14 Nisan 2018 Cumartesi

Okuyucularımıza mektup: Teşekkür...

Whatsapp ile Paylaş
Saygı değer okuyucular,
Yayın hayatına 15 Ağustos 2017 tarihinde internet ortamında "blog" olarak başlayan "Nefes ve Kelâm"  e-dergisi, okumaya kıymet veren siz dostlarımız sayesinde 5 kıtada ve 76 ülkede takip edilen bir yayın organı olmuştur. Blogda yer alan haritada blog takipçilerinin bulunduğu ülkeler gösterilmiştir.
8 aylık yayın hayatında e-dergimizin, ortalama günlük okunma sayısı 280 civarında seyretmiştir.

Düşünce, fikir, kültür, san'at ve edebiyat, bilim kategorilerinde yazıların yer aldığı blogumuzda ilk 4 ayda yayınlanan yazılar "Bir Nefes, bir kelâm, bir kitap" (linki tıklayarak kitabın PDF'sini indirebilirsiniz) başlığı ile kitaplaştırılmış, 300 adet olarak basılmış ve ücretsiz olarak dağıtılmıştır.

Daha sonra yayınlanan yazıların bir kısmı ise kitaplaştırılmak üzere dizgi aşamasındadır ve mümkün olan en kısa zamanda bastırılarak dağıtımı yapılacaktır inşâ'Allah...
"İlmin zekâtı bilginin paylaşımından geçer" bakış açısıyla çıktığımız yayıncılık yolunda millî ve manevî bir çerçeve temel politikamızdır.

Ayrıştırıcı değil birleştirici, rakip değil ekip olmak, güzel ahlâk ve iyi insan tipolojisini modellemek anlayışı temel hayat felsefemizdir.

Geniş mânâda dünyanın, dar mânâda yakın çevrenin yaşanabilir kılınması; erdemli-güzel ahlâk sahibi, nezaket ve nezafet sahibi, naif, dosdoğru, özü-sözü bir, hak ve hukuka azami dikkat eden, ilmi donanımı olan insanı, aile/komşu/mahalle/ millet dairelerinde görmek en büyük dileğimiz...

Bu çerçevede ahlâkî yozlaşmaya, "ben ahlâkı"na dikkat çekmek, dünyaya ilim ve fikir penceresinden
bakış açısı, tefekkür etmek, hakikat ve hikmetin önemini öne çıkarmak, irfan sahipleri ve ilim erbabının; evreni, içindekileri, dünyayı, insanı nasıl algıladıkları....gibi konular bazen şiirsel bir anlatım dili ile, bazen hikâye edilerek yahut felsefesi yapılarak, ya da popüler bilim çerçevesinde işlenmeye çalışılmıştır.

Yayınlanan yazılarımız hakkında farklı sosyal kesimlerden ve yaş gruplarından, akademya mensubu dostlarımızdan çok sayıda müsbet/ pozitif geri bildirim ve dua almak bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir.

İnsanın talebeliği son nefese kadar devam eder. Dünya hayatında da en son öğrenilecek bilgi Azrail (a.s.)'ı tanımak/ bilmek olacaktır, hoca olsak da talebeliğimizi son nefese kadar sürdürme niyetindeyiz...

Öğrenmeye, öğrendiklerimizi paylaşmaya devam inşâ'Allah.

Sosyal medyada gruplar kurarak değerlerimizin korunmasına, bu konuda paylaşıma vesile olan bilgi-iletişim platformu yöneticileri ve üyelerine de teşekkür ediyoruz.
Sosyal medyayı başka(!) amaçlarla değil pozitif yönde kullanmak ve bilgi-ötesi çağda insanımıza ulaşmak çabasında olanlara destek vermeliyiz.
Anne-babanın evlâdını eskiden olduğu gibi sokakta değil sosyal medyada bulabildiği bir devirdeyiz. Sosyal medyanın yoğun kullanıcısı insana, bu mecrâlarda ulaşmalı ve iletişim kurabilmeliyiz.

