Aciz olanın güce ve güçlüye kul olması.
İnsan her neyi kutsayıp yüce görüyorsa ona tapınıyor aslında hâl diliyle, farkında olarak veya olmadan; mesela bilgiye, teknolojiye, iktidara, paraya, makama, rütbeye, evlada hatta putlaştırdığı nefse...
Yüce yaratıcı kutsal metinde şirk koşmayın diye insanın dikkatini çekse de, somutun dayanılmaz manyetizması ve atmosferi çekiyor insanı kendine. Özellikle de etkiye açık olan kimlikleri.
En alt katman hedonistler yeme-içme veya cinsel dürtü şehvetlerini tatmin peşinde ömür tüketiyor...
Bilginin (hikmetin değil, bilginin) büyüsüne kapılan bilim-merkezciler ise üretilen bilgiyi adeta kutsal metinler halinde huşu ile okuyor ve okutuyorlar.
Bilgi temelli yüksek teknoloji evde, işde, otomobilde, otobanda, cepte; hayatın neredeyse her alanında, insanın olmazsa olmaz bağımlısı olduğu ve onsuz yapamadığı bir meta olup gönüllere yerleşiyor bir ilah gibi.
Bilgiye dayalı bu güç, bilgiyi üreten ve bilgiye dayalı teknolojiyi pazarlayanlar ve kullananları tavsif ediyor, kast oluşturuyor.
Bilginin patronu, işçisi, uşağı, kölesi, hizmetkârları ve müşterisi gibi sınıflar oluşuyor.
Kişi ya da devlet olarak bilgiyi ve dolayısı ile teknolojiyi tekelinde tutanlar, gücü elinde bulunduranlar olarak buyurganlaşıyor, arka bahçelerindekilerini istedikleri şekilde de yönetiyorlar.
Bilgi ve bilgiye dayalı yüksek teknoloji (inovatif teknoloji) güç=tanrı oluyor cahile, sığınak oluyor korkağa ve ilah oluyor bilgiyi kutsayan hayretkeşe.
Ve ukala bilgin/bilgiç kürsüdeki yerini alarak misyon ve vizyonunu kullarına tebliğe başlıyor, doğrudan yahut subliminal mesajlar ile...
Bilim merkezci teba ise bu nevi bilimcilere ve yüksek ekollere imrenerek ve kutsayarak bakıyorlar.
"Ben"i 7. kat ulum semasına çıkmış muziller tavassuttalar daima, tapınak ve sunaktaki ezginlere.
Sihirli hedonik a'sa ile kutsanıyor egolar ve kutsal yedigen şadırvanda yıkanarak arınıyor tapınanlar. Hırslar bileniyor, kıskançlıklar çeşitleniyor, "ben" emzirilip büyütülüyor.
Hırs, sosyal statü edinme yarışına kamçılıyor; rütbe, kariyer büyümsemesinin kapısını aralamak; makam, buyurgan ego hazzını tatmin etmek için vasıta oluyor.
Bilgi-kariyer-para-şöhret-şehvet-lezzet-haz-lüks eğilimleri birbiri ile ilintili olarak sürekli gelişiyor.
Sonunda hedonist bir "ben" inşa ediliyor ki, burada nirvana ya erişmiş oluyor muzilan.
Aksi bir yöneliş olarak A.B.D.'de "amiş" ler olarak bilinen bir topluluk gibi yaşamak da tabiiki mümkün değil..Amiş'ler teknolojiyi hayatlarına hiç sokmayan ve teknolojiye direnen bir topluluk...
Egoya hitab eden ve ben havuzunu besleyen bu kadar çok kaynağın olduğu çağda "insan olmak", "insan kalmak" çok zor.
Kamlumbağa gibi evciği de yokki insanın içine kapansın...
“Hedonik insan çarkta dönen hamster gibi mutluluğu arıyor, müthiş çaba harcıyor mutluluk getireceğini sandığı şeyler için, ama hep aynı yerde. Hiçbir yere varamıyor.
Psikoloji uzmanları Philip Brickman ve Donald Campbell, insanın yanlış yollardaki bu nafile mutluluk arayışını şu şekilde özetliyor: Dış dünyada mutluluk ve haz arayışına çıktığımız her zaman aslında hamster çarkına girmiş oluyoruz. Sahip olduğumuz birşeyin, örneğin para ya da makam, daha fazlasını elde ettiğimiz zaman, önce kendimizi mutlu hissediyoruz. Ancak çok kısa süre sonra, elde ettiğimize alışmaya başlıyoruz.
Önceden "talih" olarak gördüğümüz şimdiki seviyemiz yeniden "yetersiz" gelmeye başlıyor. Ve, tattığımız mutluluk hissini sürdürebilmek veya yeniden kazanabilmek için yeniden bu kez daha fazlasının peşine düşüyoruz. Alıştığımız için, artık mutluluk için çok daha fazla şeye ihtiyaç duyar hale geliyoruz.” (*)
"Ben"i büyüten ve hazzı önceleyen her ne ise onu gönülden kovabilen, bunları amaç halinden çıkararak insana hizmet eden araç haline getiren, en güzel surette yaratılan insanı insanlık tahtına oturtabilenlere, hazlarını kurban edebilenlere ne mutlu...
______
(*)http://tragedya.tumblr.com/post/148240944518/psikologlar-buna-hedonik-adaptasyon-diyor