e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
30 Ocak 2023 Pazartesi
29 Ocak 2023 Pazar
28 Ocak 2023 Cumartesi
27 Ocak 2023 Cuma
Ben neyleyim, bana ne !
"H İ Ç" |
26 Ocak 2023 Perşembe
“Müesses nizam”, “insan” ve atâlet…
Toplumların yetişmiş insan gücü ve kaynakları sektörler analizi ve işgücü planlamaları ile belirlenir. Bu doğrultuda beyin gücü ve beşeri sermaye ise, eğitim sistemlerinin müfredatlarına konulan hedefler ile şekillenir.
Politikalarında; sağlık, eğitim, kültür, güvenlik ve uluslararası ilişkiler başta olmak üzere kırmızı çizgileri vardır ülkelerin. Bu politikaların uygulanması ve hayat bulması için ise beşeri sermaye ve beyin gücü en önemli parametredir. Çeşitli kademelerde görev alanlar, milletin mevcudu ve geleceği adına hizmetkârlıklarıdırlar ve gerçekte geleceğin vebalini üslenmişlerdir.
Meselâ; yeni vazifeye başlamış olan gençlerin, çalışma azmi, hizmet aşkı, idealizmi en yüksek seviyesinde iken, (eğer) önlerinde iyi modeller yoksa bir süre sonra atalete, işi sahiplenmeyip günü kurtarmaya, mesaisini bir şekilde doldurup maaşını almaya alışacak, giderek bunu alışkanlık haline getirecekler ve kanıksayacaklardır.
Kıdemli çalışanlarda alışkanlık haline gelmiş “talep edilen bir işi kolaylıkla savabilme”, “yokuşa sürme” ve çözüm odaklı düşünmeyen, aksine “bir işin olabilirliği yerine olamayacağı, hatta olmaması gerektiği hususunda mevzuattan tefsirler yapan bir profili !” ile kurumsal kimlik oluşması ve gelişme nasıl mümkün olabilir ?
Önüne yeni bir durum geldiğinde “nasıl çözerim?” diye çözüm üretmek yerine, “bu işten nasıl kurtulurum” yaklaşımı ile halının altına süpürülen işler giderek sorun yumağı haline gelmekte değil midir?
Birçok sektörde görülen atâlet özellikle ülkenin geleceğini belirleyenlerde ise, neticesi beka mes'elesine kadar uzanır… Özellikle de eğitim alanı çok hassastır. Ülkenin beyin gücünü ve beşeri sermayesini şekillendiren ve sektörel olarak insan kaynakları havuzuna ehliyet ve liyakat sahibi bireyler yetiştiren kurumlar çok önemlidir. Yetiştirecekleri bir kenara mensupları içinde İdealize ettikleri insanlardan olmak üzere yola çıkmış genç bireyler, önlerinde görüp gözlemledikleri kimi iyi olmayan rol modelleri örnek alırlarsa, beşeri sermayeden umulanı gerçekleştirebilir miyiz ?
Kolay yoldan nasıl zengin olurum, yükselirim, ünvanlar alırım, makam sahibi olurum, hangi şahıslarla bir arada olur ve onların çantasını aşır, zati işlerini ve getir-götür işlerini yaparsam onun nüfuzundan istifade ederim kolaycılığına fırsat verilmemelidir ! Değilse, titri mevcut ama entellektüalitesi na-mevcud yahut körelmiş bireylerden mütevellit prototipler görmek işten bile değil….
İşte o zaman istikbalimiz olan yetişmiş beyin gücünün dibine kibrit suyu dökmüş oluruz…
Bireyleri; birer hizmet adamı, üretici beyin, çözüm üreten, açık fikirli disiplinli ve çalışkan, mesuliyet sahibi, işin ehli, kısaca liyâkat sahibi, kırk dereden su getirmeyen ve mazeret üretmeyen kişilikler olarak geleceğe hazırlamak öncelikle eğitim sektörünün mensuplarının ödevidir, görevidir.
Verimliliği ve etkinliğini arttırmak için yüksek motivasyona ihtiyaç var. Ancak performansa göre değerlendirmek, başarı/başarısızlık durumlarının karşılığını takdir etmek, şeffaflık ve hesap verme sorumluluğu ile vazifelerin yerine getirilmesinin takibi, olmazsa olmaz şarttır.
Üstten yapılacak baskıyla, ite kalka, kör-topal yürüyen kurumlarda kurumsallaşmaktan bahsedilemez. Bu sektörlerde öncelikler topyekün zihniyet değişimine ihtiyaç var.