Akademyada üretilen bilginin kapalı devre olmaktan çıkarılarak; konferans, panel, medya ve internet yayın organları yoluyla toplum katmanlarına, mesleğe özgü terminolojiden arındırılmış olarak anlaşılır bir lisan ile aktarılması ve paylaşılmasının gerekli olduğu kanaatindeyiz.

Bu noktada çuvaldızı kendimize batıralım öncelikle...
Bir ilahiyat fakültemizden bir anekdot;

"Aylardan Ramazan, il müftülüğü dekanlıkyan bir yazı ile Ramazan ayı boyunca öğlen ve yatsı namazları öncesinde cami cemaatine eğer mümkün ise va'z vermek üzere akademisyen görevlendirilmesini talep eder.
Durumu bölüm başkanlıklarına bir yazı ile bildirilir...beklenti dinî meselelerin cami cemaatine ilim adamları tarafından bu kutsal ayda aktarılması hususunda öğretim üyelerinin birbiriyle yarışacakları. ...müftülüğün kendilerine ayırdığı 4 cum'a va'azı ve kadir gecesi va'azı dışındaki diğer 55 civarı görevi  dolduracaktı hocalar...takvim ve liste gönderilerek paylaşımların bölümler tarafından talepler doğrultusunda listelenmesi beklenirken, sadece bir dekan yardımcısı ile bir bölüm başkan yardımcısı bir kaç öğlen ve yatsı va'zına talip olmuşlar.

Bunun üzerine dekanlığa gelen bir bölüm başkanı Prof.'a
-"Sayın başkan bölümünüzden va'zlara talip çıkmadı, siz de talip olmamışsınız", diye sormuş dekan
Bölüm başkanı:
-"Sayın dekanım, biz halk tabakası ile, cami cemaati ile uğraşmayız, o imam-hatiplerin işi, biz akademik mahfillerde münazara eder, ilmî münâkaşa yaparız", deyince tepesinden kaynar sular inmişti"...

Ve eğer, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in tebliğ ile ilgili yaklaşımı, Kur'an'ın "iyiliği emrediniz, kötülükten nehyediniz" farîzasını en iyi bilenler olması gerekenler(!)'in içerisinde bu zihniyyet hâkim ise vay halimize !

Tabi eğer karşılığında ücret verilen bir görev olsaydı belki durum çok farklı olur, talep patlaması da yaşanabilirdi diye düşündüm, çünkü biliyorum ki, 75-100 Lira (hafızam yanıltmıyorsa o yıllarda) gibi bir ücreti olan ve 2-4 saat süren ÖSYM yahut açık öğretim sınavlarında "falan hocaya hafta sonu 4 oturum verildi de bana neden 4 yerine 2 oturumda salon başkanlığı veriliyor, il koordinatörü, adil davranmıyor, bu konuda koordinatör ile fakültemiz adına görüşür müsünüz" diye talepler de yine tarafıma iletilmiş idi...

Sırça köşklerde yaşayan, ilmini sadece kendinde mahfuz tutan, bu tip mütekebbir akademya mensupları olduğu müddetçe din bezirgânlarının eline terk edilen bir toplumda tabii ki  "bi'datlar dinî umdelerin yerini alır, ahlâkî yozlaşma alır başını gider".

Tabii ki  bu zihniyet ile halkın ilimden nasiplenmesi beklenemez, cehâlet insanın dünyasına hakim olur,  tefekkür dünyası kısırlaşır, mânâdan uzak ritüeller kişisel yaşantıda öne çıkar, ruhundan uzaklaşılmış şekilci bir yaşantının toplumda, sokaklarımızda görünürlüğü artar...

Kendimizden başlayarak yakın çevre, dünya ve kâinâtı tanıma/bilme, eşyanın hakikatini anlama ve "İNSAN" olma yolculuğumuzda, Allah (c.c.) ilmimizi ve sezgimizi ziyade eylesin duasıyla...okurlarımıza şahsım ve yazarlarımız adına teşekkür ediyor, sevgi ve saygılar sunuyorum.

Editör