“def-i mazarrat celb-i menafiden evlâdır”, yâ'ni bir zararın giderilmesi bir faydayı elde etmekten daha önemli ve önceliklidir.
Kişi hem kendisi hem de toplum için mefsedet (bozukluk, fenalık, ifsad edici şeyin)'in giderilmesine gayret etmelidir; herhangi bir şart, durum ve imkân vesilesiyle kendisine yarar sağlamak ile kötülüğü men ve def' arasında bir tercih ile karşı karşıya kaldığında, bu durumda menfaatten vaz geçmesi ve önceliği kötülüğün giderilmesine vermesi önem arz eder..
Ferdi olarak da ictimaî (toplumsal) olarak da bu ilke uygulanması gereken ehemmiyete sahiptir. Kişi bir yandan kendi iç âlemindeki fenâ huy, kötü niyet ve düşüncelerle bir yandan da kendi dışındaki ilişkili olduğu/yaşadığı çevrede ve etrafında ortaya çıkan toplumdaki ifsad hareketler ile mücadele etmelidir.
Bu durum münkere, zararlı/ifsad edici şeylere karşı duruşu ve onu imkânları ölçüsünde bertaraf etmeyi, iyiliği hatırlatıp kötülükten men etmeyi vaz eder. Çünkü güzel ahlâka mugayyır olan gayri ahlâki fiiller, toplumda yayılırsa ve meşru sayılmaya başlanır kanıksanırsa, çürüme giderek derinlere kadar sirayet edecektir.
Bu sebeple; insan kalemiyle, kelâmıyla, çağın vasıtalarını kullanarak, kötü olana karşı duruş sergilemeli, ifsad edicilere mani olmaya çalışmalıdır. Değilse ifsad ehlinin yaygınlaşmasını istediği sapkınlık ve sapıklıklar tedricen de olsa kanıksanacaktır.
Fesadın kol gezdiği, fitne ve nifakın normal görülmeye ve açıktan işlenmeye başlandığı toplumlarda, gidişatı ıslah etmek giderek zorlaşacak, hatta imkân sahasından çıkacak ve belki de istikbâlini karartacaktır.
Yeryüzünün ihyâ, inşâ ve imârı, toplumun huzuru için, niyeti ve eylemleri temiz şahsiyyetlerden müteşekkil insanlara ihtiyaç var.
Yeryüzünün ihyâ, inşâ ve imârı, toplumun huzuru için, niyeti ve eylemleri temiz şahsiyyetlerden müteşekkil insanlara ihtiyaç var.
İnsanın öncelikle kendi iç âlemini ihyâ ve imâr etmesi, fikir dünyasını temizleyip, ruhen arınmış olması gerekir ki, bu kıvamı ile arzu edileni yaşasın ve yaşatsın.
Bir âyette (Hûd,117) şöyle buyrulur: “Rabbin, ahalisi ıslah edici kimseler olan şehirleri zulüm ile helâk edecek değildir.”
Yunus Emre der ya:
"Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı, söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz."
Kelâm önemlidir ancak, o kelâmın çıktığı ağız, mayalandığı fikir ve gönül dünyasının temizliği de, en az kelâmın güzelliği kadar -hatta daha fazla- önemlidir. Çünkü "dil kalpteki niyete göre döner, testide ne varsa dışına onu sızdırır", "her kab içinde ne varsa onu sızdırır", "su renksizdir, ancak dışarıdan bakınca içinde bulunduğu kabın rengine büründüğü görülür".
Bunun için irfân ehli derki:“Uslûbu beyan ayniyle insan.”
Büyük yahut küçük menfaatler için kötüyü/kötülüğü görmezden gelmek, hakkı ve adaleti askıya almaya sebep olur. Bu ise zulmü, kötüyü ve kötülüğü meşru ve aleni kılmaya yol açarken; iyiyi, güzeli ve hayırlıyı da ihyâ, inşâ ve imâr etmenin önüne set çeker...
Vesselâm...