Reformist yaklaşımla ve “insan” odaklı hedefler koyarak gerçekleşecek olan ilerleme yerine, sadece fiziki şartların iyileştirilmesi ile müspet manada bir değişim ve dönüşüm gerçekleştirmek mümkün değildir, sadece rötüşlemek ile bir yere varılamaz. Elli yaşındaki kaportası çürümüş bir aracı çürüklerini örtecek şekilde macunlayıp üstüne boya cila atmak, o aracı bugünkü teknoloji ile üretilenler seviyesine getirmez.
“İtibar” ancak mensuplarının aidiyeti ve bunun neticesinde aşk, şevk ve gayret etmeleri ile sağlanır, burada tembelliğe, atâlete, uyuşukluğa, köhneliğe yer yoktur, müsaade edilemez.
Vesselâm…
25 Ocak 2023 Çarşamba
24 Ocak 2023 Salı
Bahçıvan, gül ve diken...
“Gülün dostu dikendir. Gül, dikeni kendine âdeta dost edinip onunla hoş geçinmek sâyesinde, kemâl ve cemâl bulur". Yani dikenlere katlanarak, güzel bir sûret ve latîf bir râyiha kazanır.
23 Ocak 2023 Pazartesi
22 Ocak 2023 Pazar
21 Ocak 2023 Cumartesi
Sinek, Nemrut, Balık, karınca ve Hz.Süleyman...
Kimi bir ân dilimine ömür sığdırır, kimi bir ömrü berhava eder bir ânda...
"Ömrüne bereket" duası aldınız mı hiç, zamanın bereketlenmesi böyle birşey olsa gerek...
Hayat asla monoton/tekdüze/yeknesak yürümeyen bir bağış, "yaşa ki göresin" derlerdi tecrübe sahibi büyüklerimiz...evet öyle, inişi var yokuşu var, zirvesi var izbesi var, izzeti var zilleti var, ikrâmı var yoksunluğu var, sevinci kederi var...
Fareye aslanı boğdurur, kediyi kargalara kovdurur...
O sinekki sineklerin en zayıfı idi, bir gözü kör, bir ayağı da topaldı, baca deliğinden saraya girmiş, Nemrut'un dizi üstüne konmuştu. Nemrut sineği tutup öldürmek istedi. Sinek uçarak burnundan girdi, beyninin içine kadar ilerledi ve beynini kemirmeye başladı.
Nemrut'un feryadı acı ve ızdıraptan göklere çıkıyordu. Başını salladıkça, bir yerlere vurdukça sineğin kemirmesi durduğundan Nemrut, çare olarak, başına tokmakla vuracak kişiler görevlendirdi. Tokmakla başına vurula vurula öldü...
Hz. Süleyman bir karıncanın bir sene boyunca ne yiyeceğini sormuş. "Bir buğday tanesi" demişler.
20 Ocak 2023 Cuma
19 Ocak 2023 Perşembe
18 Ocak 2023 Çarşamba
Ey dost, yol uzun ve ince...
17 Ocak 2023 Salı
16 Ocak 2023 Pazartesi
15 Ocak 2023 Pazar
14 Ocak 2023 Cumartesi
Azîz Mahmûd Hûdâî: Hayrı koyup şerre azimet neden ?
13 Ocak 2023 Cuma
Necip Fazıl'dan Neşet Ertaş'a: "Nur ve Kir"...
Dünyânın gerçeği ki; zıdlıklar âlemindeyiz !Her şey zıddı ile bilinir, akıl ve idrâk zıdlıklar arasında tercihi belirleyen mekanizma olarak devrededir...
ancak zıdlıkların idrâki vasıtasıyla mutlak hakikatın mahiyeti anlaşılabilir. Bu âlemde zıddı olmayanı aklın anlaması ve idrâk etmesi mümkün değildir.
"Cahildim dünyanın rengine kandımHayale aldandım boşuna yandım(...)Evvelim sen oldun ahirim sensinBatınım sen oldun zahirim sensin"
Fazla söz ne gerek, Necip Fazıl Kısakürek üstâd'ın satırlarıyla mim koyalım:
"Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir."“Akl-ı Mead” zıdlıklar âleminde hakikat arayışına girmiş bu yolda yürümeye karar vermiş, kendi özüne vakıf olma yolunda ilerlemeye çalışan aklı temsil eder.
12 Ocak 2023 Perşembe
Hacı Bektaş, Mevlânâ ve Yûnus'un kibir ve ekâbire bakışı...
Dilimizde amiyane tabiri ile "Ekabir", yahut "ekâbir’den", şeklinde kullanılan ve kibirle aynı kökten gelen kelime de ‘kendini büyük görme, tepeden bakma, kibirli olma anlamında kullanılmaktadır.
