e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
29 Ekim 2020 Perşembe
Seyre âmâde...bu cennet vatan
Söz meclisden dışarı...Mesnevî'de kaplumbağa akrep metaforu...
Akrep ırmak kenarında dolaşırken bir kaplumbağa akrebin yanına gelir ve sorar:
-“Burada ne yapıyorsun ?”
Akrep:
-“Irmağın karşı yakasına geçmek için bir çare arıyor, fakat bir türlü bulamıyorum. Yavrularım ırmağın öte yanında duruyorlar” der.
Kaplumbağanın analık şefkati ile çaresiz kalmış akrebe iyilik yapmak için;
-“Gel, sırtıma bin, seni karşıya, yavrularının yanına geçireyim.” der.
Akrebi sırtına alır ve karşıya geçirmek üzere su üzerinde yüzmeye başlar.
Tam ırmağın ortasına gelinmiştir ki, akrepte hareketlenme başlar. Kaplumbağayı sokmak arzusu uyanmıştır ve kaplumbağanın sırt kabuğuna iğnesini sokmaya çalışır.
Kaplumbağa:
-“Ne yapıyorsun akrep kardeş?”
Akrep:
- “Bir şey yaptığım yok, sadece kendi hünerimi gösteriyorum. Sen bana bir iyilik yaptın ya....”
Bunun üzerine kaplumbağa hemen suya dalar. Akrep de boğularak, akrepliğinin karşılığını alır.
Mevlânâ bu hikâyeyi kötü huylu, kötü tabiatlı insanların yapısı hakkında kendisine sorulan bir soru üzerine anlattıktan sonra (Farsça) şu beyitleri okur:
“Cahil, yakınlık gösterse de sonunda cahilliğinden ötürü seni incitir.”
“Ahmağın sevgisi, ayının sevgisine benzer. Onun kini sevgidir, sevgisi kindir.”
“Haydi, durmayın kötü nefsi öldürün. Bu hususta ihmâl göstermeyin. Onu diri bırakmayın. Çünkü nefis akreptir.”
Fıtrî zeka ise zaten bu isyanlara meyyal...görüyoruz ki; kötü tabiatlı olanlarda zekâ, kendilerine imkân sunup geliştirenlere, bilgi yükleyenlere, az buçuk evrilince asilik ediyor...görüyoruz ki; zembille gökten indiği zehabına kapılan mahluklar etrafda arz-ı endam etmekte...
Ve bu bî-edeb kalıplılar hep varola gelmiştir insan topulukları içerisinde...
Bu marazî duruma ister nânkörlük denilsin, ister şişirilmiş ego, ister hazımsızlık ne farkeder... aşağılardakinin azıcık yükselince başının dönmesi yahut ne oldum delisi olması, ya da "vay be meğer ben..." megalomanlığı rüzgârına kapılması muzilana yakışır ki, bu mahlukların kalıpları insan olsa ne farkeder !
Hazımsızlık ve sindirim bozukluğunun sebepleri arasında; hızlı ve çiğnemeden aceleyle yutulan lokmalar yanında, bulmuşken acele yeme telaşı ile, hava yutmak da sayılabilir. Hava ile karın şişliği ardından, kalp çarpıntısı, karın ağrısı, karın gurultusu, kabızlık yahut ishal...
Usta, çırağına meslek öğretirken hal ve gidişine, tabiatına bakmaksızın icazet verirse, dünün çırağının ayakları yer tuttuğunda ustası dirsek yemeyi göze almalıdır.
Pagan ahlâklının egosunu havalandıracak her kazanım küstahlığa, ukalalığa, hırsızlığa, zirve yolu için her şeyi mübah görmeye, zalimliğe, şahsi hesapları için adam kullanmaya, aşağılık davranış kalıpları... ve saireye kapı aralar !
Ehil olmak başka, ehliyeti olmak başkadır...
Adamlığa aday olanların arasına karışmış ahlâkı defoluları ayıklama titizliği; toplumların, sektörlerin ve müesseselerin istikbâli ve hedefleri açısından çok mühimdir.
