Kimi insan mutlu olmak için bahane arar, kimi de mutsuz olmak için.
Bir çocuk bir sakız ile mutlu olurken, bir diğerini sakız fabrikasının deposuna koysan bile mutsuz olur.
Kanaatkâr olmayanlar tatminsizlik kuyusunda ışıksız kalırken, küçücük şeyleri mutluluk vesilesi sayanlar nûrlara gark olur.
Tatminsizlik hırsı kamçılar, hırs erdemi çiğnetir…
Erdemlerden yoksunluk ise ahlaķî normları rafa kaldırtır, ar damarını çatlatır, merkep gibi anırtır, yüzsüzce sırıttırır.
Ki bu hâl de bir başka ahlâkı gerektirir…bu da düşkünlüktür, yerilmiş ahlâktır, kötü ahlâktır.
Hatta itibarsızlıktır ki, ne kötüdür o…insanlar nezdinde rüsvay, ind-i ilâhide muzil. Hem gözden düşürür hem dile düşürür…
Dile düşeceğine, bir "dîl"(*)e girmeli halbuki !
Muhteris; çirkin ahlâk bineğine tatminsizliği yüzünden biner, hırs kamçısını şaklattıkça dört nala uçar gider, tozu dumana katarak…
Tatminsizlik; sonu olmayan bir yolculuğa çıkarır, doyumsuz kölesini.
Bir dünya yetmez tatminsize, gelsin ikincisi…diğerleri.
Tâ gözünü toprak doyurana kadar sürer gider bu tamah.
Çok mu zor doymayan gözü kapatmak, iki göz kapağın var, kapat onları da âmâ ol bari… tamahkârın ancak gözü görmeyince gönlü rahat eder.
Sonluyu sonsuzla takas edene deli denmez de ne denir ?
Hani bir söz vardır:"Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur"...
(*) dîl: gönül, lahûtî âleme açılan pencere.