Whatsapp ile Paylaş
Harun Reşid bir Ramazan günü Behlül Dânâ'yı tembih eder:
- Akşam namazında camiye git, namaza gelen herkesi iftara davet et.
Akşam olur, namaz kılınır, namazdan sonra Behlül 5-10 kişilik bir grupla çıka gelir. Şaşıran Harun Reşid:
- Behlül bunlar kim? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çağır diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirmemişsin..
- Efendimiz, siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapısında durdum, çıkan herkese hocanın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu sordum. Onu da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namaza gelen demek ki
yalnız bunlarmış...
★
Meczub camiye girer. Hoca vaaz vermektedir. Adam oturmaz, şöyle bir dolanır içerde. Camidekilere şöyle bir göz atar ve hızla dışarı çıkar, biraz odun toplar ve sırtına bağladığı odunlarla tekrar camiye girer...vaaz bitmiştir ve cemaat namaza başlamak üzere...cemaatle birlikte o da saf tutar. Ama sırtındaki odunlar eğilip kalktıkça yere düşer, cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan. Namaz biter, cemaat söylenmektedir. İmam adamın yanına gelir:
-Sırtında odunla namaz kılınır mı? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak! Bir dahaki namaza yüksüz gel, der.
Meczub sorar:
-Âdetiniz böyle değil mi hocam?
-Ne âdeti? diye sorar Hoca.
Cemaat hep bir ağızdan:
-Meczup bu yahu! diye homurdanırken der ki Meczup:
-Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım. Gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki burada âdet böyledir. Ben de şu odunları yüklendim geldim işte. Bana kızma, eğer kızacaksan kendine de herkese de kız!
Hoca şaşırır:
-Benim sırtımda da mı vardı ?
-Evet, senin de hepinizin de sırtında yük vardı.
Cemaat 'Deli işte!" deyip gülüşünce meczup dayanamaz, tek tek insanları göstererek işaret ederek başlar söylemeye:
-Bak senin sırtında mavi gözlü bir çocuk, sende kocaman bir elma ağacı, bunda ağzına kadar altınla dolu bir testi, şunda koskoca bir kazan, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, ötekinde de yaşlı annesi vardı!
Sonra başını iki yana sallayarak kendi kendine:
-Boş yok, boş yok, hiç boş yok, diye söylenir.
Cemaat ve hoca hayretler içinde ve sus pus...Adamın dedikleri doğrudur! Kimi doğacak çocuğunu düşlüyordur, kimi bahçesindeki meyve ağacını, biri biriktirdiği altınları, diğeri lokantasını, biri acıkmış aklında tavuk, öteki sevdiği kadınla meşgul, bir diğeri bakıma muhtaç annesinin bakımını kafasında kurmakta...
Hoca dayanamaz ve sorar:
-Söyle bakalım benim sırtımda ne vardı?
Meczup:
-Zaten en çok da sana şaştım hocam. Sırtında kocaman bir inşaat vardı!
Meğerse hoca bir ev yaptırıyormuş, namaz kıldırırken evin kapı ve penceresini düşünüyormuş...
Meczup söze şöyle devam eder:
-Hocam bana bir dahaki sefere yüksüz gel demiştin ya, sen de bir daha yüksüz gel olur mu ? sırtında yükle namaz kılmak zormuş. Unutma hoca, herşey birbirinin içinde, gözünün gördüğüne inanmak kolay, inandığını gözünle görmektir asıl marifet, sen âlemin farkında olmadığında bile bil ki âlem senin farkında...herkese açık ve zȃhir olduğu halde, neredeyse hiç kimsenin göremediğini sen ilmin ile bile görmüyor musun yoksa ! ...dağların taşıyamadığı emaneti kalbinde taşıdığını unutuyor da insan hevesleri ile orayı meşgul edip dolduruyor...insanların kursağı heves ve arzularının mezarlığı olmuş artık, öyle bir huzura çıkmışsın farkında değilsin sen halen edebe mugayyır çer çöple meşgul olmaktasın, alnın secdede aklın inşaatta, tapuda, kapıda, pencerede; niçin düşün taşın derler bilir misin, insan düşündüğü yere taşınır da ondan, bedenin camide sen inşaattasın olmaz hoca olmaz, boş yok boş kursak yok, bunlar ile olmaz !
Hikâye bu ya, yok mu böyle meczuplar, baktığı insanı, gördüğü ahvâli satır satır okuyan, ne dersiniz ?
Erzurumlu İbrahim Hakkı derki:
"Harabat ehlini hor görme sakın, defineye malik viraneler var"