18 Mayıs 2023 Perşembe

Kargayı bülbül diye satmak...

Whatsapp ile Paylaş

Kültürümüzde ve edebiyatımızda karga ve bülbül metaforu çok kullanılagelmiştir..

Mes'elâ; çirkini güzel, kötüyü iyi diye tanıtmak için denirki: "Kargayı bülbül diye satma";  zahmetsizce ve emek harcamadan çıkar umduğu yerden ayrılmamak için denirki: "karga gibi leşe konmak";  kötü durumda olanların bu durumundan faydalanan aşırı menfaatçi kimseler için de denirki:"leş kargası" ...  

Kara rengi, kötü sesi ve çirkin görünüşü yüzünden  çoğu insan tarafından sevilmez...Ayrıca  karga toplumlarda; çıkarcı, kötü, çirkin sesli olan bir kuş olarak tanımlanır. 

Buna karşılık bülbül güzel sesin, fasih ve akıcı konuşmanın, hasretin sembolüdür...Mes'elâ; "bülbül gibi şakıyor", "bülbül gibi konuşur" gibi deyimlerde bu durum vurgulanır, yine bülbül, özellikle divan edebiyatında ve tasavvuf kültüründe gül ve bülbül metaforu halinde aşık ve maşuku sembolize eder, aynı zamanda bülbül, çile, cefa ve vefa sembolüdür.

Divan şâirimiz Nef’î derki:
"Biz hazân u hâr kaydından berî bülbülleriz
Sîne-i pür-dâğımızdır bağımız gül-zârımız"
(Biz güz ve diken kaygısından kurtulmuş bülbülleriz, yaralarla dolu göğsümüzdür bahçemiz, gülşenimiz.)

Bir karga ve bülbül hikâyesi:

Bir kara karganın yolu bülbüllerin vatan tuttuğu gül bahçesine düşer, hoş sada içerisinde ötüşen bülbüllerin bu latif halini görüp onlara özenir ve hem bülbül gibi şakımak, hem de onlar gibi görünmek arzusu içinde yanıp tutuşur... 

Bir süre bülbülleri uzaktan uzağa seyreder sonra yanlarına gidip kendisini de bülbüle benzetmelerini ister onlardan... 

Bülbüller kargaya;

-Karga kardeş, sen bize benzeyemez, bizim gibi ise asla şakıyamazsın, hiç boşuna özenme bize, deseler de, karga kafasına koymuştur bülbül gibi olmayı ! 

Karganın aşırı ısrarı üzerine bülbüller, 

-Peki öyleyse, ama üç şartımız var,  diyerek ona üç şart koşarlar 

Karga, bir yandan sevinir bir yandan heyecanlanır;

-Söyleyin nedir bu üç şartınız ?  Hemen yerine getireyim, der. 

Bülbüller, üç şartı sayarlar...

İlk şart karganın kendilerine göre çok uzun olan bacakları ve kanatlarının kısaltılması; ikinci şart, uzun olan gagasının kesilip küçültülmesi; üçüncü şart, kara renkli tüy ve teleklerinin boyanması...

Karga öylesine istiyorki bülbül gibi olmayı, itirazsız kabul eder...

Uzun olan bacakları ve kanatları kesilip kısaltılır, gagası kesilerek küçültülür. tüyleri boyanır tıpkı bülbüller gibi...bülbüllere artık benzediğini, onlardan biri gibi olduğunu düşünen karga teyid ettirmek için sorar:

-Şartları yerine getirdim, tamam oldu mu, size benzedim değil mi ?

Bülbüller bu kez:
-Ama yine de gövden çok büyük !  Hadi bizim gibi şakı da sesini duyalım, derler...

Karga uğraşır uğraşır ancak bülbül gibi şakımayı beceremez....halinden utanarak, gülistandaki bülbüllerin yanından mahzun bir şekilde ayrılır...

Hemcinslerinin arasına dönmekten, onlarla beraber yaşamaktan başka çaresi de yoktur, eski haline kavuşmanın imkânsızlığının da farkındadır....

Kargaların yanına vardığında bu halini gören kargalar onun görünüşünü ve durumunu yadırgarlar, hatta öyleki onun kargaya benzetemezler, bülbülümsü karga(!) onlara kendisinin de karga olduğunu, onlardan biri olduğunu söylese de inandıramaz...

Ve karga; hem bülbül olamamıştır, hem de eski haline kargalığa dönme imkânını yitirmiştir...
Hz. Mevlânâ bir beytinde şöyle der:
"Çün şitâda zâglar pür-cûş olur
Uzlet eyler bülbülân hâmûş olur." 
(Kargalar kış mevsiminde coşar, bülbüllerse ortadan çekilip susarlar.) 
Yâni  "Gülistanı kargalar istilâ edince, bülbüller siner ve susar", evet öyledir değil mi ?  
Nasreddin hoca bir gün, yol kenarındaki ağaçlardan birine çıkmış, incir yemeye başlamış. Yoldan geçmekte olan birisi seslenmiş:
- Hey ! Sen kimsin ? Ne yapıyorsun orada ?
Hoca:
- Ben bülbülüm demiş
Adam :
-Hadi bir  öt de duyayım, deyince, 
Hoca karga sesine benzer sesler çıkarmış.
Adam:
- Bu ne biçim bülbül sesi ya Hu,  Bülbül hiç böyle öter mi, deyince hoca:
- Ne yapalım, acemi bülbül bu kadar öter !, der
Yunus Emre derki:
Hak nuru aşıklara her dem nüzul değil mi?
Kime nüzul değerse aşktan mazul değil mi?

Kalpten kalbe yol vardır, böyle demişler erler,
Her gönülden gönüle rast doğru yol değil mi?

Karga ile bülbülü bir kafese koysalar,
Birbiri sohbetinden dayim melül değil mi?

Öyle ki karga diler bülbülden ayrılmayı,
Bülbülün de gönlünde maksudu bu değil mi?

Cahil ile arifin misali şuna benzer,
Cahil katında iman malum meçhul değil mi?

Aşık ile danişment günah işler her zaman,
Danişment aşığa sorar; bî-şeriat değil mi?

Yetmiş iki milletin sözünü arif bilir,
Yunus Emre sözleri daim usul değil mi?
Nev'î' bir beytinde derki.
        "Cevr-i dehr ile olur bülbül gurâba hem-nişîn
Yine şekvâyı gurâb eyler, garâbet bundadır."
 (Dünyanın çilesi bülbülü kargaya arkadaş eder, Yine de şikâyeti karga eyler, tuhaflık bundadır.)
"Her kuş kendi cinsiyle uçar" sözü boşuna söylenmemiş, her kişi kendi mizacındaki ile huzur bulur. İşte bu yüzdendir ki muhabbet ve dostluk, hatta birlikte iş yapmak veya aynı hedefe yol almak için huyların denkliği, maddî benzerlikler ve denkliklerden ve hatta zâhirî yakınlıktan çok daha önemlidir...

Vesselâm...