10 Mayıs 2022 Salı

Harnâme...Eşek eşektir de, eşeklik neyin nesi...

Whatsapp ile Paylaş

Bir dostumuzun eşek muhtevalı yazısından mülhem, edebiyatımızda "harnâme"den bir hikâye ile halk arasında söylenegelen bazı fıkraları bu yazıda konu ettik...

Eşek, felsefik mânâda çok düşünen az konuşan insanı sembolize eden bir figür olmanın yanı sıra, edebi metinlerde alçak gönüllülerin ve âlimlerin bineği olarak da ele alınır. Zenginlerin ve eşraftan sayılan soyluların, ağalar ve beylerin, kibir ehlinin bineğinin at, ermişlerin bineğinin deve yahut geyik olduğu da hikâyelerde yer alır.

Yahya Kemal, Neyzen Tevfik ve daha bir çok edib ve Mevlânâ 
eserlerinde hayvan metaforu üzerinden anlatımlara yer vermişlerdir.

Mevlâna'nın mesnevisinde köpek, eşek, pire, sivrisinek, horoz, tavus, deve, fil gibi birçok hayvan, hikâyelerde yer alır. 

Mevlânâ, insanı kötülüğe sevkeden; şehvet, kibir, hırs, çok yaşama arzusu gibi kötü huyların bertaraf edilmesi sonucu, onda kanaat, sabır, alçak gönüllük gibi ahlâkî erdemlerin ortaya çıkacağını şöyle ifâde etmektedir.
“Kuşlardan dördünü al, onları kendine alıştır”. (Bakara sûresi 260. ayet) “...Bu yol kesen dört kuşu öldür !...Çünkü bu ten dört huyun durağıdır, o huyların adları, dört fitneci kuştur...Halkın ebedî olarak diriliğini istersen bu dört şom ve kötü kuşun başlarını kes... Dört yol kesen mânevî kuş, halkın gönlünü yurt edinmiştir...Bu kuşlar, kaz, tavus, kuzgun ve horozdur. 
Bunların insandaki benzerleri de dört huydur. Kaz hırstır, horoz şehvet. Makam tavusa benzer, kuzgun ise dileğe.”

Edebi metinlerde ve halk kültüründe; yük taşıyarak insanlara yardımcı olan eşeğin inatçılığı yanında hor ve hakir görülerek sopalanması da konu edilir. 
Yine eşek ile ilgili bir çok veciz ifade de halk arasında makes bulmuştur. Birkaç örnek:

“Emanet eşeğin yuları gevşek olur.”, “El elin eşeğini türkü çağırarak arar.”, “Üzülme; eşek eşeği beğenir. (Ömer Hayyam)”, “Eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir.”, “Öküzün önünde, eşeğin arkasında, aptalın her tarafında hazırlıklı ol.”, “Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder. (Mevlana)”,"Kanat vardır doğanı padişaha götürür; kanat vardır kuzgunu leşe götürür.(Mevlana)" ; “Eğer yol bilmezsen eşeğin (nefs) dileğine aykırı hareket et; doğru yol o aykırı yoldur. (Mevlana)”, "Mey biter saki kalır. Her renk solar haki kalır. Diploma insanın cehlini alsa da, hamurunda varsa eşeklik; baki kalır "(Fuzuli).

Eşekliğin tiplerinden birisi de Kur'anî ifâde ile; kitap yüklü merkepler... Kitap yüklü merkeplerden Allah korusun !
Birçok esere konu olan eşekle ilgili önemli bir eser Harnâme, divan edebiyatı şairi Germiyanlı Şeyhî (1371-1431) tarafından hiciv olarak kaleme alınmış 126 beyitlik  bir mesnevi, edebiyatımızda ilk örneklerden biridir.

Divan şairi Şeyhî aynı zamanda bir hekimdir; Sultan Çelebi Mehmed'i tedavi edince, Çelebi Mehmed ona bir köy (Tokuzlu Köyü) hediye eder. Köye doğru yola koyulan Şeyhî, yolda eşkıyalar tarafından soyulup dövülmesi  üzerine "Harnâme"yi kaleme alır. Har eşek demektir. Bu eserde toplumun kötü yönleri mizahi bir üslup ile hicvedilir.
Harnâme üzerinde Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın bir çalışması bulunmaktadır (1).
Harnâme'den: Boynuz umarken kulaktan olmak...

Yük çekmekten şikayetçi zayıf ve hasta bir eşek oduna ve suya gitmekten bıkmış. Gece gündüz üzüntü ve derd içinde. Öyle ağır yükler çekiyor ki, sırtında tüy kalmamış. Tüy şöyle dursun, et ve deriden de eser yok. Dudakları sarkmış, çenesi düşmüş. O kadar zayıf ki, arkasına bir sinek konsa yoruluyor. Kulağında kargalar, gözünde sinekler... Arkasından palanı alınsa, kalanı it artığından farksız.

