Hz. Mevlânâ der ki:
"Âlem cesettir. İlim can"
İlim, bilgiye dayalı yâ'ni fonksiyon gören şeylere dair olan…hem fonksiyonun özü hem açılımı…
Malûmat/bilgi ise şeylerin sığ görünüşüne, okumalara dair olan. İlmin görünüşünde idrak olunan.
Malumât ilme tabi, malum olunan ilimden.
İlim deryâ, bilgi/malûmat deryaya daldırılan maşrapa yahut kova içine doldurduğumuz.
İlim muktedirin alt yapısı, şey(ler)in potansiyel gücü…
☆☆☆
Gelelim ilmin malûma dönüşenine !
İlim ile cahil dirilir cehâlet ölür. Çünkü cahil ölüdür, cehâlet ise ölüm.
O halde ilim hayattır.
Bir şeyin derûnuna dair daha çok bilgi; ihtisâsı sağlar, malumun fazlalığı nisbetinde ilmin kaynağına doğru yol alınarak daha çok yakınlaşılır.
Böylece ilim öze/asıla/hakikate götüren vasıta olur.
Meselâ;
Şahid olmak görmektir, görme fonksiyonu da bilgiye erişmeyi sağlar ki, o sebeple "filan konuda bilgin var mı ?" yahut "bilgine başvurulacak…" denilirken sorgu gerçekte bilgiye yapılacaktır…
Şehidin, şehidli mertebesine yükseltikdiği o anda şahid oldukları var ki, şehid olarak anılır…!(*)
Görmenin haricinde işitme ya da dokunma yolu ile de bilgi edinir insan.
Madumu malûm yapan bilgi, ilmin bir vechesi ile görünüşü, görülenin idrakinden başka bir şey değildir, göre(bile)n için.
İnsan ciddi sağlık problemi için pratisyene değil uzmana başvurur. Burada ihtisâs daha derin bilgi değil midir ?
Bundan dolayıdırki, âlem-i maluma seyr için bilgi gerek, bilgi sahibi olmak için ya ilme/âlime yakın durulacak...yahut cehâlet morgunda meyyit kalınacak…!
Hz. Mevlânâ der:
"Bazı öldürmeler hayat verir. Bahçıvan ağaçları budamasa dallar gelişir mi?Terzi kumaşı parça parça etmese elbise çıkar mı ?"
"Bilgiyle uyumak, uyanıklıktır"
"Ruh, ilim ve akılla dosttur"
Hz. Resul ne buyuruyor:
"Ya ilim öğreten, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol. Sakın beşincisi olma ! Yoksa helak olursun !" (Hadis-i Şerif, Taberani)
___________
"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler" (Âl-i İmrân sûresi, 168-170)
"Âlem cesettir. İlim can"
İlim, bilgiye dayalı yâ'ni fonksiyon gören şeylere dair olan…hem fonksiyonun özü hem açılımı…
Malûmat/bilgi ise şeylerin sığ görünüşüne, okumalara dair olan. İlmin görünüşünde idrak olunan.
Malumât ilme tabi, malum olunan ilimden.
İlim deryâ, bilgi/malûmat deryaya daldırılan maşrapa yahut kova içine doldurduğumuz.
İlim muktedirin alt yapısı, şey(ler)in potansiyel gücü…
☆☆☆
Gelelim ilmin malûma dönüşenine !
İlim ile cahil dirilir cehâlet ölür. Çünkü cahil ölüdür, cehâlet ise ölüm.
O halde ilim hayattır.
Böylece ilim öze/asıla/hakikate götüren vasıta olur.
Meselâ;
Şahid olmak görmektir, görme fonksiyonu da bilgiye erişmeyi sağlar ki, o sebeple "filan konuda bilgin var mı ?" yahut "bilgine başvurulacak…" denilirken sorgu gerçekte bilgiye yapılacaktır…
Şehidin, şehidli mertebesine yükseltikdiği o anda şahid oldukları var ki, şehid olarak anılır…!(*)
Görmenin haricinde işitme ya da dokunma yolu ile de bilgi edinir insan.
Madumu malûm yapan bilgi, ilmin bir vechesi ile görünüşü, görülenin idrakinden başka bir şey değildir, göre(bile)n için.
İnsan ciddi sağlık problemi için pratisyene değil uzmana başvurur. Burada ihtisâs daha derin bilgi değil midir ?
Bundan dolayıdırki, âlem-i maluma seyr için bilgi gerek, bilgi sahibi olmak için ya ilme/âlime yakın durulacak...yahut cehâlet morgunda meyyit kalınacak…!
Hz. Mevlânâ der:
"Bazı öldürmeler hayat verir. Bahçıvan ağaçları budamasa dallar gelişir mi?Terzi kumaşı parça parça etmese elbise çıkar mı ?"
"Bilgiyle uyumak, uyanıklıktır"
"Ruh, ilim ve akılla dosttur"
Hz. Resul ne buyuruyor:
"Ya ilim öğreten, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol. Sakın beşincisi olma ! Yoksa helak olursun !" (Hadis-i Şerif, Taberani)
___________
"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler" (Âl-i İmrân sûresi, 168-170)