20 Ağustos 2017 Pazar

Zaman altından su yürütmek...

Whatsapp ile Paylaş
Zamanın olmadığı ötelerden, zaman zembereği kurulmuş  olan akışa atılan insan.

Güftesi dertliye ait, bestekârı bilinmeyen -usülü düyek- muhayyer makamında şarkı/divan, sanki insanın öteden zamanın hüküm sürdüğü beriye atılmasına işaret ediyor:

"Ok gibi hûblar beni yaydan yabana attılar"

Tan yerinin ağarması ve gurub etmesi güneşin, hilalden dolunaya yürümesi ayın, çimlenirken üstündeki toprağı atması tohumun, gonca gülün katmerlenmesi örtüsünü yırtarak, yeni doğanın mütemadiyen, dur-durak bilmeden büyümesi, cesedin giderek toprağa karışması, saniyenin sadece ve sadece şimdiyi belirtebilmesi; şimdiki zamanı bildirdiğini bilmeden..hepsi zamana dair !

Saniyeler sadece "an" ı gösteriyor !

Algılayana göre değişen bir zaman akıntısı içinde yüzüyor her şey.
Kendisi her an taze, içinde yüzenleri eskiten bir yeni...

Kasvet zamanı geçmek bilmez bir türlü, hoşluk zamanının sürekli olmasını istese de insan, şimşek hızıyla tüketir saniyeleri.

Algıya göre değişen bir ölçü, zaman.

"Saman altından su yürüten" insan "zaman altından su yürütemez", zaman kayıttadır çünkü, an be an...

Günlük hayatın koşturma-yetişme telaşı içinde adeta zamanla yarışan insan, zamanda kulaç attığını unutursa zaman akıntısının taşkınlarında boğulabilir.

Bedene ait olanların sürekli değişimi ve analitik düşüncenin, nesnel değişime ve devinime dair mukayeseleri, zamanı gözlemlenebilir hale getiriyor somut âlemde.
Somut âlemin zamanla ilişkisini görüyor her an insan.

Zamanın eskitemediği şeyler de var, ruh gibi, nefs gibi, hayal gibi, fikir gibi.
Bunlar hem zamanın hükmü altında, hem kayıtsız gibi, zamanüstü/ötesi gibi.

Ya da gönül , zaman ötesine açılan bir pencere gibi.

Ölüm denen gerçek, zamanla kayıtlı olan evrenden, öteye açılacak bir kapı gibi.

Zamanı anlamak için mevcudatı, evreni anlamalı ve hakikatın künhüne vakıf olabilmeli insan. Dördüncü boyut olarak zamanın da...

Bir yanımız zamanda bir yanımız ötesinde. Zaman ötesine ait olan yanımız, kayıtlı olan ile örtülü...

İki atlı yaylı arabada seyahatte insan, akıp gitmekte olan zaman yolunda.

İnsan zamanın akıp gittiğini, ölümlü olduğunu; ya maişet temini için, emellerini gerçekleştirme peşinde koşarak veya hırs, lezzet ve haz veren şeyler için,  olumsuz giden şeyler için yahut ızdıraplar ve problemler ile uğraşarak unutuyor… gündelik hayat  koşturmacasına teslim olmuş vaziyette yaşamaya devam ediyor, çoğunluk gibi.

Arkadaşlarla vakit geçirmek, mevki makam sahibi olmak....haz  veren şeyler anlık tatmin sağlasa da içindeki boşluk dolmuyor bir türlü insanın...

Dünyaya ait olanı yani bedene ait olanları dünya doyurmuyor bir türlü...çünkü sonsuza, öteye, zamansızlığa bakan tarafını ihmal ediyor.

Zamanın akıp gittiğini hatırında tutmak istemiyor insan.

İnsan, geçici (dünya nikahı ile) nikahlı ruh ile beden arasında tercihini ya zamandan ya da zaman ötesinden yana kullanacak.

İnsan bu gerçeği her an aklında tutmasa da saniyeler hızla ilerliyor, yelkovan ve akrep te takipteler...