Dış görünüşü adam (!) gibi, konuşturunca câhilin dik âlâsı ham ervâhtan çekti insanoğlu ne çektiyse...
Herşeyi bildiğini zanneden bu güruhun yeni bir şeyler öğrenmeye ise hiç niyeti yok, hatta merâkı da....
Dahası yanlışlarla karışık doğrulardan oluşmuş ezberlerini bozmak deveye hendek atlatmaktan zor...
Okumaya yanaşmayan, okuduğunu ise anlayacak kelime dağarcığından yoksun olanların, anlayamadığı şeyi soracak ve araştıracak, hatta sorgulayacak bilgi zemini bile olmayanların, bildiği zannından kaynaklı kibri ise zaten en büyük engel…
Okuduğu üzerinde tefekkür yolculuğuna çıkmayan, metafordan, mecâzdan, kinâyeden, hicivden, teşbîhden, tecâhül-ü ârifden bî-haber; gördüğünün arkasını göremeyen, okuduğunu sığ bir ma’nâdan ibâret zannedenlerin neyi ne kadar anladığı ise câhile meçhul olsa da ehline malûm...
Bugün hakikât ile yüzleşmeye cesâreti olmayıp tutulan aynaları kırmaya çalışanlar, yarın yüzlerini görecek ayna bulamadıklarında, hayatlarının film kareleri seyrettirilip sorgulandığında ne yapacaklar acaba.
Hamların bildiğini göstermek, beğenilmek gibi bir derdi var. Ancak her bildiğini zannedenin üstünde bir bilen var...hem insanoğlunun bir ömür boyu öğrendikleri; okyanusların toplamında bir damlacık yahut tüm dünyada mevcut kum tanelerinin bir tanesi kadar bile değildir, olamaz da...
Denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa ilmi tükenmez bir yaratıcının kulu olmak içün bilme yolculuğunun deryâsına yolculuk yapma niyetinden öte niyeti olmamalı insanın...
Her kişi gayreti ile nasîbi kadarını öğrenir ve dile getirir, herkes idrakı kadar, kabı kadar, nasîbi kadar, gayreti ölçüsünde ilimden istifâde eder...
Kimi konuştuğunu duymaz, kimi işittiğini anlamaz...
Ön yargı ile dar kalıplara hapsolmuş dünyası, at gözlüğü takılı bakışı, donmuş fikri ve körelmiş vicdanı ile taassub kuyusuna hapsolanlara neyi niçin ve nasıl ulaştırabilirsiniz ?
Sû-i zan ile hem hâl olmuş, dedikoducu ve fesatların, fitne-fücuru meslek edinmişlerin kol gezdiği yerde insandan bahsedilebilir mi ?
Güdülmeye programlı şahsiyyetlerin kargayı kılavuz tutmalarına ise asla şaşırmamalı... Allah kuluna zulmetmez, kişi kendine zulmü lâyık görür...zulme uğramışların, sonraları bir yandan zalimle kol kola gezip, öte yandan da sızlanmalarına, ağlama duvarı arayışlarına ise asla ve kat'a kanmamalı..."Ele talkın verir"ken kendisini beri tutmaktan; hele hele kendini beğenmek, gösteriş, nifâk, riyâ, kibir ve benzeri yerilmiş ahlâktan Allah'a sığınmalı insan.
Fikir ve hakîkât da'vâsında samimi, umarsız/çıkarsız ilkeli dostluğa kapı aralamaya çalışanlara selâmımız var...