Whatsapp ile Paylaş
Her hangi bir şeyi yerli yerince kullanmamak zulümdür; verilen bir nimeti hakkıyla değerlendirmek ise adalet.
Adalet mülkün temelidir, a'lâ, Malik’ül Mülk olanın mülkünde âdil olamayıp zalimlik yapan insan, O'nun mülkünde izinsiz cirit attığını sanıyorsa bu en büyük gaflet !
"Âdil olan Allah" a kul olduğunu söyleyen insan âdil olur, zalim olamaz, zulüm edemez...
Çevre bilimde bir kural var; evrendeki her bir obje özellikle de canlı, mesleğini kural dışına çıkmadan icra eder, yani üzerinde hüküm süren kanunlara(yerçekimi, atmosfer basıncı, suyun kaldırma kuvveti, atomların reaksiyon kinetiği, genetik yapı...vb.) tabidir.
Mesela; gübre böceği gübre üzerinde iş görür, mesleği o...yuvarlar, yığınlar, kümeler, içine yumurtasını koyar…yumurtadan çıkan yavrulara hem evcik olur hem de besin kaynağı olur, gübre yığını.
Gübre böceğini çiçek üstüne koyarsan mesleğini icra edemez, aç kalır. San'atını elinden almış olursun, yani ona zulmetmiş olursun, ayrıca doğadaki bir çöpçüyü saf dışı etmiş olursun !
Aksine kelebeği gübre üzerinde yaşamaya zorlarsan, bu da kelebeğe zulüm olur.
Tağşiş ürün üretmek ve satmak, ayıplı malın aybını gizleyerek satmaktan tutunuz da, menfaat sağlayacak diye ehil olmayana iş vermeye kadar....hepsi zulme kapı açmak yahut zalime destek olmaktır, değil mi ?
İnsan tipolojileri de böyledir işte !
Dedikoduyla, yalan-dolanla, hak yemekle, fitne-fücurla, kısacası zulümle iştigal eden ruhlar, bunlardan keyif alır, beslenir, hayat (!) bulur.
“Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever.”( Maide suresi, 42)
Demek ki, onları kendi dünyalarına terk edip, toplumla asgari seviyede ilişkili olmalarını temin ile adalet ayakta tutulur.
Ya hırsızı bekçi yapmayacaksın, ya da görevi verdiysen başına bir de sağlam bekçi koyacaksın !
Ayak oyunları, belden aşağı vurma egzersizleri, duyduğunu duymadım diyerek dosdoğru şahitlik etmemek, dar alanda kısa paslaşmalar…bunlar ile kâr edeceğini düşünen saflara;
- Hey efendi, sen yüce Rabbine karşı çıktığının farkındasın değil mi !
demek lâzım-ı melzum (değil mi ?)
-Ey efendi, sana ruhsat verildiğini sanıyorsun, hayatın içinde yol almakta iken Allah'ı unut, yasaklarını çiğne, emirlerini savsakla, emirlerini duymazdan gelerek günah sınırlarında at koştur, arada bir yarım saat huzura çık, (haşa) kandırdın gitti...!
-Sen hakkı ayakta tutma, hukuku savsakla, doğru yol üzere olma, doğru yolda olanların hatırlatmalarını göz ardı et, sonra koşa koşa secdeye var !
Sana geldim ya Rab diye dua et ! “İyyake na’büdü iyyake nesteiyn” de…
Eğer O’na ben senin kulunum diyorsan buyruklarını harfiyyen yerine getireceksin, seçerek yapmayacaksın !
Seni yaratanın şu sözünü hiç duymadıysan işte şimdi okuyorsun ;
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır". (Mâide suresi, 8)
Yani ne imiş, “Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler” olmakla “Allah'a karşı gelmekten sakınılır” mış… ne ağır bir sorumluluk anlıyor musun ?
Bir diğer Allah kelâmı;
"Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır"(Nisa Suresi, 135)
"Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir"(Nisâ, 58)
Hadi etrafındaki üç-beş "saf"ı (!) dilini eğip bükerek, sözü eveleyip geveleyerek kandırdığını zannediyorsun, aslında herkes her şeyi görüyor da...
Allah insanın yaptıklarından haberdar olduğunu şu yazıdaki bütün ayetlerde de söylüyor, ne yüzle O'nun huzuruna çıkıyorsun, mahşerde çıkacaksın, merak ediyorum !
Keşke “şu kelâmlara kulak verip gereğini yapsaydım” diyeceğin günler hiç kuşkusuz gelecek …
Ve eğer dünyalık hesapları göz ardı ederek gereğini yaptıysan işte o zaman;
"Rabbim adaletle davranmayı emretti…" (Araf suresi, 29)
"Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır"(A'râf, 181)
hitabı sanadır, müjdeler olsun.
Emrini dosdoğru ifa ettin ya, çok şükür de !
Hz. Mevlânâ adalet ve zulüm hakkında diyor ki :
-Adalet nedir ?
-Meyveli ağaçlara su vermek...
Adalet bir nimeti yerli yerine koymaktır,
meyveli ağaca su vermektir...
her su çeken tohumu sulamak değil !
-Zulüm nedir ?
-Dikeni sulamak.
Bir şeyi yerli yerinde kullanmamak,
yeri olmayan yere koymak...
Bu da ancak belâya kaynak olur.
Tanrının sana bahşettiği nimetini
cana, akla ver;
iç ağrısına uğramış,
düğümlerle ve sıkıntılarla dopdolu olmuş
tabiatlıya değil…
Adalet çiçeğini zulüm böceği istila ederse kurur...