

-"Bu şarkının hikayesi nedir?"

-“Bu şarkı Resulullah Efendimize ithaftır. Şarkının sözlerini yazan Melek Hiç Hanım, şiirlerinde O’na olan aşkını, sevdasını, ona olan minnet ve şükranını dile getiren sözler yazardı. O başkasına değil Ya Yüce Mevla’ya, ya Cenab-ı Pir’e, ya da Resulullah Efendimize yazardı. Ama siz bir kıza ya da herhangi bir delikanlıya yazdığını zannedersiniz” dediler.
Ben de, “Elhamdülillah abdestsiz beste yapmadım” dedim. O benim 5 dakikada yaptığım bir şarkıdır. Böyle bir şey olacağını ummamıştım. Bunda bir esrar var ama nedir? diye düşündüm. Sonra bir gün televizyonda, “Amir Hocamızın o şarkıdan başka şarkı yapmasına gerek yok. Bu şarkı bin tane şarkıya bedel. Çünkü bunun Resulullah Efendimize ithaf bir şiir, güfte olduğunu biliyoruz” dediler.

Çok yakın bir ailenin yanında Kadıköy’de kalıyordum. Akşamları evime geldiğimde yemeğimi yer, çayımı, kahvemi içer, namazımı kılar ve bitişikteki daireme geçerdim. Yine bir akşam, yemek hazırlığı yapılırken, evin 7-8 yaşındaki oğlu Mehmet ile oyun oynuyordum. Işıklar söndü, Mehmet korkmasın diye kucağıma aldım ve pencerenin yanına götürdüm. Yoldan geçen arabaları, yolu göstererek oyalıyordum “Mehmet bak” falan derken hemen yan tarafta bir piyano vardı. Çocuk ağlamasın diye piyanonun başına gittim ve “dım, dım, dım” diye çaldım. O zaman hemen Mehmet’in hali gözümün önünde o güfte ile özdeşleşiverdi…

Anlayacağınız Mehmet “Bir kızıl goncaya benzer dudağın” şarkısını bestelememe vesile oldu (4).

Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün sen bu bağın
Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün sen bu bağın
Kurulur kalplere sevda otağın
Kim bilir hangi gönüldür durağın

Her gören göğsüme taksam seni der
Kimi ateş gibi yaktın beni der
Her gören göğsüme taksam seni der
Kimi ateş gibi yaktın beni der
Kimi billur bakışından söz eder
Kim bilir hangi gönüldür durağın

★★★

Gül dalında öten bülbülün olsam
Güfte-Beste: Neveser Kökteş

Gül dalında öten bülbülün olsam
Gül dalında öten bülbülün olsam
Ötsem yanık yanık gönlüne dolsam
Ötsem yanık yanık gönlüne dolsam

Aşkını dilesem, kalbimi sunsam
Aşkını dilesem, kalbimi sunsam
Ne olur uğruna sararıp solsam
Ne olur uğruna sararıp solsam

Baharım, çiçeğim, güzelim, sevdiğim
Sar beni kollarında, canım diyeyim
Baharım, çiçeğim, güzelim, sevdiğim
Sar beni kollarında, canım diyeyim

Bir kuş olsam da pencerene konsam
Bir kuş olsam da pencerene konsam
Aşkın şarkısını sana okusam
Aşkın şarkısını sana okusam

Göğsünde yatsam da biraz uyusam
Göğsünde yatsam da biraz uyusam
Elemi unutsam, neşemi bulsam
Elemi unutsam, neşemi bulsam

Baharım, çiçeğim, güzelim, sevgilim
Sar beni kollarında, canım diyeyim
Baharım, çiçeğim, güzelim, sevgilim
Sar beni kollarında, canım diyeyim


Güller arasında seni bensiz gören olmuş
Beste: Şükrü Tunar - Makam: Uşşak
Güller arasında seni bensiz gören olmuş 
Gönlüm yüzünün rengine düşmüş de ben olmuş 
Duydum ki güzel gözlerini çok seven olmuş 
Gönlüm yüzünün rengine düşmüş de ben olmuş. 


