Akıl kelimesi bir anlam karmaşası çerçevesinde kimi zaman zekâ, kimi yerde de analitik düşünme melekesi yerine kullanılıyor.
Batıdan lisanımıza girmiş rasyonal (reason) kelimesi de akıl, mantık, akla uygunluk anlamında kullanılır.
Aklı önceleyen bir filozof, akılcı filozofi akımın öncülerinden olan "İmmanuel Kant" akıl için; “apriori” …der !
Bizim "evveliyyat" dediğimiz şey ma'nâsına…ya'ni "evvelce var olan", “Var(lık) tarafından var edilmiş olanların evvelinde var olan“.
Yine "Saf aklın eleştirisi" adlı çalışmasında "İmmanuel Kant" der ki:" "Bilgi, nesnenin kendisinden değil, bilen öznenin nesneye yönelmesinden ve ona kendinden bir şey katmasından kaynağını alır"
"Akıllı" terimi de farklı kültürel alt yapı ve idrak ölçülerine göre, farklı insanlarca farklı ma'nâlarda kullanılır.
-"Fırsatı kaçırma aklını kullan" derken, menfaatine göre davran tembihi çekilir.
-"Akıllı adam…" diye başlayan cümlelerin çoğunda, hesabını bilir, dünyalık işlerde yaş tahtaya basmaz övgüsü vardır.
-"Salak, işini bilmedi" denir çoğu kez, fırsata kapıyı açmayan fırsat körüne !
-"İşini bilir" şeklinde kullanılan şekli de yine benzer manâda kullanılır.
Aklın doğru/yanlış kullanımı ile ilgili hayatta bir çok örnekle karşılaşmak mümkün. Aşağıdaki hikâyede aklın gayr-ı meşru kullanımına dair:
Hz.Ali bir gün bineği ile mescide gelir, mescidin kapısında duran kişiye mescidden çıkana kadar bineğine sahip çıkmasını ister. Hz. Ali mescide girince adam hayvanın yularını alıp kaçar.
Hz. Ali mescidden çıkmadan mescidde iken emanet ettiği hayvanına sahip çıkan adama iki dirhem para vermeye niyetlenir, kapıdan çıktığında binek hayvanını teslim ettiği adam ortalıkta yoktur, hayvanında yuları çalınmıştır. Hz. Ali daha sonra, yanında çalışan birini binek hayvanına yeni bir yular alması için çarşıya gönderir. Bu kişi pazardan iki dirheme bir yular alır getirir. Hz. Ali satın aldırdığı bu yuların çalınan yular olduğunu farkeder. Adamına kaça aldığını sorar:
-"İki dirheme aldım"
Bunun üzerine Hz. Ali:
-"İnsan sabretmemekle sadece, helâl olan rızkını harâm yoldan sağlar. Ancak kendisine takdir edilen rızkı artıramaz" der.
Bu hikâyedeki hırsız için akılsız denilebilirmi ! Aklını kullanarak bu eylemi gerçekleştirmedi mi ? !
Hırsız “aklını kullandı”(!) rızkını aldı, ancak nasibi ola iki dirhem helâlinden takdir edilmişti, o acele etti ve takdir edileni haram yoldan aldı.
Eğer hırsız, aklın Gazâlî hz.lerinin ifadesiyle “Hak ile batılı birbirinden ayırd etmeye yarayan ilâhî bir nûr" olduğunu bilseydi de bunu ayırd edebilseydi dünyasını ukbâsına değişmezdi.
Dünyayı geçici bir konaklama, iyi ve kötü iş yapanların birbirinden ayırd edilmesi mekânı olarak yaratan Mülkün sahibi, mahlukatın ışık, hava, su, besin… tüm ihtiyaçlarını görebileceği şartlar ve kanunlar ile kâinâtı var etti. Malikül Mülk dünyayı da sınama yurdu olarak yarattı.
"O, hanginizin daha güzel iş yapacağını (davranış bakımından daha güzel olduğunu) imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı. O, Azîzdir/üstündür, Gafurdur/bağışlayandır"(Mulk sûresi,2)
O halde aklı, zekâ yahut düşünme melekesi ile ayrı tutmak lâzım.
Akıl insana yaratıcının bağışladığı bir nûr. Akıl nûrunu, Allah indindeki doğru/hak ve yanlış/batıl ölçülerini ayırd etmek üzere kullanmak lazım, hin-lik cin-lik için, geçici menfaatleri haksız/hukuksuz temin etmek için değil...
Böyle davranmak ise hiç te akıllılık değil...!