e-Dergi: Fikir, Kültür, Edebiyat ve San'at, Popüler Bilim muhtevalı yazılar - Editör: Prof.Dr. Suat Kıyak - Redaktör: Nursultan Ahıskalı - İletişim: nefes.kelam@gmail.com
29 Kasım 2020 Pazar
Seyyah: Ma'kuliyyetten ma'şûkiyyete...
26 Kasım 2020 Perşembe
Değişimden ne anlıyoruz ?...nereden nereye !
22 Kasım 2020 Pazar
Medeniyyet Mânâdır...
Mânâsız maneviyyatın, cereyanı kesik lambadan ne farkı var ?
Dıştan bakınca lamba, ama ışık vermiyor, işe yaramıyor, biblo gibi koy vitrine akşamdan sabaha seyret de dur...
Sıkıldıysan renksizlikten; al eline bir fırça, ister ebrulî, ister erguvanî, rengâreng boya...
Mevzu basit, tercih sende !
İşe yarayan ve işlevi olanı mı, işlevsiz vitrinliği mi tercih edeceksin !
Niyet; karanlıktan kurtulup aydınlanmak mı, vitrinlik mostralıklarla oyalanmak mı ?
Kısaca müsbetten yana mısın, değil misin ?
İdare-i maslahat içün bana nötr yeter, bana sorunsuz, masrafsız vitrinlik mostra lamba yeter diyorsan, benim ışıkla işim olmaz, karanlığa da, mânâyı yitirmiş muhtediye de razıyım diyorsan, buyur pazardaki lambalar senin, mal çok, istemediğin kadar, hem iyi bir pazarlıkla fiyatta kırarlar !
☆☆☆
Medeniyyet mânâdır, özdür...yapı taşı medenî insandır, inşâsı ise bu tip insan ile mümkündür...
Mânâdan bîhaber özden ırak olan ve kışırı asıl sayanların, arpa peşinde koşanların harcı mıdır medeniyyet !
Mânânın mânâsına kaba/saba, zombi kılıklıların müdrik olmasının beklenemediği gibi, onların mânâ ile işleri de asla olmaz.
Mânâ ile inşâ ve ihyâ edilen medenîyyetlerin direği, ayakta tutanı da yine "insan"...
Medeniyyet düşmanı olan istilacı ve yayılmacı moğolların yaptığı gibi; şehirleri, kütüphâneleri yakıp yıkarak ele geçirmek, ömrünü ganimet ve parsa uğrunda harcamaktan öte gayesi olmayanların muhkem medenîyyete faydası yerine moğollar gibi zararı olur...
Hani Mevlânâ'nın dediği gibi "insan gördüm üzerinde elbise yok, elbise gördüm içinde insan yok.. " sözünden mülhem; kılık kıyafeti insana özgü olan sûreta insana mamûr olanı teslim etmek, itibar edip adam saymak akıllara zarar...
Mânâ müdriki olanlar imâr, inşâ ve ihyâ ile uğraşır, fukarası olanlarsa mevcudu/ganimeti/parsayı tüketme ve harap etmekle...
İnsan mânâdır, mâna ardınca yürür...öküz ise ot-saman ardınca... !
Beyt beyt insan...
20 Kasım 2020 Cuma
Dijital çağda Siborg böcekler ve uygulamalar...
Hamamböceğinde İmplant nörokontrol devresi Kaynak:https://today.uconn.edu/2018/09/cyborg-cockroach-someday-save-life/ |
Siborg (Cyborg) canlı-makine karışımı mânâsında bir terim...
Canlıların farklı amaçlarla kullanımındaki açılımlara bakıldığında, bilgi ötesi dijital çağda bu tip çalışmalarla insanlık yeni ufuklara gebe...
Organizmaların biyolojik mücadelede kullanımının çevreci yaklaşımlar açısından kullanılması yanında, biyolojik savaş ve benzeri amaçlarla kullanılması için de araştırmalar yapılmaktadır...
Patojen mikroorganizmaların savaş silahı olarak kullanılması vakaları en çok bilinenler...