Yine bu eserde Hacı Bektaş-ı Veli “Kibrin aslı şeytan”dır diyerek, şeytani olan bu özelliği hem kötü bir özellik olduğunu ifade için hem hak yolundan döndürücü olduğu için hem de şeytanın kibri yüzünden kovulması öyküsünden dolayı konu olarak ele almıştır, bu yüzden insan kibre düştüğünde kovulmuşlardan olur"(Coşan, Özbay,1990)
Yûnus Emre yaratılışın en temel dört unsurundan hareketle, kibri ateşle gelen felaketlerden biri olarak ele alır:
- Toprakla geldi bize dört nitelik: Sabır, hoş huy, tevekkül ve yücelik.
- Suyla beraber geldi dört türlü hâl; Temizlik, cömertlik, lütuf ve visal.
- Rüzgârla beraber geldi dört heves; Yalan, riya, sabırsızlık ve nefes.
- Ateşle geldi dört türlü felâket; Şehvet, kibir, açgözlülük ve haset.
- Canla birlikte geldi dört özellik; Utanma, ahlâk, üstünlük ve birlik. (Avşar, 2013)
Nice “ben” diyene sinek üşüştü!
Kendinden uzak tut kibr endişesin,
Kibre uyarsan uzağa düşersin.
İnsanın tabiatında her bir huyun iyi/kötü olanı potansiyel olarak vardır, meselâ hem kibir ve hem de tevazu mevcuttur, tercihi ise kişiye kalmıştır. Kibirli davranışa, bakış ve tutuma sahip kişilikler her yaptığının/dediğinin en doğru, en güzel, en kudretli olduğunu göstermeye çalışır ki, bunu gerçekte akl-ı selim sahibinin kabul etmesi de mümkün değildir
Çünkü, insanın bildiğini / sahip olduğunu zannettiği şey ile kibirlenmesi, üstünlük taslaması bir nakısadır.... Kibirli üst bakış sahibi, aslında kendini bilmez, ham ve eksik bir şahsiyyettir.
Yûnus Emre fani olanı geçici sahiplikleri birer emanet olarak ifade ediyor bir çok deyişinde;
"Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi.
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan"
Yine Mevlânâ'nın ifadesiyle; ilim/bilgi insanı alçak gönüllü kılmalı ve topluma fayda sağlayıcı, ufuk açıcı, yol gösterici hale getirmelidir, değil mi ?
Yunus'ça mim koyalım;
"İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır"
Vesselâm...
11 Ocak 2023 Çarşamba
10 Ocak 2023 Salı
Ey Gönül...
9 Ocak 2023 Pazartesi
8 Ocak 2023 Pazar
Cahilin şaşkınlığı, alimin hayreti...
"İnsan", yeme-içme ve üreme güdülerinden vareste de değildir ibaret de değildir, bu vasıflar hayvansal organizmaların hepsinde de mevcuttur, ancak onlardan farklı olarak insanın idrak denilen bir hassası vardır.
İnsanın ruhsal tatmin yoksunluğu onu huzursuz kılar, depresyona temayülünü artırır.
Dışı ziyâdâr içi karanlık insanda iç âlemin dış âlemle irtibatı kurması, ince ve hassas canlı-cansız çevre dengesini görmesi, sebep-sonuç ilişkilerini iyi analiz edecek idrak ile bakması ve algılarını açık tutması elzemdir.
Hayatı doğru "OKU"mak gerekir...Peki, sadece harflerden müteşekkil kelimeleri mi okumalı insan !
Evrende mevcut olan her şey mânâ yüklü bir kelime mi ? sorusunun cevabını aramalı insan!
Sadece somut olanı, madde kesafeti ile gözümüze çarpanı isimlendirmek/anlamlandırmak yetmez, bu okumaya... görünenin bir hakikati, işaret ettiği veya yüklü olduğu bir mânâsı olduğunu tefekkür edecek insan..
Bu husus münevver olmayı, entellektüelliği gerekli ve zorunlu kılar...
Latince anlamak (intellectus), entellektüel kelimesinin kökeni olup, derinlemesine ve kapsamlı bilgi ve birikim gerektiren, somut/soyut konularda derinlemesine bilgi ve mânâya vakif kişi demektir..
Entellektüeller; fikir/bilgi üreten ve yayan mütefekkirler, akademya mensupları, san'atkârlar, bilim insanları; kültür, bilim ve san'at konularında uzman kabul edilenler olup, bu konulardaki bilgi ve birikimleri ile bunlar kültürel bir otoritedirler, toplumu aydınlatmak içün çabalayarak medeniyetin tesisi ve terakkisi adına gayret ederler.
Eskilerde tahsilli, bilgili kişiye münevver denilirdi. Daha sonraları bunun yerine aydın sözcüğü "kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse)" anlamında kullanılmaya başlandı.
Terim entelijensiya şeklinde geniş çapta fikir dünyası kişilerini tanımlamada da kullanılmaktadır.
"Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin,Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş."