Bu seçicilik bilhassa toplumun belirli meslek gruplarında olmazsa olmaz şarttır, bu öncelikli mesleklerin başta gelenleri: mülkiye, adliye, tıbbiye, askeriye ve talim-terbiye...dir.
Kişilerin kendilerini pazarlamak için dizdikleri vitrine bakılıp, davranış, karakter ve ahlâkına bakılmıyorsa, "işe ehil adam" yerine "adama göre iş" bulunuyorsa, ahbab-çavuş ilişkileri ile parseller paylaşılıyorsa, "ast" kalıplarındaki bir karaktere "as" rol biçiliyorsa kıyameti beklemeli !
- "Kıyâmet ne zaman kopacak ?"
Resûlulah (S.A.V.) sözünü kesmez konuşmasına devam eder. Meclisde bulunanların bazıları Peygamberin bedevîyi işittiğini, sorusundan hoşlanmadığını, bazısı ise işitmediğini düşünür. Resûlulah (S.A.V.) anlatmakta olduğu mevzuyu bitirir ve;
-"Kıyâmeti soran nerede?" buyurur.
Bedevî;
-"Benim, buradayım ya Resûlullah ! "
Hz. Peygamber;
-"Emânet zâyi edildi mi kıyâmeti bekle !" buyurur.
Bedevî;
-"Emânet nasıl zâyi olur ? "
Resûlulah (S.A.V.) ;
-" İş, ehil olmayana verildi mi kıyâmeti bekle !" buyurur (1)
" Ehil olmayana beylik vermişler, önce babasını asmış !"
27 Ekim 2020 Salı
Yok yazısı turası...
26 Ekim 2020 Pazartesi
Gönlüm söyler ben dinlerim...
25 Ekim 2020 Pazar
Vicdan, sadakât ve "Haçiko"nun hikâyesi
Lepisteslerin digergamlığı
Bir küçük akvaryumda lepistes balıklarım var...
Titizlikle bakımını yapar, suyunu yeniler, günde iki kez yemler, fırsat buldukça da izlerim onları.
Onlarca canlı yavru doğurduklarında, yavruları yavruluk bölümünde besler, biraz büyüdüklerinde diğerlerinin yanına aktarırım.
Ara sıra akvaryumda; yaşlılık yahut hastalık sebebiyle dengesini kaybeden, akıntıya karşı direnemeyen, yahut hareketleri yavaşlayıp savrulmaya başlayan ve ölmek üzere son demlerini yaşayanlar olur...
Bunların yanına gelen bir kaç genç bireyin ağızları ile onlara hayat dokunuşları yaptıklarına şahit olurum.
Minik dokunuşları ile destek olmaya, uyarmaya, hemşirelik yapmaya, saatlerce onları canlandırmaya, sağaltmaya çalıştıklarını, hayatta kalmaları için destek olmaya aşırı çaba sarfettiklerini, hatta ölüm gerçekleştikten sonra bile bu uyarma davranışlarına devam ettiklerini, hayret ve ibretle izlerim her seferinde...
Ve bir yandan da düşünürüm vicdanı kıt, egoist ve hedonist, dosdoğruluğu terkiye atmış gizli/açık hedeflerine ulaşmak içün her türlü vasıta ve yolu mübah gören makyavelist insan soyluları...
☆☆☆
Sadık köpek Haçiko
"1924 yılında Tokyo Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde görev yapan Japon profesör Dr. Hidesaburo Ueno, küçük bir köpek yavrusu bulur.
Profesör Ueno, köpeğin adını Japoncada "sekizinci" anlamına gelen Haçiko koyar.
Safkan akita cinsi beyaz bir erkek olan Haçiko, her sabah üniversiteye gitmek için evden metroya kadar yürüyen sahibine eşlik eder.
Metronun dış kapısına kadar getirdiği sahibini uğurladıktan sonra da eve döner.
Profesör Ueno bir süre sonra akşam dönüşünde metronun çıkışında Haçiko'yu kendisini beklerken görür ve çok şaşırır.