Böceklerin vektör olarak sebep olduğu bulaşıcı ve ölümcül hastalıklarla ilgili tarihi kaynaklarda bir çok vaka anlatılır...Moğol istilasından bir ilginç örnek vermek gerekirse, hedefleri avrupayı da ele geçirmek olan moğollar orta asyadan batıya doğru şehirleri yakıp yıkarak kaleleri ele geçirerek ilerliyorken, Kırım'da bir kaleyi ele geçirmekte zorlanır ve dirençle karşılaşırlar. 1300'lü yıllarda Cenevizliler Kırım'a hakimdir ve özellikle deniz yolu üzerinden de ticareti ellerinde tutmaktadırlar. Kırım'da moğollara direnç gösteren bu kalenin muhasarasında moğol komutanın biyolojik savaş tekniğine başvurduğunu kaynaklar bahsetmekte...moğollar, civarda yaygın olarak görülen veba sebebiyle ölmüş insan cesetlerini kuşattıkları kalenin içine hava yolu ile mancınıkla atarak, kaledeki insanlara vebanın bulaşmasını sağlayınca, hasta ve ölü sayısı artarken kaledekilerin direnci kırılır ve kale ele geçirilir.
Bu dönemde Kırım'dan gemilerle ayrılan cenevizli tüccarlar ile Viyana'ya kadar dayanan moğollar vebanın avrupanın içlerine kadar yayılmasına sebep olurlar ve bu salgında toplam nüfusu 70 milyonun üzerinde olan avrupada 20 milyondan fazla insan ölür.
Bu tarihi örnekleri çoğaltmak mümkün.
"Cyborg"lara dönecek olursak, özellikle bu çerçevede üzerinde araştırmalar yapılan böcekler hem insanlığın hayrına işler yapılmak üzere hem de insanlığın aleyhindeki işlerde kullanılmak üzere bugün bir çok ülkede tasarımlanmaktadır.
Meselâ; enkaz altında canlı arama faaliyetleri için mikrofon ve kamera donanımlı siborg böcekler; mikrodron gibi insanların faydasına kullanılmak üzere geliştirilmektedir.
Buna karşılık stratejik amaçlı, askeri casusluk amaçlı siborg böceklerin kullanılması ile ilgili gizli çalışmalar olduğunu da açık kaynaklardan okuyoruz.
Yine siborg böceklere; bakteri/virus/parazit taşıyıcısı vektörler olarak, "hastalık taşıyıcısı uçan enjektörler" gözüyle bakıldığı da bilinmektedir.
Ayrıca böcekler; agro-terör unsuru olarak, zirai ve hayvancılık alanlarında rakip coğrafyalarda zarar oluşturma amaçlı da kullanılma potansiyeli yüksek canlılardır.
|
Bugün geline noktada, yapılmakta olan araştırmalar ile geliştirilmeye çalışılan mikrodroid siborg böceklerin, ya erginlerinin üzerine, yahut erken gelişme dönemlerindeki (larval dönemde) bireylerin vücut içlerine yerleştirilen elektronik devre ve yazılımlarla bunların uzaktan kontrol edilebilmesi çalışmaları yapıldığından da açık kaynaklar bahsetmektedir. Bu araştırmaların askeri ve stratejik amaçlarla ve gizli yürütülmekte olduğu da bir diğer gerçek.
Kaynak:http://hackedgadgets.com/2009/09/26/remote- controlled-cyborg-beetle/ |
☆☆☆
Bir diğer üzerinde durulan nokta; kan emen böceklerin aşılama için biyonik şırınga olarak kullanılması fikri...
Üretilmesi, kısa sürede büyüme ve astronomik birey üretme potansiyeline sahip olmaları, bir milyondan fazla türünün olması, büyük çoğunluğunun uçma yeteneğinin olması, çok farklı ekosistemlere yerleşme yeteneğinin yüksek olması; böceklerin bu hususta, siborg olarak kullanılmasını cazip kılmaktadır...
18 Kasım 2020 Çarşamba
15 Kasım 2020 Pazar
Gönül ocağında Mim bucağında...
14 Kasım 2020 Cumartesi
Toprağın üstü de altı da pazar...
12 Kasım 2020 Perşembe
Hakaik...
Payitaht eşiğinde, ulufe hâk-nişini hiç eksik olmaz...
☆☆☆
Muhterislerin muhtasar hevesâtı yatıya dek sürer...
☆☆☆
Her zaman, herkese ve her durumda eşit davranmak adaleti tecelli ettirir mi ?
☆☆☆
Adîl hakem hâk-dân-ı fenâyı hesap ederek hüküm verir...