"Cep telefonları kablosuz iletişim sağlayan aletler olıp, mikrofon yardımıyla ses elektrik sinyallerine dönüştürülür. Telefon içindeki mikroçip elektik sinyallerini kullanarak bir radyo dalgasını modüle eder. Radyo dalgası da havayla birlikte yakındaki bir baz istasyonuna ulaşır. Baz istasyonu da bu radyo dalgasını konuştuğumuz kişiye gönderir ve süreç tam ters şekilde işledikten sonra karşı taraf sesimizi duymuş olur.
Görüntülü konuşma için konuşacak kişilerin mikrofonu, kamerası, hoparlörü ve görüntüyü görecekleri bir ekranları olmak zorundadır. Bunun yanında görüntüyü ve sesi sıkıştırıp dijital bir paket haline getiren ve daha sonra karşı tarafa ulaştığında tam tersi şekilde paketi açacak olan codec olmalıdır. Ayrıca, konuşmayı gecikme olmadan gerçek zamanlı yapmamız için ekoyu iptal edici bir yazılım ve verileri aktarmak için bir iletişim ağı olmalıdır. Anlık olarak alınan görüntü ve sesler codec ile sıkıştırılarak konuşan iki tarafın IP adresleri üzerinden karşı tarafa iletilir ve orada codec ile tekrar analog görüntü ve ses haline döner ve böylece görüntülü konuşma gerçekleşir. Yani görüntülü konuşma bir nevi bir sürü paketin karşı tarafa internet üzerinden iletilmesidir."(*)
Tefekkür çarkı işleyen akıl ile, tutku/arzu/heveslerin esareti altında ufku ve görüş alanı dar, firaset ve basireti bağlı akıl aynı şeye bakar ancak aynı şeyi algılamaz, sezinlemez.
“… Gel hayrete dal bir yol, Kendin unut O’nu bul, Koy gafleti hâzır ol, Mevlâ görelim neyler, Neylerse, güzel eyler…”
6 Ocak 2023 Cuma
Kimdir fani ya Bakî kim ?
Dinleyen ârif, söyleyen hassas...
Buradan hareketle, ârifin söylediğini dinleyenin de anlaması içün onunda mârifeti olması gerekir....irfân ehlinin mutlak hakikât ve kast-ı mahsûsası ârife mâ'lûm, nâ-ehile sırlıdır ...
Ârif olan hayrı, hikmeti ve ni‘meti Rabbinin Cemâl tecellisi, şer ve musibeti ise Celâl tecellisi olarak bilir...onun için edeb, mübtedi için tevbe gibidir, denir !
4 Ocak 2023 Çarşamba
Acemi müneccimler...tûl-i emel...
“Aklın ölümü fikirsizlik, kalbin ölümü zikirsizliktir.”
Nice akıllı(!) vardır çok uzak (erişilmez) menzilleri kendi içün hedef seçer de, önünü görmekten acizdir.
3 Ocak 2023 Salı
2 Ocak 2023 Pazartesi
1 Ocak 2023 Pazar
Kedilerden mülhem...
Eyvallahı yoktur onların yiyecek uzatana, yerler, rızkı kendilerine veren eli sebep bilir, rızık sahibini, El-Rezzak'ı görürler...
Kimi kez bir gözü kapalı uyur, onunla iç âlemi rasat eylerler, açık olanıyla dış âlemi...
Bulundukları mekânda olanlara zamanı bereketlendirirler, zaman genişlemesini hissettirirler...
Daima dört ayak üstüne düşerler, hiç bir durum onları kendi ayakları üstünde durmaktan alıkoyamaz...
Fare deliği önünde kılını kıpırtdatmadan çok uzun zaman sabırla beklerler...
İnsanların burun deliklerinde 5 milyon koku reseptörü varken kedilerde bu tip reseptör sayısı 200 milyona yakındır.
Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan; "Kedi, sevginin kokusunu alıyor, bu şekilde kişiye bağlanıyor" diyerek, hayvan seven insanlarda oksitosin hormonunun salgılandığını, bu nedenle insanların kendilerini hayvan severken huzurlu hissettiğini bilimsel araştırmalar ortaya koymuş diyor...
Temel'in evine bir kedi dadanmış. Temel dayanamamış, bir gün kediyi almış, ormanlık bir yere bırakıp eve dönmüş. Biraz sonra kedi çıkagelmez mi?
Temel tekrar götürmüş öbür yamaçtaki ormana. Kedi gene gelmiş eve..
Çok kızmış Temel. Kediyi çok uzak ve yolları karma karışık bir yere bırakmış bu defa..
Ne var ki eve dönerken bu defa kendisi yolu şaşırmış.. Aramış aramış, bir türlü bulamamış. Evi telefonuyla aramış..
- Fadime, kedi geldi mi?
- Az evvel kapıdan girdi..
- Söyle o (......) kediye.. Gelsin beni alsın!.