Whatsapp ile Paylaş
Muâllim Naci, Tanzimat Edebiyatı’nın önemli şairlerdendir.1849 yılında İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Ömer, babasının adı Ali, annesinin adı Fatma Zehra’dır. İlköğrenimine İstanbul’da başlayan Muallim Naci, küçük yaşta babasını kaybedince dayısının yanına, Varna’ya, giderek burada medrese öğrenimi görmüş, Arapça ve Farsça öğrenerek öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Bir süre Sait Paşa’nın kâtibi olarak Anadolu ve Rumeli’de dolaşmış, onun Hariciye Nazırı olmasıyla İstanbul’a dönmüştür. 1883’te Hariciye Kalemi’nden istifa ederek Tercüman-ı Hakikat gazetesinin edebiyat sayfasını yönetmeye başlamıştır. Mekteb-i Hukuk’ta ve Galatasaray Lisesi’nde öğretmenlik yapmış, II. Abdülhamit’in vakanüvisliğini de üstlenmiştir. 1893 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
★
"Hezarfen" lakaplı Necmeddin Okyay; 1883 yılında doğmuş, 1976 yılında vefat etmiş gül yetiştiriciliği, hattat, ebruzen, kağıt cilalama, mücellit gibi bin bir sanat ustası olarak bilinir.
Necmeddin Okyay'dan bir hat çalışması...Muâllim Naci'nin meşhur:
"Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zayidir" beyti...
★
Marifet; bilmek, tanımak, bilgi, irfân, vehmin etkisinden arî ilim mânâsında kullanılır. Bu ilmi hâl edinmiş mârifet sahipleri kültürümüzde ârif diye anılırlar. Âriflerin ândaki tecellileri temaşa ettikleri ifade edilir.
Marifet bir deryâ, ârif ise deryâdaki dalgalar üzerinde yüzebilen ve zaman zaman deryânın derinliklerine dalarak ordaki inci ve mercanları gören, kıyıdakilere deryâyı ve içindeki cevherleri anlatan ikrâm edendir...
Genel manada yetenek/beceri olarak da kullanılan marifet, kıymet bilenlere gösterilir, kıymetinin bilinmediği yerden uzaklaşır. Namık Kemal aşağıdaki beyitte vurguladığı gibi gereğini yapar;
“Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile ......”
Marifet, onu müdrik olanlar nezdinde kıymetlidir, mücevherin kıymetini kuyumcu bilir, işportaya düşen kuyum boncuk hükmündedir...
Öyle ya eskiden ârife tarif gerekmez derlerdi, çünkü onlar marifet ehli idi...bugünün maârifi ise diplomalı câhil tezgâhı olmuş, odunluk meyvesiz ağaç yetiştirmektedir, buna dair Şâir Eşref bir beyitinde şöyler der:
"Şahâdetnâmeli câhil mi istersin bu âlemde
Maârif şimdi bizde meyvesiz eşcâra dönmüştür"
Devran böyle olunca, insana has vefa, kıymet bilmek, marifet sahibi olmak ne mümkün, bilgi/kitap yükü taşımakla ilim ve marifet sahibi olunmuyor...alabildiğine teferruatıyla tarif bile karanlığı aydınlatmaya yetmiyor !
Gerçi "kasabın bıçağını yalayan koyun"lar da, odunluk ağacın da olması lâzım amma ve lâkin mevzu meyve ve ikrâm, inci ve mercan olunca...yine de körler mahallesinde ayna satmamak lâzım !
Ahlâkî eğitim almamış şahsa verilecek bilgi ve fırsat, kazandırılacak beceri, sunulacak imkân; topluma, kibir, sömürü, kullanılma, zulüm, zarar-ziyan ve kötülük olarak olarak döner...ahlâksız elindeki marifeti silah gibi kullanır.
Kıymet bilmek; ilim sahibi, güzel ahlâklı, vefâkâr "insan"lara hastır, aksine olanlar ise marifet ehlini sömürmekten öte düşünceye sahip değildirler. Bu ikinciler marifet ehlini sömürüp işleri bitince de sırtlarını dönüp gider, yeni limanlara yelken açarlar.
Bu sebeple marifet, kıymetini bilmeyene, ona itibar ve iltifat etmeyene gösterilmemeli, değilse mücevheri aklı kıt olana yahut çocuğa vermek gibi olur ki, bunlar onu bir boncuğa, bir sakıza değişiverirler...zayi ederler !
Dolayısı ile kıymet bilmeyenin marifet neyine !
İşte Muâllim Naci olarak bilinen Ömer buna binâen meşhur beytini serd etmiştir:
"Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zayidir"
Niyâzî-i Mısrî'nin bir beyti ile mevzu hitama ersin:
"Merkeb izinde su görüp deryâyı gördüm sanma sen
Deryâ odur kim ka’rını aslâ semek bilmez ola"