☆☆☆
Mekr-i ilâhîyi hatırından çıkarmayan dirsek atmaz, çelme takmaz...
☆☆☆
Encümen-i daniş murahhası istihâr ise
tevhid-i kuvâ hasıl olmaz...
☆☆☆
Kimi mukarrebin akreb gibi, kimi akrebî...
☆☆☆
Bir yerde olursa müzekki müzâkere, orada hasıl olur müzeyyen netice...
Çiftlik ve kırk haramî...
11 Kasım 2020 Çarşamba
At yedi günde, it yediği günde unuturmuş...!
İngiltere'de bir üniversitede yapılan araştırma (1) sonucunda, atların insan yüzündeki mutluluk ve mutsuzluk ifadelerini ayırt edebildiği ortaya konulmuş.
"Brighton şehrindeki Sussex Üniversitesi'nde araştırmalar yapan bilim insanları, deney grubunda yer alan 28 atla bir çalışma yaptı. Atlara, daha önce hiç görmedikleri insanların güler yüzlü ve asık suratlı fotoğrafları gösterildi....
Sonuçlar şaşırtıcıydı. Deneyde, kızgın insanlara bakan atların sol gözünü daha çok kullandığı görüldü. Negatif yüzlerle karşılaşan atların kafalarını sola çevirdiği de gözlemlendi. Yine stresli yüzlere tanık olan atların kalp atışlarının da hızlandığı kayıt altına alındı.
Sussex Üniversitesi'nde doktora eğitimine devam eden ve araştırma grubunda yer alan Amy Smith, atların negatif ifadelere, pozitif olanlara göre daha güçlü reaksiyon gösterdiğini söyledi.
Smith, bu davranışın, atlarda çevresel riskleri ayırt etmek adına geliştiğini belirtiyor. Bu bağlamda, kızgın bir yüz görmek uyarı sistemini harekete geçiriyor ve olumsuz yüzlerin yansıması olarak negatif davranışlar bekleniyor....Atların özel bir hayvan olduğunun uzun süredir bilindiğini dile getiren Smith, ama ilk kez negatif ve pozitif insan yüzlerinin farkına varabildiklerinin ispatlandığını söyledi."(1)
"Atlar, enerji alanlarının farkındalığında, duygusal hassasiyetleri ve sezgileri son derece güçlü hayvanlar. Karşılarındaki insanı da önce enerji seviyesinde tarıyor, sonra en derindeki duygularını bile algılıyor ve vücut diliyle karşılaştırıyorlar. Eğer bir insanın hissettikleri ile vücut dili arasında bir tutarsızlık varsa onunla iletişime geçmek istemiyorlar. Anda değil de kafasının içindeki düşüncelerde olan insanları da hemen algılıyorlar. Onların bu algılama kapasitesi nedeniyle karşılarında rol yapamıyor, olmadığınız birisi gibi davranamıyorsunuz. Pek çok insan, duygularıyla bağlantısını koparmış olduğundan kendi duygularını bile tanımlayamazken atlar, bizlerin ne hissettiğini bizden daha iyi anlıyor." (2)
Kervan menzile varana kadar sürer bu birlikte yolculuk...
Kadim kültürümüzde; atın asaletinden, itin kuyruk sallamasından da bahsedilir...
Zaman zaman yol alınan güzergahta atlardan/develerden müteşekkil kervanlara ürüyen itlere rastlansa da, ne kervan başı ka'le alır onları ne yolcusu...
İt ürür, kervan yürür...
Kervanların ardı sıra yürüyen kafileler, at izini de it izini de ayırd edebilir, ata at, ite it gözüyle bakar...tabi şeytani zekâlılar allem gullem ile itin patisine nal çakmamışsa !
Ancak akl-ı selim sahipleri her türlü alâmeti, izi ayırt eder. Ayırt edemeyip itin izini atın iziyle karıştıran, iti at ile türdeş/eş görenlerin gözleri miyop, idrakleri körelmiş olsa gerek...
Yanlış ile doğruyu, adalet ile zulmü, zalim ile mazlumu, hasbî ile hesabîyi, mert ile namerdi birbirine karıştıranın, ya niyetinden ya da aklından şüphe etmelidir.
