Eskilerde var idi
kahvehâneler…
Kıraat edilirdi kerevet başında
Baş köşede idi dedem,
seksen yaşında
Lakırdı eden de var idi
orada,
muhabbet eden de…
Hemen çay ikrâm edilirdi,
yeni biri gelende.
Sınır belliydi,
söz büyüğündü elbette…
Çözülürdü her bir kördüğüm
O mekânda, sabır ile…
Şimdilerde rağbet
"internet (ve) cafe"lere…
Sohbet mi ?
Ne gezer…klavye tıkırtısı çok.
Çıt yok…
"Laf u güzaf" çok,
gece yarılarına dek uyku yok…
Ne ikrâm var, ne ruh,
ne de bir sınır;
ha bire yazılır yorum,
dolaşılır forum forum…
Klavyeşör entelijansiya
bir de
dokunuverse kaleme…
Dünyalılar,
"Lakırdı edebiyatı lisansı" almaya,
"kil u kal"e hademe olmaya çok hevesli bu çağda !
Hani kıraathâne gibi de değil ki…
karşıda kimseler yok…
Ekran ardındaki muhatab,
ruhsuz ve soyut...
Atış serbest, ahkâm mübah…
Neyse ki;
soyut akîller de lâzım,