Birgün, sahibi ona acır, sırtından palanını alarak otlağa salıverir.

Eşek orada öküzleri görür. Kılını çeksen yağı damlayacak kadar semiz öküzler. Bunların boynuzlarına hayran kalır. Üstelik, yular ve palan derdleri de yok.  Bu gördüklerine şaşar ve kendi hâllerini tasavvur ederek düşünür.

Yaratılışta eşit oldukları halde. kendilerinin boynuzdan mahrum olmalarını mânâsız ve haksız bulur. Bu müşkülünü, ancak eşeklerin piri olarak tanınan tecrübeli, gün görmüş, akıllı ve hakillı eşeğin çözeceğini düşünerek ona başvurur. İhtiyar eşek kendisine şu cevabı verir: "Bu işin aslı basittir, Allah öküzü rızk sebebi olarak yarattı. Gece gündüz arpa, buğday işler; bunların hasıl olmasında uğraşırlar. Başlarında devlet tacı olması bundandır. Halbuki bizim işimiz odun taşımaktır. Bunu göz önünde tutarsan, bize boynuz şöyle dursun kuyruk ve kulağın da fazla olduğunu anlarsın".

Zavallı eşek oradan dert içinde ayrılır. Fakat bu işin aslı kolaymış diye memnun da olur. “Artık ben de buğday işlerim, yazımı ve kışımı orada geçiririm; ne zamana kadar odun ile dayak yiyeceğim, bundan sonra buğday işlemekle izzetler bulayım” düşünceleri ile dolaşırken yeşermiş bir ekin görür. Aşk ile yemeğe başlar. Öyle saldırır ki, az zamanda tarla kara toprak haline gelir. Doyduktan sonra yuvarlanır ve sevincinden terennüme başlar. 
Tiz perdeden bağırması, durumdan ekin sahibinin haberdar olmasına sebeb olur. Tarla sahibi gelip de tarlasını mahvolmuş görünce, biçare eşeği döver. Bununla da hırsını alamaz; kuyruğunu ve kulağını keser.

Eşek canı acıyarak kaçarken, yolda akıl danıştığı pir eşeğe rastlar. İhtiyar eşek halini sorar. Zavallı inleyerek der ki, “boynuz umarken kulaktan oldum”.

Eşek eşeklik edince; boynuz ummuş, amma kulak ve kuyruktan olmuş...
Halk edebiyatımız ve sembol üzerinden anlatım:

Halk kültürü ve irfânî kültürümüzde bir çok mes'ele hikayelerde ve fıkralarda yer alan bazı semboller üzerinden anlatılmaktadır, Mevlânâ ve Hoca Nasreddin de bu tür hayvan figürleri üzerinden anlatıma çok rastlanılır, mevzunun idraki arif olana bırakılır...

İnsanoğlunun egosu türlü sûretlere bürünme yeteneğindedir, ayı, maymun, kurt, çakal, domuz, yılan, akrep, eşek, papağan, güvercin, tavus kuşu, horoz, karga...

Ego farklı durum ve ortamlarda bu suretlerden birine bürünür...meselâ eşek gibi çirkin ses çıkarır, yeri gelmişken izah edelim, eşek iki durumda anırır, açken ve şehveti için...böyleleri yok mu ? 

Çirkin, anırma benzeri seslerin karakterin parçası hâline gelmesi ise "eşekliği" tescil etmiş olur...!

Mide ve şehvet, insanı ateşe sürükleyen iki afet ve gazap kaynağı !
Bir kaç fıkra örneği:
Bir turşucu varmış. Her gün turşusunu eşeğinin arkasına yükler, mahalleleri sokak sokak dolaşırmış. Sokağın orta yerine gelip "turşucu geldi, turşu" diye bağıracak ki, eşek başlar anırmaya... Bir gün böyle, üç gün böyle... Bir gün sokağın birinde ağzını açmış “turşu...” diye bağırmaya başlayacak, eşek başlamış yine anırmaya. Turşucu bu kez dayanamamış ve kızgınlıkla eşeğe seslenmiş: Bre eşek, turşuyu sen mi satacaksın ben mi satacağım?

Haddini bilmek gibi irfân olmaz, derler !  
Nasrettin Hoca eşeğine bir miktar zahîre yükler ve yola düşer. Bir süre gittikten sonra yorulur, eşeği durdurarak kendi de eşeğe biner. Eşek hoca binince yere çöküverir. Hoca yükü indirir kendi biner. Eşek çökmez, bunun üzerine yükü bu kez kendisi arkalayarak eşeğe biner binmez eşek yine çöküverir. Hoca öfkelenir:

“Yükü ben kendim arkaladım, yük altında olan benim, sen niye çöküyorsunki...!

