Gönül tahtı nedir biliyor musun ?
Yoksa tahtını dünya tahterevallisinde mi kurdun, bir aşağı bir yukarı.
Tahterevalliye bir sen sığarsın bir de rakibin. Bilek güreşi yapar gibi güreşirsin. Bir kalkarsın bir inersin; bir yükselirsin başın göğe erer, bir alçalırsın toprakla bir...
"Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni" dersin Seyyid Nesîmî gibi, belkide ne dediğini bilmeden bindiğin tahterevallide.
Gönül bir büyük şehir ki manâsı çok derin, misâfiri çok "Ekâbir". Misâfir için her dem pâk tutulası gönlün tahtı ise zümrüd, zeberced, elmas ve daha nice mücevherât ile süslü.
O gönül ki, engin deryâ, sırlı ayna... o gönül ki; tevhîde mahya, hakîkate ayna..
Gönlü müşevveş (karışık)lıktan âzâde kıl ki, cân cânânı bilsin ve bulsun.
O zaman baş gözünle halkı, gönül gözüyle Hâlık'ı görürsün.
Gönül gözü kör olanın gönülden haberi olur mu ?
Gönül bir bahçe ki, orada ilim nehri ile sulanan ma'rifet meyveleri yetişir. Onlar dostlara ikrâm edilir.
Amma ve lâkin, o münbit toprakta ayrık otlarını da her dâîm ayıklamak gerekir.
Hâni gönül kuşu tabîri vardır. Uçurur şâir.
Gönül kuşa benzer, uçar daldan dala, ancak rotası hiç ve aslâ şaşmaz. Zira gönül, gönlün sahibi iledir, O'na tahsis olunmuştur.
Tevhîd tacı gönül tahtında bulunur, başka yerde; akılda, fikirde, dışarda değildir.
Gönül; hoşu da, boşu da bilir. Gönlün hükmü ise dil olur dillenir. Gönülde olan söylenir.
Gönül kâinatın "Mâlik"inin gözetleme burcudur.
Gönül ariflerin seyahatnâme yazdıkları Padişah yurdudur.
Arifler cahile seyahat notlarını aktarırlar idrakleri ölçüsünce.
"Her şey bir şeydir, Cahil hiç bir şey değildir" buyurur Fahr-i Kâinât(s.a.v).
Cahil bilgisi olmayan değil, kendi özünü, hakîkatını bilmeyendir.
Gönül mü'minde Kâbe mesabesindedir. Gönülde aşk ile yüzüstü sürünerek tavaf edilir. İhram giymeden olmaz tabiki...âşığın ihramı Hakk'ı batıldan ayırmaktır...
Sonra gönül Kâbesinden taşlar toplanıp Batn-ı Arafat'taki gibi atılmalıdır. O atılan taşlar ki; her tür evham, vesvese, şeytânî dürtü, duygu ve düşüncelerdir. Fikir yolağında Sefa ve Merve gidiş gelişleri günâhlardan pişmanlık ve Hakk'a sığınma gidişleri olsa gerektir.
Gönül çerağınının aydınlığı "göklerin ve yerin nûru Allah"dandır (*)
Ey insan böyle bir gönül ara, bul ve gönül tahtının dibinden ayrılma, sabit kadem kıl otur.
Ve sen sen ol, aslâ ve kat'â gönül kırma, kırdığın sana göre görebildiğin şişedir, kırdığın şişe olsa da içindeki saçılıp dağılır unutma !
Hakîkat ehli der ki;
"İncinme, incitme"
Her ikisinde de işâret edilen gönüldür değil mi ?
Ve bu bâbda hulâsa-i kelâm,
İbrahim Hakkı Erzurumlu der:
"Cihan bâğında ey âkıl, budur makbûl-i ins ü cin,
Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin !"
Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin !"
Alvarlı Efe M. Lutfî de der ki:
"Âşık der inci tenden
İncinme incitenden
Kemalde noksan imiş
İncinen incitenden... "
“İlk dersi incitmemek, son dersi incinmemek olan mânevî tahsil hayâtı"mızın sürekli olması niyâzıyla...
__________(*)Nûr sûresi, 35. Âyet: "Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir."