Selâm bir kelâmdır amma içinde ne hazineler var...
Selâm içre: hukuk var, adalet var, iyi niyet var, hoş görü var...Güvenilirlik var, dosdoğru olmak var...
Selâmın sahibinde; nifak yok, fitne yok, fesatlık yok, riyâkârlık yok, hiyânet yok, dolandırıcılık yok, hilekârlık yok...
Ve selâm veren aynı zamanda karşıya derki: benden zarar gelmez sana/size !
Medeniyetimizde selâmın hukukuna gelince:
Atla giden yaya olana, yüksüz olan yük taşıyana, küçük büyüğe, ast üste, inişte olan yokuş çıkana, bir kişi topluluğa ilk selâm verendir... şu inceliğe bakar mısınız !
Ancak yine medeniyetimizde, töremizde; kendilerinden selâm esirgenenler yanında, selâm sabahsız gelip geçenler de yok değil hâni !
Selâmsız sabahsız gelip geçene suâl edilen bir medeniyet havzında, suâl olunanın tavrının altında yatan bir mes'ele yahut derdin olup olmadığı, eğer var ise yardımcı olma yaklaşımı yatar...
Pir Sultan Abdal bir deyişinde der;
"Didar ile muhabbete doyulmazMuhabbetten kaçan insan sayılmazMünkir üflemekle çırag söyünmezTutuşunca yanar aşkın çırasıPir Sultan'ım katı yüksek uçarsınSelamsız sabahsız gelir geçersinAşik muhabbetten niçin kaçarsınBöyle midir ilimizin töresi"
Elimizin, ilimizin töresi selâm sabahı keseni mes'eleyi öğrenip çözüm üretmek içün sual eder de, nifâk, fitne-fesat ehlini, yetim hakkı yiyeni, haramzâdeyi, mütekebbiri, zalimi, cani ve zaniyi de tecrit etmeyi bilir...!
Allah'ın selâmını esirgemek tabiri de bu mâ'nâda serd edilir.
Allah teâlâ'nın esmâsından "es-Selâm" ın nice hikmetlerle mebni olduğunu ise ehline söylemeye gerek yok...
Selâm ile birlikte hoş kelâm ve muhabbetin bakî olması niyâzı ile...