Evet, akıllı köpek Haçiko sahibinin eve dönüş saatini ve aynı yolu kullanacağını öğrenmiş, karşılamak için metronun önüne gitmiştir.
Ondan sonraki bir yıl boyunca, Haçiko her sabah sahibini metroya kadar götürür, her akşam iş çıkışında da metronun önünde karşılar, ve saatini hiç şaşırmaz.
Ama bir akşam Profesör Ueno metrodan çıkmaz.
Haçiko gözlerini metronun kapısından ayırmadan gece boyunca bekler. Bir sonraki akşam yine yoktur profesör. Üçüncü akşam metrodan yine çıkmaz. Üniversite'de kalp krizi geçirip ölmüştür profesör.
Haçiko her akşam ''sahibim metrodan gelecek'' diye inatla beklemeye devam eder. Haftalar, aylar boyunca her akşam Tokyo metrosunun Shibuya İstasyonu'nun kapısına aynı vakitte gider...
Haçiko tam 9 yıl boyunca sahibinin gelmesini bekler. 1935'te, 11 yaşındayken metronun kapısında ölür.
Bugün Tokyo'ya gidenlerin Shibuya istasyonunun kapısında karşılaştığı köpek heykeli Haçiko'dur.
Japonlar, sadakat ve insan-hayvan ilişkisinin sembolü olarak ölümünden hemen sonra 9 yıl boyunca sahibini beklediği yere Haçiko'nun heykelini dikerler" (1).
☆☆☆
Lepistes balıklarından vicdan aşısı eldesi keşke mümkün olsa da, minik balıklar kadar bile vicdanı olmayan vurdumduymaz, empati yoksunu insanlara, digergam olmaları için vicdan aşısı yapılsa...
Ve...
Vefâ duygusu ve sadakâtdan yoksun nankör insanlara da; en azından Haçiko kadar sadık olmaları için, sadâkat aşısı yapılsa, bu aşılar tutar mı acaba ?
☆☆☆
Yüce Allah Furkân sûresi 44. âyette buyuruyor:
"Yoksa Sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır (gerçeği dinleyip anlar ve vicdanına uyar) mı sanıyorsun? Oysa onlar ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar (tuttukları) yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar."
__________
(1)Kaynak: https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Hachiko
24 Ekim 2020 Cumartesi
23 Ekim 2020 Cuma
Arpayı ve arpalığı sevenler...
22 Ekim 2020 Perşembe
Ebedî dalgalansın Ay Yıldız...
20 Ekim 2020 Salı
Metruk evler ve ruhlar...
İçinde "insan" olmayanın hali: M E T R U K |
Dışı harab içi harab metruk evlerin
18 Ekim 2020 Pazar
Sekiz köşe, sekiz ilke ve El-Azîz...
17 Ekim 2020 Cumartesi
Okur yazara dair ironik bir istatistik...
Arzuhalci Bay Keleş |
14 Ekim 2020 Çarşamba
Hiç olmazsa karıca misâli...
1- Hz.Süleyman'ın yağmur duasına çıkarken karşılaştığı karınca ile hikâyesi
12 Ekim 2020 Pazartesi
Tekmîl, nâkıs ve kördüğüm...
İnsan ona derlerki; gönlü hâlis, gözü tok
☆☆☆
Nâkıs görür hem kendini, herkesten ol er kişi
☆☆☆
Her kişi bir diğerinin mütemmim bir cüzüdür
Anahtar kilide uyarsa hem, kim derki kördüğümdür
☆☆☆
Açılır kilitli kapı tâ arzdan ardına kadar
Aydınlığa çıkar insan, zulmete galebe çalar
☆☆☆
Ümidin kökü sağlam, kaygının ömrü kısa
Bu kapı meleğe bakar, ötekisi vesvasa
☆☆☆
Cümle cürm-nâk olsa ordu, nefer olsa, saf olsa
Cümlesine diz çöktürür hem; yed-î Beyza, kutsal Asâ
11 Ekim 2020 Pazar
Sinekten yağ deveden hamud...
