Whatsapp ile Paylaş
Daracık, siyah parke taşı döşeli bir sokakta çocuk olmak...
Sokak başından giren at arabasının tekerlek sesi nal seslerine karışarak yankılanıyor sabahtan akşama..
Sokak lambaları da yandı işte...
Akşam namazını kıldıktan sonra caminin etrafındaki dükkanlardan aldıkları evinin erzakını ceplerinde taşıdıkları filelere doldurmuş büyükler ağır adımlarla sokağın bir ucundan görününce, oyuna doymamış çocukların uflaya puflaya evlerine istemeye istemeye yönelişleri...
Birbirine omuz vermiş tek ve iki katlı kerpiç evlerden sokağa yemek kokuları yayılıyor...
Kalaylı bakır siniler üzerindeki kapaklı bakır tabaklarda yakın/uzak komşuya, dula yetime ikrâm edilmek üzere, o gün Allah ne verdiyse pişirilmiş yemekler, taşınmaya başladı işte mutad olduğu üzere...
Kör Hafize nine...tek başına, hayırsever bir komşunun kendisine tahsis ettiği tek odada yaşamaya çalışıyor...elindeki değneği ile ara sıra sokağı adımlarken çocuklardan birisinin koşarak elinden tutup gideceği yere götürdüğü Hafize nine... mutlaka bir sini üzerinde götürülen nevaleden nasibi kadarı ona da gidiyor...
Sokaktaki bakkal, Osman, dükkanının kepenklerini besmele ile kapatıyor, ertesi gün sabah namazından dönüşte açmak üzere...bir elinde iki tahta meyve kasası, komşuların bakımını üslendiği Ümran'ın kapısına bırakıp gidecek yine, kış çok çetin geçiyor, soğuk iliklerine işliyor insanın. Hiç olmazsa odun sobasında bir iki saatliğine de olsa yakar kadıncağız !
Evlerin arka cephesindeki odunluk ve ardiyenin olduğu bahçe duvarından bitişik komşuya bir kaç günde bir sobalık doğranmış meşe odunu atıveren anneler nineler !
Ve sokağın delileri... Deli İhsan, deli Hatce, deli Güllü, deli Alaaddin...
Hepsine insanca yaklaşıyorlar sokağın sakinleri.
Alaaddin, uzunca bir gecelik benzeri keten entarisi ile zaman zaman oturma odasında gelenlerin yanına uğruyor, homurtu şeklinde sesler çıkarıyor ara sıra, oturuyor yerdeki kilimin üzerine bir yandan kilimin tüylerini yolup ağzına atıyor, çiğneyip tükürüyor...
Alaaddin'i, bakımını üslenmiş kardeşlerinin (ağabeyi, iki ablası ve yaşlı bir babası var) saldırgan dönemlerinde evin çatısına çıkarıp zincirle bağladıklarını söylüyorlar.
Evin delisi evin içinde yaşıyor, ona insanca davranılıyor, herkes tarafından sahip çıkılıyor...
Sadece evin sakinleri değil, komşuları da Alaaddin'e, İhsan'a, Hatce'ye, Güllü'ye aynı yaklaşım içindeler...onlar sokağın çiçekleri, gülleri !
☆☆☆
Nereden nereye geldi bu toplum...
Okur-yazar oranı yüzde otuzlardan doksanlara, şehirleşme yüzde otuzlardan yüzde yetmişlere çıktı...
At arabasının zaman zaman geçtiği sokaklarda lüks otomobili park edecek yer yok.
Henüz evlerde su şebekesinin olmadığı günlerde, sokaktaki tek çeşmeden kovalar ile kullanım ve içme suyunun taşındığı günlerden geldik, bugün sensörlü sıcak/soğuk su akıtan bataryaların altın kaplama olması derdindeyiz.
Dün Antep kilimi serili odalarda yaşanıyordu, bugün serili halılar bir kaç yılda bir değiştiriliyor.
Sığdığı iki oda bir sofadan yüzlerce metrekareye sığamaz oldu çekirdek aileler...
Dünkü yatay mimarinin iki katlı kerpiç evlerinin yerini bugün dikey mimari ile çok katlılar gökdelenler aldı, Sokak yaşantısı apartman/rezidans yaşantısına döndü...
Birbirini tanıyan ve her gün bir kaç kez selamlaşan sokak sakinlerinin yerini rezidansın asansöründe birbirini çok sık rastlaştığı halde tanımayan ve mesafeli duran komşu (!)lar aldı...
Ezcümle bir eli yağda öteki balda günümüz insanının öğretim seviyesi(eğitim seviyesi değil) yükseldi, sahip olunan diplomaların sayısı arttı, varı variyeti arttı, paralandı güyâ...şehirlileşti de...
Ancak bir şeyleri kaybetti, kaybetmeye de devam ediyor...
İnsanlığı erozyona uğradı; sevmeyi, hoşgörüyü, tevazuyu, dayanışmayı, yardımlaşmayı .... hürmeti unuttu.
"Ben"i güçlendirdi maddî gelişmeler ve hayat şartları, "biz" denilen kalabalıkdan hoşlanmayan yaratıklara doğru evirdi insanı...
Daha dün sokağındaki dula, yetime, düşküne, fukaraya ve delilerine elindeki imkânları ölçüsünde sahip çıkan toplum, bugün aklı başında olanların bile yüzüne bakmaz, yanında durmaz hâle gelmiş...
Dün delilerine insanca yaklaşan toplum bugün akıllılara tahammül edemez halde...
Ötekine tahammülü olmayan, hatta kendine tahammülsüz, istekleri bitmez, kanaatkârlıktan bîhaber, gözü aç, gönlü fukara, bilgisi var irfânı yok, diploması ile, makamı-ünvanı ile, parası ile, araba ve eşyası ile adam olunduğunu, kalitesinin arttığını zanneden meczublar ile bu kadar olur.
"Kim deli ?" diye sorma hakkımı kullanıyorum...
Evet kim ?
Göğe yaklaşan kibirli gökdelen ehli mi, yere yakın mütevazı sokak sakinleri mi ?
Fikrimi sorarsanız, dünkü sokağın delilerini bugünkü meczublara değişmem, derim...
Fi tarihi değil elli yıl öncesinden bahsediyorum...