★★★
Nedir ey bülbül-i şeydâ 
Beste: Ender Doğan
Güfte:Osman Kemâlî

Nedir ey bülbül-i şeydâ ferâhın efgândır
Sana n'oldu ciğerin bir gül için püryândır 
Bunca feryâdını gül duydu mu bir kerre senin 
Bak sen ağlarsın, o gül zevke gelip handândır

Böyledir devri felekler budur üslûb-i cihân
Ehl-i derdin dil-ü cânı sinesi sûzandır
Geçer elbette Kemâlî elem ü mihnet-ü gam
Kederi zevki cihânın geçici bir andır

★★★
Ezel bahar olmayınca
Beste ve derleme: Aşık Daimî
Söz: Şah Hatayi
Yöre: Erzincan
Ezel bahar olmayınca
Kırmızı gül bitmez imiş
Kırmızı gül bitmeyince
Dertli bülbül ötmez imiş

Bülbül hevestir ötmeye
Sarılıp güle yatmaya
Bahçıvan gülü satmaya
Gül kadrini bilmez imiş

Bahçıvan satma bu gülü
Haramdır parası pulu
Ağlatma dertli bülbülü
Gözyaşını silmez imiş

Bülbül güle hayran olur
Hayran olur seyran olur
Bazı insan gafil(cahil) olur
Cahil arif olmaz imiş

Şah Hatayim ölmeyince
Tenim türap olmayınca
Dost dosttan ayrılmayınca
Dost kıymetin bilmez imiş 
__________
1)Kurnaz, C., "Bülbül",  https://islamansiklopedisi.org.tr/bulbul
2)https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/edebiyat-terimleri-mazmunlar/gul-ile-bulbul-divan-siirinde-gul-ile-andelip/48117
3)https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/edebiyat-terimleri-mazmunlar/divan-edebiyatinda-bulbul-andelip-hez-rdan/5193
4)https://www.haber7.com/roportaj/haber/537581-bir-kizil-goncaya-benzer-dudagin-kime-atfedildi

(*)İbrâhim (a.s.) tam ateşe atılmak üzereyken Cebrâil (a.s.) geldi ve:
“–Bir dileğin var mı?” diye sordu. Hz. İbrâhim:
“–Evet, bir dileğim var, fakat senden değil!” cevâbını verdi.
Cebrâil, İbrâhim (a.s.)’a hayretle:
“–Niçin Allah’tan kurtuluş istemiyorsun?” dedi.
O da:
“–Hâlimi O biliyor! Ateş kimin emri ile yanıyor? Yakma kimin işidir?” diye cevap verdi. (bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXII, 162)
Allah Teâlâ, Hz. İbrâhim’in meleklerden bile müstağnî davranıp bütün talebini Hakk’a yöneltmesinden râzı olmuş, onu Kur’ân-ı Kerîm’de: “O çok vefakâr İbrâhim” (Necm 53/37) âyet-i kerîmesiyle senâ etmiştir. Yine Cenâb-ı Hak, O’nu: “Rabbi ona: «Teslim ol!» buyurmuş, o da: «Bütün varlığımla Âlemlerin Rabbine teslim oldum» demişti” (Bakara 2/131) âyet-i kerîmesiyle de, teslîmiyet timsâli olarak takdîm ve taltîf etmiştir.
İbrâhim Halîlullâh’ın bu yüce teslîmiyeti ve yalnız Hakk’a tevekkülü üzerine, o daha ateşin içine düşmeden Allah Teâlâ, ateşe “Ey Ateş! İbrâhim’e serin ve selâmet ol!” (Enbiyâ 21/69) diye emretti. Bu emirle birlikte İbrâhim (a.s.)’ın düştüğü yer bir anda gülistâna döndü.

(**)Medet yâ sahib-el imdât

İsmi Sübhân vîrdin mi var
Bahçelerde yurdun mu var
Bencileyin derdin mi var
Garip garip ötme bülbül

Bilirem âşıksın güle
Gülün derdinden kim bile
Bahçedeki gonca güle
Dolaşıp söz atma bülbül

Bilirem âşıksın vîrde
Cünûnun var gâyet serde
Şu sînemde olan derde
Bir de sen dert katma bülbül

A bülbülüm uslu musun
Kafeslerde besli misin
Bencileyin dertli misin
Derdini ketm etme bülbül

Pervâz vurup uçar mısın
Deniz deryâ gezer misin
Bencileyin nâçâr mısın
Hâlini ketm etme bülbül

Yûnus vücûdun pâk derken
Cihânda mislin yok derken
Seher vakti Hâk Hâk derken
Bizi de unutma bülbül

Medet yâ tabîb-el ulûm