Edeb ayna gibidir, ar damarı bir kez çatladı mı, artık hep kırık bir aynadaki gibi görüntü verir.
Edep, davet, incelik, kibarlık, iyi ahlâk, utanma, zarafet, iyi tutum ve davranış
anlamlarına gelmektedir.
"Edep insanın zînetidir. Edep, insanı nefsinin hevâsına uymaktan korur, kurtarır; “İnsanın edebi altınından hayırlıdır” denilmiştir. Edepten mahrum bir insan, bir cemiyet için muzır mikroplardan daha tehlikeli bir mahlûktur."
Fakirlerin dayanağı, zenginlerin süsüdür edeb.
Dünya ehlinin edebi; iyi konuşma, bilgi, ezber, şiir ve sanatkârlıktır.
Müminin edebi; hak ve hukuk sınırlarına riayet, nefs terbiyesi, gönlü temizlemek, iyilikte yarışmaktır.
Ariflerin edebi ahde vefâ, iç ve dış dengeyi korumak, sırlara saygı göstermek, manevi
hâllerde de edebe sarılmaktır.
Edebin hakikati, bütün hayırlı sıfatların bir araya toplanmasıdır. Ancak bütün hayırlı sıfatları üzerinde toplayan insan edepli insandır.
Bütün insanların "insan"lığında ortak nokta, ondaki güzel ahlâk ve edebtir...
“Yaygı üzerine otur. (...) Yayılmaktan sakın! (...) Dünya, sakınma yeridir. (...) Dünya hayatı bir emniyet ve güven yeri değildir. Hikmetli ve bilgili insan, her mertebeye o mertebenin müstehak olduğu şekilde davranır.”
Edep; kulun, yalnızken nasıl ise kalabalıkta da aynı edebi, Allah’ın huzurundaymış gibi
korumasıdır. Yine edep, muamelelerde halkın ve Hakk’ın nazarında edepsizlik sayılan bir şeyi yapmamak, sohbet ortamında bile güzel ve ince düşünceli söz söylemektir.
Allah, Âdem’e akıl, iman ve edep olmak üzere üç emanet vermiştir ve üçünün de kulda bir arada bulunması gereklidir. Aklı ve edebi olmayanın ise Allah’a imanı da olmaz.
Edebe sahip insan; konuşurken, yeme içme esnasında, yatarken, semâyı seyrederken, aya, güneşe bakarken, devri daimi gözlerken, dünyayı gezerken, herşeye hikmet gözüyle bakar, ötekileştirmez, hak ve hukuka azami derecede riâyet eder.
Edebe riayet edilince gönüldeki kin ve hasedin yerini sevgi, şefkat, merhamet ve sabır alır. Emanete hıyanet edilmez. Kanaat sahibi olunur ve kazanç helal yoldan temin edilir, muhtaçlar gözetilir.
Muhyiddin-i Arabî derki:
“Gereksiz işler, izin verilmiş davranışlara ilave şeylerdir.(...) İnsan ancak insan olması bakımından haddi aşar. Bu durumda onun hayvanilik yönü, insanilik yönüyle yer değiştirmiştir. Bu aşamadaki asıl ise asıldan kaynaklanır, çünkü asıl zenginlik ve istiğna sahibidir. (...)Vaktin otoritesi haya duygusudur. Haya, otoritesini kullanarak günahın bulunduğu kişiyle Allah’ın sınırlarını aşmak arasına girer.”"Meyil verme edepsize arsıza
Âkıbet ırzına hîle getirir ."
Edeb ya Hû ! derken bu çerçevede düşünmek lazımdır vesselâm...