Bazen; it izi, kurt izi ile karıştırılabilir, bazı itler yakın akrabaları olan kurtların arasına karışır da, bir süre sonra kurt postuna bürünmüş olarak meydanlarda dolaşabilir, işte o hâlde basiret ve feraset ile bakmayanlar, bunların izlerini karıştırabilirler...
Kervanlarda müstahdemlik yapan itlerin, kervanı yarı yolda terk etmeleri, ya ikrâmı beğenmezlikten, ya sadakatsizliklerinden, yahut daha yağlı kuyruk bulmalarından olabilir...
"At yedi günde, it yediği günde unutur” veciz ifadesi karakterin ve mayanın önemine işaret eder.
Hele hele it itliğini öne çıkarmışsa, değneği hak etmişse...değneği elden bırakmamalı ki, it itlik edemesin, kuyruğunu kıstırıp yola revan olsun, boşa havlayıp nefes tüketmesin vesselâm...
8 Kasım 2020 Pazar
Şerîrden müttefik olmaz...
Şerde ittifak edenden hayır mı sadır olur !
Elbet olmaz, insanların hayırlısı insana hizmetkâr olur, belâ olmaz...
☆☆☆
Hz. Mevlânâ'dan bir hikâye;
Mevlânâ ile talebeleri bir yerden geçerlerken sırt sırta dayanmış ve sarmaş dolaş yatmış köpeklere rastlarlar. Talebelerden biri, köpeklerin dostâne birlikteliklerine bakar ve;
-Ne güzel bir kardeşlik, ibret alınsa ! der.
Mevlânâ:
-Bir kemik at aralarına da gör dostluğu ! ...o zaman köpek muhabbeti sona erer...
Dünya menfaatleri sonuçta kemik…ve bu kemik bir ayıraç; kim köpek, kim sırtlan, kim akbaba yahut kim insan, anlatır…
☆☆☆
Dünya kuruldu kurulalı şer ittifakının mensupları arasında hep köpek muhabbeti olmuştur ve ne zamanki aralarında kemik kavgası başlar, muhabbet yerini kemiği kapma dalaşına bırakır...
☆☆☆
Az buçuk tarih okuyanlara malûmdur, uluslar arası bu tür ittifaklar haçlı seferlerinde, dünya savaşlarında hep oluşturulmuştur, ardından yalta konferansında olduğu gibi kapalı kapılar arkasında paylaşma ve bölüşme anlaşmaları gerçekleşmiştir...
Bugün de insanoğlu bu türden şerîr ittifaklarla karşı karşıya !
☆☆☆
Şer, zulüm ve kaos üzerine kurulu nizâm veya ittifaklar, olsa olsa şeytânın ocağına kıvılcım taşır...
Şer niyeti ile müttefiken buluşan aktörlerin propagandist finoları da hiç eksik olmaz ki bunlar kendilerine atılacak kırıntılar içün her kapıda havlar, değneği görünce kuyruğunu kıstırıp viyaklayarak kaçarlar...
Şerre çanak tutup hayrı örtmeye çalışan şerre payandalar ise meydanı boş bulduklarında zehirlerini saçar, sıkıyı görünce de karanlık inlerinde uykuya yatarlar...
Şerîrler her devirde güçlüye boyun büker, zayıfa diş gösterirler...Nüfuzları olmadığında sönük balon, olduğunda uçan balon gibidirler.
Kısır düşünce, yanlış strateji, hızlı alınmış kararlar, istişâreden sarf-ı nazar etmek, cesaret yoksunluğu ve neme lâzımcılık, yahut kırıntı da olsa menfaat beklentileri şerîrlere kapı aralar... ancak niyetleri hayr olan, hayırda yarışan namusluların cesur olması durumunda, eşrâr asla meydana çıkamaz...
☆☆☆
Hakikî insanî muhabbet için, dostluk ve kardeşlik için, menfaat imtihanından geçebilmek gerekir... insanî olanı; hayırda ittifak etmek, şerre ise muhalefet etmektir...
Bu, milletler cemiyetinde de böyledir, insanlar arası ilişkilerde de böyledir...
Sahici olmayan dostluk ve ittifaklar ise köpek muhabbetinden öte değildir vesselâm.
☆☆☆
Cenâb-ı Hakk azîz milletimizin yâr ve yardımcısı olsun...güçlü olduğumuz devirlerde ki gibi bütün mazlum milletlerin hâmisi, zalimin hasmı olduğumuzu cümle âlem bilir !