Davulu başkasına yükletip tokmağı elde tutarak yükü çekmeden istediği gibi davul çalan uyanıklar her devirde mevcut imiş...
Nasreddin Hocanın, emektar eşeği ölmüş. Pazara gidip bir eşek almış. Eşeğin önüne düşmüş, yuları elinde. Hocanın arkasınden gelen iki hırsızdan biri hocanın dalgınlığından faydalanıp eşeğin yularını çıkarıp yuları arkadalının eline tutuşturduktan sonra eşeği alıp sokağın öteki ucunda kaybolmuş. Yuları elinde olan hırsız hocayı uygun adım takip ederken hoca dönüp bakmış ki; eşek yok, yular bir adamın elinde. Hoca şaşkın... Adama sormuş:
–Kimsin, nesin, cin misin, peri misin sen ?
Adam:
– Beni pazardan aldın ya, aldığında eşektim. Anam babam eşek ol diye beddua ettiler, Allah beni eşek yaptı. Sağolasın senin gibi iyiliksever birisi beni satın aldı da yeniden insan oldum.
Hoca bunu duyunca adamı salıverir.
Pazara bir kaç gün sonra eşek almak için yeniden gider, bir kaç gün önce satın aldığı eşeğin satılık olduğunu görür. Karakaçanın kulağına eğilerek fısıldar:
–Ya hu, ne uslanmaz evlatmışsın, yine eşeklik yapıp ana baba bedduası aldın değil mi ?

Ana baba bedduası almaya sebep işlerden uzak durmak lâzım !
Bir beldedeki iyi bir semer ustası ölünce, ahali eskiyen semerleri yaptırmak için başka bir semerci bulur, ancak bu yeni semercinin ustalığı iyi değil...bu yüzden elinden çıkan semerler eşeklerin sırtını yara eder. Şikayetler artınca eşekler bir araya gelip bu semercinin ölmesi için dua ederler, duaları kabul olur, bu semerci de ölür. Ahali bir başkasını bulur, eşeklerin sırtları yine yara bere içinde...Eşekler toplanıp duaya başlayacaklar ki, yaşlı bir eşek:

"Semerci ölsün diye dua edeceğimize, dua edelim de Allah bizi eşeklikten kurtarsın..."
Eşeklerin gözlerinin çok güzel olduğu yazılır, çizilir, dillendirilir...
Ama unutmamalı ki, sesin çirkinliğini duyunca gözün güzelliği hafıza ve hayalden silinir.

Ahlâk ve edeb kalıcı güzelliktir, fâni güzellik aldatıcıdır !
​​Hikâye edilir ki, hz.Nuh a.s. tufan​ öncesi bütün hayvanlardan gemiye çiftler alırken, sıra eşeğe gelir, eşek binmemekte ısrar eder, inatlaşır. Hz. Nuh a.s. "bre melûn inadı bırak bin gemiye" der ve eşek girer... şeytan der ki:
Hz. Nuh a.s. -melûn bin deyince- eşeğin kuyruğuna tutunarak ben de gemiye binmiş oldum !

Beden gemisine melûnları almamak niyâzı ile...

Kur'an-ı Kerim'deki bazı sûrelerde eşek ile ilgili ayetler vardır:

Müddessir sûresinin 49-51. âyetlerinde:“Çünkü bu kişiler, ayrıca Dünya yaşamlarında kendilerine öğüt veren vahiy kitabından /zikir kitabından, O’nu zikretmekten /anlamaktan, düşünüp öğrenmekten ve benimseyip bildirdiklerine göre yaşamaktan uzaklaşmışlardı. Öyle ki, bir şeyden ürküp sağa sola kaçışan eşekler /merkepler gibi kaçmışlardı.. Sanki bir aslan onları kovalıyormuş gibi “

Lokman sûresinin 19. âyetinde:"Davranışlarında, yürüyüşünde doğal ol, abartıdan kaçın ve insanlara karşı yüksek sesle, bağırarak konuşma. Unutma ki insanı en bıktırıcı seslerden biri anıran eşeklerin sesidir".

Cum’a sûresinin 5. âyetinde:“Kendilerine Tevrat verilip de, onu anlayarak okumadığı için Allah’ın buyruklarını da yerine getirmeyen topluluğun örne­ği, yük olarak içinde ne olduğunu bilmediği kitaplar taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah'ın ayetlerinin gerçek anlamlarını bilmediği için red eden ve dolayısıyla da istenenlere uymayan bir topluluğun durumu ne kötüdür. Allah, bu şekilde zulme sapmış bir toplumun hidayete /doğru yola ulaşmasını gerçekleştirmez”.

Nahl sûresi, 8. âyette:“Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?”

Vesselâm..
___________
1) Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş, Şeyhî’nin Harnâme’si, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayın No. 1629, Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1971, 106 s.