10 Ekim 2020 Cumartesi
Özden söze...
6 Ekim 2020 Salı
Birlik dirlik ve şurâ....
Onun öğretisinde insanın ruhunu kirleten; bencillik, kendini beğenmek, hoşgörüsüzlük, kibir, haset, nemmanlık, dedi-kodu, kıskançlık, cehâlet, fitne ve fesat gibi hastalıkları tedavi edici yaklaşımlar öne çıkar. İşte bir kaç hikmetli sözü:
“İncinsen de incitme.”“Her ne ararsan kendinde ara.”“Düşmanının bile insan olduğunu unutma.”“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”“Eline, diline, beline sahip ol.”“Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et.”“Ayağa kalkarsan hizmet amacıyla kalk""Eğer konuşacaksan, hikmet ile konuş""Ve oturacağın zaman, saygı ile otur !”“Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”
gibi sözlerinde Hacı Bektaş Velî ilmi, hikmeti ve say ü gayreti öne çıkarmaktadır. Hazret aynı zamanda; birleştirici, yapıcı, hoşgörülü, sevgi dolu bir gönül eri olmaklığı, insanlara aşılama çabasındadır.
Zayıflık mı ?
Aşağılık kompleksi mi ?
Silik şahsiyyet mi ?
Pastadan kırıntı kapmak mı ?
Her ne ise sebep...!
Paylaşamadığın nedir ?
Tükenecek ! Vadenin dolacağı bir gün gelince, ölüm denen hakikât bitirecek her hevesi !
4 Ekim 2020 Pazar
Hakkaniyyet liyakat ve "İnsan".../Nursultan Ahıskalı
Sordum adîl olmayı. Dedi;
-İnsan hak ve hukukuna riâyet ederiz, adalettir düsturumuz...zalimin hakkı yerle yeksân olmak...
Emanetten sordum. Dedi;
-Ehliyyet ve liyakati her dem mühim addeder, yalakayı fark eder, yanımızda tuttuklarımıza dikkat ile menâfî-i umumîyyeyi meteliğine kadar gözetiriz...
Sordum umûr-i devletten. Dedi;
-"İnsana hizmettir vazîfe-i zimmet ve devlet". Amma "insan'a", mahlûka değil...mahlûka gereği gibi davranmalı !
Sordum kamu imkânlarını ve ehl-i zimmeti. Dedi;
-Şahsî hesaplarını ammenin üstünde tutanlara, devlet kapusunu tapusu zannedenlere ve hırsıza, kapuyu sıkı sıkıya kapatacak, tedbiri alacak, teftişi ihmâl etmeyeceksin...
Sordum, ya dost(muş gibi) görünenler, sinsi düşmanlar...Dedi;
-Sırtımızdan vurmaya çalışan belâsını bulur; Hakk'dan gayrıya ise asla eyvallah etmeyiz.
Dedim: "Eyvallah"...
Sordum ya müstehak ne...Dedi;
-Kin ve husumet gayyasında gece gündüz yüzenlere, çapsız söylemleri ile şurda burda gezenlere, haksız kazanımlarını kaybetmek istemeyenlere, zulmü görüp susan dilsiz şeytanlara, zalimleri alkışlayıp her daim destekleyenlere, adalet ile hükmeder, müstehakını bildirir, hukukun gereğini yerine getirir ve de asla zulmetmeyiz...
Ve ekledi;
-Biz aldanabiliriz amma hiç kimseyi aldatmayız; bilmeden yanılabiliriz de, ancak bilerek kimseyi yanıltmayız; menfaatimiz için asla hiç kimseyi kayırmayız; ehliyet ve liyakat kırmızı çizgimizdir, oradan asla geri adım atmayız...ahbab çavuş ilişkilere aman ha dikkat !
Dedim: "Eyvallah"...
Ve dedi: Allah teâlâ "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol !" (Hûd sûresi, 112) buyurdu...ve derler ya; düz duvar yıkılmaz, sen doğru ol, eğri belâsını bulur...