5 Kasım 2020 Perşembe
Uçurtmaya yüklü hayaller.....
kocamış mı ne ?
boynu bükülmüş, sırtı sivrilmiş,
tüyleri dökülmüş...
maskara mı olmuş ne...?
dirisinden but kopartmış
doyurmaya yetmemiş...
ölüsünden kemik apartmaya yeltenmiş...
almış uçurtmasını eline
saldıkça ipini salıvermiş...
kuyruğuna taktığı hayallerine
dalıp dalıp, rüzgârlara yalvarmış...
uçmaz olmuş uçurtması.. nafile !
bulutlara yükselen turnalar ise...kafile
şimdi kocamış mı ne ?
2 Kasım 2020 Pazartesi
At gözlüğü...
Dış görünüşü adam (!) gibi, konuşturunca câhilin dik âlâsı ham ervâhtan çekti insanoğlu ne çektiyse...
Herşeyi bildiğini zanneden bu güruhun yeni bir şeyler öğrenmeye ise hiç niyeti yok, hatta merâkı da....
Dahası yanlışlarla karışık doğrulardan oluşmuş ezberlerini bozmak deveye hendek atlatmaktan zor...
Okumaya yanaşmayan, okuduğunu ise anlayacak kelime dağarcığından yoksun olanların, anlayamadığı şeyi soracak ve araştıracak, hatta sorgulayacak bilgi zemini bile olmayanların, bildiği zannından kaynaklı kibri ise zaten en büyük engel…
Okuduğu üzerinde tefekkür yolculuğuna çıkmayan, metafordan, mecâzdan, kinâyeden, hicivden, teşbîhden, tecâhül-ü ârifden bî-haber; gördüğünün arkasını göremeyen, okuduğunu sığ bir ma’nâdan ibâret zannedenlerin neyi ne kadar anladığı ise câhile meçhul olsa da ehline malûm...
Bugün hakikât ile yüzleşmeye cesâreti olmayıp tutulan aynaları kırmaya çalışanlar, yarın yüzlerini görecek ayna bulamadıklarında, hayatlarının film kareleri seyrettirilip sorgulandığında ne yapacaklar acaba.
Hamların bildiğini göstermek, beğenilmek gibi bir derdi var. Ancak her bildiğini zannedenin üstünde bir bilen var...hem insanoğlunun bir ömür boyu öğrendikleri; okyanusların toplamında bir damlacık yahut tüm dünyada mevcut kum tanelerinin bir tanesi kadar bile değildir, olamaz da...
Denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa ilmi tükenmez bir yaratıcının kulu olmak içün bilme yolculuğunun deryâsına yolculuk yapma niyetinden öte niyeti olmamalı insanın...
Her kişi gayreti ile nasîbi kadarını öğrenir ve dile getirir, herkes idrakı kadar, kabı kadar, nasîbi kadar, gayreti ölçüsünde ilimden istifâde eder...
Kimi konuştuğunu duymaz, kimi işittiğini anlamaz...
Ön yargı ile dar kalıplara hapsolmuş dünyası, at gözlüğü takılı bakışı, donmuş fikri ve körelmiş vicdanı ile taassub kuyusuna hapsolanlara neyi niçin ve nasıl ulaştırabilirsiniz ?
Sû-i zan ile hem hâl olmuş, dedikoducu ve fesatların, fitne-fücuru meslek edinmişlerin kol gezdiği yerde insandan bahsedilebilir mi ?
Güdülmeye programlı şahsiyyetlerin kargayı kılavuz tutmalarına ise asla şaşırmamalı... Allah kuluna zulmetmez, kişi kendine zulmü lâyık görür...zulme uğramışların, sonraları bir yandan zalimle kol kola gezip, öte yandan da sızlanmalarına, ağlama duvarı arayışlarına ise asla ve kat'a kanmamalı..."Ele talkın verir"ken kendisini beri tutmaktan; hele hele kendini beğenmek, gösteriş, nifâk, riyâ, kibir ve benzeri yerilmiş ahlâktan Allah'a sığınmalı insan.
Fikir ve hakîkât da'vâsında samimi, umarsız/çıkarsız ilkeli dostluğa kapı aralamaya çalışanlara selâmımız var...